İnsanın yaradılışından doğan bazı hakları vardır. Bu haklar temel hak ve özgürlükler olarak tanımlanmaktadır. Bu temel hak ve özgürlüklerin en önemlisi ifade ve basın özgürlüğüdür. İnsanın ifade ve basın özgürlüğü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ve Anayasamızda yerini almıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19.maddesi aynen şöyledir. "Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak ve düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar."

Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 10.maddesi "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.

Anayasa'mızın 26.maddesinde "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir,

Anayasa'mızın 28.Maddesinde, "Basın hürdür. Sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerin sağlayacak tedbirleri alır." İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasamızın İfade ve Basın özgürlüğü ile ilgili maddelerini özüyle ve sözüyle incelediğimizde, bu maddeler birbiriyle uyumlu olup, ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına aldığı gibi, ifade ve basın özgürlüğü evrensel bir hak haline gelmiştir.

Ülkemiz Birleşmiş Milletler üyesidir. İnsan Hakları Evrensel Hakları Sözleşmesine, Avrupa Konseyi kurucu üyesi olarak Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymayı kabul ve taahhüt etmiştir. Bu itibarla, ülkemiz ifade ve basın özgürlüğü konusunda ülkemizdeki uygulamalarında bu evrensel hukuk kurallarına uymak zorundadır. İfade ve basın özgürlüğünün ihlali halinde, ben egemen bir ülkeyim ifade ve basın özgürlüğü konusu benim içerdeki uygulamalarımdır deyip geçiştiremezsin. Uluslararası kuruluş ve toplumlar karışamaz deme hakkına sahip değildir diyemezsin. Zira ifade ve basın özgürlüğü uluslararası sözleşmelerde yer aldığına ve uluslararası sözleşmeleri kabul ettiğimize göre, Bu bağlamda, ifade ve basın özgürlüğünün ihlali halinde, Hakları ihlal edilenlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurma hakkını Anayasamız vermiş bulunduğundan, bu hakkın evrensel bir hak olduğunu kabul etmiş bulunmaktayız.

İnsan düşünür, düşündüğünü çeşitli yollardan ifade eder. Düşündüğünü açıklayarak ifade eder. İnsanın düşündüğünü ifade ederken, engeller çıkarılması düşünce özgürlüğüne başlı başına bir müdahale olduğu gibi, Aynı zamanda, insanın kutsal yaşama hakkının gereği olan ifade ve basın özgürlüğünün elinden alınması demektir. Bir insana, şöyle yazacaksın böyle yazacaksın, şunu yaz, bunu yazma dediğinde, düşünce özgürlüğü diye bir kavram kalmaz.

Genel anlamda, bir insan düşündüğünü ifade ederken, hakkında sürekli olarak soruşturmaya ve kovuşturmaya maruz kalıyor ve mahkûm oluyorsa, ifade özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir.

Bir düşünüre, yazıyorsun yazdıklarından dolayı sürekli olarak soruşturma ve kovuşturmaya uğruyorsun ve tutuklanıyorsun, yeter artık yazma çizme ve konuşma denildiğinde, düşünür "Ben düşündüklerimi ifade ediyorum beni hapse atıyorlar, Bırakın, ben konuşmasam, yazmasam, kendim hapse atacağım. Bırakın başkası beni hapse atsın" diyor. Bu anlayış ifade ve basın özgürlüğünün kişinin kutsal yaşama hakkının ayrılmaz bir parçası olduğunun en güzel bir örneğidir.

Bir insan düşündüğünü ifade ettiğinde, düşünce özgürlüğünün sınırları geniş tutulmalı, ancak, bir insan düşündüğünü ifade ederken sorumluluk anlayışı içinde olmalı, bir insan düşündüğünü ifade ederken, bir başkasına ağır hakaretlerde bulunmamalı, yani haysiyet kırıcı olmamalı, kişilik haklarına saygı göstermeli, şiddet içermemeli, ifade özgürlüğü kapsamında bir başkasına küfür ve iftira da etmemelidir.

