I. Giriş:

Engellilik; tıp, mimari, ekonomi, sosyoloji, hukuk gibi birçok disiplin tarafından incelenmektedir. Engelliliğe dair çalışmaların bize göre odaklanması gereken iki nokta vardır. Bunlar erişilebilirlik ve ayrımcılıktır.  Bu çalışmada temel olarak erişilebilirlik ele alınmıştır. Bunun kapsamı ise fiziksel yönüyle sınırlandırılmıştır.  Ayrımcılığa ise fiziksel erişilebilirliğin temin edilememesi halinde ortaya çıkması muhtemel bir sonuç olarak ve türleriyle değinilmiştir .

İnceleme yapılırken öncelikle erişilebilirlik kavramı açıklanmaya çalışılmıştır. Sonrasında ise erişilebilirliğin kapsamı, olmayışının olası sonuçları ve bu bağlamda önemi aktarılmaya çalışılmıştır. Devamında ise konu örneklendirilerek ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur. Böylece sorunun yakıcılığı hukuk camiasının dikkatine sunulmak istenmiştir. Son olarak ise erişilebilirliğin her hakta içkin ve o hakkın bir engelli açısından ete kemiğe bürünmesinin ön koşulu olup olamayacağı tartışılarak kendi kanaatimiz aktarılmıştır.   

İncelememize geçmeden terminolojik bir karışıklığa sebebiyet vermemek adına kısa bir açıklama yapalım. Zira erişilebilirlik kavramının yerine mevzuat veya doktrinde erişebilirlik, ulaşılabilirlik gibi başkaca kavramlarında kullanıldığı görülmektedir. Biz erişilebilirliği tercih ettik. Ama mevzuatta başkaca bir sözcük bu anlamı karşılayacak şekilde kullanılmışsa buna da müdahale etmedik.   

II. Tanım:

Erişilebilirlik, 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un 3. maddesinin f bendinde tanımlanmıştır. Bu hükme göre erişilebilirlik; ‘‘Binaların, açık alanların, ulaşım ve bilgilendirme hizmetleri ile bilgi ve iletişim teknolojisinin, engelliler tarafından güvenli ve bağımsız olarak ulaşılabilir ve kullanılabilir olması’’ şeklinde tanımlanmıştır”. TS 9111 numaralı standartta ise ulaşılabilirlik  ‘Herkesin, istediği her yere ve her hizmete ulaşabilmesi ve bunları kullanabilmesidir. Ulaşılabilir yapılı çevre, yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmeyi ve bunlardan yararlanabilmeyi sağlar.’’ şeklinde ifade edilmiştir. T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı  2010 yılında ulaşılabilirliği, yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmek ve bundan yararlanabilmek olarak tanımlamıştır.

III. Erişilebilirliğin Kapsamı ve Önemi:

Yukarıda verilen tanımların fiziksel çevrede hayata geçebilmesi için şehirdeki iki nokta ve bunlar arasındaki tüm bağlantı ve aktarmaların kesintisiz bir şekilde erişilebilir olması gerekir. Okuyucunun meseleye vukufiyet kesbedebilmesi için somutlaştırmaya çalışalım. Farklı engel grupları açısından bunu ifade etmek mümkündür. Ama biz bundan en muzdarip iki engel grubu olan fiziksel ve görme engelliler açısından örnekleyelim. Öncelikle fiziksel engelliler açısından düşünecek olursak binaların asansörlü olması, bu asansörlerin yeterli genişlikte olması, tuş kombinasyonlarının ulaşılabilir bir yükseklikte olması, merdivenlerin olduğu yerlerde rampaların da bulunması ve bu rampaların  eğimlerinin kullanmaya elverişli olması, kaldırım başlangıç ve bitiş noktalarında tekerlekli sandalyenin inip, kalkabileceği rampaların bulunması, kaldırımların tekerlekli sandalyenin geçebileceği genişlikte olması, kaldırımdaki ağaç, direk gibi engellerin geçişi önleyecek konumlarda bulunmaması, toplu taşıma araçlarının tekerlekli sandalyeyle binilebilecek bir yükseklikte olması şeklinde kabaca özetlenebilir. Görme engelliler açısından düşünecek olursak burada zikredilen ağaç ve direklerin kaldırım ortalarında bulunmaması gibi kriterler yine geçerlidir. Ek olarak asansör tuş takımlarının braille olarak da rakamları içermesi, hissedilebilir yüzey veya benzeri uyarıcıların bulunması gerekmektedir denebilir. Tabi her iki engel grubu için de bu zincirin toplu taşımadan indikten sonra varmak istediği noktaya doğru gerekli bağlantılar ve o nokta içerisindeki günlük ihtiyaçlarını karşılayabileceği kriterleri içermesi de lazımdır.    

