Belirsiz alacak davası, Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 107’de düzenlenmiştir. Dava açıldığı sırada belirli olmayan alacakların belirlenebilir bir asgari tutar gösterilmek suretiyle talep edilerek açıldığı davalardır.

Belirsiz alacak davası ile talep edilen alacakların dava açıldığı sırada davacı tarafından belirlenemiyor olması gerekir. Alacakların belirlenebilir olması halinde belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar yokluğundan dava reddedilecektir.

Belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda, alacak belirli olduktan sonra davacı talep artırım dilekçesi vererek dava dilekçesinde talep etmiş olduğu alacağı artırabilir. Davacının bu şekilde talep artırım isteminde bulunması hüküm verilinceye kadar mümkündür. Genellikle bilirkişi raporu düzenlendikten sonra alacaklar belirli hale geleceği için talep artırım dilekçesinin bilirkişi raporu düzenlenmesinden sonra verilmesi daha uygun olacaktır.

Belirsiz alacak davası ile belirli bir miktar gösterilmek suretiyle talep edilen alacaklar için sadece dava dilekçesinde belirtilmiş olan miktar için değil, daha sonrasında talep artırım dilekçesiyle belirtilecek olan tüm alacak miktarı için zamanaşımı dava tarihinden itibaren kesilecektir.

Belirsiz alacak davasında kural olarak alacağın tamamı için dava tarihinden itibaren faiz işletilecektir. Yani talep artırım dilekçesinde artırım yapılan miktar için de faiz işletilme tarihi dava tarihi olacak olup artırım yapılan miktar için talep artırım dilekçesinin verildiği tarihten itibaren faiz işletilmeyecektir.

Dava değerinin baştan tamamen istenmediği durumlarda yargılamayı yapan mahkeme, bu ifadeden davanın kısmi dava mı belirsiz alacak davası mı olarak açıldığını belirleyemiyorsa davacıya, davayı kısmi dava mı belirsiz alacak davası mı olarak açtığını açıklaması için süre verilmesine karar verecektir.

İşçilik Alacakları Konusunda Doktrindeki Görüşler

Kayıt dışılığın yaygın olduğu ülkemizde, işçi kayıtlı olsa dahi bordrosunda gösterilen ücret ile ödenen ücret arasında fark olduğu, işyerinde tutulan kayıtların işçilere gösterilmediği ortamda başta ücret alacağı ve buna bağlı olarak ücretin ekleri (prim, ikramiye vb.), yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, bakiye süre ücreti, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, işe başlatmama tazminatı, ayrımcılık tazminatı, sendikal tazminat, maddi tazminat, manevi tazminat, iş kaybı tazminatı, rekabet yasağının ihlali nedeniyle tazminat, boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklar, fazla ve varsa eğitim gideri talebi ile cezai şart talebi gibi işçilik alacaklarını işçinin bilmemesi veya bilse dahi ilgili bilgi ve belgelerin işverenin uhdesinde olduğundan kanıtlayamaması kuvvetle muhtemel olduğundan BUDAK ve ÇİL/KAR bu tür alacakların belirsiz alacak davası veya kısmi dava olarak açılmasında işçinin hukuki yararı olduğunu ancak işyeri ile ilgili kayıtların doğru tutulduğu ve bunlardan işçilerin de haberdar edildiği durumlarda söz konusu alacakların belirsiz olarak kabul edilmeyeceğini ileri sürer.

ÇELİK ise işçi alacaklarını her zaman ve her durumda tartışmalı ve belirsiz olarak nitelendirmektedir.

PEKCANITEZ, işçilik alacaklarına ilişkin davalarda, davacı, kaç yıldır hangi ücretlerle çalıştığını, ne kadar izin kullandığını ve fazla çalışma yaptığını dilekçesinde belirtmek zorunda olduğundan ve bu bilgiler de belirli veya belirlenebilir olduklarından belirsiz alacak davası veya kısmi davanın söz konusu uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulmayacağı savunmaktadır.

