Devlet yabancı bir memlekette belirli bir işin temsilen görülmesi için, gerektirdiği ölçüde kişileri görevlendirebilir. Bu görevlendirme sonucu yürütülecek olan görevlerde kişinin sadakatsizliği sonucu oluşacak sonuçlara dair TCK’nun 333. maddesinin 3. fıkrasında devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçu düzenlenmiştir.

KORUNAN HUKUKİ DEĞER

Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçu kapsamında kişinin görevini sadakatle yerine getirilmesine ilişkin olarak devlet güvenliği ve milli menfaatlerin korunması amaçlanmıştır.

MADDİ UNSURLAR

SUÇUN KONUSU

Suçun hukuki konusu, yabancı memlekette görevlendirilen kimsenin milli menfaatler veya devlet güvenliğine dair görevlerin hukuka uygun, düzenli, etkili ve dürüst bir biçimde yerine getirilmesi sonucu sağlanacak olan devlete ait menfaatlerdir[1].

FAİL VE MAĞDUR

Suç düzenlemesinde fail, “Devlete ait belirli bir işi görmek için görevlendirilen kimse” şeklinde tanımlamaktadır. Devlet sırlarından yararlanma suçunda olduğu gibi gerekçede failin kamu görevlisi olabileceği işaret edilmiştir. Bu yönüyle özgü suçtan söz edilmektedir.

765 sayılı Kanun, faili, “memur” veya “amme hizmetini ifa ile mükellef olan kimse” olarak tanımlamaktadır. 765 sayılı ETCK döneminde kullanılan memur kavramından daha geniş bir anlam taşıyan kamu görevlisi kavramı, 5237 sayılı Kanun’un 6. maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, kamusal faaliyetlere katılan her birey, statüsüne ve faaliyete sağladığı katkının özelliğine bakılmaksızın kamu görevlisi olarak kabul edilir. Failin kamu görevlisi olabilmesi için kişiye devlet tarafından hukuka uygun olarak yurt dışında görülmesi gereken bir işin verilmesi gerekmektedir.

Suçun mağduru ise devletin yabancı memlekette faili belirli bir işi görmesi için görevlendiren yetkili organıdır[2].

FİİL VE İLLİYET BAĞI

Kanun maddesinde “yabancı bir memlekette Devlete ait belirli bir iş” denilerek suçu oluşturan eylem ifade edilmiştir. Bu iş failin yürüteceği siyasi, bürokratik ya da idari bir görev olabilir. Görevlendirme, kişiyi görevlendirmeye kanunen yetkili bir makamı tarafından yapılmış olmalıdır. Bu görevlendirme süreli, geçici ya da sürekli olabilir. Görevlendirme sonucu yapılacak olan iş suçun meydana gelebilmesi için yurt dışında yerine getirilecek bir iş olmalıdır. Görev sürecinde görevlendirmenin dayandığı kanuna ya da düzenleyici işlemlere kısmen veya tamamen aykırı davranma sonucu görev sadakatle yerine getirilmemiş sayılmaktadır.

Sadakatle yerine getirilmeyen görevle meydana gelebilecek muhtemel zarar arasında bağlantı olması şarttır. Suçta, failin hareketi ile zarar meydana gelebilme ihtimali arasında nedensel bir bağın oluşması şart olup bu, fiilin failine isnat edilebilmesi için gereklidir[3].  Suçu oluşması ihmali hareketlerin meydana gelmesine bağlıdır. Kişinin özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirmemesi veya gerektiği şekilde davranmaması sonucu kişinin hareket etmediği durumlarda suç meydana gelmektedir. Bu suç, failin, temsil görevi yerine getirmeyi ihmal ettiği anda işlenmiş olur[4].

MANEVİ UNSUR

Suçun manevi unsuru failin genel kastıdır. Failin, bilerek ve isteyerek verilen görevin gerektirdiği hareketi ihmal ederek sadakatle yerine getirmemesi gereklidir.

HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

Suçun bir diğer unsuru olarak hukuka aykırılık, gerçekleştirilen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, fiilin tüm hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma hâlinde olmasıdır. Yalnızca istisnai hâllerde hukuk düzeni, hukuka uygunluk nedenleri olarak tanımladığımız durumlarda şartların sağlanması halinde fiil artık suç teşkil etmez ve hukuka aykırılığı ortadan kaldırır[5]. Bu suç bakımından zorunluluk halinin bulunması halinde mazeret sebebi sayılacak ve fiilden dolayı failin cezalandırılmamasına sebep olacaktır.

TCK’nun 25. maddesinin 2. fıkrasında ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan nedenler başlığı altında zorunluluk hali düzenlenmiş olup kusurluluğu ortadan kaldıran bir durumdur.  Madde gerekçesinde zorunluluk hali “kişinin, kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla ceza sorumluluğunun olmaması” şeklinde tanımlanmıştır. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvur­madan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araştırılacaktır. Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “oran­tılılık ilkesi” kabul edilmiştir. Örneğin, yurt dışında bir heyete tercümanlık yapmak için gönderilen görevlinin görevinin icrası kapsamında bulunmuş olduğu ülkeye yönelik nota verilmesine ilişkin tercüme etmesi gereken bilgiyi, tercüme edecek iken siyasi bir uzlaşı ortamını kendisine verilen bilgiyi tercüme etmesi durumunda devleti zarara uğratacağını anladığı anda bu tercümeyi gerçekleştirmeyip görevini bu yönüyle değil, devlet lehine ifa etmesi durumunda bir zorunluluk halinden söz edilmektedir.  Çünkü tercüme etmesi durumunda siyasi uzlaşı durumu yeniden bozulacağı için bundan kaçınması devlet lehine bir müdafaa hakkının kullanılması olarak nitelendirilir.  Bu sebeple görevli tercüman lehine karar verilmesi gündeme gelecektir ve tehlikeyi giderdiğinden ötürü ceza sorumluluğu da bulunmayacaktır.

