GİRİŞ

Türk kamu personelinin memuriyet öncesi veya memuriyete iken kesinleşmiş bir yargı kararı sonucunda kişinin mahkum olması durumunda mahkumiyetinin devlet memurluğuna alınmada bir engel oluşturup oluşturmadığı ya da memuriyet statüsünü kaybedip kaybetmediği konusunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirtilmiş olan özel ve genel şartları taşıması gerektiğini belirtmiştir. Her ne kadar bu konu DMK’da şartlar genel ve özel şekilde belirtmiş olsa da hala bu konu hakkında tereddütlerimiz bulunmaktadır. İş bu makalemiz bir nebze de olsa suç ve cezaların memuriyete etkisini açıklanabilmesidir.  

MEMURİYET KAVRAMI

Memur kavramının tam bir tanımını yapmak güçtür. Türk dil Kurumunda memur kelime anlamı Devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimse, görevli olarak tanımlanmaktadır. Zira her ülke kendi siyasal, sosyal ve teknik gereklerine göre memur tanımı yaptığından çok farklı tanımlar ortaya çıkmaktadır. Hatta aynı ülke içindeki değişik kanunlar memuru farklı şekilde tarif edebilmektedir[1]. Türk hukuk sisteminde ise Anayasa, Türk Ceza Kanunu ve Devlet Memurları Kanunu birden çok farklı tanımı yapılmakla birlikte Anayasamız 128.maddesinde:”Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür." Hükmü içermektedir. Bu hükümde memur tanımdan daha ziyade asli ve sürekli kamu hizmetinin kimler eliyle yürütüleceğine ve asli ve sürekli kamu hizmetlerinin de sadece memurlar tarafından değil, diğer kamu görevlilerince de yerine getirileceğine işaret edilmiştir.[2]

765 sayılı mülga Ceza Kanununun 279. maddesinde kamu fonksiyonu kamu görevi ve kamu hizmeti olarak ikiye ayrılmış ve ceza kanunu tatbikatında memur; “devamlı veya geçici şekilde teşrii, idari veya adli bir amme vazifesi gören devlet veya diğer her türlü kamu kurumları memur, müstahdemleri ile belirtilen kamu görevini devamlı veya geçici, ücretli veya ücretsiz, ihtiyari veya mecburi olarak yapan diğer kimseler” biçiminde ifade edilmişti. Bu tanım uyarınca kamu hizmeti yükümlüsü olan kimseler ise memur sayılmamaktaydı.[3]

TCK’nın 6/1-c maddesinde ise kamu görevlisi; “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir suretle sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” şeklinde tanımlanmıştır. TCK her ne kadar kamu görevlisin geniş bir şekilde açıklamış olsa da kamu görevlisinin kim olduğu anlaşılmamaktadır[4].

Devlet Memurları Kanununu 4. maddeye göre ise memur; “mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler” olarak tanımlanmıştır.

MEMUR OLABİLME ENGELLERİNDEN BİRİ OLARAK MAHKÛMİYET

1982 Anayasası’nın 70. Maddesin göre: “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez” hükmü sabittir. Yine anayasamızın 128.maddesinde ise … genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memuriyete girişte görevin niteliklerinden bahsedilmiştir.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi memur olabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirtilmiş olan bir kısım genel ve özel şartları taşıması gerekmektedir. (DMK m.48) Ayrıca bu şartların, memuriyete girişte olması yanında, memuriyet sürecinde de muhafaza edilmesi gerekmektedir. (DMK M.98-b) [5]

Hukuk sistemimizde ceza mahkûmiyeti sonucunda doğan yasaklılık veya ehliyetsizlik durumları bir ceza müeyyidesi olarak daimi veya geçici olabildiği gibi idari ehliyetsizlik olarak da daimi ya da geçici olabilmektedirler.[6]

