Ceza yargılamasında savunma hakkı çok önemli bir yere sahiptir. Savunma hakkının ceza yargılamasının her aşamasında mutlaka dikkate alınması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle ceza yargılamasının her aşamasında savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığı denetime tabi tutulmalıdır.

Uygulamada sıklıkla savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran yargılama işlemlerine rastlamak mümkündür.

Savunma hakkının geniş bir kavram olduğunu ifade etmeliyiz. Bunun doğal sonucu olarak savunma hakkının hangi hallerde kısıtlanmış olduğunun tespiti her zaman kolay olmamaktadır.

Öncelikle "savunma hakkı", şüpheli ve sanık ile ilgilidir. Şüpheli veya sanık olma potansiyeli olan, bu konuma düşme olasılığı bulunan toplumdaki bütün kişilerle de savunma hakkının bağlantısı olduğu söylenebilir. Özetle, savunma hakkı bütün toplumu ve bunun doğal sonucu olarak adaleti gerçekleştirme yükümlülüğü bulunan Devleti de yakından ilgilendirmektedir.[1]

Ceza yargılamasının amacı, iddianın ve savunmanın değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkacak kararın doğru olmasını, gerçek ile uyumlu olmasını temin etmektir. Başka bir söylemle, gerçeğe ulaşmaktır.

Savunma hakkı, doğal olarak bazı hakları bünyesinde barındırmaktadır. Bu haklardan bazıları şunlardır:

1) Yargı mercileri huzurunda kendisini savunma,

2) Müdafi yardımından yararlanma,

3) Susma,

4) Soru sorma,

5) Aleyhine olan işleme katılmama,

6) Tercümandan yararlanma,

7) Delillerin toplanmasını isteme,

8) Duruşmada hazır bulunma,

9) Yasa yoluna başvurma.

Yukarıda belirtilen haklar savunma hakkının bünyesinde yer almaktadır.[2]

Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi

Sanığın duruşmada hazır bulanmasının yükümlülük yönü de vardır. Bununla birlikte sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi kendisi açısından bir haktır. Ayrıca bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından sayılmaktadır.

Adil yargılanma hakkı

Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi'nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6/3-(c) maddesinde, sanığın kendini savunma hakkı bulunduğu ifade edilmektedir. Buna göre; sanığın, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı kabul edilmektedir.

Anayasal hükümler

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36. maddesinde savunma hakkı tanımlanmıştır.[3]

Buna göre; bireylerin yasal araç ve yolları kullanmak suretiyle yargısal makamlar önünde davacı veya davalı olarak bulunma, iddia ve savunma ile adil yargılanma hakları vardır.

Savunma hakkı, "temel hak" niteliğine uygun olarak mutlaka gözetilmelidir. Bu yüzden savunma hakkının kısıtlanması halinde verilen kararlar hukuka uygun olmayacaktır.

Savunma hakkı, sanığın ceza yargılamasındaki en önemli haklarından biridir. Bu hak, yargısal makamlarca ceza yargılamasının her aşamasında dikkate alınmalıdır.

Savunma hakkı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmıştır. Savunma hakkının sağlanan bu güvenceler nedeniyle, herhangi bir sebep ileri sürülerek kısıtlanması mümkün olmayacaktır. 5271 sayılı CMK’nin 289/1-h maddesi gereğince savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedeni sayılmaktadır.[4]

Sorgu

Sanığın sorgusu, savunma hakkının temelini oluşturmaktadır. Bu kavram sadece sanık lehine getirilmiş değildir. Sanığın sorgusu, aynı zamanda maddi gerçeğe ulaşmak için de varlığı gereken bir kurumdur. Sanığın sorgusunun kamusal niteliği bulunmaktadır; bu sebeple emredici bir usul kuralı olduğu söylenebilir.

