e-Devletin yani “sanal devletin üçüzleri” SECSİS; MERNİS ve UYAP üzerinde kuşkular eksilmiyor. Ama bunlar üzerinde yeterli şeffaf yapı da kurulmuyor ve yeterli önlem alınmıyor. Moda deyimi ile “konuya Fransız kalınıyor”. İş işden geçtikten sonra, yani seçimden sonra yakınmalar artacaktır. Şimdi konu şu fıkrada olduğu şekilde anlaşılıyor :

Bir seçimde, seçim sonuçları geldikçe, genel merkeze haberler gelmeye başlıyor.
"Beş sandalye aldık"
"On sandalye daha aldık."
Seçim sonuçları belli oldukça sandalye sayısı da artıyor.
"Elli aldık, altmış aldık, yüz aldık."
Parti sekreteri sandalyenin milletvekili anlamına geldiğini bilmiyor, yanıt veriyor:
"Partiye bu kadar sandalye yeter, biraz da masa alın..."

       SEÇSİS, UYAP, MERNİS, İMF, OECD, KPSS, ÖSYM gibi belli bir sistemi veya olayı anlatabilmek için, onun ilk harflerini bir araya getirerek kelime oluşturmak, İngilizce’den ve Amerikanca’dan kaynaklanan bir hastalık. İngilizce; yeni bir kelime üretemeyen, kısır bir dil olduğu için, yeni bir oluşumu tanımlayabilecek kelime üretmelerine ve bulmalarına olanak yok. Oysa Türkçe, çok üretken ve verimli bir dil. Tamamen matematiksel bir yapısı ve kurgusu var. Yeni sistemlerin isimlerinin ilk harflerini yan yana getirerek uydurma bir bileşke kurmak yerine, onu çok daha mükemmel bir şekilde anlatan bir veya iki yeni kelime üretilebilir. Ama her şeyde olduğu üzere, yabancı hayranlığı ve taklitçiliği burada da kendini gösteriyor ve Türk Dili’ni katlediyor. Sistem kopyalandığı gibi, kelimeler de kopyalanıyor. Bir dizi kelimenin ilk harfleri toplanarak uydurma bir kelime ile kargaşaya sürükleniyor. “Kimse de bir şey anlamıyor :”
Temel ile Dursun Sultanahmette gezinirken bir turist gelip kendilerine bir adres sorar. Turist İngilizce, Almanca ve Fransızca sorar fakat bizimkiler anlamaz...
- Ula dursun bir yabancı dil öğrenemedik gitti
- Ula neye yarayacak ki, bak adam üç dil biliyo yine derdini anlatamıyo...

       Bunun bir benzeri de bağımsız milletvekilliği adaylığında yaşanıyor, “bağımsız” milletvekilliği adaylığının “suyu çıktı”. Bağımsız adayların büyük bir kısmı, aslında bir partinin üyesi yani “bağımlı” aday ama adı bağımsız. Bu gidişle “bağımsız-bağımlı milletvekillerimiz” olacak. Kanuna karşı hile teşkil eden bu uygulamanın mutlaka bir yaptırımı olmalı velakin yetkili kurullar sessiz kalıyor “görmüyor, işitmiyor, duymuyor.” Hatrırlayacaksınız ”veto” olayında da benzer durum yaşanmıştı.
       Aslında bu tabloyu biraz daha genişletmek lazım. Her seçimde bir sürü “geçersiz oy” bulunuyor. Madem ki bağımlı-bağımsız milletvekilliği oluyor, “geçersiz oylar” nazara alınsa, bir kaç tane de “geçersiz milletvekilliği” çıkar. Aynı şeylerin “kullanılmayan oylar” için de yapılması düşünülebilir ve ”kulanılamayan milletvekilliği” ihdas edilmiş olur. Bu suretle oylar boşa gitmemiş olur.

       Herkesin ve her oy’un “temsil edilmesi” konusunda benzer şeyler de düşünülebilir :
Parti başkanı Temel, seçimde Cemal'i aday listesine koyunca, partililer itiraz etmiş,
- O üçkağıtçının biridir.
- Memleketde o kadar çok var ki, Cemal'de onlari temsil etsun..

       Seçim yaklaştıkça “vaatler” de artmaya başlıyor. O kadar ki işsize iş vermek bir yana, ikinci bir iş bulma sözü dahi veriliyor.
Gene bir seçimde, aynen bu günki gibi vaatler sıralanıyor :
“İşsize iş, topraksıza toprak”
“Benzin, mazot, ekmek ucuzlayacak”
“Herkese aylık maaş bağlanacak”
Afişleri okuyan iki vatandaş konuşuyor.
- Ne zaman olacak bunlar ?
- Her seçimde, seçimden seçime.

       Ötedenberi politikacılara ve verdikleri sözlere “güvensizlik” bir espri kaynağı olmuştur :
Bir otobüs dolusu politikacı seçim gezisinden dönerken kaza geçirirler. Bir kaç köylü yardıma gelerek Jandarmaya haber verir ve kazada ölenlerin olduğunu söylerler. Jandarma köylülere sorar:
- Sağ olan yok mu ?
- Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıları bilirsiniz, sözlerine güvenilmez.

       Seçimin amacı, insanları “mutlu etmek ve isteklerine kavuşturmak” değil mi. İşte bu da bir başka sevinç örneği :
Başbakan ile yardımcısı seçim gezilerinde uçağa binmişler.
Yardımcısı,
- Ben uçaktan aşağı 50 lira atsam, elli kişi sevinir, demiş.
Başbakan,
- Ben 1.000 lira atsam, bin kişi sevinir.
Önden bir ses gelmiş :
- Ben, sizi atsam 70 milyon sevinir.

Av.A.Erdem Akyüz