CMK m.237; kanun yolu muhakemesi öncesinde mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kovuşturmanın her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirmek suretiyle kamu davasına katılabileceklerini öngörmüştür.

Kamu davasına katılmanın iki ön şartı vardır; ilki, davaya katılmak isteyen kişinin suçtan somut olarak zarar gördüğüne dair delil veya belirtilerin varlığı ve ikincisi de, şikayetçi olma gereğidir. Bunlardan birisi eksik olursa, yerel mahkeme tarafından katılma talebi reddedilir.

Suçtan zarar gördüğünün iddia eden herkesin kamu davasına katılması kabul edilemez. Çünkü davanın iddia tarafında kamu adına cumhuriyet savcısı yer almakta, bu da suç işlendiği iddiasına dayalı bir yargılamada meselenin daha ziyade toplu düzeni ile ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. İşlendiği ileri sürülen suçtan mağduru olduğunu bildiren kişinin zararı doğrudan olmalı ve bu zarar, manevi değil maddi nitelik taşımalıdır. Katılma talebinde bulunan kişi, maddi zararını somut şekilde gösteren bilgi ve belgeleri mahkemeye sunmalıdır. Sadece soyut beyana dayanıp, esasa etkili olmadığından veya her zaman hükümsüz sayılabileceğinden hareketle katılma talebinin kabulü mümkün değildir. Çünkü katılma talebi bir defa kabul edildiğinde, CMK m.243’de yer alan şartlar gerçekleşmedikçe geri alınamaz veya hükümsüz kılınamaz. 

Basit şüphe ile başlayan soruşturmanın dayanağı şikayet olabilir, hatta soruşturulması şikayete bağlı suçlarda, teknik olarak şikayet hakkı bulunan kişinin şikayetçi olması zorunludur.

Şikayet hakkı; gerçek kişilerde kendisine veya temsilcisine, tüzel kişilerde de yine bağlayıcı şekilde tüzel kişiyi dışarı karşı temsil eden ve haklarını korumakla yetkili kılınan kişiye aittir. Tüzel kişilerde şikayet hakkının kullanılabilmesi için, tüzel kişiyi temsil eden kişinin şikayette bulunması amacıyla tüzel kişinin karar organı, yönetim kurulu tarafından ayrıca bir de karar alınmasına gerek bulunmamaktadır.

Hak arama hürriyetinin doğal bir sonucu olan şikayet hakkı, kendisine veya temsilcisi olduğu tüzel kişiye karşı işlenen suçtan doğan mağduriyetin varlığına inanan kişi tarafından kullanılır. Tüzel kişinin temsilcisi, temsil ettiği şirket, dernek veya vakfın uğradığını düşündüğü mağduriyete neden olan fiil ve faili hakkında şikayetçi olmak istediğinde, bu konuda tüzel kişinin yönetim kurulundan ayrıca karar alma ihtiyacı olmayacaktır. Çünkü tüzel kişinin hak ve menfaatlerinin korunması, doğal olarak “temsilci” sıfatının taşıdığı sorumluluklar ve yükümlülükler arasında bulunmaktadır. Tüzel kişinin temsilcisi, hak ve alacakların takip ve tahsili ile suça konu mağduriyetlerden dolayı gerekli tedbirleri almalı, kanun yollarına başvurmalı ve bu kapsamda bulunan şikayet hakkını da kullanmalıdır. Bu sebeple yönetim kurulu, yani tüzel kişinin hak ve menfaatlerini koruması amacıyla temsilci seçip, tüzel kişinin sevk ve idaresinin yapılmasını sağlar.

Konu ile ilgili Türk Ceza Kanunu m.73 ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 233 ila 243. maddelerinde, tüzel kişi adına yapılacak şikayet ve katılma taleplerinde yalnızca tüzel kişiyi temsil eden müdür, yönetim kurulu başkanı veya üyesinin tüzel kişi adına yapacağı şikayetinin yeterli olmayacağı, ayrıca tüzel kişinin karar organının bir karar alması gerektiğine dair bir hüküm bulunmamaktadır.