Savunma hakkı kural olarak sınırlandırılamaz. Ancak yasa koyucu bazı nedenler ileri sürerek bu konuda bazı sınırlandırmalar getirebilmektedir. Yasa koyucunun bu sınırlandırmalar için dayandığı gerekçeler şunlardır:

1

Başka bir mağduriyete sebebiyet vermemek,

2

Yargılamanın uzamasını engellemek,

3

Usul ekonomisi,

4

Gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak.

Yasa koyucu yukarıda belirtilen gerekçelere dayanarak bazı sınırlamalar getirebilmektedir. Fakat bu sınırlamalar istisnaidir. Bu istisnai durumlarda bile usul yasamız bazı koşulların bulunması zorunluluğunu şart olarak öngörmektedir.[5]

Hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağı kuralı ve istisnaları

Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamaz. Bu kural 5271 sayılı CMK’nin “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193/1 maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Yasada istisna edilen durumlar saklı kalmak koşuluyla hazır olmayan sanık hakkında duruşma yapılması mümkün değildir. Şayet sanığın duruşmaya gelmemesi için geçerli bir mazereti yoksa sanığın zorla getirilmesine karar verilmelidir.

Bu genel kuralın istisnaları şunlardır:

Mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi

Şayet sanık hakkında, kovuşturma aşamasında elde edilen delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi söz konusu olursa sanığın sorgusu yapılmadan da dava yokluğunda karara bağlanabilir (CMK m. 193/2).

Sanığın daha önce sorguya çekilmesi ve hazır bulunmasının gerekli olmaması

Sanığın duruşmadan kaçması veya ara vermeyi izleyen oturuma katılmaması halinde, şayet önceden sorgusunun yapılmış olması ve artık sanığın hazır olmasının mahkemece gerekli görülmemesi şartıyla dava sanığın yokluğunda karara bağlanabilecektir (CMK m. 194/2).

Yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektiren davalar

Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektiren bir dava ise, sanık gelmese dahi duruşma yapılabilmesi mümkündür. Bu gibi durumlarda sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı hususu yazılmak suretiyle ihtar edilir (CMK m. 195).

Sorgu sırasında sanığın mahkeme salonundan çıkarılabilmesi

Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi halinde mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilmektedir (CMK m. 200/1).

Sanığın dışarı çıkarılması

Sanık duruşmada davranışları ile duruşmanın huzurunu bozarsa veya sanığın hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokarsa, bu durumda sanığın duruşma salonundan çıkarılabilmesi mümkündür.

Sanığın duruşmada hazır olması dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu değilse, mahkeme oturumu sanığın yokluğunda sürdürür ve oturumu sona erdirebilir. Belirtmek gerekir ki, bu durumlarda sanığın müdafii yoksa mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini talep etmelidir. Sanığın duruşmaya yeniden alınmasına karar verilmesi halinde yokluğunda yapılan işlemler açıklanmak zorundadır (CMK m. 204/1).

Sanığın duruşmadan bağışık tutulması

Bu durum 5271 sayılı CMK’nin 196. Maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu yasal düzenleme ile getirilen kurallar şunlardır:

Talep halinde sanığın duruşmadan bağışık tutulmasına karar verilebilmesi

Sanığın mahkemece sorgusu yapılmış olması durumunda talep halinde sanığın duruşmadan bağışık tutulmasına karar verilebilir. Burada sanık veya sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde vekili veya müdafii talepte bulunmalıdır. Bu talep üzerine mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilecektir (CMK m. 196/1).

Sanığın istinabe suretiyle sorguya çekilebilmesi

Sanığın istinabe suretiyle sorguya çekilebilmesi mümkündür. Ancak alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda istinabe süretiyle sorguya çekilmek mümkün değildir (CMK m. 196/2).

Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine sorgu için belirlenen gün bildirilmelidir (CMK m. 196/2).

Sorgu sırasında Cumhuriyet savcısı ile müdafiin hazır bulunması zorunlu görülmemektedir (CMK m. 196/2).

Sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği hususu sorgusundan önce sorulmalı ve bu durum tutanağa geçirilmelidir (CMK m. 196/2).

Sorgu tutanağı önemli bir belgedir. Bu yüzden sorgu tutanağının duruşmada okunması gerekir (CMK m. 196/3).

