5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 329. maddesinde devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama suçu düzenlemiştir. Düzenlemeye baktığımızda kanun koyucu kasten veya taksir sonucu devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri açıklama suçu ayrımına gidildiği görülmektedir.

Korunan Hukuksal Yarar

Bu suçun koruduğu hukuksal menfaatler, devletin güvenliği devletin iç veya dış siyasal yararları ve milli savunmaya ilişkin menfaatlerdir.

Fail

Bu suçun faili kanunda herhangi bir vasıf belirtilmediğinden Türk veya yabancı herkes olabilir. Keza kanunda “bilgileri açıklayan” denildiğinden, fail, yasal veya yasal olmayan yollardan gizli kalması gereken bilgiye sahip olan kimsedir.[1]

Failin yabancı bir devlette olması veya yabancı devlet tarafından görevlendirilmiş olması şart değildir.[2]Demek ki suç yabancı ülkede de işlenilse TCK madde 13 kapsamında Türk Ceza Kanunu uygulama alanı bulacaktır.

Mağdur

Suçun mağduru toplumu oluşturan bireylerdir. Herkes bu suçun mağduru olabilir.[3] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek kişi olabilecek iken, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olmayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. [4]

Suçun Maddi Unsuru

Suçun maddi unsuruna baktığımızda kanun koyucu ikili bir ayrım yapmıştır. İlk olarak TCK’nın 329/1 fıkrasındaki suçun maddi unsuru devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri “açıklamaktır”.

Açıklamak ile ifade edilmek istenen, bir konu ile ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek, açıkça söylemek, açığa vurmak, izhar etmek, ifşa etmektir.[5]

Sırrın açıklanması, gizli kalması gereken bilgilerin bunu öğrenmeye yetkili olmayanlara söylenmesi veya intikal ettirilmesidir. [6]Madde gerekçesine baktığımızda ise yukarıda nitelikleri verilen devlet sırlarının yayılması, meydana çıkarılması, açığa vurulması yani bir veya birden fazla kişiye her ne suretle olursa olsun bildirilmesi, nakli olarak tanımlanmıştır.[7]

Suç bilginin açıklanması ile tamamlanır. Açıklanmanın bir veya birkaç kişiye yapılması yeterlidir, umuma yapılması gerekmez. Açıklama şeklindeki hareket icrai veya ihmali davranışla da gerçekleştirilebilir. Fiil yalnızca açıklama biçimindeki hareketle işlenebildiğinden bağlı hareketli suç olup, öte yandan açıklamanın şekli gösterilmediğinden serbest hareketli suç vasfındadır. [8] Burada dikkat edilmesi gereken en önemli unsur devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından suçun oluşumu için açıklanması gereken bilginin niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bir bilgi olması gerekmektedir. Eğer bilgi, gizli bilgi niteliğinde değil ise bu suç oluşmayacaktır. Suç, esasen nitelik olarak, bir tehlike suçudur; sadece rastlantısal olarak zarar suçu olabilir.[9] Ayrıca bilginin veya sırrın tamamen veya kısmen açıklanması arasında da fark bulunmamaktadır. Yani açıklamanın aleni yapılmamış olması, sayılı kişinin bilgisine sunulmuş olması söz konusu ise aleniyet gerçekleşmese dahi sır açıklandığından dolayı suça vücut verecektir.

TCK madde 329/3 fıkrasında ise suçun fail tarafından taksirle işlenmesi düzenlenmiştir. Diğer bir deyişle failin, suça konu olan devlet sırrı niteliğindeki bilgileri açıklarken kast ile hareket etmeyip dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak suçun kanuni tanımında belirtilen neticeyi öngörmeyerek gerçekleştirmesidir.