Devlet memurluğuna alınma şartlarını düzenleyen 657 sayılı Yasa’nın 48/A düzenlenen genel şartlardan[7] ‘kamu haklarından bulunmamak’ (48/A-4) ve aynı maddenin 5’inci bendi, “Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.”[8]

Kanun hükmün lafzına bakıldığında kasten işlenen bir suçtan ötürü 1 yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına hükmedilmiş kişi memuriyete kabul edilemez. Bu suç görev esnasında işlendiği halde memuriyetten çıkarılır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 48/5’te düzenlenen sınırlı sayıda düzenlenen memuriyete engel suçlardan alınan mahkumiyetler dışında, bir yıl süreli mahkumiyet adli para  cezasına çevrildiği takdir de memuriyet engeli kalkar.

Ayrıca DMK 48/5’te düzenlenen suçlardan herhangi birinin işlenmesi halinde ceza miktarı ne olursa olsun işlenen suç vasfından ötürü (yüz kızartıcı, devlete karşı, anayasal düzene karşı suçlar) memur olma şartını ortadan kaldırır. Dolayısıyla  kamu haklarından yasaklı olanlar ya da 5. Alt bentte sayılan şartları taşımayanlar memur olamazlar.

Eski TCK’ya göre kamu hizmetinden yasaklılık cezası, bağımsız bir ceza olarak verilebildiği gibi diğer bir hürriyeti bağlayıcı cezaya ekli fer’i bir ceza olarak da verilebilmekteydi. [9]Müebbet ve muvakkat olarak verilebilen bu cezalardan memnu hakların iadesi yoluyla kurtulabilmek mümkündü.[10] Ancak yeni Ceza Kanunumuz müebbet kamu hizmetinden yasaklılık cezasını kabul etmemiştir. Buna karşın özel ceza kanunların da sürekli yasaklılık cezası devam etmektedir.

MEMURİYETE ENGEL OLMAYAN MAHKUMİYETLER

Taksirle Suçlanan Suçlar;

5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununun 22/2 fıkrasında taksirin tanımı yapılmıştır. Buna göre “taksir; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir”.

DMK 48/A–5 numaralı alt bendine göre taksirli suçlardan dolayı alınan cezanın miktarı ve nevi ne olursa olsun memuriyete engel değildir. Yani, taksirli suçlardan dolayı bir yıldan fazla bir hapis cezası alınmış olsa dahi memur olunabilmektedir. Aynı şekilde böyle bir suç işleyen memur da cezasını çektikten sonra memuriyetine geri dönebilecektir. Zira DMK 48/A–5 nolu alt bentte kasten işlenen suçtan bahsedildiğinden taksirle işlenen suçlar memuriyete engel olmamaktadır. Türk Ceza Yasası’nın 89, 162, 171 ve 180 inci maddelerindeki suçlar, taksirli suçlara örnek olarak gösterilebilir. Taksirli suçlardan verilecek mahkûmiyetin 1 yıldan fazla olması engel bir mahkûmiyetin kabulüne yetmez.

Örneğin; Bir memur, trafik kazası sonucu “bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan” 3 yıl 5 ay hüküm giyilmesi durumunun memuriyet açısından bir sakınca bulunmamaktadır. Böyle bir suç işleyen kişi, cezası bittikten sonra  tekrar memuriyetine dönebilecektir.

Adli Para Cezaları;

5237 sayılı TCK’ın 52/1 fıkrasına göre [11]de, 5 ilâ 730 gün arasındaki kısa süreli ve süreli hapis cezaları adli para cezasına çevrilebilmektedir. Yeni TCK’nın 49. maddesinde, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde, bir aydan yirmi yıla kadar olan hapis cezalarının süreli, bir yıl veya daha az süreli hapis cezalarının ise kısa süreli hapis cezası olduğu belirtilmiştir.

