T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2024/211
KARAR NO : 2024/2709
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : NAZİLLİ İCRA HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/12/2023
NUMARASI : 2023/412 Esas, 2023/453 Karar
DAVA : ŞİKAYET
KARAR TARİHİ : 25/11/2024
KARAR YAZIM TARİHİ : 26/11/2024
Nazilli İcra Hukuk Mahkemesinin 2023/412 Esas, 2023/453 Karar sayılı dosyasında verilen şikayetin reddi kararına karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilen ve heyetçe incelenen dosyada;
İSTEM : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Nazilli İcra Müdürlüğünün 2018/466 Esas sayılı dosyası ile borçlu aleyhine yapılan takipte plaka sayılı araç üzerindeki haczin kaldırılarak borçlu elinden çıkarıldığını, borçlu tarafından aynı aracın halen kullanıldığını, tasarrufun iptali davası açılabilmesi için söz konusu aracın borçlu 'dan sonraki maliklerinin isim, adres ve edinme tarihlerinin Türkiye Noterler Birliğinden sorgulanması için taraflarına yetki verilmesi talebinde bulunulduğunu, müdürlükçe talebin reddedildiğini, müdürlük kararının yerinde olmadığını, zira sorgulanması ve yetki verilmesi istenen aracın önceden dosyadan haczedilen bir araç olduğunu, borçlunun başkaca haczi kabul menkul ya da gayrimenkul malı olmadığını, hacizli iken haczi kaldırılarak alacaklıya zarar verme kasdı ile kaçırılan aracın halen borçlu zilyetliğinde olduğunu, 6698 Sayılı Kanunla kişisel verilerin sınırsız biçimde ve gelişigüzel toplanması, yetkisiz kişilerin erişimine açılması, ifşası veya amaç dışı ya da kötüye kullanımı sonucu kişisel hakların ihlal edilmesinin önüne geçilmesinin amaçlandığını, kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları ya da infaz mercileri tarafından işlenmesi durumunda bu kanun hükümlerinin uygulanmayacağını, alacağın tahsiline yönelik gayretlerin icra müdürlüğünce yasanın yanlış yorumlanarak önlenmesinin yasal olmadığını beyanla, davanın kabulü ile müdürlük kararının iptali ile plaka sayılı aracın borçlu 'dan sonraki maliklerinin isim, adres ve edinme tarihlerinin Noterler Birligi kayıtlarından sorgulanması veya sorgulanması için taraflarına yetki verilmesine karar verilmesini istemiştir.
YANIT : Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; alacaklı vekilinin delil toplama amaçlı başvurusunun reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, talep ettiği bilgilerin verilmesinde herhangi bir yasal engel bulunmadığını, davanın açılmasında müvekkiline yöneltilebilecek kusur bulunmadığı gibi müvekkiline husumet yöneltilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece yapılacak değerlendirme neticesinde şikayetin kabulüne karar verilmesi halinde aleyhlerine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI : İlk derece mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, şikayetin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki beyan ve iddialarını tekrar ederek hukuka uygun hak arama özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasının yine hukukun görevi olduğunu, bu nedenle mülkiyet hakkına tecavüz eden icra dairesinin ve bu kararı destekleyen icra hukuk mahkemesi kararının kaldırılması gerektiğini beyanla, istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE : Dava, İİK'nın 16. Maddesine dayalı memur işlemini şikayete ilişkindir.
