Örnek olarak hizmet sözleşmesine bağlı olarak çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır.

Derece mahkemelerince tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir.

Anayasa Mahkemesi, örnek olarak, haklı fesih hükümleri kapsamında işten çıkarılmaya ilişkin şikâyetlerin yapıldığı başvurularda, Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün korunmasında kamu otoritelerinin üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemeleri durumunda kamu otoritelerinin sorumluluğunun gündeme gelebileceğini belirtmiştir. Buna ek olarak Anayasa’nın 26. maddesinin getirdiği güvencenin, yerine getirilen görevle bağlantılı bir şekilde genel olarak özel sektörde çalışanların, işverenleri hakkında yaptıkları beyanları da kapsadığını belirtmiştir. Mahkeme, bu noktada görevinin, birey ve toplumun yarışan menfaatleri arasında kamu otoritelerinin gözetmesi gereken dengenin adil kurulup kurulmadığını belirlemek olduğunu vurgulamıştır.

İlgili Kararlar:

♦ (Kasim Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2019/33243, 4/7/2022)
♦ (Musa Dayan, B. No: 2019/33240, 31/1/2023)
♦ (Hülya İnan, B. No: 2019/10642, 11/1/2023)
♦ (Oğuz Kurumlu, B. No: 2019/12167, 11/1/2023)
♦ (İdil Alakuş Dere, B. No: 2019/38252, 11/1/2023)
♦ (Nuran Müzeyyen Korkut, B. No: 2019/19160, 1/3/2023)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KASİM ÇİFTÇİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/33243)

 

Karar Tarihi: 4/7/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 9/11/2022-32008

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Derya ATAKUL

Başvurucular

:

1. Kasim ÇİFTÇİ

 

 

2. Akif DAĞTEKİN

 

 

3. Ayhan CİN

 

 

4. Bekir YALÇIN

 

 

5. Beyar OVA

 

 

6. Cevdet DAĞTEKİN

 

 

7. Ebubekir KESER

 

 

8. Emrah KUMRAL

 

 

9. Hasan YALÇIN

 

 

10. İbrahim YAŞAR

 

 

11. Mehmet Kasım ESEN

 

 

12. Okan YAKUT

 

 

13. Oktay BAYDAR

 

 

14. Recep ARSLAN

 

 

15. Sedat YILDIZ

 

 

16. Veysi ALATAŞ

 

 

17. Yasin TUNÇ

Başvurucular Vekili

:

Av. Emrah BORAZAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sosyal medya hesaplarındaki paylaşım ve beğeniler nedeniyle işveren ile aralarındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle başvurucuların iş sözleşmelerinin feshedilmesinin ifade özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. 2019/33249, 2019/33251, 2019/33253, 2019/33254, 2019/33871, 2019/33873, 2019/33874, 2019/33907, 2019/34319, 2019/34321, 2019/34330, 2019/34344, 2019/34345, 2019/34348, 2019/34349 ve 2019/34350 numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2019/33243 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2019/33243 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuşlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, olayların meydana geldiği tarihte Van'da asıl işveren olan Türkerler Vangölü Elektrik Perakende Satış A.Ş.ye (VEDAŞ) bağlı olarak yüklenici firma bünyesinde arıza onarım ve bakım personeli olarak çalışmaktadır.

9. Van Valiliği Olağanüstü Hâl (OHAL) Bürosu 27/3/2018 tarihli yazısı ile yüklenici personeli olarak çalışanların terör örgütleri ile irtibatı/iltisakı olup olmadığına yönelik yapılan araştırmaların sonucunu VEDAŞ'a göndermiştir. VEDAŞ'ın bu yazıyı yüklenici firmalara iletmesi üzerine yüklenici firmalar, terör örgütleri ile irtibatı/iltisakı olduğu değerlendirilen başvurucuların da aralarında bulunduğu personelin iş akdini 7/8/2018 tarihinde feshetmiştir.

10. Başvurucular, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadelerine karar verilmesi talepleriyle asıl işveren ve yüklenici firmalar aleyhine 11/9/2019 tarihinde Van 1. ve 2. İş Mahkemelerinde dava açmıştır.

11. İlk derece mahkemeleri davaları "OHAL Bürosu tarafından davacının, 677 ve 678 sayılı KHK'lere istinaden Milli Güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara, terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı olabileceği değerlendirilen kişilerden olduğu işverene bildirildiğinden ve işverence bu sebeple iş sözleşmesinin feshedilmesi geçerli neden olduğu" gerekçesiyle reddetmiştir.

12. İstinaf üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi "Mahkemece yapılacak iş; işveren tarafından davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak yapılan Van Valiliği İl Olağanüstü Hal Bürosu'nun yazı ile ilgili sosyal medya paylaşımlarına ilişkin çıktılar ve içerikleri ilgili kurumdan getirtilip incelenmeli ve söz konusu sosyal medya paylaşımlarında hakaret, tehdit ve şiddet içerikli olup olmadığı, eleştiri kapsamında kendi düşüncelerini açıklayıp açıklamadığı, sosyal medya paylaşımları ile ilgili davacı hakkında adli yönden herhangi bir terör soruşturması olup olmadığı, davacı işçinin şüpheyi haklı kılacak herhangi bir davranışının olup olmadığı araştırılıp Anayasa’nın 25. maddesi ve siyasi görüşün fesih için geçerli sebep oluşturmayacağına dair 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesinin 3. fıkrasının d bendi dikkate alınarak, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre feshin geçerli/haklı sebebe dayanıp dayanmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Eksik araştırma ve incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalıdır." gerekçesiyle davaların esası incelenmeden kaldırılmasına karar vermiştir.

13. Bunun üzerine ilk derece mahkemelerince yapılan yargılamalarda "davacı tarafça yapılan paylaşım ve beğenilerde ülkenin bölünmez bütünlüğünün hedef alındığı, ülkenin doğusundan bağımsız kürdistan devleti olarak bahsedildiği, terörü, suç ve suçluyu övme kapsamında terör örgütlerinin, şiddet argümanlarının beğenildiği, yine devletin güvenlik güçlerine aşağılayıcı ifadelere yer verildiği, bu mahalde olanların eleştiri sınırlarında değerlendirilemeyeceği, bu paylaşımlardan dolayı aynı işyeri çalışanı diğer işçilerin iç huzurunun olumsuz etkileyeceğinin bunun neticesi çalışma ortam ve iş barışının da bozulacağının muhakkak olduğu, bu şartlarda davacı ile davalı arasında güven ilişkisinin doğal olarak zedelenmiş olacağı, davacı tarafından yapılan beğenilerin işverenin bir kamu kurumu olması da dikkate alındığında doğruluk ve bağlılık ile örtüşmediği, artık davacı ile iş akdini sürdürmesinin kendisinden beklenemeyeceği, tüm bu sebeplerle davacı tarafından yapılan feshin haklı fesih sebebi sayılamasa da söz konusu paylaşımların geçerli fesih sebebi oldukları" kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir.

14. Başvurucuların istinaf talepleri, Bölge Adliye Mahkemesince 5/9/2019 tarihinde "alt işverene verilen bilginin niteliği, alt işverenin kamuya ait enerji sektöründe hizmet veriyor olması karşısında taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği ve alt işverenden iş akdinin devamının beklenemeyecek derecede şüphe meydana geldiğinin kabulü gerekeceği, bu haliyle somut olayda alt işveren feshinin işe iade davası bakımından en azından geçerli nedene dayandığı" sonucuna varılarak esastan reddedilmiştir.

15. Başvurucular, nihai kararın kendilerine tebliğ edilmesinden itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Feshin geçerli sebebe dayandırılması" kenar başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 4/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

18. Başvurucular bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucular; sosyal medya hesaplarındaki hakaret, tehdit veya şiddet içermeyen paylaşım ve beğenileri nedeniyle haklarında herhangi bir ceza soruşturması bulunmadığı hâlde terör örgütleri ile irtibatları kurularak iş akitlerinin feshedildiğini, feshin geçerli bir nedene dayanmadığını, derece mahkemelerinin kararlarının çelişkili olduğunu ve yeterli gerekçe ihtiva etmediğini belirterek adil yargılanma, özel hayata saygı ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde; başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların mahkemelerce delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucuların PKK terör örgütü ile irtibatlı veya iltisaklı olma olgusunu işçi ve işveren arasındaki güven ilişkisini zedeleyen bir unsur olarak kabul eden derece mahkemelerinin kararlarının müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı konusunda ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği değerlendirilmiştir.

