BABEK OĞLU ERDEŞİR HAKKINDA
Sasani İmparatorluğu’nun (M.S.224-651) kurucusu sayılan 1.Erdeşir ya da “Erdeşîr-i Bâbekân” İslam kaynaklarında ahlak ve siyaset ile ilgili konularda öğretici bir destan kahramanı olarak çoğu eserde yerini almıştır. Elimizde Erdeşir’in kökeni ve iktidarlık süreci hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Zira hükümdarın anlatıldığı eserlerlerin ekseriyeti epik tarzda, kahramanlık ve coşku aktaran eserler olduğundan, söz konusu eserlerden Erdeşir’in hayatı ile ilgili tarihsel veriler elde etmek oldukça güçtür.
Bununla birlikte Erdeşir’in ailesinin, bugünki İran sınırlarında yer alan Istahr şehrindeki Anahita tapınağının bekçileri olduğu, Erdeşir’in babası Babek’in Istahr şehrinin yönetimini ele geçirdiği ve Erdeşir’in de babasının varisi olduğu tarihi kayıtlardan elde edilebilmektedir.[1] Erdeşir’in dedesi Sasan’ın ise Keyani Hükümdarı Bahmen Bin Esefendiyar’ın hükümdarının oğlu olduğu, babası ölünce tahtı kardeşine bırakarak inzivaya çekildiği rivayet edilmektedir.[2]
Sasanilerin atası olan Sasan’ın hem hükümdar soyundan gelmesi hem de dünyanın maddi varlığına önem vermeyen tasavvufi bir şahsiyet olması, Erdeşir’i anlatan biyografilerin ekseriyetinde hem dini hem de politik mersiyelerin bir arada bulunmasına sebep olmuştur.[3] Nitekim Erdeşir’e atfedilen meşhur Karname-i Erdeşir- Babekan adlı destanda Erdeşir’in Ahura Mazda’nın yardımıyla satranç oynamayı, ata binmeyi, avlanmayı öğrendiği nakledilir.[4] Yine söz konusu destanda Erdeşir, Ferri İzdi’nin[5] yardımıyla Arguvan’dan kurtulur. Bunun yanında Erdeşir, tanrı Kirm’in boğazına kızgın demir sokarak Zerdüşt yazınında put yıkıcı olarak önemli bir yer edinmiştir.[6]
ERDEŞİR’İN VASİYETNAMESİ
Ahdü Erdeşir ya da Erdeşir’in vasiyetnamesi, “enderz” denilen Pehlevi edebiyatına ait bir edebi türün örneğidir.[7] Enderz, pehlevice yazılan eserlerin çoğunda “pendnâme” ve “nasîhatnâme”; “hikmetli sözler”, “öğüt ve nasihat”, “ahlak kuralları”, “din eksenli kurallar ve öğütler” içeren bir tavsiyeler kitapçığı olarak nitelendireceğimiz bir edebi türü ifade eder.[8] Sâsânî hükümdarlarının tahta çıktıklarında verdikleri söylev, emir ve tavsiyelerin kayıt altına alındığı belgelere ahd denirdi.Dolayısıyla Ahd-i Erdeşîr de Erdeşîr'in devlet ve toplum düzeninin adaletle teminine dair emir ve sözlerinin toplandığı bir ahitname ve sonraki hükümdarlara da bir tavsiye niteliğindedir.[9]
Din ile devletin ikiz kardeş olduğunu, mülkün temelinin din olduğunu ve bunun gibi daha birçok siyasi tespitlerle kendisinden sonra gelecek olan hükümdarlara tavsiye veren Erdeşir, vasiyetnamesinde ayrıca haleflerinin günlük rutinleri hakkında da telkinlerde bulunmuştur. İşbu araştırmamızda, Erdeşir’in öne sürdüğü meşruiyetini sağlamlaştırmak isteyen bir hükümdarda bulunması gereken özellikler irdelenecek, söz konusu özellikler Platon’un ideal devletinin mütemmim cüzü teşkil eden filozof kral idesi ile karşılaştırılacaktır. Bunun yanında işbu makalemizde, Erdeşir’in din ve devletin ikiz kardeş olduğu metaforu, modern devletin unsurları bağlamında ele alınacaktır. Araştırmamızda Sayın Nagihan Doğan’ın MÜKEMMELLİĞİ KONUSUNDA İTTİFAK EDİLMİŞ” BİR RİSALE: ‘AHDÜ ERDEŞÎR adlı eserinde neşrettiği metin esas alınacaktır.
