Dava zamanaşımı süresini durduran veya kesen haller 5237 sayılı TCK’nin 67. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Hukuki açıdan zamanaşımı, yasal düzenlemenin öngördüğü belirli bir sürenin sona ermesi ile Devletin yargılama ve cezalandırmaya ilişkin yetkisinin ortadan kalktığı durumları ifade eder.[1]

Soruşturma ve kovuşturma yapılması bazı hallerde izin veya karar alınmasını gerektirebilir. Bundan başka yine soruşturma ve kovuşturmanın yürütülmesi başka bir makam tarafından çözülmesi gereken bir sorunun neticesine tabi olabilir.

Burada izin veya kararın alınmasına veya sorunun çözüme kavuşturulmasına veya yasal düzenleme gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracaktır (TCK m. 67/1)

Kamu davası açılmamışsa, dava sonuçlanmamışsa veya suçun işlendiği tarihten itibaren belirli bir süre geçtikten sonra hüküm kesinleşmemişse burada zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerekecektir.

Zamanaşımı süresi devletin davadan vazgeçmesinin bir tecellisi olarak kabul edilmiştir. Burada zamanaşımını belirleyen sınırlama süresi, izlenen suç politikasına göre belirlenmektedir. Zamanaşımı süresi içinde suç fiilini cezalandırma yetkisi söz konusu olmaktadır.

Yasal düzenlemede aksine hüküm bulunmadıkça zamanaşımı tüm suçlar için geçerli olmakta ve soruşturma ve kovuşturma tarafından görev gereği (re'sen) tatbik edilmektedir.  Şüpheli veya sanığın zamanaşımından feragat etmesi söz konusu olamaz. Şüpheli veya sanık zamanaşımı hükümlerinin uygulanmamasını talep etse dahi yargısal makamlar zamanaşımı süresini dikkate alacaklardır.

İlke olarak zamanaşımı, suçun işlendiği, suç fiilinin tamamlandığı gün, suça teşebbüste son fiilinin gerçekleştiği gün, kesintisiz suçlarda fiilin kesintiye uğradığı gün ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden itibaren başlamaktadır.

Çocuklara yönelik olarak üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kişilerce işlenen suçlar açısından, zamanaşımı süresi çocuğun 18 yaşını bitirdiği tarihten başlamak üzere işleyecektir.

Zamanaşımı süresinin birinci günü, suçun işlendiği gündür. Bu nedenle suç oluşturan davranışın gerçekleştirildiği günde de fail hakkında kamu davasının açılması söz konusu olabilecektir. Bu yüzden yasal mevzuat açısından dava açma hakkının bulunduğu an itibariyle dava zamanaşımı süresinin başlaması gerekir.

Dava zamanaşımı süresinin durması

TCK’nin 67/1 maddesine göre, soruşturma ve kovuşturma yapılması, başka bir makam tarafından çözüme kavuşturulması gereken bir sorunun neticesine tabi olduğu durumlarda “bekletici mesele” kavramından söz edilecektir. Soruşturma ve kovuşturmada bir bekletici sorun olgusu söz konusu olursa dava zamanaşımı süresi duracaktır.[2]

Dava zamanaşımının süresinin başlama anının özel olarak belirlenmesi

Yasa koyucu bazı suçlarda dava zamanaşımının süresinin başlama anını özel olarak tespit etmiştir.

Örneğin, iftira suçunda mağdurun suç oluşturan davranışı gerçekleştirmediğinin kesin bir şekilde belirlendiği andan itibaren dava zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır (TCK m. 267/8).

Örneğin; evlenme yasaklarına aykırılık suçları açısından dava zamanaşımı süresinin işlemeye başlama anı evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihtir (TCK m. 230/4).

Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezaya ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son gününün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir.

Bazı hallerde, dava zamanaşımı süresinin baştan itibaren kesintisiz olarak işlemesi ve tamamlanması söz konusu olmaktadır. Örneğin, daimi kararına bağlanan soruşturma dosyalarında durum bu şekildedir. Buna karşılık, dava zamanaşımı süresinin işlediği sırada sürenin işlemesine engel olan bazı durumlarla karşılaşılması da mümkün olmaktadır. Burada belirtilen engeller zamanaşımının durması ve kesilmesi halleri şeklinde tanımlanmaktadır.

Dava zamanaşımı süresinin kesilmesi

Yasal düzenlemede açık bir şekilde bazı hukuki eylemler nedeniyle, o zaman dilimine kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş olarak kabul edilmesi ve dava zamanaşımı süresinin sıfırdan (yeni baştan) işlemeye başlaması hali dava zamanaşımının kesilmesi şeklinde tanımlanmaktadır.

Suç oluşturan davranışın ortaya çıkardığı sosyal sarsıntı devam ettiği süre içinde suçlunun cezai yaptırıma tabi tutulmasında kamu yararı bulunmaktadır. İşte bu sırada, kamu davasının canlı olduğu bir zaman diliminde zamanaşımının söz konusu olamayacağı düşüncesinden hareketle kamu davasının yürüdüğü bir sırada davanın etkisini gösteren olayların ve eylemlerinin zamanaşımını keseceği yönünde görüşler ileri sürülmüştür.[3]

Yasal düzenlemede durma nedenleri ile kesilme nedenlerinin de açık bir şekilde belirtilmesi gerekir.

