Merhabalar

Alacaklının alacağını tez elden kavuşması için gerekenin üzerinde iş yükü ile boğuşup eldeki sınırlı imkanlarla, sınırsız taleplerin yerine getirilmesini sağlayan icra daireleri mevcut iş yükünün yanı sıra alacağın tahsiline yönelik irtibat halinde olduğu kurumların şekle dayalı uygulamaları karşısında ifa edilemeyen taleplerin yeniden yaz boz tahtası misali yerine getittirilme yeri haline ne yazık ki gelmiştir. O nasıl oluyor diye soracaksınız haklı olarak. Şöyle ki Trafik yazıyı beğenmez vatandaşı gönderir resmi cevap yazmadan, Tapu para birimi eksikliğinden tutturdukları bir maddeden (kanuna aykırı olarak) red eder durur.

Bilindiği gibi hukuk kuralları çoğu kez içeriği tartışmalı soyut kavram ve kurallardan oluşur. Bu tür kurallara canlılık veren, onları anlamlı ve anlaşılabilir hale getiren yargısal yorum ve içtihatlardır. Ancak diğer kanuni düzenlemelerde (genelge, yönerge vs) anlamları dışında uygulamaların şekli yönünü belirlediği gibi bazı durumlarda aşırı şekilciliğe kaçarak hak mahrumiyetine yol açabileceği durumlar ortaya çıkabilmektedir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu İdaresi Daire Başkanlığının 23/06/2015 Tarih ve 23294678-010.06.02 Sayı ve 2015/4 Genelgesi bu anlamda İcra ve İflas Kanunu bakımından aşırı şekilciliğe yol açtığı, buna istinaden Tapu Müdürlükleri de Haciz, İhtiyati Haciz, Satış vb. takyidatların, borçlunun yasal süresinde borcunu ödemediğinden borçlu adına kayıtlı menkul ve gayrimenkullere yönelerek alacağın tahsiline yönelik iş ve işlemler yapıldığı, bu bağlamda borçlunun mal kaçırmaya yönelik engelleyici tedbirlerin Alacaklının hakkına halel getirebilecek şekilde işlemin yerine getirmediği müşahede edilmiştir.

İcra ve İflâs Hukuku alanında kanun yapılırken kullanılan yöntemlerden olaycı yöntem olarak belirlenmiş dolayısıyla kazuistik bir düzenleme şeklinde yapılmıştır. Kanun koyucu her şeyi en ince ayrıntıları ile açıkça düzenlemiştir. Kanun koyucunun her şeyi en ince ayrıntılarıyla düzenlemek istemesinin bir neticesi olarak, icra ve iflâs hukuku alanında şekle ilişkin çok fazla düzenlemeye rastlamak mümkündür. Diğer kanunsal düzenlemelerin ait olduğu hukuk dallarında, şekle ilişkin düzenlemelerde, tarafların birbirleri ile ilişkileri doğrudan doğruya kendileri tarafından sağlanırken, icra ve iflâs hukuku alanında bu ilişki dolaylı olarak icra organları vasıtası ile sağlanmaktadır. Taraflar arasındaki ilişkilerin icra organları vasıtasıyla kurulması şekilciliği de beraberinde getirmekte, adeta onu zorunlu kılmaktadır. Bu şekilcilik taraf hak ve menfaatlerine halel getirici şekilde olmayıp aksine kanun sistematiği açısından bir bütünlüğü oluşturmak amacıyla ifa ve icra edilmektedir. Ancak bu yönteme göre hazırlanan yasalar, her somut olay öngörülmeye çalışıldığı için çok ayrıntılıdır, buna rağmen her olayı öngörülemediğinden iyi bir yöntem olmadığını olağan hayat akışına da ters düştüğünü düşünüyoruz.

Hukuk bilimi ve bunu irdeleyen ve inceleyen bilimciler, uygulamacılar  maddi hukuk ile şekli hukuku her ne kadar lafzen ayrı ise de ruhen bir bütün olarak ele alırlar. Bu bağlamda medeni usul hukuku şekli hukuka ait bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak şekle ilişkin düzenlemeler farklı gerekçelerle hem maddi hukuk alanında hem de medeni usul hukuku alanında mevcuttur. Medeni usul hukuku ve İcra İflas Hukuku, maddi hukuktan kaynaklanan hakların tanınması ve korunmasına hizmet ettiği düşünüldüğünde, her iki hukuk dalı arasındaki şekil kurallarını öngörmedeki amaç da doğal olarak farklı olmaktadır. Maddi hukuktan farklı olarak şekil ve şekilcilik medeni usul hukukunun ve icra ve iflas hukukunun kanun sistematiğinde vardır. Ancak bu şekil kuralları ve buna bağlı olarak şekilciliğin, maddi hukuktan kaynaklanan haklara ulaşmayı zorlaştırmaması veya imkansız hale getirmemesi gerekir.