22. Başvurucular, Bakanlık görüşüne cevap dilekçesinde daha önceki beyanlarını yinelemiştir.

C. Değerlendirme

1. Başvurucu Akif Dağtekin Yönünden

23. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür (Bayram Şahin, B. No: 2013/463, 16/5/2013,§ 16).

24. Somut olayda başvurucu Akif Dağtekin'in başvuru tarihinden sonra 16/2/2021 tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir. Anılan tarihten itibaren makul bir süre içinde başvuruya mirasçı olarak devam edilmek istendiğine dair bir talepte bulunulmadığı gibi başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan başka herhangi bir nedenin varlığından da söz edilemeyeceği anlaşılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvurucu Akif Dağtekin yönünden düşmesine karar verilmesi gerekir.

2. Diğer Başvurucular Yönünden

26. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, ifade açıklamaları nedeniyle terör örgütleri ile iltisaklı oldukları değerlendirilerek iş akitlerinin feshedilmesidir. Bu itibarla başvurucuların iddiaları ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Başvurucu Akif Dağtekin dışında kalan başvurucular yönünden açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

29. İfade özgürlüğüne yönelik negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırların kesin biçimde tanımlanması ve birbirinden ayrılması her durumda mümkün değildir. Devlet için öngörülen negatif yükümlülükler, her durumda ifade özgürlüğüne keyfî surette müdahaleden kaçınmayı gerekli kılar. Pozitif yükümlülükler de bu hakkın korunmasını ve bireyler arası ilişkiler alanında olsa da ifade özgürlüğüne saygının güvencelerini sağlamaya yönelik olaya özgü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 26; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, § 46).

30. Somut olayda başvurucuların iş sözleşmesi sosyal medya paylaşımları nedeniyle feshedilmiştir. Valilik bünyesinde faaliyet gösteren OHAL Bürosunun il sınırları içinde terör örgütleri ile irtibatı/iltisakı olan kişilerin tespitine yönelik olarak sosyal medya hesaplarının takip edilmesi usulünün de dâhil olduğu birtakım faaliyetler yürüttüğü ve bu faaliyetler neticesinde tespit edebildiği kişilerin isimlerini ilgili kurum ve kuruluşlara ilettiği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Başvurucuların iş akitlerinin feshi işleminin de OHAL Bürosunun bahsi geçen faaliyetleri neticesinde düzenlenen araştırma raporuna dayandığı görülmektedir.

31. Başvurucular, iş akdini fesheden VEDAŞ'a bağlı yüklenici firma bünyesinde özel hukuk hükümlerine tabi arıza onarım ve bakım personeli olarak çalışmaktadır. OHAL Bürosu tarafından kamu görevlisi statüsünde bulunan kişilerin yanında özel hukuk hükümlerine tabi şahıslar hakkında da inceleme yürütülmesi ve inceleme sonucunda özel şirketlere terör örgütleri ile irtibatı/iltisakı olduğu tespit edilen kişilerin iş akitlerini feshetme hususunda gereğinin yapılmasının bildirilmesi şeklindeki uygulama münhasıran ele alınarak detaylıca tetkik edilmesi gereken bir meseledir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün korunmasına yönelik olarak devletin olaya özgü tedbirleri alıp almadığı üzerinden yapılacak değerlendirme başvuru konusu olayın koşullarında yeterli görüldüğünden müdahalenin doğrudan ve tamamen kamu gücü işlemine dayanıp dayanmadığı ve devlet için öngörülen negatif yükümlülüklere uygun hareket edilip edilmediği ayrıca incelenmeyecektir.

32. Bu aşamada somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucular ile yüklenici firma arasında özel hukuk hükümlerine tabi sözleşme ilişkisinin yüklenici firma tarafından feshedilmesi üzerine etkili bir yargısal sistem kurup işleterek çatışan menfaatler arasında adil bir denge kurmak suretiyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, § 28).

33. Derece mahkemeleri tarafından tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).

34. Başvurucuların feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadelerine karar verilmesi talepleriyle açtıkları davalarda ilk derece mahkemeleri, OHAL Bürosunca başvurucular hakkında yapılan tespitin yüklenici firmaya bildirilmesini feshin geçerli nedene dayandığının kabulünde yeterli görerek başvurucuların talebini reddetmiş ancak Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemelerince feshe dayanak yapılan sosyal medya paylaşımlarının neler olduğu OHAL Bürosundan istenip değerlendirilmeden hüküm kurulduğundan anılan kararları bozmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılamada ise yine soyut ve genel ifadeler kullanılmış; başvurucuların paylaşımlarının ülkenin bölünmez bütünlüğünü hedef aldığı, devletin güvenlik güçlerini aşağılayıcı ifadeler içerdiği, terör örgütlerini ve şiddet içeren faaliyetleri övdüğü, bu nedenle başvurucular ile işveren arasındaki güven ilişkisinin zedelenmiş olduğu belirtilmekle yetinilmiş; bununla birlikte hangi paylaşımın hangi gerekçeyle bu duruma sebebiyet verdiği konusunda bir değerlendirme yapılmamış, paylaşımların içeriğine yer verilmemiştir.

35. 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinde, belirsiz süreli iş sözleşmelerinin işveren tarafından sona erdirilmesinde geçerli bir sebep bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Söz konusu hükümde, geçerli sebeplerin neler olabileceği madde metninde sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için ya işçinin yeterliliği ve davranışlarından kaynaklanan ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebin işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Hükmün gerekçesinde de işbu hüküm gereği iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için işçinin davranışlarının iş görme borcunu ciddi biçimde olumsuz etkilemesi, iş görme borcunu gerektiği biçimde yerine getirmesine olanak vermemesi, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından makul ölçülerde beklenememesi gerektiği ifade edilmiştir. Hükme göre bir davranış ancak işyerinde işçinin olumsuzluklara yol açması hâlinde geçerli sebep sayılabilir. İşçinin davranışlarının işyerindeki üretim ve iş ilişkisi sürecine olumsuz bir etkisi yoksa bu davranışların iş sözleşmesinin sona erdirilmesinde geçerli bir sebep olarak gösterilmesi mümkün değildir.

36. Yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen ilkeleri gözetmeyen derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun paylaşımlarıyla ilgili olarak iş yerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz olarak etkilediğine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemiş, işçiye somut olarak hangi sözleşme yükümlülüğünün yüklendiği ve işçinin, hangi davranışı ile hangi somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiği eksiksiz olarak tespit edilmemiş, işverenin zarar gören işletme menfaatlerinin neler olduğu açıklanmamıştır. İlgili ve yeterli gerekçe ortaya konulmadan uygulanan işten çıkarma yaptırımlarının amaçlanan hedeflere ulaşmak için son derece ağır olduğu hususunda şüphe yoktur (iş akdinin feshinin ifade özgürlüğü üzerindeki ağırlığına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, § 39). Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmediği kanaatine varılmıştır.

37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

39. Başvurucular, yeniden yargılama ile 100.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

40. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

41. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

42. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

43. İncelenen başvuruda; başvurucuların sosyal medya paylaşımları nedeniyle iş akdinin feshi işleminin geçersizliği talebinin reddedilmesine ilişkin olarak ilk derece mahkemeleri kararlarının gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

44. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla ilgili mahkemelere gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

45. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında 13.500 TL manevi tazminatın Akif Dağtekin dışında kalan başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucu Akif Dağtekin dışında kalan diğer başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Başvurucu Akif Dağtekin yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,

C. Diğer başvurucular yönünden ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Kararın birer örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 1. İş Mahkemesi (E.2019/67, K.2019/505; E.2019/68, K.2019/172; E.2019/69, K.2019/507; E.2019/70, K.2019/171; E.2019/71, K.2019/506; E.2019/73, K.2019/503; E.2019/76, K.2019/176; E.2019/85, K.2019/508; E.2019/87, K.2019/509) ile Van 2. İş Mahkemesine (E.2019/230, K.2019/457; E.2019/242, K.2019/455; E.2019/246, K.2019/456; E.2019/237, K.2019/518; E.2019/239, K.2019/517; E.2019/241, K.2019/513; E.2019/243, K.2019/511) GÖNDERİLMESİNE,

F. Akif Dağtekin dışında kalan diğer başvuruculara 13.500 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

G. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucu Akif Dağtekin'in mirasçılarının yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

H. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucu Akif Dağtekin dışında kalan diğer başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

İ. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSA DAYAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/33240)

 

Karar Tarihi: 31/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Musa DAYAN

Vekili

:

Av. Emrah BORAZAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, sosyal medya hesabındaki paylaşım ve beğeniler nedeniyle işveren ile aralarındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 18/9/2019 tarihinde öğrendikten sonra 1/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

3. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, Kasim Çiftçi ve diğerleri, (B. No: 2019/33243, 4/7/2022) kararında başvurucu ile aynı işyerinde çalışan kişilerin iş akitlerinin feshedilmesi nedeniyle yapmış oldukları, somut başvuru ile aynı nitelikte olan başvuruları inceleyerek uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede; derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun paylaşımlarıyla ilgili olarak iş yerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz olarak etkilediğine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmediği tespit edilmiştir. Kararda, işçiye somut olarak hangi sözleşme yükümlülüğünün yüklendiği ve işçinin hangi davranışı ile hangi somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiğinin eksiksiz olarak açıklanmadığı vurgulanmıştır. Sonuç olarak işveren tarafından zarar gören işletme menfaatlerinin neler olduğunun gösterilmediği ve tüm bu nedenlerle ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmadan uygulanan işten çıkarma yaptırımının amaçlanan hedeflere ulaşmak için son derece ağır olduğu gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kanaatine varılmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

4. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucu maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 1. İş Mahkemesine (E.2019/74) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 9.900 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜLYA İNAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/10642)

 

Karar Tarihi: 11/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Hülya İNAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir şirkette işçi olarak çalışan başvurucunun sosyal medyada bir paylaşımı beğendiği gerekçesiyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1987 doğumlu olup 22/6/2004 tarihi ile iş akdinin feshedildiği 8/6/2016 tarihine kadar bir elektrik dağıtım şirketinde müşteri temsilcisi olarak belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır.

3. Başvurucu 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden bir gün sonra Facebook isimli sosyal medya hesabı üzerinden üçüncü bir kişi tarafından yapılan bir paylaşımı "Beğen" butonuna basarak beğenmiştir.

4. İşveren şirket, başvurucunun bahse konu paylaşımı beğenmiş olmasının "devlet büyüklerine hakaret ve terör örgütlerini övme" anlamına geleceğini belirttikten sonra 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde yer alan "haklı fesih" şartları oluştuğundan bahisle başvurucunun iş akdini sona erdirmiştir.

5. Başvurucu, fesih işleminin haksız olduğunu belirterek işe iade talepli tespit davası açmıştır.

6. Davanın görüldüğü Bakırköy 24. İş Mahkemesi (Mahkeme) 23/3/2018 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; iş akdini fesheden işvereniniddiasını ispatlayamadığını, paylaşımda bulunan kişinin tanık olarak dinlendiğini ve beyanında darbe teşebbüsü sırasında yaşanan patlamada Özel Harekat Daire Başkanlığında görevli iki yakınının şehit olması nedeniyle bu paylaşımı yaptığını beyan ettiğini vurgulamıştır.Başvurucunun beğendiği paylaşım şu şekildedir:

"Bu korna seslerini çığlıklarınızı duymak istemiyoruz bu ülkede bu şekilde yaşamak istemiyoruz. Bizim ailelerimiz şehit cenazeleri için yollarda, şehidimiz hepimizin. Yazıklar olsun bu kutlamaları yapanlara kimse bana demokrasiden bahsetmesin. Sokaklara polisi askeri birbirine kırdırmak için döktüğün insanları bugün meydanlara çağırıp tebrik ettin. Sen kimsin ki baş sağlığı diliyorsun. Döktüğün kanların üzerine kurduğun bu iktidar sonun olsun inşallah."

7. Kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 12/3/2019 tarihinde Mahkemenin kararını kaldırmıştır. Gerekçeli kararında Bölge Adliye Mahkemesi; anılan paylaşımın terör ve teröristi övme olarak kabul edilmesi gerektiğini, eylemin doğruluk ve bağlılık kuralına uymadığını belirterek feshin haklı nedene dayandığı sonucuna ulaşmıştır.

8. Başvurucu nihai kararı 19/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 29/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu; anılan paylaşımın işveren ya da işyeri ile bir ilgisi olmadığını, bir yakınını kaybeden bir arkadaşının acısını paylaşmak amacıyla paylaşımı beğendiğini, buna rağmen iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinde başvurucunun davranışlarının iş sözleşmesindeki güven unsurunu zedeleyip zedelemediği, söz konusu paylaşımların işyerinde düzeni bozucu veçalışma barışına halel getirici nitelikte olup olmadığı, başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin yönetim yetkisi arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığı hususlarının Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınarak incelenmesigerektiği belirtilmiştir.

11. Başvuru ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi yapılan bir paylaşımı beğenmesi nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdini fesheden şirkette özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

14. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini, bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48). Bu sebeple devletin negatif bir yükümlülük olarak salt insan hakları ihlallerinden kaçınmasının yanı sıra bireylerin birbirleriyle olan yatay ilişkileri de insan haklarının konusu olmakta, bunun sonucunda üçüncü kişilerin eylemlerine karşı korumanın sağlanmasında da devletin birtakım pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Zira devletin, kaynağı ne olursa olsun yetki alanında gerçekleşen her türlü insan hakları ihlallerinden sorumluluğu, bu hakların garantörü olmasının doğal bir sonucudur. Temel hak ve hürriyetlerin bu etkisine yatay etki denmektedir (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/01/2018, § 59).

15. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).

16. Derece mahkemelerince tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).

17. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren şirket arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28)

18. Somut olayda işveren şirket, müşteri temsilcisi olarak çalışan başvurucunun yapılan bir paylaşımı beğenmiş olması nedeniyle eyleminin "devlet büyüklerine hakaret ve terör örgütlerini övme" anlamını taşıdığı gerekçesiyle iş akdini feshetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de başvurucunun paylaşımı beğenmesi nedeniyle işveren ile aralarındaki güven ilişkisini bozduğu kanaatiyle feshin haklı olduğu sonucuna ulaşmıştır. O hâlde nihai olarak başvurucunun iş sözleşmesi, yaptığı düşünce açıklamalarının işveren ile aralarındaki güven ilişkisini bozduğu gerekçesine dayanılarak feshedilmiştir.

19. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinde süresi belirli olsun ya da olmasın iş sözleşmelerinin işveren tarafından haklı nedenle fesih sebepleri madde metninde bentler halinde sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için somut olayın koşullarında ilgili maddenin (II) numaralı bendinde düzenlenen "ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerlerinin" neler olduğunun işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Hükme göre anılan bentteki şartların oluşabilmesi için işçinin işvereni yanıltması, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması, işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması, işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması gerekmektedir. Somut olayda ise ne işveren tarafından ne de yargı mercileri tarafından başvurucunun, anılan paylaşımı beğenmek şeklindeki eyleminin hangi sebeplerle işveren ile "aralarındaki güven ilişkisini bozduğu" izah edilmemiştir.

20. Bölge Adliye Mahkemesi anılan eylemin terör ve teröristi övme olarak kabul edilmesi gerektiğine dair bir değerlendirmede bulunmuştur. Hiç şüphesiz terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilmektedir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder, § 61). Bu bağlamda bir işverenden de terörü öven ya da teşvik eden bir çalışanı ile birlikte çalışması beklenemez. Bununla birlikte işveren, somut olayda terör örgütleriyle herhangi bir bağının bulunduğunu göstermediği başvurucunun anılan paylaşımı beğenerek terörü ne şekilde övdüğünü ya da desteklediğini de izah etmemiştir.

21. Somut olayda anılan paylaşım darbe teşebbüsü sırasında polis yakınları şehit olan bir kişi tarafından yapılmıştır. Paylaşımın darbe teşebbüsünden çok kısa bir zaman sonra, yakınlarını kaybetmenin verdiği acı ile yapıldığı ve kısa bir süre içerisinde de kaldırıldığı ifade edilmiştir. Başvurucuda, arkadaşının paylaşımında geçen düşüncelere katılmış olması nedeniyle değil yalnızca acısına ortak olmak amacıyla beğendiğini belirtmiştir.