SİMİL, belirsiz alacak davasındaki belirsizliğin, borçlunun maddi hukuktaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi (iş yeri kayıtlarının usulüne uygun tutulmaması gibi) veya yükümlülüğüne ilişkin kayıtların istendiğinde teslim edilmemesi kural olarak işçiye belirsiz alacak davası açma hakkını tanımayacağı, işçinin iş ilişkisinde zayıf konumda olmasının da belirsiz alacak davası açılabilmesine gerekçe gösterilemeyeceği, iş hukukunda kabul edilen işçi lehine yorum ilkesinin de usul hukukuna ilişkin hükümlere uygulanamayacağı ve ücretin belirli olması ile gerçek miktarının ispatlanması farklı şeyler olduğundan ücretin gerçek miktarının hesaplanabilmesi için belirsiz alacak davası açılamayacağı görüşündedir. Ancak parça başına çalışılan ücret, yüzde usulü çalışılan ücret, komisyon ücreti, uzun zamandır yapılan fazla çalışma ücreti, prim ve kârdan pay alma şeklinde çalışılan işlerde işçinin ücretinin miktarının belirlenmesi, işverenin tuttuğu kayıtlara göre tespit edilebileceğinden işçinin bu bilgi ve belgelere ulaşamaması halinde belirsiz alacak davası açabileceğini kabul etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken, belirsiz alacak davası açabilmek için, işçinin alacağını ispatı için işverendeki kayıtlara dayanması değil, alacak miktarının belirleyebilmek söz konusu kayıtlara başvurma gerekliliğidir. Aynı sebeple kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin davalarda esas ücretin belirlenmesine ilişkin ikramiye, prim, çocuk veya aile yardımı, yemek sağlık, giyecek yakacak ve konut yardımı gibi kalemlerin hesaplanmasında işverenin tuttuğu kayıtlara başvurma zorunluluğu olduğu hallerde de belirsiz alacak davası açılabilecektir. SİMİL’e göre işçi alacaklarında belirsizlikten ziyade miktarında tartışma söz konusu olduğundan belirli ancak tartışmalı olan işçi alacaklarında kısmi dava açmak daha isabetli olacaktır.

AKİL ise, davaya konu alacağın miktarının tespiti, karşı tarafın elindeki bilgi ve belgelere bağlı ise alacağın belirli olmayacağını kabul etmek gerektiğini, her ne kadar maddi hukuka ilişkin olan “işçi lehine yorum ilkesinin’’ usul hukuka kurallarına uygulanamayacak olsa da, davanın açılması ve savunulmasında zayıf konumda bulunmasından dolayı yapabileceği yanlışlar nedeniyle zarar görmemesi için, hâkimin davayı aydınlatma görevinin (HMK md. 31) gereği olarak somut olaya göre davacı/işçi lehine yargılamaya müdahalede bulunmasına da bir engel olmadığı görüşündedir