Memur olabilme engellerinden biri olarak mahkumiyet başlığında belirtmiş olduğumuz gibi DMK 48/5’te  bendinde belirtilen suçlardan verilen mahkumiyetler, para cezasına çevrilip çevrilmediği fark edilmeksizin memuriyete engel bir durum oluştururken; bu suçlar haricinde bir yılın üzerindeki hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi durumunda memur olma ehliyeti ortadan kalkmamaktadır.

Yani sonuç olarak diyebilir ki; DMK 48/A–5. alt bentte sayılan suçlardan verilen mahkûmiyetler adli para cezasına çevrilsin ya da çevrilmesin her halükarda memuriyete engel teşkil etmektedir. Buna karşın sayılan bu suçlar dışında hükmedilen adli para cezaları memuriyete engel olmamaktadır.

Suçun İnfazı Süresince Memurluk Yapma Yasağı;[12]

TCK 53. Maddesinin uygulanması için gerekli olan ilk şart hapis cezasına mahkûmiyettir. Kasten işlenen suçlar için, aynı maddenin (a) bendine göre; ‘‘Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten’’ hapis cezasının hükmünün kesinleşip infaz süresi tamamlanıncaya kadar devlet memuru yapması yasaklanmıştır.

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma kural olarak sadece hapis cezasının infazı süresince devam etmesi ve infazın tamamlanması ile birlikte kendiliğinden kalkar. Taksirle işlenen suçlar ve kasten işlenen bir yılı aşmayan hapis cezaları bakımından ise Devlet Memurları Kanunu 137. Maddeye göre görevden uzaklaştırma hükmü kurulması gerekmektedir. Ceza kovuşturması sebebiyle görevden uzaklaştırmaya yetkili amir ilgilinin durumunu her iki ayda bir inceleyerek görevine dönüp dönmemesi hakkında bir karar verir ve ilgiliye de yazı ile tebliğ eder (DMK 145/2).

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının [13]Etkisi;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin ilk halinde hükmün açıklanması başlığı altında düzenlenmiş olan madde 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Bu haliyle mevzuatımıza girmiş olup daha sonra 23.01.2008 tarih ve 5728 sayılı kanun ile bir yıl olarak belirlenmiş olan süre iki yıla çıkarılmıştır.[14] Buna göre; “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmü düzenlenmiştir.

Bu yazımızda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) konusu geniş bir konu olması hasebiyle ayrı bir yazı da değinmekte faydalı olacaktır. Bizi ilgilendiren kısmı HAGB’nin memuriyete etkisidir. Bu sebeple HAGB’nin memuriyete etkisine baktığımızda;

Hakkında hükmün açıklanması geri bırakılan kişi kanun karşında hiç suç işlememiş olduğundan memur olabilme statüsünü koruyacaktır. DMK 48/5 için herhangi bir düzenlememe getirilmediği bu maddede belirtilen suçların herhangi birini işleyen kişi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmişse memurluk ehliyetini koruduğu düşünülmektedir.

DMK. 131. Maddesi hükmü gereğince ‘‘ memurun ceza kanunlarına göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olmayacağı’’ HAGB kararına bağlı kalmaksızın ayrıca disiplin soruşturması yürütülebilir. Disiplin soruşturması, doğrudan ceza mahkemesinde verilen HAGB de isnat edilen suç üzerinden yapılmışsa, Danıştay işlemin hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir (D12-K.2008/4502). Disiplin soruşturması ayrı olarak ele alınmalı ve yürütülmelidir. Disiplin soruşturması sonucu verilen karara İdari yargıda iptal davası açılmalıdır.[15]

Memnu Hakların İadesinin Memuriyete Etkisi;

Memnu hak; kişilerin işlemiş oldukları bir suç sebebi ile temel hak olan kamu haklarının bir kısmı ya da tamamının ya da bir meslek ya da sanatın icra edilmesinin mahkeme kararı ile ya da özel kanunlarda bulunan hükümler marifetiyle geçici bir süre ya da müebbeden elinden alınmasıdır.[16]