Mevlana'nın şu sözü, insanların düşüncesini açıklarken sorumluluk anlayışı için olmalarını en güzel bir şekilde ifade etmektedir.

Ey Can; Kimseyi kırma, sözden ağırı yoktur. Beden çok yükü kaldırır ama gönül her sözü kaldırmaz."

Basın gerçekleri objektif olarak ele almalı, doğruları ve yanlışları olduğu gibi topluma yansıtmalıdır. Demek istediğim odur ki, bir ülkede olan yanlışları haksızlıkları, hukuka ve yasaya aykırı eylem ve işlemleri dile gidermek suretiyle toplumu aydınlatmalı ve toplumun gerçekleri öğrenmesine yardımcı olmalıdır. Bu bir anlamda basının denetim görevidir. Basın özgür değilse, bu görevine yerine getiremez. Basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasi vardır denilemez.

Ancak şu hususu da açıklamam gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ifade ve basın özgürlüğü komsundaki hak ihlalleriyle ilgili kararlarında geniş bir perspektif olduğunu görmekteyiz.

Eleştiri ne kadar ağır olursa olsun, eleştiriye karşı büyük bir hoşgörü vardır. Eleştiride, şahsın kişilik haklarını zedelemiyorsa; eleştiride, ağır hakaret, küfür, iftira ve haysiyet kırıcı sözler yoksa eleştiriyi ifade ve basın özgürlüğü olarak kabul ediyor. Sonuçta, daha çok tazminat yanlışı bir anlayışı benimsiyor.

Cezalandırma anlayışını hiç ama hiç benimsemiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu anlayışı, ifade ve basın özgürlüğüne verdiği önemden dolayıdır.

Bu yazımın başlığını, Dünden bugüne ifade ve basın özgürlüğü olarak yazdım. Nedenine gelince:

Geçmişte, Büyük Şair Nazım Hikmet hakkında soruşturma ve kovuşturma yaparak hapse atarak cezalandırırken, Vatan Haini dedik. Şimdi ise En Büyük Vatan Şairi diyoruz. Aziz Nesin hakkında soruşturma ve kovuşturma yaparak cezalandırdığımızda, ona da Vatan Haini dedik. Oysa Aziz Nesin Mizah alanında çok büyük eserler yazmış ve keyifle kitapları okunan bir yazar.

Rifat Ilgaz hakkında soruşturma ve kovuşturma yaparak hapse attığımız Rıfat Ilgaz'ın senaryolaştırılmış Hababam sınıfının sinemalarda büyük bir keyifle izliyoruz.

Sabahattin Ali 'yı yazdığı kitaplardaki öykü, şiir ve romanları halen ülkemizde en çok okunan kitaplar arasında yer almakta, Sabahattin Ali 'yide, yazdıklarından dolayı hapse attık. Yurt dışına kaçarken onu öldürdük. Cenazesi bile bulunmadı.

Yaşar Kemal yazdıkları öykü ve romanları halen en çok okunan kitaplar arasında, onu da hapse attık.

Orhan Kemal, Kemal Tahir, Ahmet Arif, Atilla İlhan, Can Yücel Araştırmacı yazar Uğur Mumcu, aydınlanmacı İlahiyatçı yazar Bahriye Üçok, büyük hukukçu Muammer Aksoy, gazeteci Ahmet

Taner Kışlalı, Çetin Emeç öldürüldüler, ismini yazamayacağımız kadar şair ve yazarı hapse attık. Eziyet ve işkencelere maruz bıraktık.

Geçmişte, ismini yazdığım ve ismini yazmadığım şairlerimizi yazarlarımızı hapse attık. Eziyet ve İşkence ettik. Bu yazarlarımızı ve şairlerimize eziyet ve işkence edenler ve hapis cezası ile cezalandırılanlar unutuldular ve hiç bir şekil ve suretle de olsa, onlara saygı duyan kimse yok.