ERDEŞİR’İN İKİZ KARDEŞLER METAFORU
Erdeşir din ve devletin ikiz kardeş olduğunu söyler.[10] İlk vehlede bu ifade devlet ve dinin iki farklı kişilere/kurumlara işaret ettiği ve devleti yöneten kişi/kurum ile dini yöneten kişi/kurumun iş birliği yapması gerektiği izlenimi yaratabilir. Ne var ki Erdeşir için ikiz kardeş olanlar, kişi yahut kurumlar değil; din fikri ile devlet fikridir. Başka bir deyişle, onun “ikiz kardeş” metaforu, bu iki fikrin hükümdar şahsında birleşmesini ifade eder. Yani din ve devlet, ayrı kaynaklardan değil, aynı otoriteden beslenmelidir. İkiz kardeşler bir arada olmadıkça devlet her zaman tehlike altındadır.
Erdeşir, ikiz kardeş metaforundan hemen sonra dinin, mülkün temeli olduğunu aktarır.[11] Bu, mülkün temeli olan dini elinde bulunduranın, hükümranlık için en kuvvetli silaha sahip olduğu anlamına gelmektedir. Zira bir şeyin temelini elinde bulunduran onun hükmi malikidir. Arsanın malikinin aynı zamanda üzerindeki muhtesatın maliki olduğu gibi...
Din üzerinde hakimiyet kuramayan hükümdar olsa olsa iktidara fiilen sahip olabilir. Hükmi sahipliğini tasdik etmek isteyen hükümdar, halktan hiç kimseyi dini konularda kendisinden üstün göstermemelidir. Dini konularda başkalarından tavsiye dinleyen hükümdarın tahtı emniyette değildir. Zira mülkün temeli başkalarının elindeyken hükümdar, emanet olarak elinde bulunan mülk ile dini koruyamaz.
Dini konuda üstünlüğünü kanıtlayamayan hükümdar aleyhtarlarının ayaklanmak için bir araya gelmesi kaçınılmazdır. Zira toplum içerisinde sefalet içerisinde yaşayanlar, daha evvel devletin dehşetli müeyyidesi ile karşılaşanlar, hükümdarın gazabına uğrayanlar yeni lider arayışlarına başlayacaklar ve bu arayış dini açıdan hükümdardan daha donanımlı olduğunu düşündükleri “dinin gizli reisinin” etrafında toplanmakla son bulacaktır. Erdeşir, vasiyetnamenin birçok yerinde halkın, hükümdar aleyhine zuhur eden kinin etrafında toplanma eğiliminde olduğunu aktarır.[12] Bu sebeple hükümdar, halkın genel kabul görülenlerin dışındaki işlerle meşgul olmasına, bilgiye ulaşmasına mâni olmalıdır. Zira fazla bilgi fazla yorum; fazla yorum ise fazla mezhep demektir. Mezhepsel farklılıkların arttığı bir toplumda ise çatışmalar kaçınılmaz olur. Nihayet çatışmalar, taraflarının hükümdara karşı birleşmesi ile son bulur. Hükümdar bu çatışmalarda kimin tarafında olacağını çoğu zaman seçemez ve zamanla vaziyet, hükümdarın kitlelere şiddet uygulamaktan çekineceği kadar kötüye evrilebilir.