SEGBİS ile sanığın sorgusunun yapılabilmesi

Görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya sanığın duruşmalara katılmasına karar verebilir (CMK m. 196/4).[6] Hâkim veya mahkemenin bu uygulamayı zorunlu gördüğü durumlarda bu yöntem tatbik edilebilir.

Sanığın hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olması

Bu durumda sanığın hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilecektir (CMK m. 196/5). Bu durumda sanığın sorgusunun yapılmış olması şart olarak aranmaktadır.

Sanığın yurt dışında bulunması ve duruşma tarihinden önce sorgusunun yapılabilmesi

Bu durumda sanığın belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunması mümkün olmayacak ise, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sanığın sorgusunun yapılabilmesi (CMK m. 196/6).

Duruşmadan vareste tutulma

Mahkemece sanığın sorgusu yapılmış ise, sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafisinin talebi üzerine sanığın duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabilmesi mümkündür.

Bundan başka, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın sorgusu yapılmış olmak şartıyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilmesi mümkündür. Belirtilen durumlarda sanığın sorgusunun yapılmış olması hâlinde sanığın duruşmadan bağışık tutulabilmesinin şartları hüküm altına alınmıştır.

Sanık yargılamanın önemli bir öznesi olup, duruşmada hazır bulunması gereken kişiler arasında yer almaktadır. Sanığın duruşmada bulunması zorunluluğu, yargılamanın "yüze karşılık" özelliği ve savunma hakkının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden ceza yargılamasında gelmeyen sanık hakkında duruşma yapılamaz.[7]

Duruşmanın başlaması[8]

Duruşmaya başlanılabilmesi için şu hususların saptanması gerekir:

1

Sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı,

2

Çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri

Yukarıda belirtilen hususlar belirlendikten sonra duruşmaya başlanabilir.

Sanığın, duruşmaya bağsız olarak alınması gerekir. Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklamalıdır (CMK m. 191/1).

Daha sonra tanıkların duruşma salonundan dışarı çıkarılması gerekir (CMK m. 191/2).

Duruşmada, sırasıyla şu işlemler yapılmalıdır:

1

Bilgi alınması: Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır (CMK m. 191/3-a).

2

İddianamenin okunması: İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur (CMK m. 191/3-b).

3

Yasal hakların hatırlatılması: Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir.(CMK m. 191/3-c).

4

Sanığın yönteme uygun sorgusunun yapılması: Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır (CMK m. 191/3-d).

İfade ve sorgunun tarzı

Savunma hakkı bakımından sanığın ifadesinin alınma ve sorgusunun yapılma tarzı da önemli bir konudur. Buna ilişkin getirilen kurallara ve yönteme uyulmak zorunluluğu bulunmaktadır.

Buna ilişkin kurallar 5271 sayılı CMK’nin “İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147. maddesinde düzenlenmiştir.

Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde uyulması gereken kurallar şunlardır (CMK m. 147/1):

1)

Kimliğin saptanması ve soruları doğru cevaplama yükümlülüğü: Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür (CMK m. 147/1-a).

2)

Suçun anlatılması: Kendisine yüklenen suç anlatılır (CMK m. 147/1-b).

3)

Müdafi belirleme ve avukattan yararlanma hakkı: Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir (CMK m. 147/1-c).

4)

Yakalamanın yakınlara bildirilmesi: CMK’nin 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir. (CMK m. 147/1-d).

5)

Susma hakkı: Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir. (CMK m. 147/1-e).

6)

Delillerin toplanmasını talep etme ve savunma hakkı: Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır. (CMK m. 147/1-f).

7) 

Sanığın kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınması: İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. (CMK m. 147/1-g).

8)

Teknik imkânlardan yararlanma: İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır. (CMK m. 147/1-h).

9)

Tutanak düzenlenmesi: İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. (CMK m. 147/1-i).

İfade veya sorgunun bir tutanağa bağlanması

İfade veya sorgunun mutlaka bir tutanağa bağlanması gerekir.