Ancak, eziyet ve işkenceye uğrayıp uzun süre cezaevlerinde yatanlar şiirleriyle ve eserleriyle halen yaşıyorlar. Yaşamaya da devam edecekler. Gelin, geçmişte ifade ve basın özgürlüğü ile ilgili olarak yapılan yanlış ve hatalı uygulamalardan ders çıkaralım. Aynı hata ve yanlışları tekrar etmeyelim. Zira; bu yanlış ve hataları uygulamaları yaparak insanlara eziyet ve işkence eden ve insanları hapis cezası ile cezalandırılanlar bırakın saygıyı, şimdi nefretle anılmaktadır. Dileğim odur ki ifade ve basın özgürlüğü ile aynı hata ve yanlışı yapanlardan olmayalım?

Bu konuda VOLTAİRE'nin iki sözünü hatırlatmakta fayda görüyorum.

"Fikirlerinize katılmıyorum. Ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm."

"Hoşgörü Nedir? Hoşgörü İnsanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var. Gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksikliklerini bağışlayalım. Çünkü hoşgörü doğanın ilk yasasıdır."

VOLTAİRE bu iki sözünün açılımını yaptığımızda, İnsanlar yaradılış gereği farklı olarak dünyaya gelmiştir. Bir insan kişiliği karakteri bir diğerinin aynısı değildir. Bu itibarla farklı düşünür ve kendini bir diğerinden farklı olarak ifade eder. Hiç bir kimse, sen şöyle düşün, düşündüklerini şöyle ve böyle ifade et deme hakkına sahip değildir. Bu anlayışa itibar edilmemesi gerekir. Bu anlayış insanları robotlaştırır. İnsanı haysiyetsiz ve kişiliksiz hale getirir. Yapılacak şey, insanların düşündükleri serbestçe ifade etmesine saygı göstermektir. İnsanların bu özelliğinden dolayı hoşgörülü olmak ve hata ve eksiklerinin olduğunu kabul etmektir.

Mahatma Gandhi "Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak gibidir. Bu ise rüzgârı zapt etmekten zordur." Rüzgâr şiddetli estiğinde, rüzgârın önüne bir engel koyar etkisini azaltırsın ancak düşüncenin önüne engel koyarak, bir insanın fikrini ve düşüncesini açıklamasına engel olamazsın!

Yunus Emre "Yaradılanı hoş gör, yaradan ötürü" Anadolu tasavvuf felsefesinin hümanist anlayışını, insana karşı sevgi ve saygıyı ve de hoşgörüyü en güzel şekilde ifade etmektedir Anadolu Tasavvuf anlayışı, bir insanın yaptığı yanlışlardan dolayı bir vicdan muhasebesi yapmasını, yanlış yapmışsa vicdan azabı çekmesini ve rahatsız olmasını sağlar. Demek istediğim o dur ki, geçmişte yaptığımız yanlış ve hatalı uygulamalarımızdan dolayı bir vicdan muhasebesi yaparak ders çıkaralım, yaptığımız yanlışları ve hataları tekrar etmeyelim. Anadolu tasavvuf anlayışını yaşamamızdan çıkarmayalım.

Dileğim odur ki, İfade ve Basın Özgürlüğü konusunda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda ve Anayasamız ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında, konunun ele alınmasını ve Anadolu Tasavvuf anlayışındaki, hoşgörü ve müsamaha görüşünün ülkemizde hakim olmasını,

Geçmişte, ifade ve basın özgürlüğü ile ilgili olarak, yazarlara, şairlere, fikrini ve düşüncesinden dolayı, haksız, hukuksuz olarak yargılayıp mahkûm ettiğimiz, eziyet ve işkenceye maruz bıraktığımız yanlış ve hatalardan ders çıkaralım, gerçek anlamda ifade ve basın özgürlüğünü ülkemizde gerçekleştirelim. Gelin, ifade ve basın özgürlüğü konusunda utanılacak yerde gezmeyelim diyorum.

Av. Aziz CANATAR