Nazilli İcra Müdürlüğünün 2018/466 Esas sayılı dosyası ile toplam TL alacağın tahsili yönünden davalı borçlu aleyhine yapılan takipte takip borçlusu adına kayıtlı plaka sayılı araç kaydına 05/12/2018 ve 11/09/2019 tarihlerinde haciz şerhi konulmuş, borçlu tarafından 10/09/2020 ve 25/09/2020 tarihinde açılan talepler ile plaka sayılı aracın kayden haczedildiği ve o tarihten beri işlem yapılmadığı beyanı ile araç kaydındaki haczin İİK 106 ve 110. Maddeleri gereğince kaldırılması istenilmiş, müdürlükçe 25/09/2020 tarihli karar ile talebin kabulü ile plaka sayılı araz üzerindeki haczin İİK 106 ve 110. Maddeleri gereğince kaldırılmasına karar verilmiş, 23/11/2023 tarihinde alacaklı vekilince Nazilli 5. Noterliğine yapılan başvuruda sorgu butonunda ilgilinin başvurusu için buton oluşturulmadığı, icra daireleri veya icra dairelerince yetkilendirilmiş kişiler butonu bulunduğu bildirildiğinden hacizli iken kaçırılan plakalı 2017 model Fiat Marka BB Van otomobilin borçlu'dan sonraki maliklerinin isim, adres ve edinme tarihlerinin Türkiye Noterler Birliğinden sorgulanması için taraflarına yetki verilmesi talep edilmiş, müdürlükçe 23/11/2023 tarihinde icra dosyasının tarafı olmayan üçüncü kişiye ait 6698 Sayılı Yasanın 3-1-d maddesi kapsamında kişisel veri niteliğinde bulunan bilgilere ulaşılması için icra müdürlüğünce yetki verilmesinin mümkün olmadığı, aynı yasanın 28/1-d maddesindeki yargı organlarına tanınan istisnanın ancak uyuşmazlığın tarafları açısından geçerli olabileceği, T.C. Anayasası'nın 20/3 maddesine göre aynı zamanda temel haklardan olan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının 6698 Sayılı Yasanın 28/1-d maddesinin geniş yorumlanması ile daraltılamayacağı, takip alacaklılarının ileride açabilecekleri muhtemel davaların malzemelerinin toplanması ödevinin icra müdürlüğüne ait olmadığı, mülkiyet hakkının korunması amacıyla açılacak bir davanın taraflarını tespit edebilmek için 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 2/3 maddesine göre avukatın yazılı olarak başvuru ile kurumlar nezdinde inceleme yapabileceği, alacaklının hukuki yararının üçüncü şahısların Anayasa ile korunan özel hayatın gizliliğine ilişkin temel hakkından üstün tutulmasının mümkün olmadığı, alacaklı vekilince ulaşılmak istenilen bilgiler yönünden dosya ile bir ilgisi bulunmayan 3. Şahsın anayasal güvenceye bağlanan kişisel verilerin korunması hakkına ve bu hakka ilişkin düzenlemeye aykırı olacağı, icra müdürlüğünün açılacak davaya delil toplama görevi bulunmadığı gibi icra müdürlüğüne böyle bir yükümlülük getirilmesinin de mümkün olmadığı, aksi durumun kabulünün kişisel verilerin korunması kuralının ihlali sonucunu doğuracağı gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiştir.
6698 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde kişisel veri kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddenin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde kişisel verilerin işlenmesinin kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlem olduğu ifade edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği üzere "...bu bağlamda adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler” kişisel veri olarak kabul edilmektedir. (E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2013/84, K.2014/183, 4/12/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/32015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015; E.2016/125, K.2017/143, 28/09/2017)
Somut durumda icra müdürlüğünden araştırılması talep edilen hususların yani plaka sayılı aracın sonraki maliklerinin isim ve adres bilgileri ile edinme tarihlerinin kişisel veri olduğu hususu tartışmasızdır.
Yine 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanunun "Çeşitli Hükümler" Başlığı altındaki "İstisnalar" başlıklı 28. Maddesinde yasanın bu maddede sayılan hallerde uygulanmayacağı düzenlemesine yer verilmiştir. 28/d maddesinde " kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi " denilerek bu durum istisna kapsamına alınmıştır.
Bu durumda icra müdürlüklerinin 6698 Sayılı Yasanın 28/d maddesinde sayılan mercilerden olup olmadığının çözümlenmesi hususu önem arz edecektir.
