Yüksek Seçim Kurulu; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinin iptali ve yenilenmesi talebi ile Ak Parti’nin yaptığı başvuruyu 06.05.2019 tarihinde kabul etmiş, seçimin Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile sınırlı olarak İstanbul ilinde iptali ile yenilenmesine karar vermiş idi. “Kısa karar” olarak nitelendirilen kararında YSK, sandık kurullarının hatalı teşekkülünün seçim sonucunu etkilediğine, yani sanık kurullarının hukuka aykırı oluşturulması ile seçim sonucu arasında illiyet bağı olduğuna karar vermiş ve aynı zamanda seçilen adayın mazbatasını da iptal etmiştir.

Ancak devam eden zamanda; gerekçeli kararın açıklanmasının uzaması, mazbatanın da iptal edildiği 06.05.2019 tarihli kararın bir ihtiyati tedbir karar olarak nitelendirilmesine yol açtı ki, Seçim Mevzuatında YSK ve diğer kurulların tedbir kararı vermesi öngörülmemiştir. Nitekim YSK da; İstanbul İl Seçim Kurulu’nun, bazı ilçelerde başlayan yeniden oy sayımının ve dökümünün durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararını, yasal dayanağı olmadığından bahisle iptal etmiştir.

YSK; Ak Parti’nin birçok başlıkta gündeme getirdiği iptal sebeplerini olağanüstü itiraz kapsamında ele almış, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 130. maddesi kapsamında incelemiş ve özellikle de bu maddenin ikinci fıkrasında yer alan “seçimin neticesine müessir görüldüğü takdirde” ibaresinden hareketle, iptal ve seçim yenileme başvurusunu inceleyeceğini, başvuru sebeplerini tam kanunsuzluk olarak görmediğini, konunun seçilme yeterliliği ile ilgili olmadığını, bu nedenle de itiraz süresi, gösterilen sebepler ve bu sebeplerin seçim sonucuna etkili olma şartlarını arayacağını belirtmiştir.

Ancak YSK Başkanı Sayın Sadi Güven; muhalefet şerhinde tam kanunsuzluk halini itiraz süresi ile bağlı olmama ve bu sebebin itirazda gösterilme şartının aranmaması olarak kabul etmeyip, seçilme yeterliliği ile sınırladığı tam kanunsuzluk halini, bu sebebin seçimin sonucuna etkili olup olmadığına bakılmaksızın değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Kanaatimizce tam kanunsuzluk; 298 sayılı Kanunun 130. maddesinin 4. fıkrasında gösterilen adayın seçilme yeterliliği ile sınırlı olup, genişletilmemeli, varlığı halinde fıkranın lafzına göre, seçimin sonucuna etkili olup olmadığına bakılmaksızın seçilme yeterliliği bulunmayan adaya itiraz edilebileceği ile sınırlı anlaşılmalıdır. Ancak buradan da, seçilme yeterliliğine itirazda sürenin olmadığı ve YSK’nın da bu durumu re’sen dikkate alabileceğine dair bir sonuca varılmamalıdır.

Yüksek Seçim Kurulu; muhalefet şerhleri dahil toplam 250 sahifeden ibaret gerekçeli kararının 200. sahifesine kadar Ak Parti’nin olağanüstü itiraz iddialarına yer vermiş, 12. sahifeden itibaren “Gereği Düşünüldü” kısmına başlamış, 23.04.2019 ve 26.04.2019 tarihli ara ve ek ara kararlarına değinmiş, İstanbul ilinde bulunan tüm ilçe seçim kurullarından iddialarla ilgili bilgi ve cevap istemiş, ilçe seçim kurullarından gelen yazılara herhangi bir yorum ve değerlendirmede bulunmaksızın yer vermiş, böylece iddialara konu olaylar ile seçmen iradesinin etkilenip etkilenmediğini, dolayısıyla seçim sonucunun etkilenip etkilenmediğine dair illiyet bağının olup olmadığını araştırmış, tüm bunları İstanbul ilinde bulunan 31.186 sandık üzerinden yapmış ve sonuçta 200 ila 212. sahifelerde bir temel ve iki yan sebep göstererek, itiraza konu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde seçim güvenirliğinin kaybedildiği gerekçesi ile seçimin iptali ile yenilenmesine karar vermiştir.