Memnu hakların iadesi müessesesi ise ceza mahkûmiyetinden doğan müebbet yasakların ve ehliyetsizliklerin ortadan kaldırılmasını sağlayan [17]ve bu surette sözü geçen yasak ve ehliyetsizliklerden kurtulmak isteyen kimseyi hukuka uygun bir şekilde yaşamaya teşvik eden, bu yasakları geleceğe yönelik kaldıran adli bir muamele olarak tanımlanmıştır[18]

Türk Ceza Kanunu’nun 1. Kitap’ının “Yaptırımlar” başlıklı 3. Kısım’ının “ Güvenlik Tedbirleri” başlıklı 2. Bölümü’nde yer alan 53. maddesinde düzenlenmekte olan  ‘’Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma’’  başlıklı  TCK 53.maddesine göre belirlenen süreler veya mahkemenin belirlediği infaz süresi geçtikten sonra kişi haklarına ulaşabilir. Lakin bazı özel kanunlardan doğan hak yoksunluklarına dair düzenlemeler ancak memnu hakların iadesi şekliyle talep edilebilir.

Devlet Memurları Kanunu 48/5’te  belirtilen suçlar memuriyete kesin engel teşkil edecek suçlar olup bu suçlardan hüküm giyip memuriyetten çıkarılanlar, memnu hakların iadesi talebinde bulunsalar dahi memuriyete dönmeleri mümkün değildir.

Adli Sicil Kaydının Silinmesinin Memuriyete Etkisi;

 5352 sayılı yeni Adli Sicil Kanunu 25.5.2005 tarihinde kabul edilerek 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe konulan yeni  Adli Sicil Kanuna göre süresiz ya da adli sicilden çıkarılamayan herhangi bir hüküm olmadığından dolayı herhangi bir suç işlemiş ve verilmiş olan cezası infaz edildikten sonra adli sicil kaydından çıkarılmış olan hükümlü memur olabilecektir.

Lakin DMK 48/A-5. alt bentte sayılan suçlar bakımından; adli sicil kaydının silinmiş olması memur olma ehliyetini kazandırmayacaktır. Zira 3682 sayılı eski Adli Sicil Kanunu  göre mahkûmiyet adli sicil kayıtlarından silindikten sonra bu kişilerin hükümlü olduklarının resmi belge ve kayıtlarla ortaya koyulamayacağı düşünülerek memur olma ehliyetinin canlandığı ifade edilmekteydi. Ancak yeni Adli Sicil Kanunu; adli sicilden silinen kayıtların arşive alınacağını ve bunların kanunda belirtilen kişi ya da kurumlarca istenebileceğini belirttiğinden artık mahkûmiyetin resmi belge ve kayıtlarla ispatlanamaması durumu söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle sayılı suçlar bakımından adli sicil kaydının silinmesi memur olma ehliyetini kazandırmayacaktır.

Affa Uğramış Cezaların Memuriyete Etkisi;

Af, “Özünde siyasi bir işlem olan , devletin suçluyu cezalandırmaktan veya verilen cezayı yerine getirmekten vazgeçmesidir.’’[19] özel af suç veya suçlu üzerindeki tedbirlerin azaltılması başka bir değişle suçun hafifletilmesi olarak tabir edebilir. Genel af ise ceza mahkûmiyetini ve sonuçlarını bir bütün olarak ortadan kaldırılmasıdır.

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz kişi memur olma ehliyetini ve şartlarını , memuriyete atanma ve memuriyetini devamı sırasında taşınması gerekir. Bu şartların oluşması bazı suç ve cezalar için af müessesi ile mümkündür. Genel af memur olma ehliyetini sağlar. Ancak  657 sayılı DMK’nın 48/A–5. alt bentte tek tek sayılmış olan suçlardan hüküm giyenler, suç ve cezaları affa uğramış olsa dahi memur olamazlar ve memur iken böyle bir suçtan hüküm giyenlerin memuriyetine son verilir. Kanun bu düzenleme ile genel ya da özel af ayrımı yapmamıştır.

