Piramit satış sistemleri, bir diğer adıyla Kartopu sözleşmeleri günümüzde sıklıkla karşılaştığımız bir dolandırıcılık faaliyeti olmasına karşın Türk Ceza Kanunu’nda değil, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da düzenleme alanı bulmuştur. TKHK m.80 hükmünde kaleme alınan ilgili metin ‘’ Piramit satış; katılımcılarına bir miktar para veya malvarlığı ortaya koymak karşılığında, sisteme aynı şartlar altında başka katılımcılar bulma koşuluyla bir para veya malvarlığı kazancı olanağı ümidi veren ve malvarlığı kazancının elde edilmesini tamamen veya kısmen diğer katılımcıların da koşullara uygun davranmasına bağlı kılan, gerçekçi olmayan veya gerçekleşmesi çok güç olan kazanç beklentisi sistemidir.’’ şeklinde düzenlenmiştir.

Kartopu sözleşmeleri, dolandırıcılık suçunun özel bir görünüm şekli olup TKHK m.80/2 hükmü uyarınca piramit satış sisteminin kurulması, yayılması ve tavsiye edilmesi yasaklanmıştır. Zira piramit satış sisteminin yasaklanmasıyla da tıpkı dolandırıcılık suçunda olduğu gibi kişilerin malvarlığının korunması amacı bulunmaktadır. Dolayısıyla kartopu sözleşmelerinde de korunan hukuki yarar, dolandırıcılık suçlarındaki amaçla paralel olarak malvarlığındaki aktif değerler ile pasiflerin mevcut durumları olup, bu değerlerin hukuka aykırı şekilde denge değiştirmesinin önüne geçilmek istenmiştir.

Korunan hukuki yarar bakımından benzerlik gösteren kartopu sözleşmeleri ile dolandırıcılık suçu, suçun konusu mefhumunda da paralellik ihtiva etmektedir. Dolandırıcılık suçunun konusu malvarlığı değeri olabilecek ekonomik karşılığı olan her şeydir. Buna karşın dolandırıcılık suçundaki kadar geniş bir kapsama ulaşmasa da piramit satış sisteminde de suça konu olan şey paradır. Zira madde metninde de tanımlandığı gibi piramit satış sistemlerinin temeli, katılımcılara sunulan gerçekçi olmayan vaatler karşılığında, katılımcının sisteme girmek istemesi üzerine belirli bir meblağ ödeme alınması oluşturmaktadır. İşte burada da görüldüğü üzere, katılımcılardan hile ile elde edilen bu meblağlar suç konusunu teşkil etmektedir.

Kartopu sözleşmeleri üçgen bir yapı gibi düşünülecek olursa, sistemi kuran şahıslar en tepede yer almakta olup azınlık bir grubu temsil etmektedirler. Üçgen aşağı doğru genişledikçe sisteme yeni dahil olan üyeler karşımıza çıkmakta ve buradaki şahıs sayısının kalabalık yapısı dikkat çekmektedir. Burada dolandırıcılık suçunun özel bir görünümünü ihtiva eden Kartopu Sözleşmelerinde ‘’fail’’ unsuru belirli bir şahıs grubu mudur? Yoksa herkes bu suç bakımından fail olabilir mi? Bu hususu tartışmakta yarar vardır. Her ne kadar dolandırıcılık suçuyla paralel olsa da dolandırıcılık suçunun herkes tarafından işlenebilir yapıda olmasını piramit satış sistemleri bakımından da kabul etmek çok mümkün olmayacaktır. Zira burada esas olan bir sistem ve sistem vasıtasıyla insanların iradelerinin sakatlanmasıdır. Dolayısıyla sisteme yeni üye dahil eden herkesi fail olarak atfetmek, sistemin yapısını yanlış yorumlamak olacaktır. Burada para kazanma amacıyla sisteme giren üyeler, salt sisteme üye kazandırdıklarında malvarlıklarında büyük artışların meydana geleceği vaat ve inancıyla sistem üye sayısını artırma çabası içindedirler. Yargıtay da bir kararında; yönetici kadrosunda bulunmayan ve bir unvan almamış olmakla birlikte sisteme üye olunmasını önerip, sisteme yeni katılanların ödediği giriş aidatından pay alan eski üyelerin eylemlerinin ise; hile niteliğindeki aldatıcı davranışlar olarak nitelendirilemeyeceğine, bu nedenle bu kişilerin eylemlerinin dolandırıcılık suçunu oluşturmayacağına karar vermiştir[1]. Dolayısıyla üyelerin iradelerini hileli vaatlerle sakatlayan yöneticiler ilgili suç eylemlerinin faili konumunda olmaya ehil olup, kartopu sözleşmeleri ‘’özgü suç’’ niteliğindedir. Buna karşın Türk Ceza Kanunu m.157 vd. hükümlerinde düzenlenen dolandırıcılık suçu genel anlamda herkes tarafından işlenebilen bir suç türü olup, herhangi bir özgü nitelik ihtiva etmemektedir.