Kararda dikkati çeken beş husus;

1- Sandık kurullarının teşekkülünde yapılan hatalara karşı olağanüstü itirazın mümkün olduğu, bu nedenle 02.03.2019 tarihinden sonra bu konuda YSK nezdinde itiraz edilmesine engel olmadığı,

2- Sandık kurullarının teşekkülünde yapılan hataların doğrudan doğruya seçimin iptaline ve yenilenmesine yol açmayacağı, ancak seçimin güvenilirliği etkilendiği, yani 298 sayılı m.130/2’de yer alan “seçimin neticesine müessir görüldüğü takdirde” şartının gerçekleşmesinin aranacağı,

3- Siyasi tartışmalarda gündeme gelen oy çalma ve hırsızlık iddialarının, gerek itiraz başvurusunda ve gerekse kararda yer almadığı,

4- Sandık kurullarında görev alacak kamu görevlisi başkanlar ile üyelerin kimler olduğunun ve buna ilişkin şikayet ile itiraz prosedüründe siyasi partilere sandık kurullarının kimlerden oluştuğu hususunda bilgilerin aktarılmasında eksiklik olduğu belirtilse de, bu konuda 298 sayılı Kanun m.23/8, m.119 ve 139 sayılı YSK Genelge m.13’ün nasıl aşıldığı konusunda net bir açıklamanın yer almadığı, yine bu hususa YSK Sayın Sadi Güven’in muhalefet şerhinde değinildiği,

5- Muhalif üyelerden Sayın Yunus Aykın’ın belirttiği üzere; gerekçeli kararda, kısa kararda yer almayan iptal sebeplerinin bulunduğu, sayım döküm cetvelleri ile oy kullanma ve seçme hakkı olmayanların kısa kararda yer almadığı halde, gerekçeli kararda tek başına seçim sonucuna etkili olmayan sebepler arasında gösterildiği, bu nedenle de kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişkiye sebebiyet verildiğinin açıklandığı,

Görülmektedir.

Oyçokluğuyla verilen iptal kararının gerekçesinde özetle;

- Olağanüstü itirazın ancak seçimin neticesine müessir olaylar ve haller sebebiyle yapılabileceği, bunun dışında kabul görmeyeceği,

- Kanun koyucunun sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olmasına dair getirdiği yeni düzenlemenin, sandık kurullarının oluşturulması sırasında ilçe seçim kurulları tarafından uygulanma ve Yüksek Seçim Kurulu’nun itiraz aşamasında dikkate alınmasının zorunluluğunun bulunduğu,

- Seçim Hukukunun esasen bir şekil hukuku olup, seçimle ilgili kurulların teşekkülünde emredici hükümlerin tatbikinin Seçim Hukukunun temel ilkeleri arasında yer aldığı, bu nedenle İstanbul ili genelinde bulunda 31.186 sandıktan sandık kurullarının Kanunun emredici hükümlerine uygun oluşturulup oluşturulmadığının, yapılan olağanüstü itiraza bağlı olarak denetlenebileceği,

- Sandık kurulu başkanlarının tespitine dair şekil şartlarının ihlalinin seçimin güvenilirliğini ortadan kaldırdığı, bu nedenle de Kanuna aykırı şekilde oluşturulan sandık kurullarının yaptığı iş ve işlemlere itibar edilmesinin mümkün olmadığı,

- Sandık kurullarının kamu görevlisi olması gereken başkan ve üyelerinin listesinin talebe rağmen siyasi partilere verilmediği,

- Sandık kurulu başkanlarının belirlenmesine ilişkin itirazların ilk defa bu seçimde YSK önüne gelmesi sebebiyle, henüz ortada emsal oluşturacak bir içtihadın bulunmadığı,

- Sandık kurulu başkanlarının geniş görev ve yetkilerinin olduğu,

- 754 sandıkta oy kullanan seçmen sayısının 250.276 olup, iki aday arasında farkın ise 13.729 olduğu, 754 sandıkta sandık kurulu başkanlarının Kanuna aykırı olarak belirlenmesi ve bu sandık kurullarının yaptıkları seçim iş ve işlemlerine itibar edilemeyecek olması, bu nedenle seçim sonucuna müessir olay ve haller kapsamında değerlendirilip, seçimin neticesine müessir görüldüğü,

- Diğer taraftan; bazı sayım döküm cetvellerinde usulsüzlük olduğu, İstanbul ili genelinde 108 sandıkta bu konuda sorun yaşandığı ve bu sandıkta oy kullanan seçmen sayısının 30.281 olduğu, bu sandıklarda seçim sonucunun güvenilirliğinin ciddi derecede zedelendiği, ancak sayım döküm cetvellerinde tespit edilen bu eksikliklerin yalnız başına seçim sonucuna müessir kabul edilemeyeceği, bu hususun sandık kurulu başkanlarının Kanuna aykırı şekilde belirlenmesinin birlikte değerlendirilmesi gerektiği,