Suçun Manevi Unsuru

Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama suçu kasten veya taksirle olmak üzere iki biçimde işlenebilir. Maddenin ilk fıkrasında yer alan suç tipi için kast gerekli ve yeterlidir. Demek ki; bu suç için, failin açıklamaya yetkili olmadığını bildiği bilginin, sır niteliğini bilerek ve isteyerek başkalarına açıklaması kastın varlığına işaret edecektir.

Bu suç taksirle de işlenebilir. TCK madde 329/3 fıkrasındaki düzenlemeye göre, taksirle işlenen suçun cezası kasten işlenene göre daha hafiftir. Unutulmamalıdır ki, kanunda açıkça belirtilen durumlarda suça ceza verilmektedir. Burada da TCK madde 22/2 fıkrasında da belirtildiği üzere “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Yani taksirin özelliği, kanuni tarifte belirtilen maddi unsurlardan birinin gerçekleşmesinin öngörülmemiş olmasıdır. Fakat yalnız başına bu özellik davranışı dolayısıyla failin sorumluluğu için yeterli değildir. İlave olarak gerekli dikkat ve özen unsuru aranmaktadır. Bu sebeple taksirden bahsedebilmek için kanuni tanıma uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkanının mevcut olması gerekir.[10] Somut bir vakada, mahkeme dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı yani failin taksirini belirlemesi gerekmektedir.

HATIRLATMA: Burada önemle belirtmek gerekir ki; 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde hata ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Madde hükmüne baktığımızda madde 30/4 ‘te “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.” hükmüne yer verilmiştir. Fakat TCK madde 329/1 bakımından hukuki hata hükümlerine yer verilmesi imkansızdır. Çünkü kastın varlığı için gerekli olan bilme unsurunun ayrıntılı bir biçimde olması gerekmediğinden genel bir bilme yeterlidir. Bu sebeple TCK madde 4/1’de belirtilen, “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” hükmü dikkate alındığında ve aynı şekilde ceza kanunları dışındaki kanunlara ilişkin bilmenin de ayrıntılı ve teorik bir bilme olması gerekmez; burada da genel bir bilme yeterlidir. TCK 329’uncu maddede sır kavramı geniş anlamda tanımlandığından ve bunun açıklanması suç olarak düzenlendiğinden hukuki hata hükümlerinin uygulama alanı bulunmamaktadır. Buna ilaveten fiilde hataya bakıldığında, keza TCK’nun 329.maddesi bakımından uygulama alanı bulunmamaktır. Nitekim kanun koyucu TCK madde 30/1’de hata dolayısıyla taksirli sorumluluk halinin saklı tutmuştur. Böylece meydana gelen neticeye ilişkin olarak “gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı.” şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa taksirle işlenen bir fiil söz konusudur. Fiilde hataya düşülmesi her ne kadar kusuru ve sorumluluğu ortadan kaldırıyor ise de, TCK madde 329’da düzenlenen suçun üçüncü fıkrasında taksirli halin hüküm altına alındığı görülmektedir. Bu sebeple fail dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle bir hataya düşmüşse dahi suçun taksirli hali nedeniyle cezalandırılma söz konusu olacaktır.

Hukuka Uygunluk Nedeni

Gizli kalması gereken bilgilerin, Kanun hükmünün veya yetkili merciin emrinin yerine getirilmesinin gereği olarak açıklanması halinde, fiil hukuka uygundur. [11]Bu hal dışında bu suç tipinde hukuka uygunluk nedeni bulunmamaktadır.

Suçun Özel Görünüş Biçimleri

Teşebbüs

Taksirle işlenen suçlar bakımından teşebbüs söz konusu olmamak ile birlikte suçun kasten işlenmesi durumunda teşebbüs mümkündür. Dolayısıyla TCK’nun madde 329/1 fıkrasında tanımlı suç için teşebbüs mümkün olacak iken; maddenin üçüncü fıkrasında yer alan suçun taksirli hali bakımından teşebbüs mümkün olmayacaktır. Yani fail, işlemeyi kastettiği fiili elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise maddenin birinci fıkrası bakımından teşebbüsten dolayı sorumlu olacaktır. Örneğin, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bir bilgiyi mektuba yazarak posta yoluyla gönderdikten sonra, Devletin istihbarat birimleri tarafından bu durumun haber alınarak muhataba ulaşmasının engellenmesi halinde failin bu suça teşebbüsten dolayı sorumluluğu doğacaktır. [12]