Tutanakta bulunması gereken unsurlar

Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer almalıdır (CMK m. 147/1-i):

1

İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.

2

İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.

3

İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.

4

Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.

5

İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.

Şüpheli ve sanık açısından ifade ve sorgu, hem bir yükümlülük hem de bir hak olarak hükme bağlanmıştır.

Bu yüzden, 5271 sayılı CMK'nin 147 ve 191. maddelerinde belirtilen yasal hakları kendisine hatırlatılan ve “açıklamada bulunmama” hakkını kullandığına dair bir beyanda bulunmayan, savunma yapmak için süre isteyen sanığın dinlenmesi zorunlu bir işlemdir.[9]

Örneğin; açıklamada bulunmama hakkını kullandığına dair bir beyanda bulunmayan, haklarını anladığını belirten, savunma yapmak için süre isteyen ve sonraki celselere katılmayan sanığın duruşmadan bağışık tutulmayı kabul ettiğinden bahisle sorgusu yapılmaksızın müdafisinin dinlenilmesi ile yetinilip sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırı olacaktır.[10]

Sanığın duruşmadan bağışık tutulması için sanığın sorgusunun yapılmış olması gerekir. Yerel Mahkemece CMK’nın 196. Maddesine aykırı davranılmamalıdır. Sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulabilmesi için sanığın sorgusunun yapılması zorunludur. Bu kuralın istisnai durumları yoksa sanığın sorgusu yapılmayıp müdafisinin dinlenilmesiyle yetinilerek sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması mümkün değildir.

Bu kuralın ihlali, duruşmanın yüz yüzeliği ve sözlülüğü ilkelerine aykırıdır. Ayrıca bu kuralın ihlali, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de teminat altına alınan adil yargılanma hakkının ihlâli sonucunu doğuracaktır. Bu durumda Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan savunma hakkı kısıtlanmış olacaktır.[11]

HAGB ve hükmün açıklanması

Örneğin; sanığın deneme süresi içinde kasıtlı suç işlenmesi nedeniyle dosyanın yeniden ele alınarak duruşma açılması gerekecektir. Bu halde sanığa, duruşmaya gelerek bu konuda savunma yapılmadığı takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanacağı uyarısı ile birlikte duruşma tarihi ve saatinin bildirilmesi gerekecektir. Burada yönteme uygun meşruhatı içerir davetiye tebliğ edilmeden savunma hakkını kısıtlayacak biçimde hükmün açıklanmasına karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[12]

SSÇ’nin kısa kararın okunduğu oturuma getirtilmeyerek savunma hakkının kısıtlanması

Başka suçtan kapalı cezaevinde hükümlü olan ve duruşmalardan vareste tutulmaya dair bir talebi de bulunmayan suça sürüklenen çocuğun, kısa kararın okunduğu oturuma getirtilmemesi hukuka aykırı olacaktır. Bu durumda SSÇ’nin savunma hakkı kısıtlanmış olacaktır. Bu şekildeki bir uygulama 5271 sayılı CMK'nın 196. maddesine aykırıdır.[13]

Kovuşturma evresinde sanığın farklı yargı çevresi içerisinde Açık Ceza İnfaz Kurumunda başka suçtan hükümlü olarak bulunması

Bu durumda sanığın duruşmadan vareste tutulma talebi bulunmuyorsa ve bu hususta bir karar alınmamışsa, sanığın yokluğunda yargılamaya devam edilerek kararın açıklanması 5271 sayılı CMK'nın 196. maddesine aykırı olacaktır. Bu kuralın ihlali savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelecektir.[14]

Müdafii tayin edilmesi zorunluluğu

Bazı durumlarda sanığa müdafii atanması gerekebilir.