Yapılması gerekenler düşünüldüğünde bir nebze ürkütücü gelebilir. Ama bu söz konusu kriterlerin yerine getirilmesinin zorluğundan ziyade fiziksel çevrede düzenlemeler yapılırken hayatın birçok alanında da görüldüğü gibi ortalama kullanıcıların ihtiyaçlarına dönük hizmet sunulmasından kaynaklanmaktadır. Yine somutlaştıracak olursak asansör kapılarının 10 cm daha geniş olması, tuş takımının 5 cm daha aşağıda olması ve braille ile de kat numaralarının yazılı olması, merdivenin bir bölümünün hem de daha az malzeme kullanılarak rampa olarak yapılması, rampanın dimdik değil kullanılabilir eğimde olması, ağaç ve direklerin kaldırımların ortasına değil kenara konması, hissedilebilir yüzeylerin ağaç ve direklere doğru gitmek yerine güvenli bir şerit halinde döşenmesi, toplu taşıma araçlarının kaldırım ile araç arasında yükseklik farkı olmayacak şekilde araç içi merdivenin olmaması gibi kriterler istense pekala sağlanabilir. Nitekim erişilebilirliğe dair bir ihtiyacın varlığı kavranıp buna dair bir sosyal farkındalık geliştirilebilse, daha yapım aşamasında planlanarak ve kimi zaman da ekstra bir maliyete gerek duyulmaksızın bunlar gerçekleştirilebilecektir.

Açık veya kapalı mekânlara erişemeyen birey sosyalleşememekte ve  fiziksel çevrede kendi ihtiyaçlarını karşılarken yardım istemek durumunda kalmaktadır. Bu durum ise bilhassa iş hayatında istenmeme veya dışlanabilme gibi ayrımcı sonuçlar doğurabilmektedir. Çünkü erişilebilir olmayan fiziki çevre engellinin iş göremez aciz bir varlık olarak görünmesine hizmet etmektedir. Ne yazık ki erişilebilirliğin olmadığı ortamlarda sorunu çevrede değil engellide gören yaklaşımın toplumsal bir karine hâline geldiği  düşünülecek olursak  bu tarz muamelelere uğrarım korkusuyla engelli birey kendini oto kontrole tabi tutmakta ve toplumsal gelişmelere dâhil olamamaktadır. Sonuç olarak ise engelli birey, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik problemlerle  savaşmak zorunda bırakılmaktadır.

IV. Erişilebilirlik ve Hak:

Bu başlık altında herhangi bir spekülasyona girmeksizin konuya dair Türk mevzuatındaki hükümlere yer verilecektir. Bazı hükümler aktarılacak kimisine de işaret etmekle yetinilecektir. Bu noktada normlar hiyerarşisinin en üstünde yer alan Anayasa’yı(AY) inceleyerek başlamak  gerekir. AY’nın 10. Maddesinde herkesin kanun önünde eşit olduğu ve hatta bu eşitliğin hayata geçirilmesi için engellilere ilişkin alınacak ilave tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağının hüküm altına alındığı görülmektedir. AY. 61/2. Maddesinde ise “devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatlarına intibaklarını sağlayacak tedbirleri alır” denmektedir.   Yine AY.’da “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır”(Md: 90/5) denmektedir. Bu hükümler ışığında ulusal ve ulusal üstü belgelerde erişilebilirliğin durumuna bakalım. Hemen bu noktada ilgili antlaşma olan BM Engellilerin Hakları Sözleşmesi’ne Türkiye’nin de taraf olduğunu belirtelim. Bu sözleşmenin 9. Maddesi ise hassaten erişilebilirliğe ayrılmıştır. Sözleşmenin bu maddesinde erişilebilirlik, taraf devletlere bir yükümlülük kılınmış, alınacak tedbirler de ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’da ise bu yazının konusu hükümler olarak şu maddeler tespit edilmiştir: 4, 7, geçici madde 2 ve 3. Bu hükümlerde de tıpkı sözleşmede olduğu gibi erişilebilirliğin düzenlendiği görülmektedir. Ayrıca geçici maddelerle kriterlerin sağlanması için süre sınırı konmuştur. Gerçi bu sürelere riayet edilmemiştir. Ama bu başka bir yazının konusudur. Tartışılan konu açısından önemli olan hükmün varlığıdır. Türk mevzuatında bu konuya ilişkin daha birçok hüküm vardır. Toplamda 6 kanun, 38 yönetmelik ve TSE tarafından çıkarılan 7 standartta hükümler bulunmaktadır.  

AY’nın ikinci kısmında temel hak ve ödevler başlığı altında hak ve özgürlüklerin düzenlendiği görülmektedir. Bu çalışmada yerleşim ve seyahat, eğitim ve öğrenim ve seçme hakkı birer izlek olacak şekilde seçilmiştir. Yukarıda da yer verdiğimiz AY 10, 90/5 göndermesiyle taraf olunan milletlerarası antlaşmalar ve özellikle çıkarılan 5378 sayılı Kanun’a bakıldığında “herkes, her vatandaş, Türk vatandaşı” gibi genel ifadeler dışında  “engelli” diye bir hukuk öznesinin tanımlandığı görülmektedir. Yerleşim ve seyahat, eğitim ve öğrenim ve seçme hakları açısından erişilebilirliği değerlendirelim. Zira fiziksel çevrenin yetersizliği sebebiyle konutundan çıkamayan, konutu ile okul arasında intikal problemi yaşayan ve son kertede okula giremeyen veya girdikten sonra bina içerisinde intikal ve ihtiyaçlarını görme problemleri yaşayan bir kimsenin akranlarıyla beraberce eğitim almasından, herhangi bir amaçla şehir içi veya şehirler arası seyahat edebilmesinden veya okullara oy kullanabilmek amacıyla gitmesinden bahsedilebilir mi? Peki böyle bir durumda pasif bir hak sahipliğinden bahsetmek daha doğru değil midir?

