7251 sayılıHukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun meclise sevk edilirken gerekçe olarak; etkin ve hızlı bir yargılama sürecinin sağlanması amacıyla bu düzenlemenin öngörüldüğü belirtilmiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bazı maddelerine yeni eklemeler yapılmış, bazı maddelerde ise var olan düzenlemeler çıkarılmıştır. Bu düzenleme başlatılan yargı reformu stratejisi projesinin hukuk yargılamasındaki ayağı olarak belirtilmektedir. Düzenlemenin kapsamı, içeriği ve HMK sistemi içerisindeki oranına bakıldığında yargı reformu stratejisini tam anlamıyla karşılamamaktadır.

Bu yazımızda değişikliklerden tahkikat aşamasına geçişe kadarki sürece ilişkin yapılan yenilikler üzerinde durulacak olup, yapılan değişikliklerin hukuk yargılamasını ne kadar hızlandırabileceği ve etkin yargılamayı sağlayıp sağlamayacağı hususu değerlendirilecektir. Bu çerçevede 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “harç ve gider avansının ödenmesi” başlıklı 120. Maddesi, “cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. Maddesi, “ön inceleme duruşmasına davet” başlıklı 139. Maddesi, “ön inceleme duruşması” başlıklı 140. Maddesi ve “iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddeleri üzerinde durulacaktır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 2011 yılında resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.  HMK yürürlüğe girmeden önce ise 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 1927 yılından HMK’ nın yürürlüğe girdiği tarihe kadar hukuk yargılamalarında uygulanmaktaydı. 2011 yılında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu tamamen kaldırılarak 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girdi. Bu süreçte oluşan yargı pratiği bir yönüyle sıfırlandı ve yeniden bir usul hukuku düzeni oluşturuldu. Bu yeni düzenlemeye ilişkin son değişiklik ile birlikte 9 yıllık süre içerisinde 19 defa kanunda değişiklik yapıldı. Bu durum ise HMK’nın uygulanmasında yeknesaklık ve yerleşmiş bir uygulamanın sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu sık değişiklikler hem hakimi, hem avukatı, hem vatandaşı, hem de hukuk fakültesi öğrencilerini zorlayarak adapte olmalarını güçleştiren bir durumdur. Son olarak yapılan değişikliğin amacı yargılamayı hızlandırmak ise de birçok eksikliği içerisinde barındırmaktadır.

“HARÇ VE GİDER AVANSININ ÖDENMESİBAŞLIKLI 120. MADDE İLE GETİRİLEN DEĞİŞİKLİK

Hukuk mahkemelerinin görev alanına giren dosyalarda avans olarak ödenmesi gerekli olan 2 tür gider mevcuttur. Bunlardan biri yargılama harç ve giderleri, diğeri ise delillere ilişkin giderlerdir. Gider avansı ve delil avansı arasındaki fark ise Yargıtay kararları ile ortaya açık bir şekilde konmuştur. Nitekim Yargıtay konuya ilişkin vermiş olduğu ilgili kararında[1] ;

“…6100 Sayılı Kanun’un 120. maddesindeki gider avansı ile ilgili düzenleme 324. maddedeki delil ikamesi avansı kuralı ile birlikte değerlendirilmeli ve dava şartı olan gider avansı, delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderleri için dikkate alınmalıdır. Dolayısı ile delil ikamesi için alınacak avans ile dava şartı olan gider avansı birbirinden ayrılmalı, delillerin ikamesi için alınacak avans gider avansı içinde yer almamalıdır. Şahit dinlenmesi, bilirkişi raporu alınması ve keşif gideri gibi delil ikamesine yönelik giderlerin gider avansı içinde değerlendirilmesi 6100 Sayılı Kanun’un 324. maddesi düzenlemesi karşısında mümkün değildir. Ayrıca yukarda açıklandığı gibi gider avansı dava şartı iken delil İkamesi avansı dava şartı olarak nitelendirilemez. Delil ikamesi avansının verilen kesin süre içinde yatırılmaması dava şartı nedeni ile davanın reddini gerektirmez. Taraflar belirlenen kesin sürede delil avansı giderini yatırmazsa dayandığı o delilinden vazgeçmiş sayılır…”