Pozitif hukuk bir ülkede uygulanan hukuk olduğu, bir hukuk düzeninde var olan hukuk kuralları ya da normları, dağınık bir şekilde değil, alt alta veya üst üstte düzenlenmiştir ki buna “normlar hiyerarşisi” ya da “hukuk düzeni piramidi” denir. Hans KELSEN tarafından geliştirilen bu kurala göre, alt basamakta yer alan norm geçerliliğini üst basamakta bulunandan alır ve ona uygun olmak zorundadır.

Piramidin en üst noktasında anayasa, yasa, yasa hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, genelge vb düzenlemeler alta doğru silselesel olarak devam eder.
İdare, kamu hizmetinin daha iyi ve düzgün bir şekilde görülmesi amacı ile mezkur piramidin en alt kısmında zaman zaman değişiklik yapabilmektedir. Normlar hiyerarşisi piramidi yönetmelikle sona ermez. Yönetmeliğe benzer, yönerge, talimat, tebliğ, genelge, sirküler gibi değişik isimler alabilen daha bir çok işlem vardır. Ancak bunlar şekilciliğe dayalı olarak yasada öngörülen hakkı bertaraf edemez. Edildiği takdirde bu durumun hukuki ve cezai sorumluluğu söz konusu olabilmektedir.

İcra Müdürü gücünü ilk başta Normlar Hiyerarşisine göre Anayasa sonra ise İcra ve İflas Kanunu ve ilgili tüm kanunlardan almaktadır. Yaptığı tüm iş ve işlemler Anayasaya ve Kanunlara uygun olmalıdır. Hukukun üstünlüğü benimsenmiş herkes bu minval üzerine hareket etmelidir. Müdürlüğümüz tarafından ise bu hususlar dikkate alınarak tüm iş ve işlemler yapılmaktadır. Bu nedenle taraflar tarafında alacak miktarı gerek Türk parası cinsinden gerekse döviz cinsinden talep edilebilir. Buna ilişkin olarak o günkü kur itibariyle gerekli harç hesaplanması için kurun o günkü Türk parası cinsi belirtilir.

Her ne kadar elektronik sistemler aracılığıyla adalete ve vatandaşa hizmete erişim kolaylık sağlanmaktadır. Kurumların hız, doğruluk, tutarlılık, şeffaflık, etkinlik ve verimlilik getiren; zaman, maliyet ve işgücünden tasarruf sağlayan, usulsüzlük ve yolsuzlukları önleyen iş bu bilişim sistemleri vatandaşın gerek hizmete erişiminde gerekse devlete olana güvenini artırmaktadır. Bu durum ise ülkemizin muasır medeniyet yolundaki inanç ve  hevesini kat be kat artırmaktadır.

SGK, TAKBİS gibi bilişim sistem uygulaması zaman zaman o an çalışmadığında yada anlık hata verdiğinde o hakkında yokluğu anlamına gelmemektedir. Kaldı ki haciz yazılarına karşı o an itibariyle ilgili kurum kayıtlarında borçlu adına her hangi bir menkul veya gayrimenkul söz konusu olup da sırf şekilciliğe takılarak işlem yapılmaması hak kaybına neden olabileceği gibi hazine zararına neden olabileceği aşikar olduğu gibi aksi yöndeki düşünce aşırı şekilcilik olup,  hak kaybına sebebiyet verebileceği gibi telafisi mümkün olmayan hukuki ve cezai sonuçlar doğurabilir. Bundan dolayıdır ki İcra ve İflas işlemleri ehemmiyetine binaen son derece önem arz etmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/12-2195 Esas 2015/1141 Karar ve 01.04.2015 Tarihli Kararı uyarınca da aşırı şekilciliğin hak kaybına neden olacağı açık ve net bir şekilde belirtilmiştir.

Ayrıca Türk Medeni Kanunun 1016 maddesi gereğince Tasarruf yetkisine ve hukuki sebebe ilişkin belgeler tamam değilse istem reddedileceği belirtilmiş ise de bu husus tarafların intikal, tescil vs. İşlem yaparken sunulan eksik belgelere ilişkin olup İcra ve İflas Müdürlükleri tarafından yazılarından hukuki sebebe ilişkin tüm unsurlar açık ve net bir şekilde belirtilmektedir. Tapu Tüzüğünün 26. Maddesine Türk Medeni Kanunun 1011 maddesine dayalı geçici tescil hükümleri kanunda belirilmiş ancak İcra ve İflas Müdürlüklerinin iş ve işlemleri bu kısımda sayılmamıştır. Bu nedenle anılan kanun ve tüzük maddelerine göre konulmayan haciz, ihtiyati haciz, satış gibi takyidatlara ilişkin icra emirlerinin yerine getirilmemesi açıkça hukuka aykırılık engel teşkil ettiği aşikardır.

Tüm bu hususlar dikkate alınarak aşırı şekilciliğe takılmak suretiyle işlemlerin yerine getirilmemesi halinde hak kaybına neden olunabileceği, bu durumun ise Kanunların lafzı yanında ruhuna ters düştüğünü bir nişanesidir. Dilerim bu tür aşırı şekilcilikten kaçınılır, hak kaybına neden olunmaz.

Saygılarımla…

İbrahim BAŞYURT



(Bu makale, sayın İbrahim BAŞYURT tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)