Suç, sırrın açıklandığı yer ve zamanda tamamlanacak olup suçun oluşması için, açıklamanın yapılmış olması yeterlidir. Devletin bu açıklamadan zarar görmüş olması ayrıca gerekmemektedir.

İştirak

TCK 329’uncu maddesinin birinci fıkrasındaki “devlet sırrını açıklama suçu”na iştirak mümkündür. Fıkrada yer alan tipik fiili birlikte gerçekleştirenler veya suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullananlar (TCK m.37), başkasını suç işlemeye azmettirenler (TCK m.38) suçun cezası ile cezalandırılacaklar. Buna karşın, ilgili bilgileri açıklamak için vasıta temin etmek gibi suça yardım etme (TCK m.39) şeklinde iştirak de söz konusu olabilir. Suçun, üçüncü fıkrasındaki taksirle işlenen hali için müşterek faillik söz konusu olmaz iken; TCK’nun 22. maddesinin 5. fıkrası düzenlemesi uyarınca birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu tutulacak ve her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenecektir.

İçtima

Bu suç bakımından özel bir içtima kuralı öngörülmediğinden suçların içtimaı halinde genel hükümler uygulama alanı bulacaktır. Bu kapsamda failin bir hareketi birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veriyorsa farklı nev’iden fikri içtimadan söz edilecektir. Farklı nev’iden fikri içtima durumunda faile sadece en ağır cezayı gerektiren suçtan hüküm kurulacaktır. Bir örnek verecek olursak; TCK’nın 329. maddesindeki suçun faili, herkes (devlet memuru olan ya da olmayan bir kişi) olabilir. Fail, devlet memuruysa ve bu sıfatından kaynaklı haiz olduğu devletin güvenliğiyle veya iç ve dış siyasi menfaatleri ile ilgili sırları başkalarına yayar veya yayımlarsa, TCK’nun 258. maddesindeki “göreve ilişkin sırrın açıklanması” suçu oluşacaktır.[13] Bu durumda fail, fikri içtima kuralları gereğince en ağır cezayı gerektiren suç olan TCK’nun 329. maddesindeki suçtan sorumlu olacaktır.

Eğer devletin güvenliği veya iç ve dış siyasi menfaatleri gereği gizli kalması gereken bilgi bir evrakta bulunuyor ve bu evrakın yok edilmesi, tahribi, sahtecilik yapılması, başka yerde kullanılması, hileyle alınması veya çalınmasıyla birlikte, bu nitelikteki gizli bilginin açıklanması söz konusu ise, TCK’nın 326. maddesindeki suç ile TCK’nın 329. maddesindeki suç arasında gerçek içtima hükümleri gereğince fail hakkında, her iki suç için ayrı ayrı hüküm kurulması gerekmektedir. Aynı suç işleme kararının icrası kapsamında fail değişik zamanlarda birden çok kez casusluk maksadıyla maddede belirtilen nitelikteki bilginin açıklanması halinde ise tek suç oluşacak olup, fail hakkında TCK’nun 43. Maddesi gereğince zincirleme suç hükümleri uygulama alanı bulacaktır. [14]

Soruşturma Usulü, Müeyyide ve Zamanaşımı

Suçun soruşturulması ve kovuşturulması re’sen yapılır. TCK’nun 13.maddesi gereğince evrensellik ilkesi kabul edildiğinden, bu suçun yurt dışında işlenmesi halinde, vatandaş veya yabancı tarafından işlenmiş olmasına bakılmaksızın, failin Türkiye’de bulunması da gerekmeksizin Cumhuriyet Savcısı tarafından suç işleyen kişi veya kişiler hakkında re’sen kovuşturma açılarak yargılama yapılır.

