Sigorta şirketleri tarafından mağdurun hesaplanan tazminatından bir hayli düşük bedeller ödenerek arabuluculuk aracılığıyla süreç sonlandırılmakta ve mağdurun dava açarak zararının tazminini istemesinin önüne geçilmektedir. Özellikle geçmiş dönemde yaşadığımız yüksek enflasyon ve düşük yasal faiz sebebiyle mağdurlar tazminatlarının yıllar geçtikçe eriyeceğini düşünerek sigorta şirketlerinin gerçek zarardan düşük olan tekliflerini kabul etmek mecburiyetinde kalmaktadır.
Fakat sigorta şirketlerinin sorumluluğu özellikle trafik kazaları yönünden mağdurun zararının tamamını gidermektedir. Kanun koyucu tarafından, sigorta şirketlerinin mağdurla anlaşma yoluna giderek yapmış olduğu ödemelerle sorumluluktan kurtulmasının önüne geçmek maksadıyla Karayolları Trafik Kanunu’nun 111/2. maddesi düzenlenmiştir.
“Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir” hükmünde tazminat miktarı yönünden yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmaların iptal edilebileceği açıkça belirtilmiştir.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/5. Maddesinde ise;
“Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.”
hükmü düzenlenmiştir.
Fakat unutulmamalıdır ki; Karayolları Trafik Kanunu, yalnızca karayollarında ve karayolunda meydana gelen trafik kazalarında uygulanan özel bir kanunken Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ise tüm hukuk uyuşmazlıklarına uygulanabilecek bir kanundur. Özel kanun, genel kanun ilişkisine dair Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1958/15 E., 1958/6 K. Sayılı ilamında belirtmiş olduğu üzere “…umumi hükümle hususi hüküm karşılaştığı zaman, hadiseye ancak hususi hükmün tatbik olunabilmesi, hukukun umumi kaidelerindendir. “
Dolayısıyla hukukun temel prensiplerinden olan özel kanun ile genel kanunun karşılaşması halinde özel kanunun uygulanması gerektiği yadsınamaz bir gerçektedir.
Bu sebeple HUAK 18/5. Maddesinde “…anlaşmaya varılması halinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.” hükmünün Karayolları Trafik Kanunu uyarınca sigortacı ve işleten yönünden uygulanması bizce mümkün değildir.
Trafik kazaları ile ilgili uyuşmazlıklara bakan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/23273 E. Ve 2022/901 K. Sayılı ilamında “ Özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvuru bulunduğu hallerde dava şartı olarak arabuluculuğa başvurulamayacağının düzenlemesine göre davacı vekilinin özel dava şartı olarak düzenlenen Karayolları Trafik Kanunu'nun 97. maddesi kapsamında zorunlu başvuru şartını yerine getirdiği gözetilerek işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki hükmü ile de Karayolları Trafik Kanunu’nun Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na göre özel kanun olduğunu açıkça belirtmiştir.
Fakat Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, ihtiyari veya zorunlu arabuluculuk yolu ile anlaşma sağlanmış dosyalar yönünden esasa dair bir inceleme yapmadan; özel kanun ve genel kanun ilişkisine değinmeden ve KTK madde 111/2. hükmü bulunurken HUAK 18/5. maddesinin neden uygulama alanı bulduğuna dair açıklayıcı bir hüküm de tesis etmeden, ilgili davaların HUAK 18/5 maddesi uyarınca reddedilmesi gerektiğine hükmetmektedir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin bu husustaki yerleşik içtihatlarının aksine biz Karayolları Trafik Kanunu'nun 111/2. maddesinin HUAK'a göre özel kanun olması sebebiyle arabuluculuk yoluyla yapılan ödemelerde de açıkça bir orantısızlık ve yetersizlik olması halinde arabuluculuk anlaşmasının da tıpkı ibranameler gibi iptale tabi olması gerektiği kanaatindeyiz.
Nitekim Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2023/2864 E., 2024/8516 K. Sayılı ilamında iş kazası yönünden ancak maluliyet oranı ve kusur tespitinin ardından zarar hesabına gidilerek ilgili tazminata nazaran düşük tutarda bir ödeme yapılmış olması halinde anlaşmanın yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Söz konusu kararda HUAK 18/5. Maddesine dair “İş uyuşmazlıklarında arabuluculuğun maddi hukukta yaratacağı en önemli sorun; 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/5 maddesi düzenlemesi nedeni ile “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz” düzenlemesidir. Bu kural bir dava şartı düzenlemesi niteliğinde değildir. Zira mahkeme kararı olmadığından maddi ve şekli anlamda kesin hüküm kabul edilemez. Bu hükmün, arabuluculuk tutanağının hukuki niteliği ile birlikte Anayasa ve İş Hukukunun emredici kuralları kapsamında değerlendirilmesi gerekir. “Dava açılamaz” düzenlemesinin, Anayasa’nın ilgili hükümleri değerlendirildiğinde pek de isabetli olmadığı, aslında alacaklarla ile ilgili tarafların hak ve yükümlülüklerinin sona erdiği, dava açılabileceği, ancak anlaşmanın geçerli olması halinde anılan alacak hakkının doğmadığı kabul edilmelidir.” Değerlendirmesi yapılmıştır.
Bizce, sigorta şirketlerinin de tüm ödemelerini İhtiyari Arabuluculuk yoluyla yapması ve bu yolla Karayolları Trafik Kanunu'nun 111/2. maddesini etkisiz hale getirmesi hukuken kabul edilebilir değildir. Zira Kanun Koyucu ilgili maddeyi, zor durumdan olan mağdurun bu durumu sebebiyle yapılan ödemeyi anlaşma yoluyla kabul etmesi halinde hak kaybına uğramaması ve anlaşmaya zorlanılmasının önüne geçmek için düzenlemiştir. Fakat İhtiyari arabuluculuğun yaygınlaşması ile birlikte sigorta şirketleri tüm ödemelerini ihtiyari arabuluculuk yoluyla yapmakta ve zor durumdaki mağdur arabuluculuk yoluyla anlaşmayı kabul etmektedir.
Bizce yapılması gereken İhtiyari Arabuluculuk yolu ile yapılan anlaşmalarda sigorta şirketinden hasar dosyasının bir örneği istenerek; sigorta şirketinin medikal eksper raporu ve aktüer raporu incelenerek fahiş bir fark bulunması halinde izah edilmesinin istenilmesi; müterafik kusur ve hatır taşıması gibi Yargıtay tarafından belirlenen indirim durumları bulunmaması halinde anlaşmanın tıpkı ibraname gibi kabul edilerek iptal edilmesidir.
Av. Muhammed Emin İNCİ