Şeklinde konuya ilişkin kurmuş olduğu hüküm ile birlikte; gider avansı ile delil avansının farkını açıkça ortaya koymuştur. Buna göre; delil avansı, gider avansı içerisinde yer almamaktadır. Dava açıldıktan sonra yargılama süresince keşif ve bilirkişi incelemesi gibi delillerin ikamesi için gerekli olan avans HMK m.324‟de düzenlenen delil avansıdır. Her ikisinin kanuni düzenlemesi ve yerine getirilmemesi halinde uygulanacak yaptırımları farklıdır[2] . Gider avansı dava şartı iken, delil avansı HMK madde 324 gereği mahkeme tarafından verilecek kesin süre içerisinde yatırılmalıdır. Kesin süre içerisinde delil avansını yatırmayan taraf ise dayandığı delilden vazgeçmiş sayılacaktır.

7251 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile birlikte ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 120. Maddesine eklenen 3. Fıkra şu şekildedir; Taraflardan her birinin ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen delil avansına ilişkin 324 üncü madde hükümleri saklıdır.”

Zaten Yargıtay kararları ile ortaya konulan gider avansı, delil avansı farkının bu şekilde kanunda yer bulması, bilinen bir hususun hükme bağlanmasından ibarettir. Zira; burada hatalı olan Hukuk Muhakemeleri Kanununun Gider Avansı Tarifesidir. Eğer hatalı olarak gider avansı tutarını belirleyen Tarifenin 4. maddesi düzeltilirse (ki bu sadece idarî işlem gerektiren bir durumdur, yanlış da ısrar etmenin anlamı bulunmamaktadır, idarî işlem kanuna uymak zorundadır), burada yapılan düzenlemeye gerek de kalmayacaktır[3] .  Gider avansı tarifesi ile ilgili yapılan değerlendirmeye biz de katılmaktayız. İdari bir işlemle düzeltilebilecek ve ayrıca Yargıtay kararları ile de tartışmadan çıkarılmış bir mesele hakkında ayrıca yasal değişikliğe gidilmiş olmasının bir gereği yoktur.

“CEVAP DİLEKÇESİNİ VERME SÜRESİ” BAŞLIKLI 127. MADDE İLE GETİRİLEN DEĞİŞİKLİK

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 127. Maddesi Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.” Hükmüne haiz iken yapılan ekleme ile “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

Cevap dilekçesinin 2 haftalık süre içerisinde hazırlanmasının çok zor veya imkansız olduğu hallerde mahkeme talep üzerine bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek süre verebilir. Bu noktada 127. maddeye yapılan ekleme ile birlikte ek sürenin cevap süresinin bitiminden itibaren başlayacağı hususu hükme bağlanmıştır. Uygulamada da çoğunlukla mahkeme tarafından verilen süreler cevap süresinin bitiminden itibaren başlamakta idi. Ancak ek süreye dair verilen kararlarda zaman zaman açık bir şekilde ek sürenin yasal sürenin bitiminden itibaren başladığı yazılmadığı durumlar da oluyordu. Bu gibi hallerde taraflar arasında ek sürenin iki haftalık yasal cevap süresinin bitiminden itibaren mi, yoksa kararın verildiği tarihten itibaren mi başlayacağı konusunda muğlaklık oluyor idi. HMK madde 127’ye getirilen ekleme ile birlikte bu husus gri alan olmaktan çıkarıldı, net bir duruma kavuşturuldu.

“ÖN İNCELEME DURUŞMASINA DAVET” BAŞLIKLI 139. MADDE VE “ÖN İNCELEME DURUŞMASI” BAŞLIKLI 140. MADDEYE EKLENEN 5. FIKRA İLE GETİRİLEN DEĞİŞİKLİKLER

“Ön İnceleme Duruşmasına Davet” başlıklı 139. maddeye ilişkin yeni düzenleme şu şekildedir;

Madde 139 - (1) Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. Çıkarılacak davetiyede aşağıdaki hususlar ihtar edilir:

a) Duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar.

b) Tarafların sulh için gerekli hazırlığı yapmaları.

c) Duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği.

ç) Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği.

