1.NORM VE OLGU AYRIMI

1.1. Olguların “Olanı”, Normların İse “Olması Gerekeni” İfade Etmesi

Kelsen’e göre hukuk normu, bir “olgu”yu betimlemez, aksine bir olması gereken buyurur. Norm, bir davranışı emreden, yasaklayan veya yetki veren ve kendisine uyulmadığında müeyyidesi olan bir şeydir. Buna karşılık olgu, neden–sonuç ilişkisinin işlediği doğal dünyaya aittir[1].

Olgu (sein), gözlemlenebilir, sınanabilir olanı, bir başka ifadeyle deneysel olanı, yani amprik olarak doğrulanabileni ifade etmektedir[2]. Norm (sollen) ise, buyurucu (prescriptive), davranışa yön veren düzenleyici ifadelerdir[3]. Bu meyanda, hukukun doğa bilimleri olan farkı ortaya çıkmaktadır. Kelsen, doğa bilimlerinin “olan” üzerine inceleme yaptığını, hukuk biliminin ise, “olması gerekeni” (ought-sollen), ifade etmeye çalışan normatif bir bilim olduğunu ifade eder[4].

Normlar, bir gerçeğin fiilen mevcut olduğunu ya da gelecekte gerçekleşeceğini bildiren ifadeler değildir. Örneğin “öldürmek yapılmamalıdır” şeklindeki bir norm, öldürmenin hiç yaşanmadığını veya artık hiç yaşanmayacağını anlatmaz. Gerçekliğe dair yargılar yalnızca “olan”ı yani olgusal durumu tanımlayan betimleyici cümlelerle ifade edilebilir. Bu nedenle normatif ifadeler, olgusal önermelerle aynı kategoriye yerleştirilemez, ikisi tamamen farklı düzlemlerde işler. Norm, davranışa dair bir yükümlülük bildirirken, olgu, dünyada fiilen var olan durumu tasvir eder. Bu iki alanın karıştırılmaması, norm–olgu ayrımının temelini oluşturur[5]

1.2. Normların Geçerliliği ile Etkinlik Arasındaki İlişki

Kelsen için normun geçerliliği, normun, normal hiyerarşisi sistemine göre ihdas edilmesine bağlıdır. Bu anlamda, norma uyulup uyulmaması normun geçerliliğini etkilememektedir[6]. Ancak etkinlik tamamen önemsiz de değildir, normun uzun süre tamamen etkisiz kalması onun geçerliliğini zayıflatır[7]. Söz gelimi, 28 Mart 1337 tarih ve 9 numaralı Düğünlerde Men'i İsrafat Kanunu her ne kadar yasama organı tarafından usule uygun şekilde ihdas edilmekle normlar hiyerarşisi teorisine göre geçerli olsa dahi, herhangi bir uygulaması olmadığından etkili değildir. Bu şekilde etkinliğini tamamen kaybeden bir normun, geçerli olduğundan da söz etmemek gerekir.

Kelsen’e göre hukuk sosyolojisi, hiçbir zaman hukukun normatif yönünü inceleyen asıl hukuk biliminin yerini tutamaz. Hukuk sosyolojisi, hukukun uygulanışına dair toplumsal gerçeklikleri araştırır, fakat hukukun ne olduğunu, normların kaynağını ve geçerliliğini açıklayan normatif hukuk bilimi asli konumdadır. Dolayısıyla Kelsen’e göre hukuku anlamada temel belirleyici olan normatif analizdir, sosyolojik inceleme ise ancak tamamlayıcı ve tali bir katkı sunabilir[8].

2. HUKUK VE DEĞER ARASINDAKİ İLİŞKİ

2.1. Hukukun Değerlerden Ayrılması

Kelsen’in hukuku değerlerden arındırma (wertfreiheit) iddiası, normların “ahlakî olarak iyi” ya da “kötü” olmalarının hukuksal geçerlilik açısından bir önem taşımadığını ileri sürer. Çünkü hukuk düzenini bilimsel olarak anlamak istiyorsak, onu ahlakî veya politik değerlerle karıştırmadan incelememiz gerekir[9]. Bu doğrultuda, hukukun temel amacı “adaleti sağlamak” değildir, Kelsen’e göre adalet, değerler alanına ilişkindir ve bu nedenle bilimsel incelemenin konusu olamaz. Zira değerler alanında, değerlerin bilinmezliği ilkesi (principe du non-cognitivisme des valeurs) söz konusudur[10]. Bu itibarla, hukuk biliminin görevi adaleti bulmak değildir çünkü adalet bilimin konusunu oluşturmaz[11].

2.2. Hukukun Bir Değer Sistemi Değil Bir Normlar Sistemi Oluşu ve Cebriliği

Kelsen normların geçerliliğini değerlerle değil, üst normlara uygunlukla açıklar. Bu hiyerarşinin tepesinde Grundnorm (temel norm) yer alır. Temel norm, tüm hukuk düzenine geçerlilik veren varsayımsal bir normdur. Bu sayede, hukuk bilimi değerlerden arındırılır ve geçerlilik, etik değil normatif bir bilim halini alır. Kelsen, hukuk normlarını diğer toplumsal normlardan ayıran özellikleri tartışırken özellikle hukukun zorlayıcı yapısına dikkat çeker. Ona göre hukuku benzersiz kılan unsur, hukuk kurallarının ihlali hâlinde devreye giren fiziksel güç kullanımının rastlantısal değil, toplumsal olarak örgütlenmiş ve kurumsallaşmış bir biçimde düzenlenmiş olmasıdır[12]. Başka bir ifadeyle, hukuku ahlaki, dini veya sosyal normlardan ayıran şey, yaptırımların devlet eliyle, belirli prosedürler çerçevesinde ve yetkilendirilmiş makamlar aracılığıyla uygulanmasıdır. Bu nedenle Kelsen açısından hukukun karakteristik özelliği, yalnızca “olması gerekeni” bildiren bir normlar sistemi olması değil, aynı zamanda bu normların arkasında düzenlenmiş ve kurumsallaşmış bir cebrî mekanizma bulunmasıdır[13].