-------------

[1]  Sıdık Sami ONAR, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C.II, 3. Bası, İstanbul 1966, s.1074; Ethem ATAY, İdare Hukuku, Ankara 2006, s.675.

[2] A.Şeref GÖZÜBÜYÜK-Turgut TAN, İdare Hukuku Genel Esaslar, C.1, 2. Bası, Ankara, 2001, s.765; İsmet GİRİTLİ-Pertev BİLGEN-Tayfun AKGÜNER, İdare Hukuku, İstanbul, 2008, s.537; Taner AYANOĞLU, “Kamu Personelinin Hukuku Rejimi”, İlhan ÖZAY, Günışığında Yönetim, İstanbul 2004, s.1001-1002; Kemal GÖZLER, İdare Hukuku Dersleri, Bursa, Eylül 2008, s.597; Bahtiyar AKYILMAZ, İdare Hukuku, Konya Ocak 2004, s.369.

[3] Türk Ceza Kanunu Uygulamasında Kamu Görevlisi Kavramı-Hasan Tahsin Gökcan

[4] Bilindiği gibi kamu görevlisi kavramının dar ve geniş olmak üzere iki anlamı vardır. “Geniş anlamda kamu görevlisi, hukuki durumlarına ve yaptıkları görevin niteliğine bakılmaksızın, kamu kesiminde ve Devletin bütün organlarında görev yapan herkesi ifade etmesine karşın dar anlamda kamu görevlisi ise Devletin siyasal yapısını oluşturan organlardaki görevlilerle, özel hukuk hükümlerine tabi olarak çalışanlar dışında kalan kamu görevlilerini ifade etmektedir” Metin GÜNDAY, İdare Hukuku, Ankara, 2002, s.504.

[5] 57 sayılı DMK’nun  Memurluğun Sona Ermesi başlığı altında 98 /b fıkrası“ Devlet memurlarının memurluğa alınma şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi hallerinde memurluğu sona erer.”

[6] TOROSLU, Ertelenmiş Mahkûmiyetin..., s.93.

[7] A) Genel şartlar: 1. Türk Vatandaşı olmak,(1) 2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak, 3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak, 4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,

[8] (23.1.2008 tarih ve 5728/317. madde ile değişik 48/A-5)

[9] Yasin SEZER, Türk Yüksek Mahkemeleri ve Avrupa Topluluğu Adalet Divanı Kararları Işığında, Kamu Hizmetine Girme Hakkı, Ankara 2006, s.120.

[10] Oğuz SANCAKDAR, Disiplin Yaptırımı Olarak Devlet Memuriyetinden Çıkarma ve Yargısal Denetim, Ankara 2001, s.172; SEZER, s.121.

[11] Adlî para cezası, Ceza Kanununda, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesi şeklinde belirtilmiştir (TCK 52/1)

[12] https://www.ahmetalkan.av.tr/makaleler/suc-ve-cezalarin-memuriyete-etkisi/

[13]  Bu madde başlığı “Hükmün açıklanması” iken, 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunun 23 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir

[14] 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 562 nci maddesiyle bu fıkrada yer alan “bir yıl” ibaresi “iki yıl” olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir

[15] https://www.ahmetalkan.av.tr/makaleler/suc-ve-cezalarin-memuriyete-etkisi/

[16] Mehmet ÖZEFE, Memnu Hakların İadesi Adli sicilden Silinme ve Memur Olmaya Etkileri, Bursa, 1996, s.5-6.

[17] Kaman KARAN, s.67.

[18] Faruk EREM, Memnu Hakların İadesi, Ankara, 1948, s.3,6; EREM-DANIŞMANARTUK, s.1028; DÖNMEZER-ERMAN, s.409; PINAR, Soruşturma Usulü…, s.877, 885

[19] Nevzat TOROSLU, Ceza Hukuku, Ankara 2005, s.300.