BORÇLU EŞİN “ANLAŞMALI BOŞANMA” ADI ALTINDA ALACAKLILARINDAN MAL KAÇIRMASININ YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Boşanma Sebeplerinden olan “Evlilik Birliğinin Sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 3. fıkrasında evliliğin 1 yıldan fazla sürmüş olması ve düzenlemede yer alan diğer koşulların da bulunması halinde eşlerin anlaşmalı şekilde boşanabilecekleri düzenlenmiştir.[1] Eşlerden birinin alacaklılarına zarar verecek şekilde mal rejimi değiştirilmesi durumu 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 213. Maddesinde düzenlendiğinden ve mevzuatımızda anlaşmalı boşanma ile malvarlığının eksiltilmesine ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından, uygulamada alacaklılarından mal kaçırma amacını güden eşin başvuracağı hileli yol genellikle anlaşmalı boşanmadır. Bu şekilde eşlerin boşanma protokolünü mahkeme ilamına geçirerek aslında kendi iradeleri ile mal rejimini tasfiye etmek suretiyle alacaklılardan mal kaçırmalarının uygulamada neden olduğu sorunların irdelenmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

Eşlerden birinin borçlu olduğu durumda alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile anlaşmalı boşanma davasına esas olmak üzere bir protokol hazırlayarak borçlu eş üzerindeki menkul ve gayrimenkulleri, borçlu olmayan eşin üzerine devretmek istemekte ve bu şekilde alacaklılardan mal kaçırarak birlikte yaşamaya ve fiilen evlilik birliğini sürdürmeye devam etmektedirler.

Her ne kadar mahkeme kararı ile yapılan devirler veya cebri icra yoluyla yapılan satışlar, iptal davasının konusunu teşkil etmez ise de anlaşmalı boşanma davasında tarafların mal bölüşümü mahkeme tarafından belirlenmediğinden bu kapsamda kendisinden mal kaçırıldığını düşünen alacaklının İcra İflas Kanunun 277 ve devamı maddeleri uyarınca alacaklıların tasarrufun iptalini talep etme imkanının bulunduğu görüşündeyiz.[2]

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2008/1908 E. 2008/5306 K. Sayılı 13.11.2008 Tarihli Kararı;

“Davacı taraf, davalı borçlu Selami'nin eşi İnci Nur Ç.'e boşanma protokolü ile 8 adet bağımsız bölümü (taşınmazı) devrettiğini, bu devir işleminin tarafların anlaşmalı boşanmaları sonucu mahkeme hükmüne bağlandığını açıklayarak, söz konusu tasarrufun iptalini dava etmiştir. Mahkemece, mahkeme hükümlerinin tasarrufun iptali davalarına konu edilemeyeceği düşüncesi ile dava reddedilmiştir. Mahkemenin kabul şekli yasal düzenlemenin amacına uygun düşmemektedir. İlke olarak taraflar arasında bir anlaşmazlığı hükme bağlayan ilamlara karşı tasarrufun iptali davası açılamaz. Tarafların iradelerinin uygunluğu ile bir mahkeme hükmünün elde edilmesi halinde, nizalı bir yargıdan bahsedilemez. Bu gibi hallerde tarafların uygun iradesi hükmün oluşmasına yetmektedir. Alacaklısından mal kaçırmak amacında olabilen borçlu bu durumda amacına uygun bir mahkeme kararı elde edebilecektir. Somut olayda, davalı borçlu ile diğer davalı eşi, boşanma davasına esas olmak üzere bir protokol hazırlamış ve bunu mahkemeye sunmuşlardır. Davacı alacaklı, anılan protokol ile borçlu tarafından eşine devredilen 8 adet taşınmaz ( bağımsız bölüm ) hakkındaki tasarrufların iptalini istemiştir. Davacının asıl amacı, boşanmaya ilişkin mahkeme hükmünün iptali değil, taşınmaz devrine ilişkin tasarrufun iptalidir. Tasarrufun tarafları karı-kocadır. Boşanma davasında tarafların mal bölüşümü mahkeme tarafından belirlenmiş değildir. Tarafların mahkemeye anlaşma şeklinde bildirdikleri iradeleri ile mal paylaşımı belirlenmiştir. Bu gibi hallerde borçlunun alacaklısından mal kaçırabilme imkanı vardır. Gerek tasarrufun iptali davalarında, gerekse HUMK.nun 446. maddesinde yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurmak suretiyle açılan davaların yasal düzenlemelerinin, aynı amaca yönelik olduğu kuşkusuzdur.” Şeklindedir.

Karardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay’da anlaşmalı boşanmada eşlerin arasındaki protokol uyarınca öngörülen taşınmaz devri için tarafların uygun iradesinin, hükmün kurulması için yeterli olması ve eşler arasındaki mal bölüşümünün mahkeme tarafından belirlenmemesi nedeniyle borçlu eşin alacaklılarının İcra İflas Kanunun 277 ve devamı maddeleri uyarınca tasarrufun iptalini talep etme imkanlarının bulunduğunu kabul etmektedir.[3]

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/11978 E. 2016/2885 K. Sayılı 08.03.2016 Tarihli Kararı;

“Mahkemece, davalı borçlunun borcun doğumundan hemen sonra boşandığı ve akabinde davaya konu taşınmazı satış göstererek davalı eşe satış göstererek devrettiği, her ne kadar boşanma ilamında taşınmazın davalı .... adına tesciline karar verilmiş ise de bu devrin alacaklılardan mal kaçırma amacı ile yapıldığının anlaşıldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı....... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere mahkeme kararının gerekçesinde ve değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, dosya içeriğinden davalıların anlaşmalı boşanma davası ile boşandıkları, boşanmaya rağmen birlikte oturmaya devam ettikleri sabit olduğu bu anlamda boşanma danışıklı olup, davaya konu taşınmazın mal kaçırma amacı ile önce boşanma ilamında davalı Nazife adına tesciline karar verildiği daha sonra da tapuda satış olarak işlem yapıldığının sabit bulunmasına göre..”