Görüldüğü üzere Erdeşir, dini bir amaç olarak değil araç olarak tanımlamaktadır.[13] Zira, vasiyetname bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kamunun genel yararı için şiddeti meşru gösteren anlatılar başta olmak üzere metinde, toplumu bir arada tutabilmek için dinin korunması gerektiği değil epistemolojik bağlamda dinin gücüyle toplumun bir arada tutulabileceği öğütlenmiştir.
Erdeşir’in dini araç olarak açımladığını ayrıca hükümdarın halkın kalbine ve aklına hükmetmesinin imkânsız olduğunu aktarmasından anlıyoruz. Vasiyetname’nin 6. bölümünde aktarılan “Şunu bilin ki sizin iktidarınız tebaanızın ancak bedenlerine hükmeder, kralların kalpler üzerinde gücü yoktur. Şunu da bilin ki ellerindeki şeyleri alarak insanları alt etseniz bile akıllarına hâkim olamayacaksınız.” ifadesi Erdeşir için dinin insanların kalplerine ve akıllarına yönelik bir kontrol aracı olduğunu göstermektedir. Toplumdaki yoksulların ve acı çekmişlerin ellerindeki en büyük silah, güçlü duygulanımları sayesinde dini bir manipülasyon aracı olarak kullanma yetenekleridir. Öyle ki bu kişiler, dindar bilinçli fertlerden meydana gelen Sasani halkının dini duygularını sömürerek, halkın yoksulların ve acı çekmişlerin yanında olma eğilimi tetikleyecek ve sonunda halk içerisinde hükümdarın “biatçı” olduğu algısı vuku bulacaktır. Reayası tarafından din düşmanı yaftasına maruz kalmak istemeyen hükümdar, dini herkesten çok koruduğunu, dini konularda emir verme yahut yasak koyma hususunda en doğru kararı ancak kendisinin verebileceğini halkına göstermelidir. Hükümdarın ululuğu din bilgisinin ululuğundan gelir. Ruhban sınıfından emir alan, onların tavsiyeleri ile ülkeyi yöneten hükümdar zayıf noktasını çoktan halka göstermiş olmaktadır.
Erdeşir’in dini araç olarak görmesi Platon’un ideal devletindeki dinin konumunu anımsatmaktadır. Zira Platon, Yasalar adlı eserinde toplumun mutluluğu ve esenliği için dini bir araç olarak kullanır.[14] Ne var ki Platon’un din anlayışı idealar evrenine, Erdeşir’inki ise Zerdüşt öğretisine dayanır.[15] Zerdüştlük geleneğine göre hükümdar, Tanrı Ahura Mazda’nın yer yüzündeki temsilcisidir. Onun egemenliği hem dünyevi hem de uhrevidir. Bu yönüyle Erdeşir’in devletinde din ve devlet iç içedir. Platon’un hükümdarının meşruiyeti ise hakikati bilme yeteneğinden kaynaklanır. Başka bir deyişle Platon, arzularından arınmış bir şekilde, aklının işlevini maksimize ederek, idealar evrenini idrak edebilen hükümdarın hangi dine inandığının bir önemi bulunmamaktadır.
Oysa Erdeşir’in ideal hükümdarının Zerdüşt dini açısından neyin “iyi” olduğunu bilmesine gerek yoktur. Başka bir deyişle Erdeşir’in vasiyetnamesi, Zerdüştlük felsefesi bağlamında Ahura Mazda’nın hoşuna gidecek dini öğeler içermediği gibi metinde, Zerdüşt öğretide hükümdar için iyi olanın ne olduğundan da bahsedilmez. Bunun da ötesinde Erdeşir, “Yine o dindarların ve onların dışındakilerin ibadet ve dinlerinden başka herhangi bir konuda emir verme ve yasak koymalarına izin vermemelidir” diyerek dindar bilinci tahtın etrafından uzaklaştırılması gerektiğine işaret etmiş, devlet yönetiminde dindarların kesinlikle söz sahibi olmaması gerektiğini yinelemiştir.