Cebri icra hukuku maddi hukuktan kaynaklanan taleplerin devlet kuvveti ile zor kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesini sağlayan bir hukuk dalıdır ve borçlarını, zamanında ve rızaları ile yerine getirmeyen borçlulara karşı; alacaklıların, devlet kuvvetinin yardımı ile alacaklarına nasıl kavuşacağını düzenler. Alacaklı, özel hukuktan doğan hak ve alacağını, devlet adına üstün devlet gücünü kullanmaya yetkili İcra ve İflas Daireleri aracılığı ile alabilir. İcra dairesi, kişilerin özel hukuktan doğan alacaklarını tahsile çalışırken üstün devlet gücünü kullanmakta ve borçluların hak ve özgürlük alanına müdahale etmektedir. İcra dairesi, bir yandan özel hukuktan doğan hakların elde edilmesine yönelirken, bu yönelme işlemini kamu hukukunun araçlarıyla, kamusal gücün kullanılması ile yerine getirmektedir. İcra hukukunun amacı, cebri icra organlarının yardımıyla alacaklının ihlal edilen hakkına kavuşturulmasıdır. Alacağın tahsili ile birlikte toplumsal barışı, hukuk düzenini de sağlar. İcra Müdürlüğü işlemlerinin nihai hedefi kamu yararıdır. Tüm icra işlemleri, her ne kadar kişilerin özel hukuktan doğan alacaklarını almaya yönelik olsa da sonuçta hedef devlet otoritesini ve bu vesileyle toplumda huzur ve barışı sağlamaktır.
Cebri icra hukuku zor kullanma yetkisini sadece devlete tanımıştır. Alacaklının alacağına kavuşması için devlet, cebri icra organlarınca (icra dairesince) borçlunun mallarına el koyar, bu mallar satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir. Kural olarak cebri icranın konusu borçlunun şahsı değil, malvarlığıdır. Cebri icra organlarının alacaklıyla borçlu arasındaki menfaatler dengesini gözetmesi gerekmektedir. Bu menfaatler dengesi 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda genel biçimde düzenlenmemiş olmakla birlikte, İİK'nun 85/son maddesine göre; haczi koyan memur borçlu ile alacaklının menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle (bağdaştırmakla) mükelleftir.
Hukuk devletinin gereği olarak hakkın yerine getirilmesinde yani alacaklının alacağını alamadığı takdirde alacağına kavuşmak için devlet organlarından yardım istemesi ve hakkın yerine getirilmesinde zor kullanma yetkisini münhasıran elinde bulunduran devlet tarafından organları vasıtasıyla borçlunun mallarına el koyup satmak suretiyle alacaklının alacağına kavuşmasına sağlamaktadır. İcra organlarının kurulmasındaki temel amaç, alacaklının borçluya karşı bizzat kuvvet kullanmasını önlemektir. Cebri icranın amaçlarından biri de Devletin organları vasıtasıyla hakkın yerine getirilmesinde çabukluk sağlanması ve zor kullanma yetkisine de işlerlik kazandırılmasıdır.
Bu durumda gerçek ya da tüzel kişilerin özel hukuktan doğan hak ve alacakları yönünden icra müdürlüklerinin infaz merci olduğu tartışmasızdır.
Tüm bu hususlar gözetildiğinde 6698 Sayılı Yasanın 28/d maddesindeki istisna kapsamında kabul edilen "infaz mercileri" kapsamına icra müdürlüklerinin de girdiği ve icra müdürlüklerinin de infaz işlemlerine yönelik olarak yaptıkları işlemlerin istisna kapsamında bulunduğu kabul edilmelidir.
Bundan sonraki aşamada ise icra müdürlüklerinin infaz işlemlerine yönelik olarak yaptıkları hangi işlemlerin istisna kapsamında bulunduğu ve istisnanın sadece takibin tarafları, yani alacaklı ya da borçlusu ile sınırlandırılmasının gerekip gerekmediği sorunu ile karşılaşılması mümkündür.
İcra ve İflas Kanununda farklı takip yollarına göre alacak ve hakka kavuşabilmenin aşamaları ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Takip talebi ile başlayan süreç alacağın ödenmemesi halinde satışa gidilmesi ve satış sureti ile alacağın tahsili yoluyla sona erecektir.