Yargıtay Uygulaması

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 27.02.2012 tarih ve 2012/1757E-2012/5741K sayılı kararında ‘’Yargıtay uygulamasına göre işçinin iddia ettiği temel ücret miktarı işverence kabul edilmediğinde meslek kuruluşlarından olası (adet-emsal olan) ücret yönünden araştırmaya gidilmekte ve çoğunlukla meslek odasının bildirdiği ücret hesaplamaya esas alınmaktadır. Bu ihtimalde işçi iddia ettiği ücreti kanıtlayamamış olmaktadır. Zira ücretle ilgili tüm deliller işveren uhdesindedir ve işçinin çoğu kez bu delillere ulaşmasına imkan tanınmamaktadır. Bu yönüyle temel ücretin tespitindeki ve ispatındaki ülkemize has güçlükler sebebiyle kısmi davanın açılmasında işçinin hukuki menfaatinin olduğu kabul edilmelidir.” denilmiştir. 2011 yılında yürürlüğe giren HMK ile hukukumuza getirilen belirsiz alacak davasında işçilik alacakları ile ilgili Yargıtayca verilen ilk önemli kararda ücret konusunda belirsiz alacak davası açılabilmesine izin verilmiştir. İşçinin ücretinin tespiti ile ilgili belgelerin, delillerin işverende olması ile işçinin ücretini tam olarak ve objektif kriterlere göre belirleyebilmesinin olanaksız olduğu durumlarda belirsiz alacak davası açabileceği kabul edilmiştir. İşçinin ücretinin miktarını belirleyemeden tam eda davası açmasının daha en başta işinden ayrılan işçinin yüklü harç ve dava masrafları altına girmesi anlamına geldiğinden bu karar doktrinde de olumlu tepkiler almış ve isabetli bulunmuştur.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 6.11.2013 tarih ve 2013/10344E-2013/28364K sayılı kararında “Davaların yığılması halinde, davacının isteklerinin bir kısmi belirli bir kısmi belirsiz alacak davası konusu olabilir. Bu durumda talep edilen alacaklardan açıkça belirli olan ve tartışmalı olmayanlar için belirsiz alacak davası veya kısmi dava ile talepte bulunulamaz. Bu nedenle dava şartlarının da her talep açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bir talep için dava şartının yokluğu, dava şartı olan ve gerçekleşen talepler içinde davanın usulden reddini gerektirmez. Objektif dava birleşmesi şeklinde açılan iş bu davada her talebin ayrı bir dava konusu olduğu, davanın her talep açısından eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası olduğu ve davacının talep ettiği alacakların dava açıldığı anda belirlenebilir olmadığı açıkça anlaşılmıştır.” denilmiştir. Somut olayda davacı işçi aynı davada kıdem tazminatı, izin ücreti, genel tatil ücreti ve fazla çalışma ücretini talep etmiştir. Yargıtay her alacağın aslında ayrı birer davaya konu edinebileceğini belirtip talep edilen her alacağın ayrı ayrı değerlendirilmesini ifade etmiştir. Örneğin ücretin tamamen belirlenebilir olduğu bir durumda işçinin kıdem süresi de tartışmasız ise artık kıdem tazminatı alacağının belirsiz olacağından söz edilemez. Ücretin belirli olduğu ancak fazla çalışma yapılan sürenin belirlenemediği durumda ise fazla çalışma ücreti talebinin belirsiz alacak davasına konu edilebileceği ifade edilmiştir. Yerel mahkemenin tek bir dilekçe ile açılan ancak birden çok alacağın talep edildiği davada doğrudan davanın alacak miktarının belirlenebilir olduğu gerekçesiyle davayı reddetmemesi gerektiğine karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.10.2012 tarih ve 2012/9-838E-2012/715K sayılı kararında “İşçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Uyuşmazlığa konu fazla mesai ücreti alacağı ve kıdem tazminatı alacağı istemleri yönünden yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre, gerçek fazla mesai ücretine ulaşmak için kesin delillerle fazla mesai süresinin ispatlanamadığı durumlarda, takdiri delillerle belirlenen süreden bir miktar sürenin indirilmesi gerektiği kabul edilmektedir (Yargıtay HGK 05.05.2010 gün ve 2010/9-239 Esas 247 K. sayılı ilamı). Ayrıca somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin aldığı ücretin ne olduğu konusunda bir açıklamada bulunmamış, keza davalı vekili de cevap dilekçesinde ücret ile ilgili açıklayıcı bir beyanda bulunmamıştır. Dosya içerisinde bulunan davacının 2011 yılı 7. aya ait ücret bordrosunda 30 günlük ücretinin 860,35 TL olduğu halde, banka hesap ekstresinde davacıya 05.07.2011 tarihinde 408,00 TL, 19.07.2011 tarihinde 250,00 TL olmak üzere 2011 yılı 7. ayında 658,00 TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının ücreti ile ilgili iş yeri ücret bordroları ile banka hesap ekstresi farklılık gösterdiği gibi işverenin, 4857 sayılı İş Kanununun 8/3 maddesi uyarınca işverene yüklenen yükümlülükleri yerine getirdiğini gösterir bir delil de davalı tarafça dosyaya sunulmamıştır. Somut olayda, tüm bu açıklamalar dikkate alındığında dava konusu fazla mesai ve kıdem tazminatı istemi için de HMK m.109/2 anlamında talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir.” denilmiştir. Bu kararda Yargıtay davaya konu edilen işçilik alacaklarının her somut olaya göre değerlendirilip işçi tarafından belirlenebilir olup olmadığının araştırılmasına karar vermiştir. Hangi alacakların kategorik olarak dava açılmadan önce belirli olduğuna karar verilemeyeceğini belirtmiştir. Gerçekten de yukarıda belirtildiği gibi ücret belirli olsa dahi işçi ile işveren arasında işçinin hizmet süresi bakımından bir uyuşmazlık varsa davanın tam eda davası şeklinde açılması işçiyi hukuken korumayacaktır. Davanın kısmen reddi halinde karşı tarafa vekalet ücreti ödenmesi gündeme gelecek, işçi tahsil edemediği alacağına kavuşmadan bir de borçlu çıkacaktır. Ek olarak ücret konusunda İş Kanunu ile işverene getirilen yükümlülüklere aykırı davranışın salt ücreti belirsiz yapmayacağını, ancak bu durumlarda diğer şartları da varsa işçinin belirsiz alacak davası açabileceğini belirtmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun tarih ve 2016/22-1166E-2019/576K sayılı kararında ‘’Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanun’un 119/2 maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.” denilmiştir. Yargıtay bu kararında davacının tam eda davası açmadan düşük bir dava değeri göstermesi ve fazlaya ilişkin saklarını saklı tutması karşısında ne tür bir dava açtığının davacıya sorulması gerektiğini belirtmiştir. Davacının yapacağı açıklamadan sonra somut olayın şartlarına göre belirsiz alacak davasına konu edilemeyecek bir talep varsa bu davanın reddedilmesini; kısmi davanın şartlarını taşıyorsa davaya kısmi dava şeklinde devam edilmesini (kısmi davada alacağın tamamının talep edilmediği kısım için zamanaşımı kesilmez) ifade ederek bu şartlara göre karar verilmesini istemiştir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 21.3.2014 tarih ve 2013/30765E-2014/6891K sayılı kararında görüleceği üzere kategorik olarak belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemeyeceği; ancak hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde, hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edileceği; Yargıtayca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp şahit anlatımlarına dayanması halinde hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda takdiri indirim yapılması gerekliliği kabul edileceğinden bu halde, şahit anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından alacağın belirsiz kabul edilmesi gerektiği; bahsedilen alacaklar dışındaki kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ücret, fark ücret, fark ikramiye gibi işçilik alacaklarının, işçinin, çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, kendisine işverence yapılan ödemeleri, hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını vb. durumları belirleyebildiğinden anılan alacakların belirsiz olmadığını istikrarlı olarak karara bağlayarak diğer dairelerden ve Hukuk Genel Kurulu’ndan daha farklı bir yorumda bulunmaktadır. ‘’Tüm bu açıklamalar sonucunda şunu belirtmek gerekir ki, iş hukukundan kaynaklanan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve mümkün değildir. Bu sebeple iş hukukunda da belirsiz alacak davasının açılabilmesi, bu davanın açılması için gerekli şartların varlığına bağlıdır. Eğer bu şartlar varsa, iş hukukunda da belirsiz alacak davası açılabilir, yoksa açılamaz (C. Simil, Belirsiz Alacak Davası, I. Bası, İstanbul 2013, s. 414). Keza aynı şey kısmî dava için söz konusudur. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede; davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Oysa yukarıda açıklandığı üzere somut olay bakımından davacının fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil çalışma ücreti dışındaki talepleri belirsiz alacak davasının konusunu oluşturmayacağından bu taleplere yönelik davaların hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken söz konusu taleplerin hüküm altına alınması hatalıdır.’’