Örneğin; sanığa isnat edilen 5237 sayılı TCK’nin 86/1, 86/3-e, 87/2-b, 87/2-son maddelerinde yer alan eyleme ilişkin öngörülen cezanın alt sınırının 8 yıl hapis cezası olması nedeniyle, sanığın talebi aranmaksızın müdafii tayin edilmesi gerekir. Bu durumlarda sanığın savunmasının mahkemece bizzat müdafii huzurunda alınması ve yine müdafiin hazır olduğu duruşmada karar verilmesi gerekmektedir.[15]

Örneğin; 28.06.2014 tarihli 6545 sayılı Yasa ile değişik 5237 sayılı TCK'nin 142/2-h ve 143. maddelerinde öngörülen suçun gerektirdiği cezanın alt sınırı dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nin 150/3 ve 196/2. maddeleri uyarınca sanığa zorunlu müdafii atanması gerekecektir. Bu kural dikkate alınmadan, sanık müdafinin hazır bulunmadığı duruşmada savunmasının alınarak CMK’nin 188/1 ve 289/1-e maddesine aykırı davranılması sanığın savunma hakkını kısıtlayacaktır.

Örneğin; yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla yasanın zorunlu müdafiliği kabul ettiği kasten öldürme suçundan yapılan yargılamada, CMK’nın 289/1-e maddesindeki emredici hüküm uyarınca duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık müdafisinin yokluğunda kasten öldürme suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırı olacaktır.[16]

Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturma

Bu tür soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde şüpheli veya sanığın müdafisinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanmalıdır (CMK m.150/3).

19.12.2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.[17] Bu durum suç tarihi itibariyle dikkate alınmalıdır.

Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma

Bu konu 5271 sayılı CMK'nın “Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma” başlıklı 151. Maddesinde düzenlenmiştir.

Buna göre; 5271 sayılı CMK’nin 150. maddesi hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapmalıdır. Bu gibi hallerde mahkemenin oturuma ara verebilmesi mümkündür. Ayrıca bu gibi hallerde oturumun ertelenmesine de karar verilebilmektedir (CMK m. 151/1).

Şayet yeni müdafi savunmasını hazırlamak için yeterli zaman olmadığını bildirirse mahkeme duruşmanın ertelenmesine karar verebilecektir (CMK m. 151/2).

5271 sayılı CMK, savunma hakkı konusunda oldukça hassas bir düzenlemeye sahiptir. Yasal düzenleme, isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı durumlarda zorunlu müdafilik kurumunu benimsemiştir. 5271 sayılı CMK açısından zorunlu (veya istek üzerine atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark yoktur.[18]

Ek savunma hakkı verilme zorunluluğu

İddianamede belirtilmeyen durumlarda sanığa ek savunma hakkı verilmesi zorunluluğu gözetilmelidir.

Örneğin; Sanık hakkında, iddianamede uygulanması istenen kanun maddeleri arasında yer almamasına rağmen CMK'nın 226. maddesi uyarınca sanığa ek savunma hakkı verilmeden 5237 sayılı TCK’nın 265/3. maddesinin uygulanması savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelecektir.[19]

Ek savunma hakkı verilmeden mahkûmiyet hükmü kurulması

Bu durumda sanığın savunma hakkı kısıtlanmış olacaktır.

Örneğin; sanık hakkında; iddianamede uygulanması istenen kanun maddeleri arasında yer almamasına rağmen 5271 sayılı CMK'nın 226. maddesi uyarınca sanığa ek savunma hakkı verilmeden 5237 TCK'nın 116/4. maddesinin uygulanması savunma hakkının kısıtlanması olarak değerlendirilecektir.[20]

Gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hallerin ortaya çıkması

Bu durumun ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde, sanık veya müdafiine ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir.[21]

Örneğin; sanık hakkında TCK'nın 125/1 ve 53. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı halde ek savunma hakkı tanınmadan TCK'nın 125/4. maddesi uyarınca ceza artırılarak, CMK'nın 226. maddesine aykırı davranılması hukuka aykırı olacaktır.[22]

Sanık müdafinin mesleki mazereti ve müdafii yokluğunda sanığın savunmasının alınması