Görülmektedir ki erişilebilirlik engelli vatandaşlar açısından tanınan bir hakkın kullanılabilmesinin ön koşuludur. Örnekler arttırılabilir ve tüm haklara bu durum teşmil edilebilir. Ama biz örnekler noktasında bu kadarıyla iktifa edeceğiz.  Açıklamalarımızdan hareketle ise erişilebilirliğin alelade bir hak olmadığını net bir şekilde ortaya koyabiliriz. Hatta biraz iddialı bir söyleyişle yaşam hakkından sonra Anayasa’da tanımlanmış herhangi bir hakkın engelliler açısından kullanımı erişilebilirliğin sağlanmış olması ön koşuluna bağlıdır. Zira yukarıdaki somut örneklerde de görülmektedir ki erişilebilir bir format yok ise herhangi bir hakkın engelli kişiye tanınmış olması hakkın kullanılması açısından bir şey ifade etmemektedir. Bağımsız bir hak olarak değerlendirilmesi veya haklara içkin ve hakların hayata geçmesi için bir ön koşul olması hususunda ise bakıldığında ulusal Türk mevzuatında erişilebilirlik hakkı diye bir hak bulunmamaktadır. Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesinde de erişilebilirlik bir hak olarak değil bir temel ilke olarak düzenlenmiştir. Ancak komite kararları ile erişilebilirliğin bağımsız bir hak olduğu belirtilmiştir. Bu yorum yoluyla yapılan bir genişleme veya bir mahiyet değişikliği olarak görülebilir. Sözleşme metninde bulunmayışı ve komite kararlarının bağlayıcılığına dair sorunlara devletlerin egemenliği bağlamında bakıldığında yorum yoluyla erişilebilirliğin bağımsız bir hak olarak nitelendirilemeyeceği kanaatindeyiz. Kaldı ki bu yapılabilseydi de erişilebilirliğin her hakkın hayata geçmesindeki önemi düşünüldüğünde tıpkı diğer haklar gibi bağımsız bir hak olarak nitelendirilmesi doğru olmayacaktı. AY tarafından tanınmış her hakta içkin olduğunun kabulüne dair yorum daha doğru olacaktır. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)  haklara dair pozitif ykümlülük yorumu daha elverişli bir yol olabilir. Zira  AİHM’ye göre sözleşmede tanımlanmış her hakkın devlete ihlal etmemek ve hayata geçmesi için olumlu bazı edimlerde bulunma yükümlülüğü getirmektedir. Böylelikle her hakkın bir engelli açısından hayata geçebilmesi için devletin aldığı tedbirlerle erişilebilirliği sağlaması gerektiği savunulabilecek, yükümlülüğünü yerine getirmediğinde yargısal merciler önünde bu durum ileri sürülebilecektir. Son olarak da şu söylenebilir:  Bir hakkın daha Anayasa’ya derç edilmesiyle uğraşılmaması gibi pratik bir getirisi de olacaktır.   

V. Sonuç:   

Fiziksel erişilebilirlik engelliler açısından hayata bağımsız olarak katılabilmenin ön koşuludur. Bu şartların sağlanmaması hakların kullanılmasını ve ödevlerin yerine getirilmesini önlemekte, dışlanma, ayrımcılık, oto kontrol gibi sonuçlar doğurabilmektedir. Bu sebeple erişilebilirlik AY veya milletlerarası antlaşmalarda tanınmış haklara içkin ve bu hakların hayata geçebilmesinin bir ön koşulu olarak değerlendirilmeli; acil önlemler alınmalıdır. Bunun yapılmasında büyük iş şüphesiz kamu otoritelerine düşmektedir. Ama toplumdaki her ferdin farkındalığı, hukuk teorisyen ve pratisyenlerinin çabaları, engelli sivil toplum kuruluşlarının hak temelli çalışmaları da önem arz etmektedir. Bu yakıcı problemin giderilmesi adına meselenin teorisine ve pratiğine yoğunlaşılması; sorunun genel, entelektüel ve aktivist kamuoyunun gündeminde tutulması gerekmektedir. Bu yapılırken de paydaşların koordinasyonunun sağlanması önem arz etmektedir. Özellikle engelli STK’larının içerisinde yer alacağı insiyatifler ile kamu otoriteleri arasında iş birliği yapılması sadra şifa olacak adımlar atılması açısından faydalı olacaktır kanaatindeyiz.