- Oy kullanma ve seçme hakkı olmayanların sayısının 706 olduğu,

Tüm bu nedenlerle; sonuca etkili sayıda sandıkta, sandık kurulu başkanlarının Kanuna aykırı olarak görevlendirilmesi ve bu sandık kurullarının yaptığı seçim iş ve işlemlerine itibar edilmesinin mümkün olmaması hususu ile bir bütün olarak değerlendirilen diğer aykırılıklar seçimin güvenilirliğini ortadan kaldıran ve seçimin sonucuna müessir olay ve haller kapsamında görülmekle,

Seçimin iptaline ve yenilenmesine karar verilmiştir.

Kararda; sandık kurullarının teşekkülünde yapılan hataların tam kanunsuzluk sayılmadığı görülmekle birlikte, asıl iptal gerekçesi sayılan bu sebep ile 298 sayılı Kanunun 130. maddesinin 2. fıkrasında aranan “seçimin neticesine müessir görüldüğü takdirde” ibaresini karşılayacak bir illiyet bağının kurulamadığı, 754 sandıkta kurul başkanının kamu görevlisi olmayan kişiler arasından belirlenmesinin, başka bir somut tespit ve delil aranmaksızın seçimin sonucuna etki ettiği varsayılarak, seçmen iradesine müdahale kabul edildiği görülmektedir. Bu kabul ile YSK’nın kısa ve gerekçeli kararlarında belirtilen seçimin sonucuna etki etme arasında illiyet bağının kurulmadığı, sadece sandık kurullarından 754’ünde kamu görevlisi olmayan başkanlar görevlendirildiğinden bahisle seçimin güvenilirliğinin kalmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu yönü ile kararda; örtülü tam kanunsuzluk halinin kabul edildiği, gerek 754 sandığın ve gerekse de sayım döküm cetvellerinde hatalara ve eksikliklere rastlandığı belirlenen 108 sandığın yeniden sayım, döküm ve oy tasnifinin yapılmadığı, dolayısıyla YSK tarafından tespit edilen bu hukuka aykırılıklar ile seçim sonucu arasında somut delil ve tespitlere dayalı bağın kurulmadığı, böylece olağanüstü itiraz için aranan “seçimin sonucuna etkili olma” şartının terk edilip, “örtülü tam kanunsuzluk” diyebileceğimiz bir yöntemin benimsendiği, bu halde seçmen iradesinin gözardı edildiği ve sandıkların yeniden sayılması yerine, sırf kamu görevlisi olmayan başkanların sandık kurullarından görev almasının seçimin iptali ve yenilenmesinin gerekçesi sayıldığı tartışmasızdır.

YSK’nın bu kararında ilginç bir durum yaşanmıştır. YSK, hem daha önce verdiği kararlardan farklı olarak bu defa seçmen iradesinin ikinci plana bırakmış ve hem de olağanüstü itiraz için aranan yasal şartı dikkate almamıştır. Şöyle ki;

Daha önce YSK; mühürlenmeyen zarflar ve oy pusulaları ile ilgili verdiği 19.04.2017 tarihli ve 573 sayılı kararının 9 ve 10. sahifelerinde; asıl olanın temel bir hakkın korunması olup, bu hakkın kullanılmasına ilişkin belirlenen usul kurallarının hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin eden araç niteliği taşıdığı, bireye tanınan hakkın güvenli şekilde kullanıldığının tespit edildiği hallerde, hakkın kullanılmasının korunmasına yönelik araç olan usul hükümlerinden birisine aykırılığın hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlanmasının mümkün olmayacağı, seçim güvenliğini teminat altına alınan önemli hususlardan birisinin de, seçim iş ve işlemlerden çoğunluğu siyasi partilerden oluşan ilçe seçim kurulları ve sandık kurulları eli ile yürütüldüğü, bu nedenledir ki, Yüksek Seçim Kurulu tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmayan hallerde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusuları ile seçmene kullandırılan oyların geçerli kabul edildiği ifade edilmiştir.

İşte İstanbul seçimi bakımından önem taşıyan temel mesele de; mühürlenmeyen zarflar ve oy pusulalarına ilişkin 573 sayılı Kararda geçen “bireye tanınan hakkın güvenli şekilde kullanıldığının tespit edildiği hallerde” ibaresi ile korunan seçme hakkının bu defa bertaraf edilmesini mümkün kılan hangi somut delil ve tespitlerle, sandık kurulu başkanlarının görevlendirilmesinde yapılan hataların seçimin sonucuna etki edip iptali ve yenilenmesi için dayanak alındığıdır ki, bu sorunun cevabının 4219 sayılı kararda bulunmadığı görülmektedir.