Mamafih, Erdeşir, hükümdarın dini konularda yetkin olması hususunu bir ahlak problemi olarak ele almamış, mülkün temeli olan dini, hükümdarın devamlılığı için teknik bir araç olarak öngörmüştür. Erdeşir için kendisinden sonra gelen hükümdarlar, gerçekten dini konularda yetkin olmasalar bile yetkin gözükmelidir. Başka bir deyişle, Erdeşir’in ideal hükümdarının dini açıdan zevahiri kurtarması kafidir. Zira Erdeşir kendisinden sonra gelenlere, dini iyi bilmemeleri ve halkını da bu konuda bilgilendirmemeleri halinde öteki dünyada karşılaşacağı müeyyidelerden yahut dinlerini ihmal etmeleri durumunda Zerdüşt öğretiye göre Tanrı’nın nefretini kazanıp tahtını kaybedeceğinden bahsetmemiştir. Bunun yanında, hükümdarın dini konulardaki bilgisizliğini, siyasi ve toplumsal açıdan doğurabileceği istikrarsızlıklar bağlamında değerlendirmiştir.
ERDEŞİR’İN TOPLUM MODELİ VERSUS PLATON’UN TOPLUM MODELİ
Nagihan Doğan’dan alıntıladığımız vasiyetnamesinde Erdeşir, toplumu din adamları, askerler, yöneticiler ve hizmetçiler olarak 4 sınıfa ayırmıştır. Sasani imparatorluğunun kurucusunun, toplumu sınıflara ayırması Zerdüştlük geleneğiyle uyumludur.[16] Zira Zerdüşt geleneğinde olduğu gibi Erdeşir’in sınıfları da kati surette geçişsizdir. Erdeşir’e göre sınıfların var oluş amaçlarına hizmet edip etmedikleri hükümdarlar tarafından sürekli olarak denetlenmeli ve sınıfların hudutları kati surette muhafaza edilmelidir. O kadar ki söz konusu sınıflar içerisindeki insanların niyetlerinin ne olduğu dahi hükümdar tarafından tespit edilmeli, bir sınıfın, kendisinden daha üst mertebede bulunan başka bir sınıfa göz diktiğinin anlaşılması durumunda hükümdar, bu durumu önlemeye bedenini korumaktan daha çok önem vermelidir. Bu yönüyle Erdeşir’in geçişsiz toplum modeli, Platon’un toplum modelini akıllara getirmektedir.
Gerçekten de Platon Devlet adlı eserinde toplumu 3 sınıfa ayırmış her bir sınıfa değerli bir maden hasretmiştir. Filozofa göre toplum 3 sınıftan meydana gelmekte olup bunlardan yöneticiler altın madenine, askerler gümüş madenine ve üreticiler de tunç/demir madenine katışmış durumdadırlar.[17] Bununla birlikte Platon’un öne sürdüğü bu sınıflar ruhun üç farklı bölümüne denk gelmektedir. Buna göre yöneticilerin ruhlarının akıl bölümü, askerlerin ruhlarının irade bölümü, üreticilerin ruhlarının ise arzu bölümü ağır basmaktadır.[18] Böylece ruhunun hangi bölümünü etkili olarak kullandığına göre sınıflara ayrılan ve bütün sınıflar ehli oldukları işlerle meşgul olduklarında, insanlar arasında mutluluk ve esenlik zuhur etmiş olacaktır.
