Olaylar

Başvurucular, yaşanan sel felaketinde Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) konutlarındaki bodrum katını su basması sonucu hayatlarını kaybeden baba ve iki çocuğunun yakınlarıdır.

Olayla ilgili başlatılan ceza soruşturması kapsamında sorumlu olduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında soruşturma izni istenmiş, bazı kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi üzerine Başsavcılık tarafından söz konusu kamu görevlileri bakımından dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Hakkında soruşturma izni verilen kamu görevlileri bakımından ise yapılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına hükmedilmiştir. Başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itiraz Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.

Başvurucular idarenin hizmet kusurundan kaynaklı olarak yakınlarının hayatlarını kaybettiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talepli tam yargı davası açmıştır. İdare Mahkemesi ilgili kurumların ölüm olayının meydana gelmesinde hizmet kusurlarının bulunduğunu tespit etmiş, başvuruculara maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Temyiz sonucu Danıştay kararın bozulmasına hükmetmiş, idare tarafından yapılan karar düzeltme talebini reddetmiştir.  Bozma kararından sonra İdare Mahkemesine gönderilen dava dosyası derdesttir.

İddialar

Başvurucular; yaşanan sel felaketinde meydana gelen ölüm olayları ile ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda ıslah çalışması ile dere yatağının güzergâhı değiştirilerek elde edilen saha doldurulmuş ve bu alana TOKİ tarafından bloklar inşa edilmiştir. Olayda Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yapılan sel kapanı vazife yapamaz hâle gelmiş, ardından oluşan su baskınları neticesinde başvuruya konu vahim olay yaşanmıştır.

Doğal afetlerde kamusal makamların yaşama yönelik riski ortadan kaldırmak için gerekli özeni gösterip göstermediklerinin tespitini ve varsa ihmal gösteren sorumluların hesap vermelerini sağlayan bir soruşturma yürütülmelidir. Yürütülen soruşturmanın kamu görevlilerinin kusurlarını açıkça ortaya koyması durumunda etkili bir ceza soruşturmasının yürütülmemesi pozitif yükümlülük bağlamında ihlale neden olur.

Somut olayda yaşam hakkı kapsamında devletin etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün ceza soruşturması ile yerine getirilebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu noktada incelenmesi gereken husus, ceza soruşturmasının somut olay özelinde etkili bir şekilde yürütülüp yürütülmediğidir.

Olaydan haberdar olan Başsavcılık derhâl soruşturmaya başlamış, ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek şekilde delilleri tespit etmeye çalışmıştır. Bu kapsamda meydana gelen ölüm olayında sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin tespiti amacıyla da keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından Başsavcılığa sunulan raporda, ıslah çalışması ile dere yatağının güzergâhı değiştirilerek elde edilen sahanın doldurulduğu ve bu alana TOKİ tarafından bloklar inşa edildiği belirtilmiş, DSİ tarafından yaptırılan sel kapanında çökme, göçme ve bozulmanın olmaması gerektiği ifade edilmiştir.

Ayrıca İçişleri Bakanlığının bir kısım kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesine dair kararında; dere ıslahının seli önleyici şekilde yapılmadığı, imar plan değişikliklerinde taşkın önleme sınırına riayet edilmediği tespitleri yapılmıştır. Ceza soruşturması kapsamında yapılan bu belirlemelerle birlikte devam etmekte olan tam yargı davası sırasında İdare Mahkemesi tarafından aldırılan bilirkişi raporunda da DSİ’nin yüzde 50 kusurunun olduğu belirtilmiştir.

Bilirkişi raporlarındaki tespitler, idari ve yargısal merciler tarafından yapılan değerlendirmeler ve kamu makamlarının sorumluluklarını ortaya koyan verilere rağmen Başsavcılık tarafından DSİ yetkilileri hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Gerçekleşen ölüm olayında önlem alması gereken kamu görevlileri hakkında cezasızlık sonucunu ortadan kaldıracak şekilde etkili bir ceza soruşturmasının yürütülmemesi pozitif yükümlülük bağlamında ihlale neden olmuştur.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 9/6/2020 Tarihli ve 2016/9528 Başvuru Numaralı Kararı