22. Ayrıca somut olayda başvuruya konu içeriği hazırlayan ve ilgili sosyal medya platformunda yayımlayan kişinin başvurucu olmadığı ve başvurucunun yalnızca ilgili içeriklerin alt kısmında bulunan “Beğen” butonuna bastığı gözardı edilmiştir. Paylaşılan bir içeriğe “Beğen” butonuna basma yoluyla tepki göstererek içeriği aktif bir şekilde yayma niyeti değil yalnızca bu içeriğe karşı duyulan ilginin ifade edildiği dikkate alındığında bir içeriği beğenme eyleminin bu içeriği sosyal medya platformlarında paylaşma eylemi ile aynı ağırlığa sahip olamayacağı açıktır. Ayrıca söz konusu içeriğin ilgili sosyal medya platformlarında çok geniş bir kitleye ulaştığı yönünde de bir iddia bulunmamaktadır. Dahası görevinin niteliği dikkate alındığında başvurucunun çalıştığı işyerindeki bilinirliği ve temsil edebilirliğinin kısıtlı olduğu ve sosyal medya platformu üzerindeki eylemlerinin diğer çalışanlar üzerinde önemli bir etkisinin olamayacağı görülmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Melike/Türkiye, B. No: 35786/19, 15/6/2011§ 51).

23. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını söylemek gerekir. Bununla birlikte başvurucunun idare ile arasında belirli bir düzeyde güven ve sadakat ilişkisinin tesis edilmesi gereken bir devlet memuru olmadığı, 4857 sayılı Kanun’a tabi bir işçi olduğu da unutulmamalıdır. Başvuruya konu kararlarda özel hukuka tabi olarak çalışan işçilerin işverenlerine karşı yerine getirmeleri beklenen sadakat, sakınma ve gizlilik yükümlülüğünün kamu kurumunda çalışanlardan beklenen sadakat ve sakınma yükümlülüğüne nazaran ne olması gerektiği bağlamında da bir değerlendirme yapılmamıştır.

24. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi 4857 sayılı Kanun'un 25. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmedikleri kanaatine varmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucu ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 24. İş Mahkemesine (E.2016/448, K.2018/134) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 364,60 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLEkarar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OĞUZ KURUMLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/12167)

 

Karar Tarihi: 11/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Oğuz KURUMLU

Vekili

:

Av. Zafer UĞUR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, özel bir güvenlik şirketinde çalışan başvurucunun sosyal medyada bir paylaşımı beğendiği gerekçesiyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1976 doğumlu olup iş akdinin feshedildiği 27/7/2016 tarihine kadar özel bir güvenlik şirketine bağlı güvenlik görevlisi olarak Anadolu Üniversitesinde belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır.

3. Başvurucu 15/7/2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden bir gün sonra Facebook isimli sosyal medya hesabı üzerinden üçüncü bir kişi tarafından yapılan bir paylaşımı "Beğen" butonuna basarak beğenmiştir.

4. Güvenlik şirketi, bahse konu paylaşımı beğenmiş olmasının suçu ve suçluyu övme anlamına geleceğini belirtip 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde yer alan "haklı fesih" şartları oluştuğundan bahisle başvurucunun iş akdini sona erdirmiştir.

5. Başvurucu; fesih işleminin haksız olduğunu belirterek işe iade talepli tespit davası açmıştır.

6. Davanın görüldüğü Eskişehir 1. İş Mahkemesi (Mahkeme) 12/1/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; ülkenin içerisinde bulunduğu olağanüstü dönemde işverenlerden şüphelendikleri kişilerle çalışmalarının beklenemeyeceği, haklılık derecesi tam anlamıyla oluşmadığı düşünülse bile şüpheli bir durumun varlığı nedeniyle işverenin şüphe feshinin geçerli olduğu sonucuna ulaşmıştır.

7. Kararla ilgili olarak istinaf yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 18/4/2017 tarihinde Mahkemenin kararını kaldırmıştır. Gerekçeli kararında Bölge Adliye Mahkemesi; Mahkemenin hangi paylaşımı esas alarak karar verdiğinin anlaşılamadığını, davacının beğeni yapıp yapmadığının, yaptı ise hangi paylaşımları beğendiği konusunda uzman teknik bilirkişiden rapor alınarak feshin geçerli veya haklı nedene dayanıp dayanmadığının tespit edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

8. Anılan karar üzerine Mahkeme, dosyayı bilirkişiye tevdi etmiştir. Bilirkişi, başvurucunun sosyal medya hesabına girememesi üzerine başvurucunun rızası ile şifresini alarak başvurucunun hesap geçmişini incelemiştir. Bilirkişi raporunda başvurucunun A.G. isimli bir şahıs tarafından yapılan 16/7/2016 tarihli "camide okunan sela camiye gelin diye okunur, sokağa çıkın diye değil" şeklindeki paylaşımı beğendiği belirtilmiştir.

9. Mahkeme 13/9/2017 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; önceki gerekçesini yineleyerek olayda şüpheli bir durum olduğu ve işverenin şüphe feshinin geçerli olduğu kanaatine varmıştır. İstinaf edilmesi üzerine kararı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesi, iş ilişkisinin devamı için gerekli güven ilişkisinin sarsıldığını değerlendirerek 25/9/2018 tarihinde istinaf talebinin reddine karar vermiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesi herhangi bir gerekçe belirtmeden kararın onanmasına karar vermiştir.

10. Başvurucu, nihai kararı 12/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 10/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu, Mahkemenin hangi paylaşım nedeniyle iş akdinin feshedildiğini belirleyip tartışmadan karar verdiğini, bilirkişi raporunda geçen ve herhangi bir sakınca içermeyen paylaşımın yalnızca beğenildiğini, paylaşımı yapan kişinin hâlen aynı işyerinde çalışmaya devam etmesine rağmen kendisinin iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinde başvurucunun davranışlarının iş sözleşmesindeki güven unsurunu zedeleyip zedelemediği, söz konusu paylaşımların işyerinde düzeni bozucu veçalışma barışına halel getirici nitelikte olup olmadığı, başvurucunun ifade hürriyeti ile işverenin yönetim yetkisi arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığı hususlarının Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınarak incelenmesigerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı önceki iddialarını yinelemiştir.

13. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi yapılan paylaşımlar nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdini fesheden güvenlik şirketinde özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

16. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48). Bu sebeple devletin negatif bir yükümlülük olarak salt insan hakları ihlallerinden kaçınmasının yanı sıra bireylerin birbirleriyle olan yatay ilişkileri de insan haklarının konusu olmakta, bunun sonucunda üçüncü kişilerin eylemlerine karşı korumanın sağlanmasında da devletin birtakım pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Zira devletin kaynağı ne olursa olsun yetki alanında gerçekleşen her türlü insan hakları ihlallerinden sorumluluğu, bu hakların garantörü olmasının doğal bir sonucudur. Temel hak ve hürriyetlerin bu etkisine yatay etki denmektedir (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/01/2018, § 59).

17. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).

18. Derece mahkemeleri tarafından, tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).

19. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren şirket arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle, devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28).

20. Somut olayda güvenlik şirketi, bir üniversitede güvenlik görevlisi olarak çalışan başvurucunun yapılan bir paylaşımı beğenmiş olması nedeniyle eyleminin "suçu ve suçluyu övme" anlamını taşıdığı gerekçesiyle iş akdini feshetmiştir. Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun beğendiği paylaşımın işveren ile aralarındaki güven ilişkisini bozduğu kanaatiyle feshin haklı olduğu sonucuna ulaşmıştır.

21. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinde süresi belirli olsun ya da olmasın iş sözleşmelerinin işveren tarafından haklı nedenle fesih sebepleri madde metninde bentler halinde sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için somut olayın koşullarında ilgili maddenin (II) numaralı bendinde düzenlenen "ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerlerinin" neler olduğunun işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Hükme göre anılan bentteki şartların oluşabilmesi için işçinin işvereni yanıltması, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması, işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması, işverene yahut onun aile üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması gerekmektedir. Somut olayda ise ne işveren tarafından ne de yargı mercileri tarafından başvurucunun, anılan paylaşımı beğenmek şeklindeki eyleminin hangi sebeplerle işveren ile "aralarındaki güven ilişkisini bozduğu" izah edilmemiştir.

22. Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında, anılan paylaşımın soyut olarak işveren ile işçi arasındaki güven ilişkisini bozduğu belirtmekle yetinilmiş, paylaşımın hangi gerekçeyle bu duruma sebebiyet verdiği konusunda bir değerlendirme yapılmamış, bilirkişi raporunda belirtilmiş olmasına karşın kararlarda paylaşımın içeriğine yer verilmemiş, soyut olarak ülkenin içerisinde bulunduğu olağanüstü şartlar vurgulanmakla yetinilmiştir. Terör örgütleriyle herhangi bir bağı tespit edilemeyen başvurucunun, suçu ve suçluyu ne şekilde, hangi davranışı ile övdüğü açıklanmamış, paylaşımı yapan kişinin iş yeri ile ilişiği kesilmemesine rağmen başvurucunun iş akdinin feshedilmesi yeterli bir şekilde gerekçelendirilmemiştir.