Platon’un toplum tasnifi insanın/insanoğlunun ihtiyaçlarını ancak iş birliği yaparak karşılayabileceği görüşüne dayanır. Başka bir deyişle, Platon’un sınıfları arasında mütemadiyen bir dayanışma söz konusudur. O kadar ki filozof, dayanışmadan üstün fayda sağlanabilmesi için, belirli bir sınıfın çocuklarının başka bir sınıfa yönelik yeteneklerinin ağır bastığı durumlarda sınıflar arası geçişi de mümkün kılmıştır.[19] Zira topluma yeni katılmış ve tunç/demir madeninin yetkinliğine sahip olan bireyin, sırf altın madenine katışmış bir kişinin kanını taşıması hasebiyle devleti yönetici sınıfına dahil edilmesi devletin çöküşünü beraberinde getirecektir.[20]
Platon’un Devlet adlı eserinde ayrıca sınıfların birbirlerinin işine karışmasının devlete karşı işlenmiş en büyük suç olduğunu kabul etmesi onun toplum tasnifinin Erdeşir’in sınıfları kadar geçişsiz olduğu anlamına gelmez.[21] Zira Platon, insanları ehli olmadıkları bir işte çalıştırmanın başka bir deyişle, ruhlarının işlevsel açıdan zayıf olduğu bölümüne ihtiyaç duyulan alanlarda söz sahibi olmalarının devletin zararına olacağından hareketle, liyakat merkezli bir geçişsizlik öngörmüştür. Bu bağlamda Platon, ruhunun arzu bölümü kuvvetli bir etkiye sahip birinin asker olmasının dayanışma zincirini koparacağını ve bu durumun uzun vadede toplumun dağılmasına sebep olacağını düşünerek sınıfların hudutlarını bireylerin ruhlarının doğasına göre konumlandırmıştır.
Oysa Erdeşir’in vasiyetnamesinde yer alan sınıfların geçişsizliği bir nass kadar kesindir. Bununla birlikte Erdeşir’in katı geçişsizliği Platon’unkinden farklı olarak insanın doyumsuz olma özelliğine dayanmaktadır. Başka bir deyişle Erdeşir, Platon gibi insanların yaratılışlarındaki farklılıklara değinmenin ötesinde, bütün insanlığı “doyumsuz/aç gözlü” olarak kabul etmiş ve kendisinden sonra gelenlere buna göre nasihat vermiştir. Hükümdara göre kim olursa olsun, kendisinin üstünde yer alan bir sınıfa geçtiğinde, ondan daha da üst sınıfa göz koyacaktır. Zira onlar krala yaklaştıkça, hükümdara daha fazla imrenecekler ve onun yerine geçmeden sınıf atlama hevesleri sona ermeyecektir. Zaman içerisinde kuyruk başa, baş da kuyruğa dönüşecek ve sonunda hükümdarın tahtı devrilecektir.
Görüldüğü üzere gerek Platon gerekse Erdeşir insan ruhundan/insanın fıtratından yola çıkarak sınıflar arası geçişin sınırlarını belirlemişlerdir. İkisi arasındaki en temel fark, Erdeşir tüm insanlığı doyumsuz olarak yaftalarken, Platon insanları ruhları bağlamında ele almış ve üç farklı insan ruhuna göre toplumu sınıflara ayırmıştır. Palton’un sınıflar arası geçişsizliği insanların hangi madene katıştığının tespit edilmesinden sonra başlarken, Erdeşir’in geçişsizliği böyle bir tespite ihtiyaç duymaz.
ERDEŞİR’İN ŞİDDETİ VERSUS PLATON’UN ŞİDDETİ
Vasiyetnamenin birçok yerinde Erdeşir, toplumun yararına olacaksa bireylere şiddet uygulamanın hatta onları öldürmenin meşru olduğunu söyler.[22] Bu meşruluğu ise yine bir düalizmle açıklar: Şefkat+Şiddet=Şevkat.