139. Maddesinin 1. Fıkrasına eklenen ç bendi uygulamada önemli bir değişikliğe neden olacak bir düzenleme getirmiştir. Getirilen bu yenilik sonucu artık tarafların daha dikkatli davranması, ön inceleme duruşmasına kadar davetiyenin tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde tüm delillerini mahkemeye sunması gerekecektir. Kanaatimizce, getirilen bu düzenleme doğru bir düzenleme olup, yargılamayı hızlandıracaktır. Her ne kadar adil yargılanma hakkının zedeleneceği hususunda bir tereddüt dile getiriliyor ise de; Türkiye’de yargılamaların uzun sürdüğü, ön inceleme duruşmasının dava açılma tarihinden çok sonraki bir tarihe verilmesi uygulaması göz önünde bulundurulduğunda böyle bir düzenlemenin zorunluluk teşkil ettiği anlaşılacaktır. Bu nedenle burada artık adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyecektir.

Yine “Ön İnceleme Duruşması Başlıklı” 140. Maddenin 2. Fıkrasına yapılan ekleme ve maddeye eklenen 5. Fıkra sonucu yeni düzenleme şu şekildedir;

MADDE 140- (1) Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.

(2) Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulh ve arabuluculuğun esasları, süreci ve hukuki sonuçları hakkında aydınlatarak sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder; bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder.

(3) Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.

(4) Ön inceleme tek duruşmada tamamlanır. Zorunlu olan hâllerde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin edilir.

(5) (Değişik:22/7/2020-7251/14 md.) 139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.

Öncelikle 140/2’ye “sulh ve arabuluculuğun esasları, süreci ve hukuki sonuçları hakkında aydınlatarak” ibaresi eklenmiştir. Bu düzenleme aslında doğru ve yerinde bir düzenlemedir. Ancak maalesef uygulamada yeterli karşılığı bulmayacaktır. Zira eski düzenlemede yer alan; “hakim, tarafları sulhe ve arabuluculuğa teşvik eder” düzenlemesi uygulamada karşılık bulmamıştı. Bunun nedeni ise hakimlerin ön inceleme duruşmasında taraflara sulhun ve arabuluculuğa başvurmanın taraflar açısından getirisi ve götürüsünün ne olacağı konusunda yol gösterici ve aydınlatıcı bir bilgilendirme yapmamasıdır. Yasa koyucu burada uygulamada hakimlerin aslında aydınlatma hususunda yapmaları gereken bilgilendirmeyi yapmamalarının eksikliğini ortaya koymak için düzenleme yapmıştır. Deyim yerindeyse hakime yapması gerekenler, tek tek anlatılmak suretiyle hüküm tesis edilmiştir.

Yapılan bu düzenlemenin istenilen amaca hizmet etmesi ve yargıdaki ihtilafları azaltarak gerçekten tarafların sulh olmalarını ya da arabuluculuğa gitmelerinin sağlanması adına, hakimlerin bu konuda detaylı bilgilendirme yapması ve tarafların anlayacağı düzeyde sulh ve arabuluculuğa gitmenin hukuki sonuçları konusunda aydınlatma yapmaları gerekir. Ancak bu yönde bir uygulama ile yasa koyucunun yargının önündeki iş yükünü azaltmak ve daha hızlı sonuç almak için hedeflediği amaca ulaşılacaktır.

140. maddeye eklenen 5. Fıkra ise, üzerinde durulması gereken ve gerçekten gözden kaçırılmaması gereken bir düzenlemedir. HMK madde 140’a eklenen 5. Fıkra gereği delillerin muhakkak ilgili yerlerden getirilmesi ve dayanılan belgelerin ön incelemeye davette belirtilen 2 haftalık kesin süre içerisinde muhakkak sunulması gerekmektedir. Uygulamada var olan ön inceleme duruşmasında delilleri sunmak için verilen süre artık yoktur. Bu husus, dikkatle göz önünde bulundurulması gerekir. Aksi takdirde birçok kişi açısından ciddi hak kayıplarına yol açabilir. Bizce getirilen 5. fıkra yargılamanın hızlandırılması açısından doğru ve yerinde bir düzenlemedir.