23. Ayrıca somut olayda, bilirkişi tarafından tespit edilen başvuruya konu içeriği hazırlayan ve ilgili sosyal medya platformunda yayınlayan kişinin başvuran olmadığı ve başvuranın yalnızca ilgili içeriklerin alt kısmında bulunan “Beğen” butonuna bastığı gözardı edilmiştir. Paylaşılan bir içeriğe “Beğen” butonuna basma yoluyla tepki göstererek içeriği aktif bir şekilde yayma niyeti değil, yalnızca bu içeriğe karşı duyulan ilginin ifade edildiği dikkate alındığında bir içeriği “beğenme” eyleminin, bu içeriği sosyal medya platformlarında paylaşma eylemi ile aynı ağırlığa sahip olamayacağı açıktır. Ayrıca, söz konusu içeriğin ilgili sosyal medya platformlarında çok geniş bir kitleye ulaştığı yönünde de bir iddia bulunmamaktadır. Dahası, görevinin niteliği dikkate alındığında, başvuranın çalıştığı işyerindeki bilinirliği ve temsil edebilirliğinin kısıtlı olduğu ve sosyal medya platformu üzerindeki eylemlerinin diğer çalışanlar üzerinde önemli bir etkisinin olamayacağı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Melike/Türkiye, B. No: 35786/19, 15/6/2021).

24. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını söylemek gerekir. Bununla birlikte başvurucunun idare ile arasında belirli bir düzeyde güven ve sadakat ilişkisinin tesis edilmesi gereken bir devlet memuru olmadığı, 4857 sayılı Kanun’a tabi bir işçi olduğu da unutulmamalıdır. Başvuruya konu kararlarda özel hukuka tabi olarak çalışan işçilerin işverenlerine karşı yerine getirmeleri beklenen sadakat, sakınma ve gizlilik yükümlülüğünün kamu kurumunda çalışanlardan beklenen sadakat ve sakınma yükümlülüğüne nazaran ne olması gerektiği bağlamında da bir değerlendirme yapılmamıştır.

25. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi, 4857 sayılı Kanun'un 25. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmediği kanaatine varmıştır. (iş akdinin feshinin ifade özgürlüğü üzerindeki ağırlığına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, § 39).

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

27. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

28. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

29. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebiyle bağlı kalınarak net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Eskişehir 1. İş Mahkemesine (E.2017/826, K.2017/1043) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İDİL ALAKUŞ DERE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/38252)

 

Karar Tarihi: 11/1/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 7/3/2023-32125

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

İdil ALAKUŞ DERE

Vekili

:

Av. Attila SAATÇIOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir gazetede editör olarak çalışan başvurucunun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar nedeniyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1970 doğumlu olup iş akdinin feshedildiği 29/7/2016 tarihine kadar ulusal bir gazetede editör olarak belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır.

3. İşveren gazete, başvurucunun sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda aşağılayıcı bir üslup ve nefret dili kullandığını belirterek 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde yer alan "haklı fesih" şartları oluştuğundan bahisle başvurucunun iş akdini sona erdirmiştir.

4. Başvurucu, fesih işleminin haksız ve geçersiz olduğunu belirterek işveren aleyhine işe iade talepli tespit davası açmıştır.

5. Davanın görüldüğü İstanbul 15. İş Mahkemesi (Mahkeme) davacının savunması alınmadan iş akdinin feshedilmesi nedeniyle davanın kabulüne karar vermiştir.

6. Kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) davacının paylaşımlarının davalı gazetenin yayın politikasına aykırı olması nedeniyle aralarındaki güven ilişkisinin zedelendiğini belirtmiş ve feshin haklı olmasa da geçerli olduğu sonucuna ulaşarak Mahkemenin kararını kaldırmıştır.

7. Başvurucu nihai kararı 21/10/2019 tarihinde öğrendikten sonra 18/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu, özel hayatında yaptığı ve herhangi bir hakaret ya da aşağılama içermeyen paylaşımlarından hangisinin ne şekilde iş hayatını etkilediği gerekçelendirilmeden iş akdinin feshedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun davranışının iş sözleşmesindeki güven unsurunu zedeleyip zedelemediği, başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin yönetim yetkisi arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığı hususlarının Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı önceki beyanlarını yinelemiştir.

10. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi yaptığı paylaşımlar nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdini fesheden gazetede özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

13. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbiriyle olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri içeren bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48). Bu sebeple devletin negatif bir yükümlülük olarak salt insan hakları ihlallerinden kaçınmasının yanı sıra bireylerin birbiriyle olan yatay ilişkileri de insan haklarının konusu olmakta, bunun sonucunda üçüncü kişilerin eylemlerine karşı korumanın sağlanmasında da devletin birtakım pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Zira devletin kaynağı ne olursa olsun yetki alanında gerçekleşen her türlü insan hakları ihlallerinden sorumluluğu, bu hakların garantörü olmasının doğal bir sonucudur. Temel hak ve hürriyetlerin bu etkisine yatay etki denmektedir (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/01/2018, § 59).

14. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).

15. Derece mahkemelerince tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).

16. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarının etkili bir yargısal sistem kurup işleterek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaati arasında adil bir denge kurmak suretiyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28)

17. Somut olayda işveren, başvurucunun sosyal medya paylaşımlarının aşağılayıcı bir üslup ve nefret söylemi içerdiğini belirterek başvurucunun iş akdini feshetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de işveren ile başvurucu arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle yapılan fesih işleminin geçerli olduğu kanaatine varmıştır. O hâlde nihai olarak başvurucunun iş sözleşmesi, yaptığı düşünce açıklamalarının işveren ile aralarındaki güven ilişkisini bozduğu gerekçesine dayanılarak feshedilmiştir.

18. 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinde belirsiz süreli iş sözleşmelerinin işveren tarafından sona erdirilmesinde geçerli bir sebep bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Söz konusu madde metninde geçerli sebeplerin neler olabileceği sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için ya işçinin yeterliliği ve davranışlarından kaynaklanan ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebin işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Madde gerekçesinde de işbu hüküm gereği iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için işçinin davranışlarının iş görme borcunu ciddi biçimde olumsuz etkilemesi, iş görme borcunu gerektiği biçimde yerine getirmesine olanak vermemesi, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işverenden makul ölçülerde beklenememesi gerektiği ifade edilmiştir. Anılan maddeye göre bir davranış ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması hâlinde geçerli sebep sayılabilir. İşçinin davranışlarının işyerindeki üretime ve iş ilişkisi sürecine olumsuz bir etkisi yoksa bu davranışların iş sözleşmesinin sona erdirilmesinde geçerli bir sebep olarak gösterilmesi mümkün değildir.

19. Somut olayda başvuruya konu paylaşımların ne olduğu açıklanmamış, bu paylaşımların mesai saatleri içinde ya da iş araçlarıyla yahut işyerinde yapıldığı ve başvurucunun bu sebeplerle iş sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getiremediği ileri sürülmemiştir. Söz konusu paylaşımların başvurucunun işi, işyeri veya işvereni ile bir ilgisi bulunduğu da mahkemelerce kabul edilmiş değildir. Paylaşımın hangi sebeplerle işveren ile aralarındaki güven ilişkisinin kopmasına ve işyerinde olumsuzluğa yol açtığı izah edilmemiştir.

20. Derece mahkemesi kararlarında başvurucunun paylaşımlarıyla ilgili olarak işyerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz olarak etkilediğine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemiş, işçiye somut olarak hangi sözleşme yükümlülüğünün yüklendiği ve işçinin hangi davranışı ile hangi somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiği eksiksiz olarak tespit edilmemiş, işverenin zarar gören işletme menfaatlerinin neler olduğu belirtilmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun paylaşımlarının işveren gazetenin genel yayın politikasına aykırı olduğu tespitinde bulunmuş ise de başvurucunun hangi paylaşımının ne şekilde bu politikaya uymadığını açıklamamıştır.

21. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını söylemek gerekir. Bununla birlikte başvurucunun idare ile arasında belirli bir düzeyde güven ve sadakat ilişkisinin tesis edilmesi gereken bir devlet memuru olmadığı, 4857 sayılı Kanun’a tabi bir işçi olduğu da unutulmamalıdır. Bu bağlamda özel hukuka tabi olarak çalışan işçilerden işverenlerine karşı yerine getirmeleri beklenen sadakat, sakınma ve gizlilik yükümlülüğü kamu kurumunda çalışanların sadakat ve sakınma yükümlülüğü kadar katı değildir (Hülya İnan, B. No: 2019/10642, 11/1/2023, § 23; Oğuz Kurumlu, B. No: 2019/12167, 11/1/2023, § 24). Somut olayda da başvurucunun görevini yaparken belirtilen ilkeler çerçevesinde işverene sadakat yükümlülüğüne hangi paylaşımı ile ne şekilde aykırı hareket ettiği açıklanmamıştır.

22. Yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen ilkeler gözetilmeyip başvurucunun hangi paylaşımının ne şekilde işveren ile güven ilişkisini zedelediği açıklanmadan uygulanan işten çıkarma yaptırımının -başvurucunun başvuruya konu eylemi dikkate alındığında- amaçlanan hedeflere ulaşmak için son derece ağır olduğu hususunda şüphe yoktur (iş akdinin feshinin ifade özgürlüğü üzerindeki ağırlığına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, § 39). Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmediği kanaatine varmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

26. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi'ne (E.2018/3141, K.2019/2347)iletilmesi için İstanbul 15. İş Mahkemesine (E.2016/472) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NURAN MÜZEYYEN KORKUT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/19160)

 

Karar Tarihi: 1/3/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2023-32181

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Nuran Müzeyyen KORKUT

Vekilleri

:

1. Av. Ömer DEMİR

 

 

2. Av. Ertuğrul Halit KARAPINAR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bazı internet sitelerine erişimi nedeniyle iş sözleşmesinin feshedilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1972 doğumlu olup 1996 yılından iş sözleşmesinin feshedildiği 11/8/2016 tarihine kadar Borsa İstanbul Anonim Şirketinde (Borsa İstanbul) belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır. Başuzman olarak görev yaptığı sırada iş sözleşmesi 11/8/2016 tarihinde "hizmetine ihtiyaç duyulmaması" gerekçesiyle feshedilen başvurucu işe iade talepli tespit davası açmıştır.

3. Davanın görüldüğü İstanbul 32. İş Mahkemesi (İş Mahkemesi) davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; iş sözleşmesinin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile illiyet, irtibat ve iltisak nedeniyle feshedildiği, işveren açısından işçiden kaynaklanan nedenlerle güven ilişkisinin sarsıldığı ve artık iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğun ortadan kalktığı, bu durumun işveren yönünden katlanması beklenilemeyecek nitelikte olduğu değerlendirmesinde bulunmuş ve feshin haklı ve geçerli olduğu kanaatine ulaşmıştır.

4. İstinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 12/6/2017 tarihinde ilk derece mahkemesi ile benzer gerekçelerle ancak feshin geçerli nedene dayandığını belirtmek suretiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.

5. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 7/6/2018 tarihinde bozma kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Burada dikkat edilmesi gereken, komisyonun görevinin sadece KHK kararnamesi ile ihraç listesi içinde çıkarılanlarla sınırlı olduğudur. Kurum ve kuruluş, KHK listesinden yayınlanmadan çıkarmış ise iş sözleşmesi ile çalışanın feshin geçersizliği ve işe iade davasının iş mahkemesince görülmesi gerekir. Burada mahkemece feshin haklı veya geçerli nedene dayanıp dayanmadığı sunulan deliller kapsamında değerlendirilecektir. İşçinin terör örgütü ile bağlantısı, irtibat ve iltisakı var ise fesih haklı veya geçerli nedene dayanacaktır. Diğer taraftan KHK’lar çıkarılmadan, tazminatları ödenerek davranış, verim veya işletme nedenleri gösterilerek feshedilen işçiler var ve yargılama sırasında terör örgütü ile bağlantıları olduğu savunulup, bu kişiler hakkında soruşturma başlatılmış ise 667 sayılı KHK.’ın 4/2 maddesindeki " daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler” hükmü nedeni ile işe iadelerine olanak bulunmamaktadır. Ancak burada bu soruşturmanın sonucu beklenmelidir.

Mahkemece davacı hakkında soruşturma bulunduğundan, ceza soruşturmasının sonucu beklenmeden karar verilmesi hatalıdır. "

6. Bozma kararı sonrası İş Mahkemesinde yargılama devam ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/10/2018 tarihli kararıyla başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Borsa İstanbul A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı tarafından 26/10/2016 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilen yazıda, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Borsa İstanbul A.Ş. ve Takas Bank bünyesinde yapılan çalışmalar sonucunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı oldukları kanaatine varılan kurum çalışanlarının ekli listede bildirilmesi üzerine bu kişiler hakkında soruşturma başlatılmıştır.

Listede adı geçen şüpheli Nuran Müzeyyen KORKUT hakkında yapılan araştırmalar neticesinde;

-BYLOCK kullanıcısı olmadığı,

-Örgütle iltisaklı dernek ve vakıflarda üyelik kaydının bulunmadığı,

-Örgüt tepe yönetimi ile irtibatının bulunmadığı,

-Örgütle iltisaklı kuruluşlarda sigorta kaydının bulunmadığı,

-Bank Asya hesabındaki mevduat miktarının... 2015 yılı Ocak ayında hesabın sıfırlandığı ve bir daha para yatırılmadığı,

-Kullandığı GSM hattının geçmişe dönük HTS kayıtlarının incelendiği, aynı dosyada şüpheli konumunda olan.... ile toplam 8 kez telefon irtibatlarının bulunduğunun görüldüğü, bunun dışında atılı suça ilişkin bir tespitte bulunulmadığı,

-İkametinde ve üzerinde yapılan aramalarda ele geçen dijital materyaller üzerinde yapılan teknik inceleme sonucunda, telefonda yüklü Google Chrome isimli internet tarayıcısı web geçmişi ve çerez (cookie) kayıtlarında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örügüt propagandası yapan ve devletin gizli sırlarını ifşa eden Twitter isimli sosyal paylaşım sitesinde yer alan "Fuat Avni" isimli profil ile ilgili haberlerin araştırıldığı, "Fuat Avni"nin WordPress Bloguna erişilmeye çalışıldığı, FETÖ/PDY propagandası yapan www.risaleajans.com isimli internet sitesine erişildiği ve FEÖT/PDY Örgütüne finans sağlayan BankAsya isimli banka ile ilgili EkşiSözlük isimli sosyal platformda sözlük yazarlarının yorumlarının yer aldığı sayfaya erişim yapıldığı tespit edilmiştir.

... Yapılan soruşturma neticesinde;

Şüphelinin çalıştığı kurum tarafından FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı olduğu değerlendirmesi ile Cumhuriyet Başsavcılığımıza bildirimde bulunulduğu, yapılan soruşturma neticesinde şüpheli ile ilgili olarak elde edilen emareler tek tek değerlendirildiğinde;

...

Şüphelinin aynı işyerinde çalıştığı kişilerle HTS kayıtlarının tespit edilmiş olmasının makul kabul edilmesi gerektiği, dijital inceleme raporunda tespit edilen verilerin ise iltisak göstergesi olarak değerlendirilebileceği ancak üyelik değerlendirmesi için yeterli olmadığı, ..... kamu davasına dayanak teşkil edecek yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla,"

7. Yeniden yapılan yargılama sonucu İş Mahkemesi 6/11/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Mahkememizce bozma sonrası yapılan yargılamada, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu'nun 2018/164194 Soruşturma Sayılı dosyasının bir örneği dosyaya celp edilmiş, İncelenen soruşturma dosyası içeriğine göre; ... [Bu kısım kovuşturmaya yer olmadığı kararının ilgili kısmını içermektedir.] anlaşılmaktadır.

Tüm soruşturma dosyası muhteviyatı ve dava dosyası muhteviyatı birlikte değerlendirildiğinde;

Dava 4857 sayılı iş kanunun 20. maddesi kapsamında açılan, 'işe iade' davası olup, kanunun amacına göre işe iade davasında hedeflenen asıl talep sonucu, işçinin eski işine dönmesidir. Bu davalardaki ardıl (ikincil) nitelikteki talep ise davacının işe başlatılmaması halinde, işverenin tazminata mahkum edilmesidir. Hal böyle olunca ilk olarak, davacının eski işine dönme talebinin, somut olayın şartlarına göre denetimi yapılmalıdır. İşe iade davasına konu fesihlerde işveren, akdin geçerli bir nedenle feshedildiğini ispatla mükelleftir. Somut olayda ispat yükü üzerinde olan işverence, fesih bildiriminde, fesih sebebi olarak her ne kadar 'davacının hizmetlerine ihtiyaç duyulmaması' gerekçesi gösterilmiş ise de fesih tarihi itibarıyla, ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartlar ile birlikte fesih gerekçesinin asıl sebebinin birlikte değerlendirilmesi de gerekmektedir.