Hükümdarın şefkati, onun gaddarlığını ihtiva etmedikçe tebaa için şefkat niteliği taşımaz. Tebaaya merhamet demek, bazı durumlarda fertlere şiddet uygulanması demektir. Bu bağlamda Erdeşir hükümdarın şiddet kapısı ve şefkat kapısı olmak üzere iki farklı kapısı olduğunu kabul etmez. Hükümdara göre, gerektiğinde bireylere şiddet uygulaması hükümdarın şefkat kapısının ayrılmaz bir parçasıdır.[23] Toplum içerisinde dini açıdan yozlaşmış, toplumun ileri gelenlerine haset besleyen insanlara karşı hükümdar, şiddet kapısı ile merhamet kapısını birleştirmek zorundadır.
Platon da Devlet adamı adlı eserinde toplumun faydasına yönelik olan şiddetin meşru olduğunu söyler.[24] Filozofa göre devlet yönetmek tıpkı tıp/doktorluk gibi bir bilimdir. Bilimin yolundan giden, bilimin doğruluğundan sapmayan kralın bu uğurda başvurduğu şiddet içeren yollar kralın doğruluğuna zeval vermez. Nasıl ki doktor, bizleri iyileştirmek için bazı durumlarda canımızı acıtan yollara başvurur, yönetici de devletin iyiliği için şiddete, hatta öldürmeye başvurabilecektir.
Görüldüğü üzere Erdeşir’in şiddeti ile Platon’un şiddeti toplumu ıslah edici değil topluma merhamet edici bir mefhum olarak benzerlik göstermektedir. Zira Erdeşir, hükümdarın şiddet kapsını, onun şefkat kapısının olmazsa olmazı olarak nitelemiş, Platon da benzer bir şekilde topluma yahut onun bireylerine yönelik şiddetin sonucunu doktorun hastayı iyileştirmesine benzeterek şiddeti toplum için bir merhamet olarak yorumlamıştır.
SONUÇ
Mamafih, M.S 3. yüzyılda hüküm sürmüş efsanevi hükümdar Babek oğlu Erdeşir, dini devletin ayrılmaz bir parçası olarak görerek mülkü dinin temeli olarak tanımlamıştır. Erdeşir bunu yaparken, yöneticinin epistemolojik anlamdaki gücünü artırma gayesi gütmüş, Ahura Mazda’nın gözüne girmeye çalışmamıştır.
Din, insanın zaaflarını törpüleyen, toplumu oluşturan bireylerin kalbine hitap eden en değerli kurum olduğundan hükümdar, kalplere giden yolu din adamlarını yardımıyla değil, kendisi fethetmelidir. Aksi halde kitleler, hükümdarı hep yanındaki din adamıyla tasavvur edecekler ve din adamı (din değil) artık iktidarın meşruiyetinin ayrılmaz bir parçası haline dönüşecektir. Dindar bilinç, mülkün sahibine değil, kalplere hükmeden temelin sahibine gıpta edecektir.
Zerdüşt inancını benimseyen ve devleti bu dini gelenekler doğrultusunda ayakta tutmaya çalışan Erdeşîr’in, Ahura Mazda’nın yardımıyla topraklar fethettiği tarihi kaynaklarda yer almaktadır. Vasiyetnamesinde yer alan tavsiyelerin birçoğu, günümüz laik devlet anlayışıyla doğrudan örtüşmese de hükümdarın dini konularda derin bilgi sahibi olması gerektiğine dair ısrarı dikkat çekicidir. Bu yönüyle, dini iktidarın hizmetine alan ve din adamlarını otoritenin dışında tutan yaklaşımı, modern siyasal düşüncede karşılık bulan bir çizgiye işaret eder.
Erdeşir tarafından aktarılan, hükümdarın kendisinin ve mahiyetinin ahlakını düzeltmeden halkın ahlakını düzeltemeyeceği, devleti yıkan iki şeyin, düşmanın galip gelmesi ile edebin bozulması olduğu gibi diğer öğütler de günümüzde hem birey olarak bizlerin hem de dini konularda ıslahata hazırlanan dünya iktidarlarına benzersiz bir ders niteliğindedir.