İİK'nın "İptal Davası " başlığı altında Onbirinci Babında tasarrufun İptali davasına da yer verilmiştir. Tasarrufun İptali davası, alacağını icra takibinde tahsil edemeyen alacaklının borçlunun yasada belirlenen süreler içerisindeki gayrimenkul veya menkul mallarına ilişkin mal kaçırmak saiki ile yapmış olduğu tasarruflarını iptal etmek amacıyla borçluya veya malı devralan üçüncü kişiye karşı açtığı bir dava türüdür.
İcra ve İflas Kanunu bütün olarak düşünüldüğünde ve yerleşik yargısal uygulama ve oluşan içtihatlar dikkate alındığında tasarrufun iptali davasının ve bu dava sonucunda alınacak kararın yürüyen bir takipten tamamen bağımsız olduğunun düşünülmesi olanaklı değildir. Zira tasarrufun iptali ilamını alan alacaklı yine bu ilamın infazını alacağın tahsiline yönelik olarak başlattığı derdest takip dosyasından sağlayabilecektir. Yine dava şartı olan aciz belgeleri bu takibin kapsamı ile belirlenecek ve düzenlenecektir.
İcra Müdürlüklerinin takibe konu alacak ya da haktan tamamen bağımsız bir davaya delil toplama, zemin hazırlama gibi görevlerinin bulunmadığı tartışmasızdır. Ancak alacağın tahsiline hizmet eden iş ve işlemlerin icra müdürlüklerinin görev ve sorumluluk alanı içinde bulunmaktadır.
Bu kapsamda tasarrufun iptali davasının amacının da alacağın tahsiline yönelik olduğu dikkate alındığında yukarıda izah edildiği üzere derdest takip dosyasından bağımsız olmayan bu davaya zemin hazırlama niteliğindeki taleplerin icra müdürlüğünce karşılanması gerekip gerekmediği üzerinde durulmalıdır.
Anayasa Mahkemesinin 22/05/2024 Tarih, 2022/31465 başvuru numaralı kararında "Anayasanın 36. Maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasanın 36. Maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. Maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dahil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sözleşme'nin 6. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir. (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. Ve Tic. Ltd. Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017& 34) Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir. (Özkan Şen, B. No:2012/791, 7/11/2013) ... Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken
Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” ... Anılan müdahale Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir." ifadelerine yer verilmiştir.
Bu durumda bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek için gerekli bilgi ve belgelerin toplanması da mahkemeye erişim hakkı kapsamında kabul edilmelidir.
Anayasa Mahkemesi kararı somut olay açısından dikkate alındığında alacaklının tasarrufun iptali davası açabilmek için tasarrufun hangi tarihte ve kime yapıldığı gibi bilgilere ihtiyaç duyacağı ve tasarrufun iptali davasının da özünde takibe konu alacağın tahsiline hizmet edeceği açıktır. Bu durumda alacağın tahsiline yönelik iş ve işlemleri yapmakla görevli icra müdürlüğünün alacaklı vekilinin açacağı bu davaya zemin hazırlama, bir diğer ifade ile davayı kime karşı ve hangi tarihli tasarrufa dayalı olarak açacağının tespitine yönelik talepleri yerine getirmekle yükümlü olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Alacaklı yanın bu yöndeki taleplerinin karşılanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük kriterlerine de uygun olacaktır. Zira tasarrufun iptali davaları İİK'da düzenlenmiş olmakla kanun tarafından öngörülme, alacağın tahsiline yönelik olduğundan haklı bir sebebe dayanma ilkeleri karşılanmış olacaktır. Yine iptali istenecek tasarrufun konusu sadece takip borçlusu tarafından 3. Kişiye yapılan tasarruf olacağından, bu anlamda 3. Kişilerin tüm mal varlıklarının tespiti ve buna dair bilgilerin elde edilmesi gibi bir durum söz konusu olmayacağından ölçülülük kriterine de uygun düşecektir.
1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 2/3 maddesinde "yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir " düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut durumda icra müdürlüğünün talebi red gerekçelerinden biri de avukatın yazılı başvuru ile kurumlar nezdinde inceleme yapabileceği hususudur.