Suçun yaptırımı bakımından devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye verilecek ceza TCK’nun madde 329/1 fıkrasında da belirtildiği gibi beş yıldan on yıla kadar hapis cezasıdır. Maddenin ikinci fıkrasında ise ağırlatıcı haller düzenlenmiştir, fiilin savaş zamanında işlenmiş veya devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeye sokması durumunda faile on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülmüştür. Maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun taksir sonucu meydana gelmesi düzenlenmiştir. Eğer fiil, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu (taksir) meydana gelmiş ise faile birinci fıkradaki hal için verilecek ceza altı aydan iki yıla kadar hapis cezası iken; ikinci fıkradaki hallerden birinin varlığı halinde ise faile verilecek ceza üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası olacaktır.

Dava zamanaşımı süresi TCK madde 329 bir ve ikinci fıkralarında yazılı suçun yurtdışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı süresi uygulanmamaktadır. Buna ilaveten dava zamanaşımı birinci ve ikinci fıkralar bakımından TCK madde 66/1-d uyarınca on beş yıldır. 329/3-1.c. bakımından fiilin taksirle işlenmesi ve birinci fıkradaki hal uygun bulunması durumunda zamanaşımı süresi 66/1-e uyarınca sekiz yıldır. 329/3-2.c. ile birinci ve ikinci fıkralara uyan hallerde ise bu süre 66/1-d uyarınca on beş yıldır. Suçun basın yolu ile işlenmesi halinde 5187 sayılı Basın Kanunu’nda yer alan 26.maddede belirtilen süreler dikkate alınır.

Av. Maşallah MARAL

Stj. Av. Büşra BOZDAĞ

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

KAYNAKÇA

GÖZÜBÜYÜK, Abdullah, Türk Ceza Kanunu Açıklaması, Cilt: I, Kazancı Yayınevi, Ankara, 1982.

GÜNDEL Ahmet, Yeni Türk Ceza Kanunu Açıklaması, Seçkin Yayınevi, Cilt 4, Ankara, 2009.

HAFIZOĞULLARI Zeki, KÜÇÜKTAŞDEMİR Özgür, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Başkent Üniversitesi Hukuk Dergi Arşiv sayı 2/3.

SARIGÜZEL Hacı, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016.

YAYLA Mehmet, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Seçkin Yayıncıları, İstanbul, 2012.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 01.11.2016 tarih ve 2016/367 E., 2016/390 K. Sayılı ilamı

www.tdk.gov.tr

-----------------------------

[1] Hafızoğulları Zeki, Küçüktaşdemir Özgür, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Başkent Üniversitesi Hukuk Dergi Arşiv sayı 2/3, s.144.

[2] Gözübüyük, Abdullah P., Türk Ceza Kanunu Açıklaması, Cilt: I, Kazancı Yayınevi, Ankara, 1982, s. 510.

[3] Sarıgüzel Hacı, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s.267.

[4] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 01.11.2016 tarih ve 2016/367 E., 2016/390 K. Sayılı ilamı

[5] www.tdk.gov.tr

[6] Gündel Ahmet, Yeni Türk Ceza Kanunu Açıklaması, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2009, Cilt 4., s.5575.

[7] Sarıgüzel, a.g.e., s.262.

[8] Sarıgüzel, a.g.e., s.262

[9] [9]Hafızoğulları , Küçüktaşdemir , a.g.e., s.145.

[10] YAYLA Mehmet, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk, Seçkin Yayıncıları, İstanbul, 2012, s.139

[11] Hafızoğulları, Küçüktaşdemir, a.g.e., s.146.

[12] Sarıgüzel, a.g.e., s.272.

[13] Yayla, a.g.e., s.209.

[14] Sarıgüzel, a.g.e., s.273.