KAYNAKÇA
CAN Cahit, Zerdüştçülük, Zerdüşt ve Hukuk (AVESTA), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 1, 1968, s.273-288
DOĞAN Nagihan, Mükemmelliği Konusunda İttifak Edilmiş Bir Risale, ‘AHDÜ ERDEŞİR, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Tarih ve Tarihçiliğe Dair Serhat Küçük İçin Yazılar, 1. Baskı, Ankara 2024, s.431-480
EVREN Mehmet, Platon’un Politika Felsefesindeki Sınıf Ayrımı Ve Yönetim Biçimlerine Dair Bir Değerlendirme, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 12(3),1735-1747.
GEMALMAZ Mehmet Semih, Devlet Birey ve Özgürlük, Legal Yayınları, Genişletilmiş 3. Baskı, İstanbul 2016
ÖZER Osman, POLAT Mahmut, Türk-Fars Mitolojisinde Tema Örtüşmesi, Uluslararası Filoloji Bengü, Yıl 2021, Sayı 1, s.1-14
PLATON, Devlet, Remzi Kitapevi, 2. Baskı, İstanbul 1971
PLATON, Devlet Adamı, MEB Yayınları, İstanbul 1997
PLATON, Yasalar, Çev. Candan Şentuna, Saffet Babür,Pharmakon Yayınevi, 2. Baskı,Ankara 2019,
SHAKED, Shaul, Andarz and Andarz Literature in Pre-Islamic Iran, Encyclopaedia Iranica, Ed. Ehsan Yarshater, C II, Routledge&Kegan Paul, Londra 1985, s. 11-16.
TAHİROĞLU Bülent, Platon’un Hukuk Anlayışı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 1970, Cilt 36, Sayı 1-4, s.364.
TOĞAY Ali Hüseyin, Karname-i Erdeşir-i Babekan (Erdeşir-i Babekan Destanı), Selenge Yayınları,İstanbul 2021
YURDAKUL İlhami, Daire-yi Adalet, Türk-İslam Devlet Ve Toplum Düzeninin Merkezî Anlayışı, Türk Maarif Ansiklopedisi, (https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/daire-yi-adalet)
--------------
[1] DOĞAN Nagihan, Mükemmelliği Konusunda İttifak Edilmiş Bir Risale, ‘AHDÜ ERDEŞİR, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Tarih Ve Tarihçiliğe Dair Serhat Küçük İçin Yazılar, 1. Baskı, Ankara 2024, (https://www.academia.edu/126019881/_Mükemmelliği_Konusunda_İttifak_Edilmiş_Bir_Risale_Ahdü_Erdeşîr_Arapça_metin_ve_Türkçe_Tercümesiyle_Birlikte_A_Treatise_Agreed_Upon_for_Its_Excellence_Ahd_Ardashir_With_Arabic_Text_and_Its_Turkish_Translation_)(E.T:19.04.2025), s.434.
[2] DOĞAN, s.439.
[3] DOĞAN, s.439.
[4] TOĞAY Ali Hüseyin, Karname-i Erdeşir-i Babekan (Erdeşir-i Babekan Destanı), Selenge Yayınları,İstanbul 2021, s.41.
[5] Ali Hüseyin Toğay, Ferreh ifadesinin tanrı Ahura Mazda tarafından iran şahlarına özgülediği tanrısal bir güç olarak aktarır.Ferri İzdi ise Ferreh’in Ahura Mazda’ya özgü koruyucu bir türü olup, destanda Erdeşir’i korumak için onu takip eden bir kuzu görünümüne girmiştir. Erdeşir, daha sora Ferri Keyani’nin yardımıyla Arduvanı yenecektir. (TOĞAY, s.50,57,62,75); İran mitolojisinde ve Zerdüştilerin Kutsal Kitabı Avesta’da Ferri Keyani/Şahlığın ışığı, talihi olarak yer almaktadır. Tanrıya karşı yanlış yapan kişi Ferri Keyani’yi kaybeder, kuş biçiminde olan bu fer ondan ayrılınca şahlık makamı elden gider. (Bkz. ÖZER Osman, POLAT Mahmut, Türk-Fars Mitolojisinde Tema Örtüşmesi, Uluslararası Filoloji Bengü, Yıl 2021, Sayı 1, s.4,
( https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2145304) (E.T:16.05.2025)
[6] TOĞAY, s.81.