Avukatlık Kanununun 2/3 maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlar nezdinde avukata gerek duyduğu bilgi ve belgeleri yazılı talebi üzerine incelemesine olanak sağlamaktadır.
Maddenin devamında da derdest davalarda kurum ya da kuruluşlara yazılacak yazıların duruşma günü beklenmeden mahkemeden alınabileceği hükmüne yer verilmiştir.
1136 Sayılı Yasanın 2/3 maddesi son cümlesindeki düzenlemenin kıyas yolu ile icra müdürlüklerinde de uygulanabileceği düşünüldüğünde avukatın icra müdürlüklerince kurum ya da kuruluşlara yazılan yazıları alıp ilgili kurum ve kuruluşlara iletebileceği ve yazı cevabını alabileceği bir diğer ifade ile bu işlem ve yazışmaları elden takip edebileceği anlaşılmaktadır. Bu durumda avukat ilgili kurumlardan yazılı talep üzerine belge inceleme talebinde bulunabilecek ya da derdest bir dava ya da takipte bu belgelerin getirtilmesini icra müdürlüğünden talep edebilecektir. Anılan durumda icra müdürlüğünden belge ve bilgi talep eden vekili talebinin avukatın kendisinin 1136 Sayılı Yasanın sağladığı haktan yararlanarak ilgili kurumlardan kendisinin talep edebileceği gerekçe gösterilerek reddi yasal değildir. Kaldı ki uygulamada 1136 Sayılı Yasanın 2/3 maddesindeki hakka dayalı olarak ilgili kurum ya da kuruluşlara başvuran avukatların pek çok sorunla karşılaşıldığı ve Kişisel Verilerin Korunması Hakkındaki Yasa gerekçe gösterilerek taleplerin kabul edilmediği gibi durumların oluştuğu bilinmektedir.
Tüm bu hususlar gözetildiğinde somut durumda takip alacaklısı vekilince plaka sayılı araç yönünden daha önce haciz konulan araç üzerindeki haczin kaldırılması üzerine aracın 3. Kişilere devredildiği, ancak halen borçlu tarafından kullanıldığının haricen tespit edildiği beyanı ile iptal davası açılmak üzere aracın hangi tarihte kime ya da kimlere devredildiğinin tespiti için Türkiye Noterler Birliğinden sorgulama yapılmak üzere tarafına yetki verilmesini isteminde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı kabul edilmelidir.
Açıklanan nedenlerle mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiş, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile HMK 353/1-b/2. Maddesi gereğince kararın kaldırılması ve yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) 1-Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b/2 maddesi uyarınca Nazilli İcra Hukuk Mahkemesinin 2023/412 Esas, 2023/453 Karar sayılı dosyasından verilen 12/12/2023 tarihli kararın KALDIRILMASINA,
-Şikayetin kabulü ile Nazilli İcra Müdürlüğünün 2018/466 Esas sayılı dosyasından verilen
23/11/2023 tarihli kararın kaldırılması ile alacaklı vekilinin 23/11/2023 tarihli talebinin kabulü yönünde işlem ifasına,
2-Alınması gerekli 427,60 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 269,85 TL harç indirilerek, kalan 157,75 TL harcın davalıdan alınmasına,
-Davacı tarafça yatırılan 269,85 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı davada vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 7.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan toplam 163,60 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
B) İstinaf yargılaması yönünden,
1-Davacının istinaf başvurusu kabul edildiğinden, peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde davacıya geri verilmesine,
2-Duruşma açılmadığından, davacı lehine vekalet ücreti takdirine gerek bulunmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan toplam 880,00 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
C) HMK'nın 333. maddesi gereğince kalan gider avansının yatıran tarafa geri verilmesine,
D) 7035 Sayılı Yasanın 30. maddesi ile eklenen HMK'nın 359/4. maddesi uyarınca kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
İlişkin, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda İİK'nın 364/1 maddesi uyarınca miktar
itibarı ile kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 25/11/2024