Bu meyanda davalı vekili tarafından, cevap dilekçesindeki ve aşamalardaki beyanlarda; FETÖ/PDY terör örgütünün darbe teşebbüsünden sonraki olağanüstü durumlar sebebiyle, davacının FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatlı veya iltisaklı olduğu gerekçesiyle iş akdine son verildiğini de beyan etmiş olup,

Mahkememizce bozma ilamı doğrultusunda celp edilen, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nun 2018/164194 Soruşturma Sayılı dosya içeriğine göre her ne kadar davacının, anılan FETÖ/PDY örgütüne üyeliğinin bulunduğuna dair kamu davası açmaya yeterli delil bulunmadığına karar verilmiş ise de; anılan kararda, şüpheli davacının HTS kayıtlarının ve dijital inceleme raporunda tespit edilen verilerin, örgüte üyelik olarak değerlendirilmese dahi 'örgüte iltisak göstergesi' olarak değerlendirilebileceği yazılıdır.

Davacı işçinin, ülke ekonomisi açısından en önemli kurumlardan biri olan Borsa İstanbul'da kritik görevler ifa ettiği, Borsa İstanbul'un 15 Temmuz darbe girişimi gecesinde İstanbul'da doğrudan terör örgütü tarafından hedef alınarak, işgale kalkışılan kurumlardan biri olduğu ve örgütün, hedef olarak seçtiği bu kurumda, ülke ekonomisine ciddi zarar vermeyi amaçladığı,

Yine yıllardan beri devlet kurumları içine sızmaya çalışan terör örgütünün bu kurumlardaki pozisyonlara kendi üyelerini yerleştirmek suretiyle öteden beri amaçladığı ülke yönetiminin kendi çıkarları doğrultusunda yönetme hedeflerini temin edebilmek için faaliyette bulunduğu, ülke genelinde yapılan kovuşturmalarla ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararlarıyla sabittir.

17/25 Aralık ve 15 Temmuz süreçlerinde ve sonrasındaki olağanüstü şartlar altında Borsa İstanbul'da davacının da aralarında bulunduğu terör örgütüyle irtibat veya iltisak şüphesi bulunan kişilerin, geçerli nedenlerle (şüphe feshi ile) iş akitlerinin sona erdirildiği de görülmektedir. Hal böyle olunca dava konusu feshin, güven ilişkisinin sarsılması sebebiyle şüphe feshi olduğu izahtan varestedir.

Bu noktadan hareketle, davalı kurumun ülke ekonomisi açısından ehemmiyeti ve davacının çalıştığı pozisyon nazara alındığında, gerek çalışanların birbirleriyle olan ilişkileri de, gerekse Borsa İstanbul ile davacı çalışanı arasındaki ilişkideki güven; Borsa İstanbul özelinde ve ülke genelinde hayati öneme sahiptir. Bu güven ilişkisinin ve Borsa İstanbul'un ülke ekonomisi açısından önemi birlikte nazara alındığında; iltisak şüphesi altında bulunan davacının, Savcılık soruşturma dosyasında da tespit olunan 'iltisak şüphesi', taraflar arasındaki güven ilişkisinin, artık iş akdinin devamının, taraflardan beklenmeyecek derecede sarstığı anlaşılmakla, fesih sebebinin geçerli nedene dayalı olduğu kabul edilip, davacının işe iade talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

8. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 17/4/2019 tarihinde hükmün onanmasına karar vermiştir.

9. Başvurucu, nihai kararı 8/5/2019tarihinde öğrendikten sonra 30/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu; iş sözleşmesinin hizmetine ihtiyaç duyulmadığı gerekçesiyle feshedildiğini ancak bunun geçerli bir fesih nedeni olmadığını, işverenin önce işletmeyle ilgili nedenleri öne sürdüğünü, sonrasında ise FETÖ/PYD ile iltisak iddiasına dayandığını, Mahkemenin açık kanuni hükümlere aykırı karar verdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; hakkında başlatılan soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini ancak söz konusu kararda yer alan dijital inceleme raporuna dayanılarak işe iade davasının reddedildiğini, söz konusu internet sitelerine erişimin fesih kararından sonra gerçekleştiğini, bu erişimlerin terör örgütü ile iltisak olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, mahkemelerin gerekçelerinin bariz takdir hatası içerdiğini, geçersiz olarak iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü, masumiyet karinesi, eşitlik ilkesi, çalışma hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

11. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Başvurucunun iş sözleşmesini fesheden Borsa İstanbul6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun 138. maddesi çerçevesinde kurulmuş, genel hükümlere tabi bir anonim şirket olup başvurucu da özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Kemal Kılıç [GK], B. No: 2019/16400, 28/7/2022, § 53; aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

13. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48).

14. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28; Kasım Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2019/33243, 4/7/2022, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).

15. Derece mahkemeleri tarafından tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı, somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51; Kasim Çiftçi ve diğerleri, § 33).

16. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren şirket arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, § 28).

17. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesiyle, belirsiz süreli iş sözleşmelerinin işveren tarafından feshinde geçerli bir neden bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Söz konusu hükümde geçerli nedenlerin neler olabileceği madde metninde sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshi için ya işçinin yeterliliği ve davranışlarından kaynaklanan ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir nedenin işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Hükmün gerekçesinde de işbu hüküm gereği iş sözleşmesinin feshi için işçinin davranışlarının iş görme borcunu ciddi biçimde olumsuz etkilemesi, iş görme borcunu gerektiği biçimde yerine getirmesine olanak vermemesi, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından makul ölçülerde beklenememesi gerektiği ifade edilmiştir. Hükme göre bir davranış ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması hâlinde geçerli sebep sayılabilir. İşçinin davranışlarının işyerindeki üretim ve iş ilişkisi sürecine olumsuz bir etkisi yoksa bu davranışların iş sözleşmesinin feshinde geçerli bir neden olarak gösterilmesi mümkün değildir (Kasım Çiftçi ve diğerleri, § 35).

18. Somut olayda Borsa İstanbul, hizmetine ihtiyaç duyulmadığı gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir. Derece mahkemeleri ve Yargıtay ise neticeten başvurucunun telefonu üzerinden bir kısım internet sitesine erişim sağladığını, bu erişimlerin terör örgütü ile irtibat ve iltisak olarak görülebileceğini, bu durumun 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinde yer alan geçerli fesih kapsamında kaldığını değerlendirmiştir. Yargı mercileri "Feshin geçerli sebebe dayandırılması" kenar başlıklı 18. maddeye ilişkin bazı soyut açıklamalara yer vermiş, başvurucunun davranışlarının hükümde yer alan hâllerden hangisine girdiğine yönelik herhangi bir tespit yapmadan söz konusu internet sitelerine erişimlerin terör örgütü ile iltisak olarak değerlendirilebileceğini belirtmekle yetinmiştir.

19. Somut olayda görevi başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle özel hukuk hükümlerine tabi iş uyuşmazlığını çözmek olan mahkemeler, davalı işverenin yerine geçerek başvurucunun iş sözleşmesinin feshinden yaklaşık altı ay sonra bazı internet sitelerine erişimini fesih nedeni olarak değerlendirmiştir. Ayrıca olayda bir yandan 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 4. maddesinin başvurucunun durumuna uymadığı ifade edilirken diğer yandan KHK’lar çıkarılmadan, tazminatları ödenerek davranış, verim veya işletme nedenleri gösterilerek sözleşmeleri feshedilen işçilerin açtığı işe iade davalarında bu kişilerin terör örgütü ile bağlantıları olduğunun savunulabileceği kabul edilmiştir. Söz konusu kabule ulaşılırken herhangi bir açık kanun hükmüne dayanılmamış, 667 sayılı KHK'nın4. maddesinin (2) numaralı fıkrası genişletici bir biçimde yorumlanmıştır. Söz konusu yaklaşıma göre terör örgütü ile irtibat ve iltisakları sabit olanlar bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekleri, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyecekleri için bu kişilerin işe iadelerine olanak bulunmamaktadır ve bu gibi durumlarda her davanın açıldığı tarihteki hukuki ve maddi olgulara göre sonuçlandırılması gerektiği ilkesinden ayrılmak da mümkündür.