“İDDİA VE SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ VE DEĞİŞTİRİLMESİ” BAŞLIKLI 141. MADDE İLE GETİRİLEN DEĞİŞİKLİK

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141. Maddesi 1. Fıkra eski hükmü şu şekildedir;

Madde 141 – (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia ve savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

Yapılan değişiklik sonucu madde 141/1 şu şekildedir;

MADDE 141- (1) (Değişik:22/7/2020-7251/15 md.) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

HMK madde 141 eski düzenlemesi uyarınca; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesinin istisnası olarak; ön inceleme duruşmasında karşı tarafın açık muvafakati veya taraflardan birinin ön inceleme duruşmasına mazeretsiz gelmemesi halinde izne tabi olmadan iddia ve savunmanın genişletilebilmesi veya değiştirilebilmesi mümkündü. Ancak yapılan değişiklik sonucu artık dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesinden sonra iddia ve savunmanın genişletilemeyeceği veya değiştirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Hal böyle iken; tarafların özellikle dilekçeler teatisi aşamasında oldukça dikkatli ve özenli davranmaları gerekecektir.

Yeni düzenlemeden önce, ön inceleme duruşmasında bazen taraflardan biri mazeretsiz gelmeyince diğer taraf iddia ve savunmayı genişletebiliyordu. Bu durum delillerin belli bir süre içerisinde sunulması, iddia ve savunmanın belirli süre içerisinde ortaya konulması hususunda bir ölçü getirmiyordu. Bir yönüyle süre sınırlaması net değildi. Bu düzenleme ile artık süre sınırlandırılması getirilmiştir. Davaya bakan mahkeme açısından da önündeki dosyada belirtilen süre geçtikten sonra iddia ve savunmanın ne olduğu konusu net olacağı için dosyayı bu çerçevede daha hızlı inceleyecek ve yargılama uzamadan sonuçlanmış olacaktır.

Taraflar açısından iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının bir istinası olan ıslah müessesi bulunmaktadır. Bu noktada HMK madde 176/2; “Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.” hükmüne özellikle dikkat edilmelidir.

Tarafların hak kaybına uğramadan hak arayışlarını sağlıklı bir biçimde yürütebilmeleri adına çok daha dikkatli davranmaları ve bu süreci avukat eliyle yürütmeleri çok daha sağlıklı olacaktır.

Sonuç olarak; HMK’da yapılan değişiklikler yukarıda da belirttiğimiz gibi sık sık yapıldığı için uygulama birlikteliğinin oturması sağlanamamaktadır. Buradan hareketle genel olarak kanunun sık sık değiştirilmesinden ziyade, yargının ayrılmaz ayakları olan avukat ve hakimlere daha iyi ve nitelikli eğitim verilmesinin daha iyi sonuçlar doğuracağı kanaatindeyiz. Kanunda sürekli olarak değişikliğe gidilmesi kanuna olan güvenin sarsılmasına ve uygulamada problemlere yol açacaktır. Hukuk güvenliği açısından sık sık değişiklik yapılmayacak, genel ve uzun soluklu sonuç doğuracak değişiklik yapılıp, daha sonra uygulamadaki eksikliklerin içtihatlarla giderilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyiz.  Sürekli olarak kanun değişikliği yapılmasından ziyade eksik hususların içtihatlarla ortaya konulması ve bu şekilde uygulamaya yön verilmesi gerekmektedir.

Av. Cesim PARLAK – Av. Gizem SARIBAŞ

KAYNAKÇA

[1] Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2016/24537, K. 2017/2528, T. 27.02.2017

[2] TANRISEVEN F. ; “MEDENİ YARGILAMA HUKUKUNDA USULE İLİŞKİN NİHAİ KARARLARDA YARGILAMA GİDERLERİNDEN SORUMLULUK”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bölümler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, Syf. 20. 

[3] PEKCANITEZ H. , ATALAY O. , ÖZEKEŞ M. ; “Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2020) Değerlendirilmesi”, https://blog.lexpera.com.tr/hmk-ile-bazi-kanunlarda-degisiklik-yapilmasina-dair-kanun teklifinin-2020-degerlendirilmesi/, 30.03.2020.