Karşılıksız Yararlanma Suçu, 5237 sayılı TCK’nun 163. maddesinde, “(1) Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (3) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yer alan kanun hükmünden anlaşılacağı üzere karşılıksız yararlanma teşkil eden fiiller, seçimlik hareketli olarak üç fıkra halinde sayılanlardan ibaret olup, bedel karşılığı kamuya arz edilen hizmetlerden bedel ödemeksizin tasarruf etme amacı bulunmaktadır.

Dolandırıcılık suçunda ise bir kimsenin hileli davranışlar neticesinde aldatılması suçun tipikliği bakımından olmazsa olmaz koşul iken karşılıksız yararlanma suçunda hileli davranış bir kişiye yöneltilmediğinden aldatılma veya irade sakatlığı söz konusu olmamaktadır.

Karşılıksız yararlanmayı doğuran eylemin hileli olup olmadığı dikkatlice irdelenmelidir. Bu husus, cezayı gerektiren bir suçun meydana gelişi ile hukuki bir uyuşmazlığın konusu arasındaki ayrım açısından önem arz etmektedir. Yargıtay’ın görüşü, karşılıksız yararlanmayı doğuran eylemin dolandırıcılık suçunun oluşması için hileli bir davranışın varlığı gerektiğinden söz etmektedir.[1] Hileli davranışın yokluğunda dolandırıcılık suçu bakımından tipiklik unsuru oluşmayacaktır ve somut olaya göre TCK’nun 163. maddesi meydana gelebilmektedir.

Malvarlığına karşı işlenen suçlara ilişin numerus clausus (sınırlı sayı) prensibine göre düzenlenen ortak hükümlerinden TCK’nun madde 168/5 fıkrasına göre; “Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.” Şeklindeki düzenlemesiyle TCK’nun madde 168/1 fıkrasının aksine Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma sürecinde faile yapılacak olan zarar giderimi bildirimi ile mağdurun zararının tamamının karşılanması halinde kamu davasının açılmayacağı öngörülmüştür.[2]

Buna göre, zarar giderimi bir bakıma ceza hukukunda sık olarak karşımıza çıkmasa da aslında dava şartı olup, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan ya da faydalandırılan fail için daha lehe bir netice doğuracağını söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, belirtmek gerekir ki, TCK’nun madde 168/1 fıkrasının uygulandığı suçlara kıyasla karşılıksız yararlanma suçu bakımından TCK’nun madde 168/5 fıkrasına uygulanabilirliği nicelik yönüyle de sınırlı tutulmuş olup, 6352 sayılı Adli Sicil Kanunu 6/2 maddesinde belirtilen sicil kayıtlarına göre failin etkin pişmanlık hükmünden yararlanıp yararlanamayacağının denetimi sağlanır.

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------

[1] YARGITAY 15. CD: 12.11.2014 t., 2013/2621 E., 2014/18678 K.

[2] YARGITAY 6. C.D.: 05.04.2021 T., 2020/6026 E., 2021/6619 K. , benzer şekilde 05.04.2021 T., 2020/6080 E., 2021/6628 K.