SONUÇ

Hukukun genel teorisinin inceleme alanını oluşturan norm, olgu ve değer kavramları hem anlam hem de birbirleriyle ilişkileri bakımından tartışmalı kavramlardır. Bununla beraber, Kelsen’in olan ve olması gereken ayrımı üzerinden norm ile olguyu birbirinden ayırması, hukukun sosyoloji gibi disiplinlerden ayrılarak bağımsız bir “hukuk bilimi” niteliği kazanmasını sağlamıştır. Normu, ortaya çıkaran mekanizmanın olgulardan bağımsız işlemesi, normun değerler alanından da ayrılmasını gerekli kılar. Zira Kelsen’e göre, değerler alanının bilinmezliği söz konusu olup bilinmezliği (principe du non-cognitivisme des valeurs ) kabul edilen bir alanın hukuk biliminin konusunu oluşturması kabul edilemez.

Normun olgu ve değerlerden bağımsız yapısı, onun geçerliliğiyle de ilgilidir. Buna göre, norm geçerliliğini, kendisinin üzerinde ve geçerli olan bir başka normdan almaktadır. Etkililik ise başka bir meseledir. Uygulanmayan bir norm, bu durum kalıcı hale gelirse geçerliliğini yitirebilir. Bu nedenle toplumsal gerçeklikten tamamen uzak bir normun etkisizleşmesi ve sonunda hukuk düzeni açısından anlamını kaybetmesi mümkündür. Aynı şekilde toplumsal değerlerle uyuşmayan bir normun da etkili biçimde uygulanmaması söz konusu olabilir.

Bu çerçevede norm, olgu ve değer alanları arasında kesin sınırlar çizmek teorik olarak zor görünse de Kelsen’in ayrımı hukuku bilimsel bir çerçeveye oturtmak bakımından değerlidir. Normatif geçerlilik olgulardan ve değerlerden bağımsızdır fakat hukuki düzenin işlerliği, bu üç alanın tamamen birbirinden kopuk olmadığı gerçeğini de göstermektedir.

-------------

[1] Hans Kelsen, Saf Hukuk Kuramı: Hukuk Kuramının Sorunlarına Giriş, Çeviren:Ertuğrul Uzun, İstanbul: Nora Kitap, 2016, ss. 13-19; Hans Kelsen, General Theory of Law & State, Güncellenmiş Baskı, İngilizceye Çeviren: A. Javier Trevino, New Jersey: Transaction Publishers, 2006, ss. 5-13.

[2] Kelsen, Saf Hukuk Kuramı: Hukuk Kuramının Sorunlarına Giriş, op.cit., s. 25.

[3] Ibid, s.25.

[4] Yasemin Işıktaç, Hukuk Felsefesi, 6.Baskı, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2019, s.267; Kelsen, General Theory of Law & State, op.cit., s.17.

[5] Engin Arıkan, “Kelsen’in Saf Hukuk Kuramı ve Ötesi (Kelsen’s Pure Theory Of Law And Beyond”, YÜHFD, C.XVII 2020/2, s.417-446.

[6] Kemal Gözler, Hukukun Genel Teorisine Giriş: Hukuk Normlarının Geçerliliği ve Yorumu Sorunu, Bursa,

Ekin, 2. Baskı, 2023, s.83-84; Işıktaç, op.cit., s.270; Yahya Berkol Gülgeç, “Interrelatıonshıp Between Valıdıty, Effıcacy And Coercıveness”, Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 66 (4) 2017, s. 677-729

[7] Ibid., s.83-84.

[8] Arıkan, Op.Cit.,s.421; Hans Kelsen, Pure Theory of Law, 2. Güncellenmiş Baskı, İngilizceye Çeviren: Max

Knight, Berkeley: University of California Press, 1967, ss. 104-107.

[9] Kelsen, Saf Hukuk Kuramı: Hukuk Kuramının Sorunlarına Giriş, ss. xx-xxiv.;

Hans Kelsen, The Communist Theory of Law, New York: Praeger, 1955, s. 193.YUHFD Cilt. XVII No.2 (2020); Arıkan, Op.Cit., s.422.

[10] Kemal Gözler, “Tabiî Hukuk ve Hukukî Pozitivizme Göre Adalet Kavramı”, Muhafazakâr Düşünce, Yıl:4, Sayı:15, 2008, (Adalet Kavramı), ss.77-90. http://www.anayasa.gen.tr/adalet.htm (27.11.2025).

[11] Adnan Güriz, Hukuk Felsefesi, 14.Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2019, s.66.

[12] Arıkan,Op.Cit.,s.426.

[13]Kelsen, Pure Theory of Law, Op.Cit., s.256-262; Gülgeç, Op.Cit., s.683-687; Arıkan,Op.Cit.,s.426