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 15.12.2017 tarih ve 2016/6E-2017/5K sayılı kararında özetle ‘’İşçilik alacaklarının çok değişik tür ve nitelikte uyuşmazlık olarak mahkemeler önüne gelebileceği, aynı tür ve nitelikteki işçilik alacaklarında dahi her defasında alacağın belirli veya belirsiz olmasından söz edilmesinin mümkün olmayacağı, her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği, alacağın türü itibariyle bir alacağın belirli veya belirsiz alacak olduğundan söz edilemeyeceği, bu hususta yapılacak içtihadı birleştirmenin, içtihadı birleştirme kararlarının soyut, genel ve her defasında geçerli normatif yapısıyla bağdaşmayacağından içtihadı birleştirmeye gerek bulunmamaktadır.’’ denilmiştir. İşçilik alacakları davalarının belirsiz alacak davası şeklinde açılıp açılamayacağına dair Yargıtay 9, 22. Hukuk Daireleri ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları arasında çelişki olduğundan bu konudaki içtihatların birleştirilmesi istenmiştir. Ancak İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu her bir alacağın her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirileceğini, hangi alacağın kategorik olarak belirli veya belirsiz olduğuna dair genel nitelikte içtihat oluşturulmasının hukukun genel ilkelerine uymayacağını belirtip içtihatları birleştirmemiştir. Söz gelimi işverenin işçiyle ilgili tüm kayıtları tuttuğu, bunu işçisine verdiği, işçinin hizmet süresi, ücret gibi unsurları kolaylıkla belirleyebildiği bir uyuşmazlıkta alacağın belirli olduğu ortada iken işverenin işçiyle ilgili hiçbir kaydı kanuna uygun tutmadığı, bu kayıtları mahkemeye sunmadığı bir uyuşmazlıkta alacağın belirli veya belirsiz olduğuna dair genel bir nitelendirmeye ulaşılamaz. Her somut olaydaki tüm unsurlar, deliller araştırılarak işçiden başlangıçta alacağını belirleyebilmesi beklenebiliyorsa açılan belirsiz alacak davasının reddine karar verilmelidir. Açıklandığı üzere bazı alacaklar yönünden salt belirli veya belirsiz nitelendirmesi yapılması ise somut olay adaleti ilkesine aykırı olduğundan hukuka aykırı olmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.3.2018 tarih ve 2015/22-127E-2018/559K sayılı kararında ‘’Davacı vekilinin dava dilekçesindeki açıklamaları dikkate alındığında hizmet süresinin davacı tarafça kesin olarak bilindiği, bu hususta bir belirsizliğin bulunmadığı görülmektedir. Her ne kadar davacı işçinin kullandığı raporlu günlerin hizmet süresinden sayılıp sayılmayacağı konusunda bir belirsizlik olduğu düşünülebilirse de, davacı vekili yasal dayanaklarını dava dilekçesinde belirterek bu sürelerin Kanunda öngörülen sınırı aşmadığını belirttiğine göre raporlu olunan süreleri dışlamadan hizmet süresini belirleyebilecek durumdadır. Bundan başka davacı vekili, müvekkili işçinin kıdem ve ihbar tazminatına esas giydirilmiş ücretini dava dilekçesinde kesin bir biçimde belirtmiştir. Bu ücretin, davalı işverence düzenlenmiş kıdem tazminatı bordrosunda yazılı, çıplak ücrete ayni ve nakdi yardımların eklendiği giydirilmiş ücret ile aynı olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Şu hâlde kıdem tazminatı alacağı bakımından bir belirsizlikten söz etmenin olanağı bulunmamaktadır. Davacı işçi kendisindeki verilerle kıdem tazminatı miktarını belirleyebilecek durumdadır. Bunun gibi, davacı hizmet süresini ve giydirilmiş ücretini bildiğine göre işyerinde uygulanmakta olan TİS'in ihbar önellerine dair hükmünü esas alarak ihbar tazminatını miktarını tespit edebilir. Öte yandan davacı davalı işverence ödenmesi gerektiği hâlde ödenmeyen ikramiye ile yakacak yardımının miktarını keza 2013 yılı Ekim ayından 4 günlük ücretini ve eklerini TİS hükümlerine göre belirleyebilir. Bu hâlde bu alacakların da belirsiz olduğundan davacı işçinin objektif ya da subjektif belirleyememe hâli içinde bulunduğundan söz edilemez.’’ denilmiştir. Somut olayda işçi ihbar ve kıdem tazminatı alacağını belirsiz alacak davası şeklinde talep etmiştir. Yargıtay işçinin hizmet süresini kesin olarak belirleyebildiğini, aldığı ücretin brüt ve giydirilmiş şekilde kesin bir şekilde dava dilekçesinde yazıldığını, işverenin sunduğu bordroda kıdem tazminatına esas olacak ücretin açıkça belirtildiğini, işyerinde uygulanan Toplu İş Sözleşmesi hükümleriyle bildirim süresini hesaplayıp hak kazandığı ihbar tazminatı miktarının belirli olduğu gerekçeleriyle belirsiz alacak davası şeklinde talep edilen ihbar ve kıdem tazminatının reddine karar vermiştir. 2018 yılında Hukuk Genel Kurulunca verilen bu kararda 22. Hukuk Dairesi’nin verdiği istikrarlı kararların bir yansıması görülmektedir. Gerçekten de salt kategorik olarak sayılamasa da işçinin açıkça ücretini ve hizmet süresini belirleyebildiği durumlarda kıdem ve ihbar tazminatı alacağı davasının belirsiz alacak davası şeklinde açılmaması gerekmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.9.2018 tarih ve 2015/2244E-2018/1353K sayılı kararında ‘’Ancak taraflar arasında hizmet süresi konusunda ihtilaf yok ise de, davacının aldığı ücretin uyuşmazlık konusu olduğu görülmektedir. Şöyle ki, davacı vekili işyerinde garson olarak çalışan müvekkilinin günlük ücretinin net 50,00 TL olduğunu ayrıca günlük asgari 10,00 TL bahşiş aldığını ileri sürmüştür. Davalı yan ise davacının bahşiş aldığını kabul etmekle birlikte ücretinin asgari ücret olduğunu, kazancının asgari ücreti geçmediğini savunmuştur. Ne var ki, davalı vekili 4857 sayılı İş Kanunu'nun 51'inci maddesi ile bu madde hükmüne istinaden çıkarılan Yönetmelik'teki düzenlemeye rağmen davacı işçinin ne kadar bahşiş aldığı konusundaki belgelendirme yükümlülüğünü yerine getirmemiş, bordroları asgari ücret üzerinden düzenlemiştir. Bahşişin günlük ve aylık değişkenlik göstereceği de tartışmasızdır. Davacı işçinin ücreti de emsal ücret araştırması yapılarak belirlenmiştir. O hâlde davalı işverenin işçinin aldığı ücret ve eklerinin miktarını belgeye bağlama yükümlülüğünü yerine getirmemiş olması karşısında hesaplamalara esas ücretin miktarı konusundaki belirsizlik, ücret esas alınarak hesaplanacak tüm alacak kalemlerini etkileyecek nitelikte olduğundan, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceğini kabul etmek gerekir.’’ denilmiştir. Yazının başından beri vurgulandığı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu kararıyla da ortaya konduğu üzere 22. Hukuk Dairesi’nin ücretin taraflarca belirlenebileceği görüşüne dayanan kararlarının aksine Hukuk Genel Kurulu somut olayın özelliklerini dikkate alarak bu davanın konusu olan ücretin belirsiz alacak davası şeklinde açılabileceğine karar vermiştir. Somut olayda işveren işçinin aldığı ücret ile prim, bahşiş gibi ek ödemeleri belgelendirme yükümlülüğüne uymamıştır. Açılan davada da işçi ile işveren arasında ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. İşçinin aldığı ücret bu uyuşmazlık sonucunda yerel mahkemece emsal ücret araştırması yapılarak ortaya koyulmuştur. İşte Yargıtay bu kararında diğer işçilik alacaklarının hesaplanmasında temel ölçüt olan ücret daha belirlenmeden diğer alacakların da belirlenemeyeceğine (örneğin kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ikramiye vb.) bu yüzden somut olay özelinde belirsiz alacak davası açılabileceğine karar vermiştir.