Sanık müdafiinin mesleki mazereti geçerli bir neden olmaksızın reddedilmemeli, mümkün olduğu ölçüde sanığın savunması müdafii huzurunda alınmalıdır. Örneğin; Sanık müdafiinin mesleki mazeretinin reddine karar verilerek yokluğunda sanığın savunmasının alınarak karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[23]

Bu şekilde karar verilmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine ve 5271 sayılı CMK’nin 150/3. ve 188/1. maddelerine aykırı olacaktır.[24] Bu şekildeki bir uygulamanın sanığın savunma hakkının kısıtlanması anlamına geldiği dikkate alınmalıdır.[25]

Mazeret dilekçesi ile duruşmanın ertelenmesi talebi

Örneğin; sanık müdafii 25/06/2015 tarihli UYAP üzerinden e-imza ile imzalayarak mazeret dilekçesi ile duruşmanın ertelenmesini talep etmiştir. Bu örnek olayda, bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmelidir. Bu karar verilmeden örneğin, 26/06/2015 tarihli son oturumda sanık ve müdafiinin yokluğunda hüküm kurulması sanığın savunma hakkını kısıtlayacaktır.[26]

Sanığın hüküm tarihinde aynı yargı çevresinde başka bir suçtan Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunması

Bu gibi hallerde sanığın duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulmasına dair veya 5271 sayılı CMK'nin 196/5 maddesine göre verilmiş bir karar olmaması halinde sanığın duruşmaları kendiliğinden takip etme olanağı bulunmadığı dikkate alınmalıdır. Bu durumda sanığın duruşmada hazır bulundurulması veya SEGBİS ile duruşmaya katılımının sağlanması gerekir. Bu işlemler yapılmadan sanığın yokluğunda yargılamaya devamla mahkûmiyet hükmü kurulması 5271 sayılı CMK’nin 193 ve 196. maddelerine aykırı olacaktır. Bu halde de sanığın savunma hakkının kısıtlandığı söylenebilecektir.[27]

Avukatın sanığın vekilliğinden çekildiğini bildirmesi

Bu durum zorunlu müdafilik açısından dikkate alınmalıdır.

Örneğin; sanığa yüklenen yağma suçunun gerektirdiği cezanın alt ve üst sınırları bakımından, vekaletnameli avukatı 21.10.2015 havale tarihinde mahkemeye hitaben gönderdiği dilekçesi ile sanığın vekilliğinden çekildiğini bildirmiştir. Bu örnek olayda sanık müdafinin görevden çekilme içeren bu dilekçesinden sonra, sanığa yeni bir avukat atanması gerekecektir. Bu gibi durumlarda örneğin, hükmün açıklandığı 13.04.2016 tarihli oturumda, sanığa yeniden müdafii tayin edilmelidir. Burada müdafi bulundurulmaksızın sanık hakkında hükümlülük kararı verilmesi ve esas hakkındaki mütalaaya karşı sanık ve müdafinden diyeceklerinin sorulmaması 5271 sayılı CMK’nın 150/3, 188/1, 289/1-e, 216/2. maddelerine aykırı olacaktır. Bu şekildeki bir uygulama savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelecektir.[28]

Duruşmada hazır bulunacaklar[29]

Duruşmada hazır bulunması gereken özneler şunlardır (CMK m. 188/1):

1

Hükme katılacak hâkimler

2

Cumhuriyet savcısı

3

Zabıt kâtibi

4

Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafii

Burada Yasa'nın zorunlu müdafiliği kabul ettiği durumlarda müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması şart koşulmuştur.

Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir.[30]

Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi

Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilmektedir.[31]

Delillerin tartışılması

Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla şu öznelere verilmelidir (CMK m. 216/1):

1

Katılana veya vekiline,

2

Cumhuriyet savcısına,

3

Sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine.

Açıklamalara cevap verebilme hakkı

Duruşmada Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekilinin; sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına cevap verebilmesi mümkündür. Sanık ve müdafii veya yasal temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebileceklerdir (CMK m. 216/2).