Mağdur bakımından yapılacak irdelemede görmekteyiz ki; dolandırıcılık suçu ile kartopu sözleşmeleri arasında herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Zira dolandırıcılık suçunda failin sergilemiş olduğu hileli hareketler sonucunda iradi yanılgı yaşayan kişi, kendisi veya başkasının zararına olacak bir biçimde failin veya bir başkasının yararına bir kazanımı gerçek durumu bilseydi göstermeyeceği rızaya dayanarak sağlamaktadır. Piramit satış sistemlerinde de tıpkı az önceki açıklamamız gibi sistemin çekiciliğine ve kolay yoldan hızlıca para kazandırabileceğine inanan şahıs, umut tacirliğini bilse göstermeyeceği rızaya binaen sisteme dahil olabilmek adına gerekli meblağı ödemektedir. Bu noktada akıllara gerek kartopu sözleşmelerinde gerekse dolandırıcılık suçunda tüzel kişilerin mağdur olup olamayacağı sorusu gelebilmektedir. Ancak bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değildir. Zira gerek kartopu sözleşmeleri gerekse de dolandırıcılık suçu mağdurun iradesi üzerinde etkili olup, tüzel kişilerin yanıltılabilecek düzeyde iradi bir yeteneği mevcut değildir.  Dolayısıyla da tüzel kişiler gerek dolandırıcılık gerekse de kartopu sözleşmeleri bakımından ancak ve ancak zarar gören konumunda olabileceklerdir.

Kartopu sözleşmeleri, yapısal nitelik bakımından dolandırıcılık suçunun özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Bu nedenle de dolandırıcılık suçunda olduğu gibi neticeli bir eylemden söz edilmelidir. Yani kartopu sözleşmelerinde gerçekte olmayan vaatlerle karşı tarafa hile yöneltilmekte, bu hile sayesinde karşı tarafın iradesi sakata uğramakta ve sisteme kaydolarak ilgili meblağı yatırması ile zincirin son halkası tamamlanmaktadır. Eğer ki bu aşamalar sağlıklı bir şekilde elde olmayan nedenler dolayısıyla tamamlanamazsa, tamamlanmış bir suçtan değil, teşebbüs aşamasında kalmış bir suçtan söz edilecektir.

Maddi unsur bakımından yapılan açıklamaların yanı sıra; failin iç dünyasını ilgilendiren manevi unsura değinmek gerekirse; dolandırıcılık suçu ve bu suçun özel görünüm biçimi olan kartopu sözleşmeleri kast unsuruna müstenit olarak vuku bulmaktadır. Yani fail/failler, yaptıkları eylemin neden ve sonuçları bilmeli, bu sonuca ulaşmayı istemelidir. Doktrinde dolandırıcılık suçuna ilişkin bazı görüşler ilgili suçun olası kastla işlenebileceğini, mağdurun hile sonucunda aldanarak malvarlığının zarara uğraması ihtimalini görüp bu durumu önemsemeyen failin olası kast sorumluluğu içerisinde bulunacağını savunmaktadır. Kartopu sözleşmelerine ilişkin yeterli düzeyde düzenleme mevcut olmadığından kanaatimizce dolandırıcılık suçuna ilişkin bu düşüncenin anılan sözleşmeler bakımından da geçerli olması daha uygun olacaktır. Zira kartopu sözleşmelerinde mağdur taraf ilgili oyuna dair yanlış bilgilendirmeler, gerçek dışı vaatler ile icrai hareketler sonucunda kandırılabileceği gibi, ilgili oyuna ilişkin hiçbir bilgi verilmeyerek aldanma sonucunda mağdurun malvarlığında meydana gelecek zararın umursanmama durumu da söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla Kartopu Sözleşmelerindeki dolandırıcılık faaliyetinin olası kastla da gündeme gelebileceğini kabul etmek gerekmektedir.

           

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

KAYNAKÇA

Yargıtay 11. CD. 2002/9613 E. 2003/7268 K. 23/10/2003 Tarih

------------

[1] Yargıtay 11. CD. 2002/9613 E. 2003/7268 K. 23/10/2003 Tarih