Şikayetten feragat, yani şikayet hakkını kullanmaksızın vazgeçme ve şikayet hakkını kullandıktan sonra şikayeti geri alma, yani teknik olarak şikayetten vazgeçme, her iki irade de usule uygun ortaya koyulduğu takdirde kamu davasına katılmayı engelleyecektir. Çünkü kamu davasına katılmanın şartı, usule uygun şikayet hakkının varlığını gerekli kılar. Şikayet hakkı, şikayetten feragat veya vazgeçme ile ortadan kalktığında bunun doğal sonucu olarak suçtan zarar gördüğünü iddia edenin davaya katılma hakkı da bulunmayacak veya sona erecektir.

Suça konu eylemden mağdur olduğunu iddia eden kişi, şikayetçi olduğunu, fakat davaya katılmak istemediğini söyleyebilir. Hatta mağdur, soruşturma aşamasında da bu yönde beyanda bulunabilir. Suçun mağduru ile şikayetçinin haklarını düzenleyen CMK m.233 ila 236 incelendiğinde, şikayetçinin soruşturmada ve kovuşturmada hangi haklara sahip olduğunun düzenlendiği, bu haklardan birisinin de kamu davasına katılma olduğu görülmektedir. CMK m.237 ila 246’da ise, şikayet hakkına sahip olanın, yani suçtan doğrudan doğruya etkilenen kişinin kamu davasına katılmasına ilişkin usul, hangi haklara sahip olduğu ve katılmanın hangi hallerde hükümsüz kaldığı düzenlenmiştir.

CMK m.237 ve 238 dikkate alındığında, şikayet hakkına sahip olanların kovuşturma evresinin ilk aşaması olan yerel mahkeme yargılaması bitinceye kadar davaya katılma yönünde talepte bulunulabilecekleri ifade edilmiştir.

Bir düşünceye göre; şikayet hakkı devam ettiği müddetçe bu hakka sahip olan kişi, daha önce soruşturma veya kovuşturma aşamalarında “şikayetçiyim, fakat davaya katılmak istemiyorum” dese bile, kovuşturmanın yerel mahkeme aşamasında dilediği zaman davaya katılma isteğini içeren sözlü başvurusunu veya dilekçesini mahkemeye sunabilir. Çünkü şahsın şikayet hakkı son bulmamıştır. Gerçekten de CMK m.237 ve 238’e göre ilk bakışta, şikayet hakkını feragat veya vazgeçme yoluyla terk etmeyen kişinin kanun yolu aşamasına kadar dilediği zaman kamu davasına katılabileceği düşünülebilir.

237. maddenin birinci fıkrasında, ilk derece mahkemesinde kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduğunu bildiren kişinin kamu davasına katılabileceği öngörülmekle birlikte, suçtan mağdur olduğunu iddia eden kişinin şikayetçi olduğu sırada kamu davasına katılmayacağını söylediğinde ne olacağı ifade edilmemiştir. Çünkü burada mağdur, “şikayetçiyim, ancak kamu davasına katılıp katılmayacağıma sonra karar vereceğim” veya “şikayetçiyim, ancak kamu davasına şimdilik katılmak istemiyorum, sonra katılabilirim” dememekte, net bir şekilde kamu davasına katılmayacağını belirtmektedir.

CMK m.238/2’ye göre, duruşma sırasında şikayetini belirten ifadesini veren ve suçtan zarar gördüğünü söyleyen kişiye davaya katılmak isteyip istemediği sorulur. Bu soru üzerine şikayetçi, net bir şekilde davaya katılmayacağını ifade ettiği takdirde, ya ilgilinin şikayetinin devam ettiği ve dolayısıyla CMK m.234/1,b’de düzenlenen kovuşturma evresine ait haklara sahip olduğu, ancak katılma hakkının son bulduğu veya ilgilinin şikayeti devam ettiğinden, kovuşturmanın yerel mahkeme aşamasının sonuna kadar katılma hakkının sürdüğü kabul edilmelidir.

Konu ile ilgili “Katılmanın hükümsüz kalması” başlıklı CMK m.243’de ise, katılanın davaya katılmadan vazgeçmesi halinde katılmanın hükümsüz kalacağı ifade edilmiştir. Buna göre katılan, şikayetçi olduğu sırada katılma talebinde bulunmuş, yerel mahkemece bu hakka sahip olduğu ve dolayısıyla davaya katılması kabul edilmiş, ancak daha sonra davaya katılmaktan vazgeçmiş, katılma talebini geri almıştır. Kanun koyucu, bu durumda vazgeçme iradesine bağlı olarak katılmanın hükümsüz kalacağını ifade etmiştir.