SONUÇ

İşçilik alacakları yönünden kuşkusuz işçi eline geçen ücreti bilmekle beraber bir uyuşmazlık çıktığında tazminat ve diğer işçilik alacaklarının hesabında ücrete esas alınan kalemlerin tam ve doğru şekilde işçinin bilmesini beklemek hele de ülkemizdeki kayıt dışı istihdam ve kayıtlı olmakla beraber bordrolarda eksik gösterilen hakların yadsınamaz bir gerçek olması karşısında iyimserlik olacaktır.

Belirsiz alacak davasının faizin işlemeye başladığı tarih, tüm alacak için zamanaşımın kesilmesi, ıslah yapmaya gerek olmaması gibi olumlu yönleri vardır. Ancak işçinin tam bir araştırma yapmadan, alacaklarını belirlemeye çalışmadan doğrudan açtığı belirsiz alacak davası, alacakların belirlenebilir olduğu gerekçesiyle reddedilebilmektedir. Böyle olumsuz bir sonuçla karşılaşmamak için ya en baştan tam eda davası açılması ya da diğer şartları da varsa kısmi dava açılması en doğru çözüm olacaktır. Uygulamada da davanın tamamen reddi tehdidi ile karşılaşılmaması için zamanaşımı ile ilgili de bir sorun yoksa işçilik alacaklarına ilişkin davalar kısmi dava şeklinde açılıp alınan bilirkişi raporu ile talep ıslah edilmektedir. Belirsiz alacak davasının gerçekten her somut olayda farklı şekilde değerlendirilmesi net, doğru ve herkesi bağlayacak bir içtihat geliştirilmesine engel olmakta, uygulamada farklı kararların alınmasına neden olmaktadır. Yargıtay’ın bazı kararlarında ücretin dahi işçi tarafından belirlenemeyeceği ifade edilirken bazı kararlarında da işçi ne kadar uzun süre çalışmış olursa olsun işçi tarafından kıdem tazminatı miktarının tam olarak hesaplanıp davanın tam eda davası şeklinde açılması istenmektedir.