Gerek PVSK gerekse JTGYK delil yasağını ortaya koymuştur. Bu sebeple önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirinden elde edilen bilgilerin mahkemede delil niteliği taşımayacağını belirtilmiştir.[1] Elde edilen bilgiler istihbarat amaçlı olup suç önleme amaçlı olarak kullanılabilecektir. Elde edilen bilgiler ışığında işlenmesi muhtemel suçların önüne geçmek için gerekli tedbirler alınacaktır. Alınan tedbirler neticesinde suç işlenmeden önlenmiş olunacaktır.

Kanun koyucu adli amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirinden farklı olarak önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirinde kapsam ve içerik bakımından daha esnek bir uygulama öngörmüştür.

Her ne kadar kanun koyucu önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirini istihbarat ve suçu önleme amaçlı olarak tasarlamışsa da bazı sorunları içerisinde barındırmaktadır. Kanun koyucu önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbiri sırasında elde edilecek somut suç delilleri hakkında uygulayıcıların nasıl bir yol izlemesi gerektiğini belirtmemiştir. Şüphesiz yaşanan bu kanun boşluğunun mevcut bazı diğer kanunların emirleri doğrultusunda giderilmesi hukuken daha uygun olacaktır. Bununla birlikte tedbiri uygulayan kamu görevlisi kendisine verilen görevi ifa ederken bir suç işlendiği bilgisine haiz olduğu anda bunu soruşturma yapacak mercilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde Türk Ceza Kanunu 278 ve 279. maddeleri ışığında suçu bildirmeme suçundan sorumlu olacaktır.[2] Bununla birlikte önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirini uygulayan görevlinin mahkemede tanık sıfatıyla dinlenmesi sırasında “soru sorulup, alınan cevapların” duruşmada delil olarak kabul edilmemelidir.[3]

Fakat burada önemli birkaç sorunla karşı karşıya kalınmaktadır. Kanundaki bu boşluğa binaen uygulayıcının somut bir suç delilini, kanun koyucunun koyduğu önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirine ait bilgilerin delil olarak kullanılamayacağı hükmüne göre mi hareket edileceği yoksa TCK 278 ve 279’nci maddelerine göre mi hareket edileceği muğlaktır. Birinci durumda bilgileri delil olarak kullanmak mümkün olmayacak ve gizli kalması gereken bilgilerin kullanılmasından doğacak hukuki sorunlar yaşanacaktır. İkincisinde görevi ihmal ve suçu bildirmeme suçları gündeme gelecektir. Bununla birlikte somut suçun veya suç delilinin ihbarı durumunda devam eden önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirinin tehlikeye girmesi ve suçun önlenemeden işlenmesi olasılığı ortaya çıkabilecektir.

Kanaatimizce PVSK, JTGYK, MİTK ve CMK kapsamında kanun koyucu önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanması sırasında elde edilen somut suç ve delillerinin ilgili kurumlarla paylaşılması ve bu noktadan sonra adli amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirinin devreye girmesi olmalıdır. Bununla birlikte buradaki önemli nokta uygulayıcıların yetkili kişilerle paylaşacakları bilginin sınırıdır. Yani yetkili konumundaki Cumhuriyet savcısı ile bilgi paylaşılırken delil yasağı kapsamında sadece soruşturmaya etki edecek bilginin paylaşılması gerekmektedir. Zira önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirindeki bilgiler gizlidir ve delil olma sorunu vardır. Bu nedenle tedbirde elde edilen ve direkt suç ile ilgili sınırlı bilgilerin paylaşılması gerekmektedir. Bu şekilde somut suça ait bilgiler muhataplarıyla paylaşılırken gizli kalması gereken önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirine ait bilgilerde gizli kalmış olacaktır. Çünkü unutmamak gerekir ki önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbirinde ortada suç ve sanık yoktur ve şüphe üzerine işlem yapılmaktadır. İşlem sonunda şüphelinin her hangi bir suç ve bağlantısı ortaya çıkmaması muhtemeldir. Bu nedenle masumiyet karinesine bağlı olarak şahısların korunması zaruridir.

Kanun koyucu elde edilen bilgilerin gizli olması ve mahkeme önünde delil olarak kullanılamamasına rağmen elde edilen bilgilerin Cumhuriyet savcısı tarafından istenmesine olanak sağlamıştır. Bunun için CMK 332’nci maddede düzenleme yapılmıştır. Her ne kadar 5397 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun bu bilgileri gizli olarak kabul etse de bu bilgiler devlet sırrı olmadığından CMK 47’nci maddesine göre bu bilgilerin kullanılması hakkında hüküm vermiştir. Burada yaşanan en büyük sorun elde edilen bilgilerin delil olmamasıdır ve soruşturma dosyasına girmesi durumunda da bazı istihbarat görevlilerinin deşifre olmasına yol açmasıdır. Bu durumda can güvenliği sorunu yaşanabilinecektir.

KAYNAKÇA

TAŞKIN Mustafa, Adli ve İstihbari Amaçlı İletişimin Denetlenmesi, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013.

YENİSEY Feridun/NUHOĞLU Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, İstanbul, 2019.

------------------------------------

[1] Yenisey Feridun/Nuhoğlu Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, İstanbul, 2019, s.284

[2] Taşkın Mustafa, Adli ve İstihbari Amaçlı İletişimin Denetlenmesi, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013, s.258

[3] Yenisey/Nuhoğlu, a.g.e. s.464