HUKUK NEDİR?
“Toplumun genel yararını sağlamak için konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür.” Bireylerin birbirleriyle, toplumla ve devletle ilişkilerini düzenler. Hukuk; ahlak, din ve gelenek gibi toplumu düzenleyici kurallardandır. Yalnız devlet tarafından güvenceye alınması ve cebri yaptırımlara sahip olması ile bunlardan ayrılır.
SİYASET NEDİR?
Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayıştır. Mecaz olarak ise bir hedefe varmak için karşısında bulunan insanların duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma ve bu yollarla işini yürütmek anlamına gelir. Siyaset sözcüğü 14. yüzyıldan sonra kullanılmıştır. Eş anlamlısı olan politika sözcüğü ise 20. yüzyıl itibariyle yaygınlaştı. Politika sözcüğü ise devlet yönetme sanatı anlamına gelmektedir.
ASIL MESELE: HUKUK VE SİYASET İLİŞKİSİ
Siyasetin sözcük tanımı esas alındığında siyaset içerisinde yer alan insanların yani siyasetçilerin görevinin düzenli bir toplum kurmak olduğu anlaşılmaktadır. Siyasetçinin düzenli bir toplum oluşturabilmesi ise ancak önceden belirlenen kurallar çerçevesinde hareket etmesiyle mümkündür. Düzenli ve adil bir toplum oluşturmak için önceden belirlenen ve herkesin bilmesi gereken kurallar bütününe ise hukuk denir. Zamanla toplum içerisindeki bireyler arasında farklı mesleklerin ve eğilimlerin meydana gelmesiyle görev dağılımı söz konusu olmuştur. Görev dağılımını başarılı bir şekilde yapan toplumlar istikrarlı bir şekilde gelişmeye başlarken istikrarlı olamayan toplumlar ise zamanla kaosa ve küçülmeye sürüklenmişlerdir.
Toplumların gelişmesi, görev dağılımının sağlıklı yapılmasına ve bireyler arası iletişimin güçlü olmasına doğrudan doğruya bağlı olmakla beraber, yeni yaşamın yerli yerine oturması ve düzen içinde gelişmesi için bağlayıcı kurallara ihtiyaç hâsıl olmuştur. Toplumsal ihtiyacın belirlediği ortak kurallar hukuk ve bu kuralların adalet içinde uygulanması da devlet kavramını oluşturmuştur. “Tarih göstermektedir ki, insan topluluklarının topluma dönüşme sürecinde önce hukuk sonra devlet oluşmuştur. Önceden belirlenmiş kuralları olmayan bir toplumun devletleşmesi ve düzen içinde varlığını sürdürmesi mümkün değildir.” Modern pozitif hukukun en önemli özelliklerinden biri, kendisini siyaset dışı, daha doğru bir ifade ile siyaset üstü ilan etmiş olmasıdır. Hukukun siyasetten ayrılmasına ihtiyaç duyulmasının nedeni, hukuku siyasal yaşamın günlük çekişmelerinden uzaklaştırmaktır. Siyaset üstü olan hukukun esasen bağımsız ve tarafsız olması esas olsa siyaset ile arasında organik bağlar tarih boyunca her zaman var olmuştur ve bundan sonra da olmaya devam edecektir. Hukuksal düzenlemelerin en temel metinlerinden olan anayasalar, hukuksal oldukları kadar aynı zamanda siyasal metinlerdir. Yasalar, siyasal sistemin temel aracı olan meclis tarafından çıkarılır. Üstelik kanunlaşma süreci içerisinde yasalar, iktidar ile muhalefet arasındaki siyasal çatışmanın konusunu oluşturur. Ancak her nasılsa kanunlar, bir kez yasalaştıktan sonra, siyasal niteliklerinden arınmış, hukuksal alanın kutsallığına sığınmış şekilde karşımıza çıkar.
Siyasal niteliklerinden arınan hukuk kuralları, siyasetin sınırlarını da belirler. Meclis’in nasıl oluşacağı, seçimlerin hangi esaslara göre gerçekleştirileceği, hangi temsilciye kaç dakika konuşma süresi verileceği, devlet başkanının nasıl seçileceği, siyasal partilerin nasıl kurulacağı, yurttaşların siyasal katılımının nasıl sağlanacağı gibi meseleler hukuksal düzenlemelere konu olmaktadır. Oysa bu düzenlemelerin içeriğini oluşturacak olan her bir tercih, hiç kuşku yok ki siyasal bir tercih olacaktır. Seçimlerin nasıl yapılacağına ilişkin bir düzenleme, yurttaşların bir kısmının oy kullanma haklarını ellerinden alacak şekilde gerçekleştirilebilir. Bu, siyasal sistemin nasıl olması gerektiğine ilişkin bir tercihi ifade edecektir.
Modern devlet, iktidarın hukuksal örgütlenişidir. “Modern devlet tanımının temel iki noktası olan hukuk ve siyaset arasında çok sayıda kesişen nokta bulunur. Bunların ne derece hukuksal ne derece siyasal oldukları sorusu, çokça yanıtlanmaya çalışılan, çeşitli kuramların ortaya çıkmasına vesile olan bir sorudur. Şu ifade edilmelidir ki görüldüğü kadarıyla hukuk, kendi kendisini tam olarak açıklayabilecek araç ve kavramlardan yoksundur. Hukuk alanını tanımlarken, her hâlükârda siyaset alanının kavram ve araçlarına da ihtiyaç duyarız. Adalet, hak, özgürlük vb. hukuk içerisinde olduğunu düşündüğümüz pek çok kavram, kurum ya da olguyu başta siyasal alan olmak üzere, toplumsal yapının diğer alanlarına atıfla kavrayabiliriz.”
Yargısal hüküm verme anlamında hukuk ile siyaseti birbirinden tamamen ayırmak ise toplum içerisinde herkesin ortak görevidir. Kısır siyasi tartışma ve çekişmelerden uzak, temel olarak yalnızca hukuka özgü bir akıl yürütme tekniğinin kullanımının tercihi kelimenin tam anlamıyla adaletin yerini bulması için büyük önem taşımaktadır. “Hukuk düzeninin rasyonel bir düzen olduğu kadar siyasal alan ise iradenin yani iradi tercihlerin geçerli olduğu bir alandır. Hukuk ile siyaset arasındaki ayrım, akıl ile irade arasındaki ayrıma denk düşmektedir. Bir başka deyişle, hukuk alanında akıl aracılığıyla doğru sonuca ulaşılırken, siyasal alanda iradi olarak tercihte bulunulmaktadır.” İradi tercihin toplum nezdinde adam kayırma, çıkar çatışması vs. gibi sonuçlar doğurması kuvvetle muhtemel iken akıl ile hukuki olan konuda ısrarcı olmakta toplum adına ciddi yarar vardır. Dolayısıyla siyasal çatışma ve söylemler, hüküm kurma sürecine etki edemez, etmemelidir. Aksi halde modern devletin en temel unsuru olan toplumun yine modern devletin bir diğer önemli unsuru olan adalet mekanizmasına olan güvenini yıkar. Şüphesiz ki bu durum da modern devlet kavramını çöküntüye götürmekten başka bir sonuç doğurmaz.
Ülkeye sadakat daima, hükümete sadakat ise onu hak ettiğinde. ~ Mark Twain
Av. Mehmet Batıkan BAYKOCA