Tartışma konumuzda ise, şikayetçi kovuşturma aşamasında şikayetini bildirmekte, fakat davaya katılmayacağını söylemektedir. Bir başka ifadeyle şikayetçi, henüz davaya katılmamış ve dolayısıyla geri alacağı bir katılma da bulunmamaktadır. Bu durumda, şikayetçi yönünden CMK m.243’ün tatbiki mümkün değildir. Çünkü 243’de, katılma talebinde bulunup davaya katılması kabul edilen kişinin vazgeçmesi ile gerçekleşen davaya katılmanın hükümsüzlüğünden bahsedilmektedir.      

Tartışmamızın konusunu, kovuşturma aşamasında şikayetçi olan kişinin kamu davasına katılmak istemediğine dair irade beyanında bulunmakla birlikte, duruşmanın ilerleyen aşamasında veya celselerinde şikayet hakkının devam ettiğinden bahisle bu defa kamu davasına katılma isteğinde bulunduğu takdirde, bu isteğin usule uygun görülüp kabul edilip edilmeyeceği veya şikayet hakkı sürmekle CMK m.237/1, b uyarınca şikayetçinin kovuşturma aşamasına ilişkin hakları devam ettiği halde, katılmadan feragatine bağlı olarak bu hakkın ortadan kalkıp kalkmadığı oluşturmaktadır.

CMK m.190/1’e göre, duruşmaya ara verilmeksizin devam edilir ve hüküm açıklanır. Ancak zorunlu hallerde, “makul süre” ölçütü terk edilmeyecek şekilde sıralı birkaç celse yapılmak suretiyle duruşma tamamlanabilir. Kanaatimizce bu aşamada, duruşmaya gelen şikayetçinin ifadesinin alınması sırasında davaya katılmak isteyip istemediği şikayetçiye sorulmalıdır. Bu soru karşısında veya kendiliğinden, şikayetçi olmakla birlikte davaya katılmayacağını beyan eden, yani katılma hakkından feragat eden kişinin usule uygun tutanağa geçirilen beyanına itibar edilip, şikayeti devam etse bile bu andan itibaren katılma hakkının son bulduğunun kabulü gerekir.

“Kamu davasına katılma” başlıklı CMK m.237 ve “Katılma usulü” başlıklı CMK m.238 incelendiğinde, her ne kadar şikayet hakkına sahip olan kişinin kovuşturmanın yerel mahkeme aşamasında dilediği zaman katılma hakkını kullanabileceği sonucuna ilk bakışta ulaşılsa da, her iki madde ve CMK m.243 bir bütün olarak ele alındığında şikayet ile katılmanın birbirinden ayrı olduğu, katılma hakkının kullanılıp kullanılmayacağının şikayetin bildirildiği sırada ortaya koyulması gerektiği, şikayetçiye sorulmasa bile şikayetçinin katılmak istemediği yönünde bir beyanda bulunması gerektiği, şikayetçinin şikayeti sırasında veya sonrasında kendisine sorulan soru üzerine veya re’sen katılmak istemediğinin belirtmesi üzerine, artık şikayetçinin şikayetine bağlı hakları devam etse bile kamu davasına katılma hakkının ortadan kalktığı, katılma hakkının şikayete bağlı olarak devam etmeyeceği, ancak şikayetçinin katılma ile ilgili hiç veya davaya katılmak istemediğine dair beyanının bulunmaması kaydıyla davaya katılabileceğinin kabulü gerekir.

Elbette katılma hakkı, şikayetten feragat veya vazgeçmeye bağlı olarak son bulacaktır. Bir başka ifadeyle, şikayet hakkından feragat eden veya vazgeçen kişinin ayrıca katılma hakkı ile ilgili beyanda bulunmasına ihtiyaç duyulmaz. Kovuşturma sırasında şikayetçi olmadığını veya şikayetinden vazgeçtiğini beyan eden kişinin bu beyanı, doğal olarak davaya katılma hakkını da etkiler.