20. Bu güne kadar tersinin söylenildiği tespit edilemeyen 28/11/1956 tarihli ve 15/15 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararında “her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine…” gerekçesine yer verilerek her davanıno davanın açılmasına kadar gerçekleşen hukuki ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiştir (ayrıca bkz. Yargıtay HGK, 16/6/2010 tarihli ve E.2010/2-227, K.2010/324 sayılı kararı; Yargıtay HGK, 8/4/2015 tarihli ve E.2015/2-46, K.2015/1158 sayılı kararı).

21. Görevi devlet adına uyuşmazlıkları çözmek olan hukuk mahkemelerinin davanın taraflarının yerine geçerek temel hak ve özgürlüklere müdahale gerekçesi oluşturması 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinde yer alan fesih nedenlerinin işveren tarafından gösterilmesi yükümlülüğüne, 19. maddesinde yer alan işverenin fesih bildirimini yazılı olarak yapma ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtme zorunluluğu ile aynı fıkranın "Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez." biçimindeki amir fıkrasına aykırılık oluşturacaktır. Ayrıca belirtmek gerekir ki iş sözleşmeleri feshedilen kişilerin kanunlarda var olan usule ilişkin bir dizi haklarının başka bir kanun normu olmadan yalnızca yorumla ortadan kaldırılması Anayasa'da yer alan ifade özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerinin korunmasını haleldar eder. Bununla birlikte yine belirtmek gerekir ki somut başvuruya konu yargılamanın cari kural ve ilkelerle çözülmesini müteakip işverenin eğer yeterince destekleyebiliyorsa bu kez 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi uyarınca hareket etmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinden sonraki süreçte yapılan yargılamalarda meri hukukun gereklerinin yerine getirilmemesinin makul bir açıklamasının yapıldığı sonucuna ulaşmak mümkün olmamıştır.

22. Öte yandan Yargıtayın bozma kararına göre eldeki başvuruya konu uyuşmazlık hakkında bir karar vermek için başvurucu hakkında açılan ceza soruşturmasının sonucunun beklenmesi gerektiği yönündeki gerekçesinin gereği de derece mahkemeleri tarafından tam olarak yerine getirilmemiştir. Başvurucu hakkında soruşturma makamlarınca kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş (bkz. § 6) ancak ceza soruşturmasının sonucunu bekleyen derece mahkemeleri eldeki uyuşmazlığın çözümünde söz konusu kararı değerlendirme dışı bırakmış ve başvurucunun iş sözleşmesinin feshinden yaklaşık altı ay sonra dört siteye dijital erişimini (bkz. § 7) fesih nedeni kabul etmiştir. Buradan çıkan sonuca göre iş sözleşmesinin feshinden önce başvurucunun söz konusu sitelere erişiminin olmadığında tereddüt bulunmamaktadır. O hâlde iş sözleşmesinin feshi esnasında zaten söz konusu erişimlerin olmadığı ve fesih anında derece mahkemelerince var olduğu kabul edilen iltisakın dayanaklarının da henüz vücut bulmadığı açıktır.

23. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruya konu kararların başvurucunun anılan sitelere erişimi nedeniyle işveren ile aralarındaki güven ilişkisinin bozulduğu ve bu sebeple iş sözleşmesinin feshedilmesinin geçerli bir nedene dayandığı yönündeki gerekçesini değerlendirmeye tabi tutacaktır.

24. Derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun internet sitelerine erişimleriyle ilgili olarak işyerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz olarak etkilediğine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemiş; işçiye somut olarak hangi sözleşme yükümlülüğünün yüklendiği ve işçinin hangi davranışı ile hangi somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiği eksiksiz olarak tespit edilmemiş; işverenin zarar gören işletme menfaatlerinin neler olduğu açıklanmamıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Kasım Çiftçi ve diğerleri, § 36). Derece mahkemeleri anılan erişimlerin soyut olarak işçi ile işveren arasındaki güven ilişkisini bozduğunu ifade etmiş; erişimlerin içeriği ile ilgili bir değerlendirme yapmamış, FETÖ/PDY ile iltisakına ilişkin olarak yalnızca iltisak isnadıyla iş akdinin feshinden altı ay kadar sonra Türkiye'nin çok okunan muhalif yazarlarından birinin internet yazısına, Türkiye'nin erişim sayısı yüksek internet sitelerinden birine ve dosyada hakkında herhangi bir ayrıntılı bilgi olmayan diğer başka iki siteye erişiminin anlamı ile başvurucu üzerinde yarattığı yahut yaratması muhtemel etkilerin neler olduğunu başka verilerle destekleyerek açıklamamış; yalnızca ve soyut olarak ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartlar ve işverenin ülke nezdindeki önemini vurgulamakla yetinmiştir.

25. Önemli bir kurumda ve önemli bir statüde çalışırken hakkında hangi delillerin bulunduğu somut olarak ortaya konulmadan FETÖ/PDY ile iltisakı olduğundan bahisle iş sözleşmesi feshedilen başvurucunun fesih tarihinden daha sonraki tarihlerde cep telefonunun internet tarayıcısı üzerinden (tamamı herkesin erişimine açık, ikisinin de FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğu ileri sürülmemiş dört internet sitesine erişimi) FETÖ/PDY hakkında araştırma yapmasının hakkındaki isnatları anlamak için bilgiye ulaşma çabası olarak değerlendirilmesi mümkündür.

26. Şüphesiz terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilmektedir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden durumlar ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 61). Dolayısıyla bir işverenden terörü öven ya da teşvik eden, terör örgütü ile iltisakı, irtibatı olduğu kabul edilen çalışanı ile birlikte çalışması beklenemez. Somut olayda ise işveren ya da derece mahkemeleri; herhangi bir düşünce açıklamasında bulunmayan, internet üzerinden herhangi bir paylaşım yapmayan başvurucunun anılan sitelere erişiminin ne şekilde terör örgütüne iltisak kapsamında kaldığına, terör örgütünün görüşünü yayan ya da meşrulaştıran bir davranış olduğuna dair herhangi bir gerekçe belirtmemiştir.

27. Anayasa Mahkemesinin birçok kararda vurguladığı gibi internet ortamında üretilen içeriklerin bir kısmı birey, millet ve devlet hayatı için ciddi riskler barındırmakta; kendine has özellikleri nedeniyle aynı zamanda ciddi biçimde suistimal edilebilmektedir. Sınır ötesi verilerin hızlı, kolay ve özgürce paylaşıldığı internet ortamının sağladığı avantajlar hukuka aykırı davranışlar için de uygun bir zemin oluşturmaktadır. Sosyal hayatı zenginleştiren, bilgi edinme süreçlerini kolaylaştıran, yeni iş fırsatları doğuran internet; aynı zamanda bazı bireylerin başta kişilik hakları olmak üzere temel haklarına ağır saldırıların gerçekleştirildiği, terörizmin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gibi topluma ve devlete yönelik gerçek güvenlik risklerinin ve zararlarının oluşmasına neden olan bir ortam hâline gelebilmektedir (Wikimedia Foundation Inc. ve diğerleri [GK], B. No: 2017/22355, 26/12/2019, § 70). Bununla birlikte haber ve fikirleri iletmedeki hızı ve bunları saklama süresi ile kapasitesi gözetildiğinde internet, geleneksel iletişim araçlarından farklı, küresel olarak bilgiye erişim ve iletişim aracıdır. Üstelik internet üzerindeki bilgilere kolayca erişen bireylerin internetin doğası gereği çoğu durumda erişmeye çalıştığı internet sitelerinin içeriğinden yahut bilgilerin kapsamından haberdar olması da mümkün değildir. O hâlde internet üzerinden zararlı olduğu kabul edilen bir bilgiye erişim, başka delillerle desteklenmediği müddetçe tek başına, erişen kişi hakkında aşırı yorumların yapılmasına imkân vermez.

28. Tekrar söylemek gerekirse işverenlerin çalıştırdığı işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını belirtmek gerekir. Zira işin veriminin düşmesine veya işveren ile olan güven ilişkisinin ciddi şekilde zedelenmesine işçinin yol açtığı durumlarda işverenin menfaatinin etkileneceği açıktır. Dolayısıyla yasal düzenlemelerin ve işverenin belirlediği kurallar çerçevesinde devam eden iş ilişkisinin meşru nedenler ortaya çıktığında bozulması ve sona erdirilmesi olağan bir durumdur (C.A. (3), § 123).

29. Somut olayda ise ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmadan 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinin başvurucu aleyhine genişletici bir yorumla ifade özgürlüğünün dolaylı olarak sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket edilmediği kanaatine varılmıştır.

30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

31. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

32. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 32. İş Mahkemesine (E.2018/183, K.2018/297) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.