İcra ve İflâs Kanunu’nun 297. maddesinde kesin mühletin borçlu bakımından sonuçları düzenlenmiştir. Bahsi geçen maddenin 9.6.2021 tarih ve 7327 sayılı Kanunu’nun 5. maddesiyle değişik ikinci fıkrası uyarınca “Borçlu, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz ve ivazsız tasarruflarda bulunamaz; taşınmazını, işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırını ve işletmenin devamlı tesisatını devredemez ve takyit edemez. Aksi hâlde yapılan işlemler hükümsüzdür. Mahkeme bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin görüşü ile alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda” idi. Anılan fıkranın son cümlesinde geçen “ile alacaklılar kurulunun muvafakatini” ibareleri kısa süre önce Anayasa Mahkemesi’nin künyesi başlıkta verilen kararı ile iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin kararında özetle; Mahkeme tarafından borçluya tasarrufta bulunma izni verilmesinin alacaklılar kurulunun muvafakati şartına bağlanmasının mahkemenin borçluya izin vermesinin tarafların menfaatine daha uygun olup olmadığı hususunda değerlendirme yapma imkânını ortadan kaldırdığını, başka bir deyişle, alacaklıların muvafakat vermeme yönündeki kararının, tarafların menfaatleri bakımından en uygun çözüm olup olmadığını değerlendirme hususunda mahkemeye herhangi bir takdir alanı bırakmadığını, anayasal güvence altında olan mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin, borçlu ile alacaklıların menfaatleri arasında adil bir denge kurulmasını gerektirdiğini, adil dengenin ise ancak alacaklılar kurulunun kararının da denetime tâbi kılınması ve hâkime takdir yetkisi verilmesiyle sağlanabileceğini, borçluya izin verilmesinin tarafların menfaatlerinin korunması bakımından hakkaniyete daha uygun sonuçlar doğurabileceğinin değerlendirildiği durumlarda mahkemeyi değerlendirme ve takdir yetkisinden mahrum bırakmanın devletin anılan pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmadığını, konkordatonun borçlunun ticari faaliyetlerine devam edebilmesi ile alacaklıların alacaklarını mümkün ölçüde tahsil edebilmesi yönündeki yarışan menfaatlerin dengelenmesi, bu menfaatler arasında denge kurulabilmesi amacıyla da sürecin komiser atanmak suretiyle mahkemece yürütüldüğü dikkate alındığında itiraz konusu kuralla söz konusu menfaatler arasında kurulması gereken dengenin alacaklılar lehine borçlu aleyhine sonuçlara yol açabileceği belirtilmiş ve açıklanan bu gerekçelerle 297. maddenin ikinci fıkrasının son cümlesinde geçen “muvafakatini” ve “ile alacaklılar kurulunun” ibareleri iptal edilmiştir.

Bilindiği üzere konkordato mühletinin verilmesiyle birlikte gerek alacaklılar gerekse borçlular bakımından bir takım sonuçlar ortaya çıkar. Mühletin borçlu bakımından ortaya çıkardığı en önemli sonucun onun tasarruf yetkisinin sınırlandırılması olduğu söylenebilir. Nitekim iptal edilen ibarelerin geçtiği 297. maddenin kenar başlığı “Kesin mühletin borçlu bakımından sonuçları” olup maddede borçlunun tasarruf yetkisine getirilen sınırlamalar hükme bağlanmıştır. Her ne kadar konkordatoda borçluların tasarruf yetkisi iflasta olduğu ölçüde kısıtlanmamakta ise de borçlunun faaliyetlerinin konkordato prosedürü yokmuş gibi tümüyle denetimsiz bırakıldığı da söylenemez. Esasen böyle bir kısıtlama getirilmekle borçlunun konkordato prosedürünü amacına uygun bir şekilde kullanması sağlanmaya çalışılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği ibarelerin geçtiği ikinci fıkrada –doktrinde sıklıkla yasak işlemler olarak anılan- borçlunun mahkemenin izni olmadan bir takım işlemleri yapamayacağı düzenleme altına alınmıştır. Böylelikle borçlunun mal varlığı açısından çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir takım işlemlerin geçerliliği mahkemenin iznine tâbi kılınmak suretiyle konkordato kurumunun amacı dışında kullanılması ve bu suretle alacaklıların da bu durumdan zarar görmesi engellenmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte, iptal kararından önce, kanun koyucu, mahkemenin ikinci fıkrada sayılan işlemlerin yapılmasına izin vermeden önce konkordato komiserinin görüşünün yanı sıra alacaklılar kurulunun muvafakatini almasını da aramış idi. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında mahkemenin yasak işlemler bakımından vereceği iznin alacaklılar kurulunun muvafakatine (rızasına) bağlanmasının Anayasa’nın, Devlet’in temel amaç ve görevlerini düzenleyen 5. maddesi ile mülkiyet hakkını düzenleyen 35. maddesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

Kanaatimizce Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında ortaya koyduğu gerekçe isabetli değildir. Alacaklılar kurulunun ihdası ile konkordatoda alacaklıların konumu güçlendirilmektedir. Diğer yandan konkordatonun kabulü ve yürürlüğe girmesi bakımından asıl iradenin alacaklıların (alacak miktarı ve sayı bakımından) oluşturduğu çoğunlukta olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Daha açık bir deyişle, borçlu ne kadar mükemmel bir proje sunmuş olsa hatta mahkeme bunu ne kadar isabetli bulursa bulsun alacaklıların ekseriyetinin bu konudaki iradesi müspet yönde olmadıkça konkordatonun yürürlüğe girmesi mümkün değildir. Esasen bu durum eşyanın tabiatı gereğidir. Madem ki, konkordato en çok alacaklıların (alacaklarının) kaderini etkiyecektir o halde bu konuda söz söyleme hakkı da onlara tevdi edilebilmelidir.

Ancak bu, İİK m. 297, II’deki (yasak) işlemlerin yapılıp yapılmamasının mutlaka alacaklılar kurulunun muvafakatine tâbi kılınmasının zorunlu olduğu anlamına da gelmez. Kanun koyucu isterse yasak işlemlerin yapılmasını öncelikle alacaklılar kurulunun muvafakatine bağlayabilir. Ancak bunun aksine bir yolu benimsemesinin önünde de bir engel bulunmamaktadır. Nitekim iptal edilen ibareden önce Kanun’da alacaklılar kurulunun muvafakati aranmamakta sadece görüşünün alınması şart koşulmaktaydı. Özetle, konu, bir hukuk politikası meselesi olup kanun koyucu seçimini her iki yönde de yapabilir.

Av. Dr. Cenk AKİL

------------------

* Karar için bkz. https://www.hukukihaber.net/aymnin-202410-esas-202497-karar-sayili-karari-1