Seçimlerinde oyunu kullandıktan sonra, bir köylü seçmen geri döner.

- Bey, pusulamı geri istiyorum.

- Oy pusulası geri verilmez, niçin istiyorsun?

- Adres yazacağım.

- Oy pusulasına adres yazılır mı be adam!..

- Geçen seçimde adresi yazmadık ta oylar başka partiye gitmiş...


   İşte vatandaşta böyle bir kuşku var.

   Acaba bizim oylar, oy verdiğimiz partiye mi gitti, yoksa başka bir yere mi ?


   Bu kuşkuyu doğurmayacak nedenler de yok değil. SECSİS, MERNİS VE UYAP konusunda yazdığımız bu üçüncü yazıda, bu kuşkuyu doğuran nedenlere değineceğiz.

 
   Türkiye’nin nüfusu 75 milyon ama MERNİS yani Merkezi Nüfus İdare Sistemi’nde kayda giren vatandaş sayısı 120 milyonu geçti. Kimin ölüp, kimin kaldığını nasıl bileceğiz. Hatırlayacaksınız, yurt dışında yaşayan bir büyüğümüz “Ölülerinizi bile sandığa götürün” demişti. Daha önceki tarihlerde, iktidara yakın olan ve “Vatan Cephesi” denilen bir kuruluşa üye olanların isimleri devlet radyolarında yayınlanırken, isimler arasında, seneler önce vefat eden bir çok kişinin isimleri geçmekteydi. Demek ki “ölmek” oy kullanmak için engel değil.
 

   Geçen seçimlerde kullanılan “seçmen sayısı” na bakınca, kuşkular iyice artıyor :

   2002 yılında seçmen sayısı 41 milyon.

   2004 de 2 milyon artış göstererek 43 milyon oluyor.

   2007 de ise 1 milyon düşüş göstererek 42 milyon oluyor. 2004’den 2007 yılına kadar Türkiye’nin nüfusu artmasına rağmen, seçmen sayısında düşüş görülmesi şaşılacak bir olay. Uzmanlar bunu, önceki seçimlerdeki “mükerrer oyların” silinmesine bağlıyorlar.

   Demek ki, önceki seçimler sağlıklı değil.

   Önceki seçimler sağlıklı değilse, sonraki seçimlerin sağlıklı olması nasıl beklenecek ?.

   Sayılara devam edelim :

   2009’ da seçmen sayısı olağanüstü bir şekilde 6 milyon artarak 48 milyona ulaşıyor.

   2010 referandumunda ise seçmen sayısı 49 milyon 500 bin oluyor.

   12 Haziran 2011 genel seçimlerinde seçmen sayısı 52 milyon 800 bin olarak açıklanıyor ki aslında sorular “açıklanamıyor” zira, 2009’dan bu yana Türkiye nüfusunda 1 milyonluk artış olmasına rağmen, sandığa gidecek vatandaş sayısındaki 3 milyonluk artışın nasıl meydana geldiği açıklanamıyor.


   İşte MERNİS’in faydaları bunlar.

   Ama SECSİS’in de ondan aşağı kalır değil.

   Sandığa giren oy sayısı belli ve tutanaklara bağlanıyor. Bu tutanaklar birleştirilip başka tutanaklara bağlanıyor. Nihayet rakamlar bilgisayara yazılıp “tuşa basılıyor” ve merkeze yollanıyor. Buraya kadar her şey normal. Ama bu işi bilenlerin iddialarına göre, rakamlar havada giderken “telgrafın tellerine kuşlar konuyor” ve havada bir değişime uğrabileceği, internet ve sanal iletişimde bunun teknik olarak mümkün olduğu söyleniyor. Girilen kayıtlar doğrudur ama giden sonuçlar yanlış olabilir. Kaydı girenler ve yollayanlar, görevlerini tam olarak yapmışlardır, harfi harfine uygun yazdıklarına yemin edebilirler. Kayıtları alanlar da, görevlerini tam olarak yapmış, gelen rakamları aynen işlemişlerdir. Ama ne olmuşsa “havada” olmuştur.

   Milli bir yapısı olmayan ve ulusal temeli bulunmayan bu sistemler eliyle, sisteme egemen olan “gizli ve kutsal bir el tarafından” böyle şeyin yapılabileceği, kullanılan oyların “gideceği adresin değişebileceği” gözardı edilmemelidir.

   Bunun içinder ki; baştaki anlatıda geçen “köylü seçmenin” oy pusulasına adres yazmasını istemesi yadırganmamalıdır.

   Bu kuşkuyu önlemenin en basit yollarından biri “sandık bazında” seçim sonuçlarının açıklanmasıdır. Çünki insanlar, bir ilçe veya il’de ne kadar oyun, kimin için kullanıldığını bilemezler ve denetleyemezler ama oy kullandıkları sandıkta veya mahallede, kullanılan oylar ile sanal internet aleminde yollanan oy sonuçlarını mukayese edebilirler.

   Bütün isteklere rağmen “sandık bazında seçim sonuçlarının açıklanması ve internet ortamında yayınlanması sağlanamamıştır”. Bu da kuşkuların kaynağını oluşturmaktadır. Sandık sonuçlarının derhal ve gecikmeksizin açıklanması gerekir.

   Tabii bu arada, şunu da belirtmek gerekir ki; oy pusulalarının basımı da ilginç bir seyir takip etmiştir. İki kamu kurumu ile bir özel sektör kuruluşu arasında cereyan eden basım işinde, büyük rakamlar oynamasına rağmen, olayın tüm tarafları “özveri” ile hareket ettiklerini ifade etmişler ve bir sorumlu bulunamamıştır. Bir soruşturma açılması halinde, kusuru olan “çaycı veya odacı” bulunacaktır.

   Bu serideki dördüncü yazımıza, gelecek hafta, gene bu sayfada; bu kez, genel bir değerlendirme ve yazımıza gelen okuyucu yanıtlarına ve katkılarına yer vererek devam edeceğiz.

 

Av.A.Erdem Akyüz