YSK; 31.186 sandıktan 754 sandığın başkanının kamu görevlisi olmadığının tespitinden hareketle bir tam kanunsuzluk halinin varlığını kabul ederek, bu sandıklarda kullanılan oy sayısının iki aday arasında bulunan 13.729 sayılık farkı kapatabileceğini ve bunun da seçim sonucunu etkileyeceğine karar verse idi,  her ne kadar 298 sayılı Kanunun 130. maddesinin 2. fıkrasında olağanüstü itirazın kabulü için aranan “seçimin neticesine müessir görüldüğü takdirde” şartı ihlal edilse dahi, mühürlenmeyen zarflar ile oy pusulalarında Kanunun açık hükmüne rağmen verdiği red kararı ile “seçmen iradesinin korunması” dışında bir uyum ortaya çıkabilirdi.

Ancak YSK bu kararında; seçmen iradesini gözetmediği gibi, 130. maddenin 2. fıkrasında aranan şartı da gözardı edip, örtülü şekilde bir tam kanunsuzluk hali ortaya çıkarmıştır ki, bu kabul Anayasaya ve Kanuna açıkça aykırı olmanın yanında, hatalı görevlendirilen sandık kurulu başkanlarının hangi işlem ve fiillerinden dolayı seçmen iradesinin sakatlandığı karar yerinde gösterilmediğine göre, en azından bugüne kadar seçmen iradesinin korunması önceliğini sürdürerek, 574 ve 108 olarak belirlediği 682 sandıkta kullanılan oyların sayım, döküm ve hesaplamasını tekrar yaptırıp, seçimin iptali ve yenilenmesi talebini, buradan çıkacak sonuca göre değerlendirmeli idi.

Belirtmeliyiz ki; YSK’nın bir asıl ve iki tane de seçim sonucunu etkilemeye yeterli görmediği iptal sebepleri arasında illiyet bağı da bulunmamaktadır, yani her sebep birbirinden bağımsız olup, asıl sebep olarak görülen sandık kurulları ile diğer iki sebebin farklı sandık kurullarında gerçekleştiği, bu nedenle aralarında seçim sonucuna etki edecek bir ilişkinin kararda gösterilmediği, iptal için asıl nedenin sandık kurulu başkanlarının hatalı görevlendirilmeleri olduğu, bunun yanında toplamı 30.281 oydan oluşan ve sayım döküm cetvellerinin hatalı sayıldığı 108 sandık ile 706 kişiden ibaret oy kullanma ve seçme hakkı olmayanların seçim sonucunun sakatlanmasına etkisinin olmadığı, ancak bunların bir bütünde değerlendirilip seçim sonucunu etkilediği kanaatine varıldığı, fakat iki aday arasında sayısal farkı kapatan ve seçim sonucunu etki ettiği sonucuna varılabilecek somut tespit ve delillerin kararda belirtilmediği anlaşılmaktadır.

Buna ek olarak; asıl sebebin yanında gösterilen iki sebebin kısa kararda yer almadığı, bu bakımdan da kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olduğu ortadadır.

Bu değerlendirmemizde; ilçe seçim kurullarından gelen cevaplarda yer alan kamu görevlilerinin görevlendirmesinde usule ve esasa riayet edildiği, bu konuda yaşanan sorunun yasal çerçevede giderildiği, sayım döküm cetvellerinde eksik ve hataların kabul edildiği 108 sandığın tutanaklarına itiraz edilmediği, sandık birleştirme tutanaklarına da itiraz edilmeyip, sandık kurul üyelerinin tutanaklarda imzalarının olduğu, 108 sandıkta kullanılan oyların SEÇSİS sistemine kaydedildiği, bu sırada da siyasi parti temsilcilerinin itiraz etmediği, sahtelik ve oy çalma iddialarının bulunmadığı ve bu sandıklardan çıkan oyların hangi aday lehine olduğu hususlarında bir açıklama ve tartışmaya girilmemiştir.

Bunun sebebi ise, YSK’nın kararında 754 sandıkta sandık kurulu başkanlarının hatalı görevlendirilmelerinin seçimin güvenilirliğini ortadan kaldırarak, seçimin iptaline ve yenilenmesine dayanak gösterilmesinden kaynaklanmaktadır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

>> YSK'nın İstanbul seçiminin iptaline ilişkin gerekçeli kararı için TIKLAYINIZ