Son sözün hazır bulunan sanığa verilmesi

Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilmelidir. Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel olmayacaktır (CMK m. 216/3).[32]

Sanığın savunmasının açıkça sorulması zorunluluğu

Sanığa isnat edilen suçla ilgili olarak savunması açıkça sorulmalı ve savunma duruşma zaptına geçirilmelidir. SSÇ’ye isnat edilen suçlarda müdafiiden de esas hakkında savunması istenebilir.

Örneğin; karar duruşmasında hazır olan suça sürüklenen çocuk müdafiinden esas hakkındaki savunması açıkça sorulmadan hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanmasına neden olacaktır.[33]

Sanığın savunma hakkı, ceza yargılamasındaki en önemli haklarından biridir. Savurma hakkı, ceza yargılamasının her aşamasında dikkate alınmalıdır.[34]

Savunma hakkı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmıştır. Bu sebeple bu hakkın, herhangi bir sebeple sınırlandırılması mümkün değildir.[35]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------

[1] YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[2] YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019.

[3] Bu madde "Temel haklar ve ödevler" bölümünde yer almaktadır.

[4] Nitekim 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/8 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-h maddeleri uyarınca savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir. Emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019; YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[5] YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019; YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[6] [4] (Değişik: 15/8/2017-KHK-694/147 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/142 md.)

[7] Yasada belirtilen istisnai hâllerde yapılabilir.

[8] Buna ilişkin kurallar 5271 sayılı CMK’nın “Duruşmanın başlaması” başlıklı 191. Maddesinde düzenlenmiştir.

[9] YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019.

[10] YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019.

[11] YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019.

[12] Y.11.CD, E: 2021/4614, K: 2021/6082, T: 30.06.2021.

[13] Y.6.CD, E: 2021/5116, K: 2021/9372, T: 20.05.2021.

[14] Y.6.CD, E: 2021/11953 K: 2021/12288, T: 24.06.2021.

[15] Y.1.CD, E: 2021/2295, K: 2021/7334, T: 21.04.2021.

[16] YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[17] YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[18] YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[19] Y.6.CD, E: 2021/8932, K: 2021/7261, T: 19.04.2021.

[20] Y.6.CD, E: 2020/9308, K: 2021/11248, T: 14.06.2021.

[21] Y.4.CD, E: 2021/463, K: 2021/10211, T: 22.03.2021.

[22] Y.4.CD, E: 2021/463, K: 2021/10211, T: 22.03.2021.

[23] Y.1.CD, E: 2021/2295, K: 2021/7334, T: 21.04.2021.

[24] Emsal kararlar için bkz.; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (Colozza et Rubinat/İtalya, 12.02.1985 A. 89, Is-30; Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, A.80 28.06.1984) kararları.

[25] Y.1.CD, E: 2021/2295, K: 2021/7334, T: 21.04.2021.

[26] Y.10.CD, E: 2019/8392, K: 2021/2758, T: 25.02.2021.

[27] Y.11.CD, E: 2021/825, K: 2021/3492, T: 07.04.2021.

[28] Y.6.CD, E: 2020/658, K: 2021/9693, T: 25.05.2021.

[29] Bu konu CMK’nin “Duruşmada hazır bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrasında hüküm altına alınmıştır.

[30] 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 308. maddesinin 5. fıkrası ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince.

[31] “29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 5. maddesi ile bu fıkraya "Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam edilebilir" cümlesi eklenmiştir. 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7070 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 5. maddesi ile de anılan cümle "Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilir" şeklinde düzenlenerek yasa hükmü haline gelmiştir.” Emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[32] (Ek cümle: 15/8/2017-KHK-694/148 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/143 md.) CMK’nin 216/3 maddesi, “Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez" cümlesi eklenmiş, 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 143. maddesiyle de anılan cümle kanunlaşmıştır. Emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2018/224, K: 2021/121, T: 18.03.2021.

[33] Y.1.CD, E: 2021/455, K: 2021/5677, T: 31.03.2021.

[34] Bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2012 gün ve 13/125-236 sayılı kararı.

[35] Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.