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/4821 E. 2017/5238 K. Sayılı 09.05.2017 Tarihli Kararı;

“Davacı, 13.07.2006 keşide tarihli bonolardan dolayı tasarrufun iptaline yönelik olarak eldeki bu davayı açmıştır. Davalı borçlu senedin tanziminden sonra 18.3.2008 tarihinde eşinden boşanmak için dava açmış ve taraflar 18.3.2008 tarihinde bir protokol düzenleyerek protokolde yazılı tüm taşınır ve taşınmaz mallarını eşi olan ... (...)'a devir ve temlik etmiş, ... 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 19.3.2008 tarih ve 2008/120-121 Sayılı ilamıyla tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiş, karar, tarafların temyiz etmeyeceklerini bildirdiklerinden dolayı 19.03.2008 tarihinde kesinleştirilmiştir. Bu olgulara göre borcun doğumundan sonra tarafların anlaşma suretiyle ilk oturumda boşanmalarına karar verilmiş olması ve borçlunun davaya konu mallarını eşine temlik etmesi, alacaklıdan mal kaçırmak kasdını açıkça gösterdiğinden, davanın kabulüyle yapılan tasarrufların alacak ve ferilerine yetecek miktarla sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/3106 E. 2015/11590 K. Sayılı 05.11.2015 Tarihli Kararı;

“Davacı, 20.4.2006 keşide tarihli bonolardan dolayı 8.1.2009 tarihinde icra takiplerinde bulunmuş, takiplerin kesinleşmesi üzerine de 28.1.2009 tarihinde tasarrufun iptaline yönelik olarak eldeki bu davayı açmıştır. Davalı borçlu senedin tanziminden sonra 18.3.2008 tarihinde eşinden boşanmak için dava açmış ve taraflar 18.3.2008 tarihinde bir protokol düzenleyerek protokolde yazılı tüm taşınır ve taşınmaz mallarını eşi olan ... (Tor)'a devir ve temlik etmiş, ... 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 19.3.2008 tarih ve 2008/120-121 Sayılı ilamıyla tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiş, karar, tarafların temyiz etmeyeceklerini bildirdiklerinden dolayı 19.03.2008 tarihinde kesinleştirilmiştir. Bu olgulara göre borcun doğumundan sonra tarafların anlaşma suretiyle ilk oturumda boşanmalarına karar verilmiş olması ve borçlunun davaya konu mallarını eşine temlik etmesi, alacaklıdan mal kaçırmak kasdını açıkça gösterdiğinden, davanın kabulüyle yapılan tasarrufların alacak ve ferilerine yetecek miktarla sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir”

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2012/14209 E. 2014/3639 K. Sayılı 18.04.2012 Tarihli Kararı;

“Dava konusu taşınmaz davalı Emel tarafından davalı borçluya karşı 08.01.2010 tarihinde açılan ve 09.02.2010 tarihinde kesinleşen boşanma davası sırasında sunulan boşanma protokolü gereğince 20.01.2010 tarihinde devredilmiştir….Somut olayda Emel’in borçlunun karısı olması ve kocasının durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle dava konusu 20.01.2010 tarihli tasarrufun İİK 278/3-1 ve 280/1 maddeleri gereğince takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekirken dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmeyen gerekçe ile davanın reddi isabetli görülmemiştir.” Şeklindedir.

Kararlardan da görüleceği üzere Yargıtay anlaşmalı boşanma durumunda borçlu eşin, alacaklısının açtığı tasarrufun iptali davalarında mal kaçırma kastını değerlendirirken; eşlerin boşanmadan sonra fiilen birlikte yaşayıp yaşamadıkları, mahkeme hükmüne esas olan protokol uyarınca taşınmazı devralan eşin; borçlunun alacaklılarına zarar verme amacı taşıdığını bilecek durumda olup olmadığı ve alacaklı ile borçlu eş arasındaki borcun doğumunun boşanma davasından önce olup olmadığı gibi kriterleri nazara almaktadır.

Borçlunun malvarlığını eksilten, alacaklıların cebri icra imkânını kısıtlayan işlemlerinin kanun tarafından korunması beklenemez. Bu kapsamda da alacaklıların; borçlu eşin, anlaşmalı boşanma adı altında mal kaçırma amacıyla yaptığı tasarrufların iptalini İcra İflas Kanunun 277 ve devamı maddeleri uyarınca talep edebileceği görüşündeyiz. Tasarrufun iptali davası neticesinde davanın kabulüne karar verilmesi halinde alacaklı, sanki o malvarlığı değeri borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış gibi cebri icra işlemine devam etme imkânı kazanacaktır.

Av. Nur Nihal TAVLAN

-------------------

[1] 4271 Sayılı TMK Madde 166/3: “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.” Şeklindedir.

[2] Pekcanıtez, Hakan/Atalay; Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet; İcra ve İflas Hukuku, 2013, s. 860

[3] Bkz. Yargıtay 17. H.D.’nin 2014/14209 E. 2014/3639 K. Sayılı (https://saitveliekici.av.tr/haberler/haberler-93/detay-13, Erişim Tarihi:22.04.2021) ve Yargıtay 17. H.D.’nin 2012/7947 E. 2013/5210 K. Sayılı Kararları (www.kazanci.com.tr, erişim tarihi: 22.04.2021).