[7] DOĞAN, s.433.
[8] SHAKED, Shaul, Andarz and Andarz Literature in Pre-Islamic Iran, Encyclopaedia Iranica, Ed. Ehsan Yarshater, C II, Routledge&Kegan Paul, Londra 1985, s.8.
[9] YURDAKUL İlhami, Daire-yi Adalet, Türk-İslam Devlet Ve Toplum Düzeninin Merkezî Anlayışı, Türk Maarif Ansiklopedisi, (https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/daire-yi-adalet), (E.T:16.05.2025)
[10] DOĞAN, s.461.
[11] DOĞAN, s.461.
[12] DOĞAN, s.463,464,465.
[13] DOĞAN, s.444, d.p.63
[14] TAHİROĞLU Bülent, Platon’un Hukuk Anlayışı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 1970, Cilt 36, Sayı 1-4, s.364.
[15] PLATON, Yasalar, Çev. Candan Şentuna, Saffet Babür,Pharmakon Yayınevi, Ankara 2019, 908d-e,909b-e; ERDEM Hüsameddin, Platon’un Din Anlayışı, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyet Fakültesi Dergisi, Yıl 2004, Cilt 18 Sayı 18, s.14.
[16] DOĞAN, s.442; Zerdüştlükte toplum sınıfları için bkz, CAN Cahit, Zerdüştçülük, Zerdüşt ve Hukuk (AVESTA), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 1, 1968, s.284.(https://dergipark.org.tr/tr/pub/auhfd/issue/42774/516537)(E.T:16.05.2025)
[17] PLATON, Devlet 415 a-b.; EVREN Mehmet, Platon’un Politika Felsefesindeki Sınıf Ayrımı Ve Yönetim Biçimlerine Dair Bir Değerlendirme, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 12(3), s.1738.
[18] PLATON, Devlet, 580 d.
[19] Aramızda bir hamur birliği olduğuna göre sizden doğan çocuklar da her halde size benzeyeceklerdir. Ama arada bir, altından gümüş gümüşten de altın doğduğu olabilir. Bunun için Tanrı, her şeyden önce önderlere doğacak çocukları için bekçilik etmelerini, içlerine bu madenlerden hangisinin katılmış olduğunu dikkatle araştırmalarını buyurmuştur. Kendi çocukları demirle yahut tunçla katışık doğmuşlarsa hiç acımayıp, hamurlarına uygun işlere koyacak onları; çiftçi yada işçi yapacak. Çiftçi ve işçi çocukları arasından mayaları altın ve gümüşle katışık doğanlar olursa, onları gözetecek, kimini önderliğe kimini bekçiliğe yükseltecek; çünkü mayasında demir ve tunç katışık olanların önderlik edeceği gün şehrin yok olacağını Tanrı buyurmuştur. (Platon, s.106, 415/a-c) (Ayrıca bkz. PLATON, Devlet, 423/d); EVREN Mehmet, s.1739.
[20] Bkz. 19. d.p
[21] PLATON, Devlet, 434/c, Platon’un sınıflı toplum modelinin katı ayrımlara dayandığına ilişkin görüş için bkz. EVREN Mehmet, s.1738.
[22] DOĞAN, s.463-46.
[23] DOĞAN, s.464.
[24] PLATON, Devlet Adamı, MEB Yayınları, İstanbul 1997, s.86-88, 293a-e.