İtham sistemini izleyen Türk Ceza Yargılaması Hukuku; cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanacak iddianamenin mahkemece kabulü ile kamu davasının başlayacağını, bu anlamda asli unsurun cezalandırma yetkisine sahip “Devlet” adına hareket eden cumhuriyet savcısının olduğunu, suçun doğrudan mağduru yönünden de meselenin takibinin kamu adına cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağını, suçun doğrudan mağdurunun da isterse şikayet hakkını kullanmanın yanında kamu davasına müdahil olabileceğini, ancak bunu şart olmadığını, bu nedenle de davaya katılma usulünün mutlaka zorunluluk olarak öngörülüp düzenlenmediğini, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlar dışında şikayetten veya davaya katılmaktan feragat ile vazgeçmenin soruşturma ve davayı ortadan kaldırmayacağını, şikayetçi olmakla birlikte kamu davasına katılmaktan feragat eden veya vazgeçen kişinin iradesinin hukuki sonuç doğuracağını, bu sonucun da davaya katılma hakkının son bulması olarak kabulünün gerektiğini, aksi düşüncenin benimsenmesinin hakkın kötüye kullanılmasına yol açabileceğini, önce davaya katılmak istemeyen şikayetçinin duruşmanın ilerleyen zamanında bu defa davaya katılma isteğinde bulunmasının mümkün olabileceğini, bu durumun “kamu davası” kavramına ters düşeceğini ve usul ekonomisine de zarar verebileceğini, maddi hakikat ve adaletin sağlanmasına yönelik olarak “iddia makamı” sıfatı ile cumhuriyet savcısının davaya katıldığını, suçtan zarar gördüğünün iddia eden şikayetçinin ise bu konuda isteğinin aranacağını, bu konuda olumsuz görüş bildiren şikayetçi mağdura tekrar katılma hakkı tanınmamasının gerektiğini ifade etmek isteriz.

Bu arada belirtmeliyiz ki, şartlarının varlığından bahisle kabulüne karar verilen katılma talebinin daha sonra CMK m.243 dışında mahkemece ortadan kaldırılabilmesi veya hükümsüzlüğüne dair karar verilebilmesi mümkün değildir. Yerel mahkeme, katılma talebinin usul ve şartlara uygun olup olmadığını CMK m.237 ve 238’e göre inceleyip kararını vermelidir. Katılma talebinin reddine veya kabulüne karar verilmekle, mahkeme bu konuda yapması gereken incelemeyi tamamlamıştır. Bu andan itibaren yetki, CMK m.238/2 uyarınca kanun yolu muhakemesini yapacak olan yargı merciine aittir.

Bunun belki bir istisnası, esasında mahkemece kabulü mümkün olmayan bir katılma talebinin sahte bilgi veya belge ile kabulünün sağlanması durumunda, karar iradesine fesat karıştırılıp yanıltıldığını tespit eden mahkemenin vereceği “yokluk” veya “hükümsüzlük” kararı olabilir. Bizce bu karar, katılma talebi kararının her aşamasını ve etkisinin ortadan kaldırması gerektiği için “yokluk” niteliği taşıyan bir karar olmalıdır. Ancak bu karar dayanağını, CMK m.243’den değil, CMK 237 ve 238’de aranan şartların gerçekte olmayıp sahte oluşturulduğu hususunun tespitinden alır. Ancak bu karar, mahkemece duruşmanın ilerleyen aşamasında gerçekte katılma hakkının olmadığının tespitinden hareketle verilemez.

Kimisine göre bu inceleme yetkisi, kanun yolu muhakemesinden yetkili kılınan yargı merciine ait olmalıdır. Hatta farklı bir düşünceye göre, kanun yolu muhakemesini yapacak olan yargı merciinin yetkisi CMK m.237/2 ile belirlenmiş olup, yerel mahkeme aşamasında kabul edilen katılma talebinin daha sonra kanun yolu sırasında reddi mümkün değildir. Çünkü m237/2’de, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddedilen veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça gösterilmesi suretiyle incelenip karara bağlanacağı ifade edilmiştir. Bununla birlikte, mutlak bozma nedeni olmayıp da esasa etkili olduğu tespit edilen hukuka aykırılıkların kanun yolu muhakemesinde dikkate alınabileceği, bu nedenle de gerçekte kabul edilmemesi gereken katılma talebinin hukuka aykırılığına karar verilebileceği fikri ileri sürülebilir.

Bu düşünceye katılmamaktayız. Yerel mahkemece kabulüne karar verilen bir katılma talebi, nasıl bir istisna dışında ve CMK m.243’ün öngördüğü haller dışında ortadan kaldırılmayacaksa, aynı şekilde de kanun yolu muhakemesinde de bu sınırın dışına çıkılmamalı ve kabul edilmiş bir katılma talebinin hükümsüzlüğüne veya bu yönden yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmemelidir.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)