NİTELİKLİ HALLER

Bu suçun kanuni düzenlenmesinde daha hafif cezayı veya daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hali düzenlenmemiştir.

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

TEŞEBBÜS

Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu suçun işlenebilmesi için sadakatle yerine getirilmeyen görev sonucunda bir zararın meydana gelmesi şart olmayıp bu zararın meydana gelme ihtimalinin doğması yeterlidir. Dolayısıyla suç görevlinin sadakatsizliği sonucu doğan zarar ihtimalinin oluşmasıyla tamamlanır. Bu bağlamda devlet hizmetlerinde sadakatsizlik, soyut bir tehlike suçudur.

 Suçun oluşması için hukuki anlamıyla bir zarar doğmasının arandığı suçlara zarar suçu, buna karşılık sadece zarar tehlikesinin doğmasıyla yetinilen suçlara tehlike suçu denir. Tehlike zarar doğması ihtimalinin bulunması demektir. Tehlike suçları somut ve soyut tehlike suçları olarak ikiye ayrılır. Soyut tehlike suçunda, tehlike bir varsayım olarak kabul edilip hareketin korunan hukuki değer bakımından tehlike yaratmış olması araştırılmaz[6].  Buna göre olayın özellikleri göz önünde bulundurulup tehlike suçuna neden olan hareketin parçalara bölünebildiği durumlarda devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçuna teşebbüs mümkündür.

İŞTİRAK

Yukarıda da değindiğimiz üzere madde hükmünde yer verilen suç faillik bakımından özgü suç niteliğindedir. Özgü suç, belirli niteliklere haiz ya da belli bir yükümlülük altında bulunan kişiler tarafından işlenebilen suçtur[7]. Devlet sırlarından yararlanma suçu, failin kamu görevlisi olabileceği suçlardandır dolayısıyla özgü bir suçtur.

Burada gereken nitelikleri veya yükümlülükleri bulunmayan kimse, özgü suçun faili olamaz ise de özgü suça yardım eden veya azmettiren olarak iştirak edebilir. Fail özgü suça iştirak ettiğinin veya yardım ettiğinin bilincinde olmalıdır. Bu durumda TCK’nun 37-39. maddelerinin uygulama alanı doğacaktır.

İÇTİMA

Failin, yabancı bir memlekette belirli bir işi görmek için devlet tarafından görevlendirilmesi dolayısıyla görevini sadakatle yerine getirmemesi ve bu yüzden zarar meydana gelme ihtimalinin doğması dışında bu sadakatsizlik sonucu farklı bir suç işlenmişse diğer suçtan da sorumluluğu doğacaktır.

Olayın gerçekleşme hali kapsamında gündeme gelen suçlar yönünden TCK’nun 42-44 hükümleri uygulanacaktır. Failin görevi süresince bir suçun işlenmesi kararı kapsamında farklı zamanlarda devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçunu birden fazla kez işlemesi durumunda TCK’nun 43. maddesi gereğince cezasında artırıma gidilecektir. Failin yabancı memleketteki görevlendirmesi süresinde görevini yerine getirmemesi sonucu yalnızca devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçu işlenmeyip farklı suçlar da söz konusu ise TCK’nun 44. maddesi uyarınca fikri içtima hükmü gündeme gelecektir.

YAPTIRIM VE MUHAKEME USULÜ

Türk Ceza Kanunu’nun 333. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçunun soruşturulması re’sen görülmektedir ve kovuşturulması ise görevli ağır ceza mahkemelerinde görülmektedir. Kanunda öngörülmüş olduğu üzere faile beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir ve bu suça uygulanacak olan dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

 

KAYNAKÇA

ARTUK Mehmet Emin , GÖKCEN Ahmet, v.dğr., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 13.Baskı.

CENTEL Nur, ZAFER Hamide, ÇAKMUT Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınları, 9.Bası,

DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı..

HAFIZOĞULLARI Zeki, KÜÇÜKTAŞDEMİR Özgür, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2.sayı, 2015.

YAYLA Mehmet, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Seçkin Yayınları, Ankara,2012.

---------------------

[1] YAYLA Mehmet, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Seçkin Yayınları, Ankara,2012, s.245;

HAFIZOĞULLARI Zeki, KÜÇÜKTAŞDEMİR Özgür, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2.sayı, 2015,  s.155.

[2] Hafızoğulları, Küçüktaşdemir, s.155.

[3] Yayla, s.248-251; Hafızoğulları, Küçüktaşdemir, s.156.

[4]. ARTUK,  Mehmet Emin , GÖKCEN Ahmet, v.dğr., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 13.Baskı, s.320-321.

[5] DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, s.254.

[6] CENTEL Nur, ZAFER Hamide, ÇAKMUT Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınları, 9.Bası, s.261-262.

[7]Artuk  , Gökcen, v.dğr., s.361.