765 sayılı TCK’de dava zamanaşımını kesen nedenlerinin düzenlenme şekli

765 sayılı TCK, dava zamanaşımını kesen nedenlerini iki ayrı başlık altında tanımlamıştır.  Buna göre; dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere hüküm altına alınmıştır.

Birinci kategoride yer verilen suçlarda her türlü usuli işlemlerin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiştir.

İkinci kategorideki suçlarda ise kesme sebepleri tek tek sayılmış ve sınırlı olarak belirtilmiştir.

765 sayılı TCK'nin 104. maddesinde belirtilen dava zamanaşımının kesilme nedenleri şunlardır:

1) Mahkûmiyet hükmü,

2) Yakalama,

3) Tevkif,

4) Celp veya ihzar müzekkereleri,

5) Adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi,

6) Sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame.

5237 sayılı TCK’de dava zamanaşımını kesen nedenlerinin düzenlenme şekli

5237 sayılı TCK'de, 765 sayılı yasada olduğu şekilde bir ayrım yapılmamış, bütün suçlar açısından kesme nedenleri ortak olarak hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı TCK’nin 67/2. maddesinde belirtilen dava zamanaşımının kesilme nedenleri arasında, “yakalama,  celb, ihzar müzekkereleri  sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar” gibi işlemlere yer verilmemiştir.

5237 sayılı yasanın 765 sayılı yasaya göre daha dar kapsamlı şekilde kesme sebeplerini belirtmiştir.  Kesme nedenlerinin sirayeti ile ilgili olarak objektif sistem esas alınmıştır. 

5237 sayılı TCK'nun 67/2. Maddesinde belirtilen dava zamanaşımı kesilme nedenleri şunlardır:

1) Bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,[4]

2) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,

3) İddianame düzenlenmesi,

4) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi.

Yukarıda belirtilen hallerin bulunması halinde dava zamanaşımı kesilecektir.

Yasal düzenlemede dava zamanaşımının kesilme sebepleri ile ilgili olarak “şüpheli veya sanıklardan birinin”, “şüpheli veya sanıklardan biri hakkında”, “sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa” şeklindeki ifadelerin bulunduğu görülmektedir. Bu şekildeki bir anlatım ile yasa koyucu,  “dava zamanaşımının sirayeti” ilkesini benimsemiş gözükmektedir.

Bu nedenle iştirak halinde işlenen suçlarda, suç ortakların biri ile ilgili olarak dava zamanaşımını kesen işlemler gerçekleştirilmiş ise, yasal düzenlemede belirtilen işlemlerin yapılmadığı suç ortakları hakkında da dava zamanaşımı süresi kesilmiş sayılacaktır. Bu şekildeki uygulama hem Yargıtay hem de doktrinde benimsenmiştir.[5]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------

[1] Burak Albayrak, Ceza Hukukunda Zamanaşımı Kurumu ve İnfaz Zamanaşımı,  http://www.ankarabarosu.org. tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2020-2/8.pdf; ET: 27.06.2021, ss. 1-47, s. 1.

[2] Y.19.CD, E: 2019/32057, K: 2020/403, T: 27.01.2020: “…Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; suç tarihi itibariyle sanığa isnat edilen suçun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre davanın lehe olan 765 sayılı TCK'nin 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 5 yıllık olağan, 7 yıl 6 aylık olağanüstü zamanaşımı süresine tabi bulunması, iştirak halinde 6831 sayılı Kanun'un 93. maddesinde tanımlı "İşgal ve Faydalanma" suçunu işleyen sanık ... 'un savunması 18/03/2002 tarihinde alınmış olsa da diğer sanık ...'ın savunmasının 27/04/2005 tarihinde alındığı, tüm sanıklar açısından zamanaşımı sürelerini son kesen sebebin 27/04/2005 tarihindeki ...'ın savunması olduğu, A…. Kadastro Mahkemesi'nin 1976/91 E. sayılı dosyasının 05/07/2007 tarihinde kesin hükümle neticelenmesinin beklendiğinden bahisle bekletici mesele sayılması, bu itibarla dava zamanaşımının durması karşısında sanığın lehine olan 765 sayılı TCK’nin 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık olağanüstü zamanaşımı süresinin hüküm tarihinde dolmadığı halde, davaların ortadan kaldırılmasına karar verilmesi,…”

[3] Kunter Nurullah, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, yayımlanmamış Doçentlik Tezi, İstanbul 1951, s. 92.

[4] Y.15.CD, E: 2017/16744, K: 2019/2292, T: 18.03.2019: “…Dava zamanaşımının kesilme nedenleri sayılırken madde metninde kullanılan “şüpheli veya sanıklardan birinin”, “şüpheli veya sanıklardan biri hakkında”, “sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa” ibarelerinden dolayı “dava zamanaşımının sirayeti” ilkesinin benimsendiğinin anlaşıldığı, iştirak halinde bir suç işlendiği takdirde şeriklerden biri hakkında dava zamanaşımını kesen işlemler yapılmış ise haklarında madde metninde sayılan işlemler yapılmamış olan şerikler hakkında da dava zamanaşımı süresi kesilmiş olacaktır. Bu hukuksal olgular ışığında yapılan incelemede, sanıklar ... ve ...’ın sorgularının yapıldığı tarihten itibaren 8 yıllık asli zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak ve tebliğnamedeki zamanaşımı nedeniyle düşme düşüncesine iştirak edilmeyerek yapılan incelemede;…”

[5] Y.19.CD, E: 2019/32057, K: 2020/403, T: 27.01.2020.