Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir.

Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz somut olayda olduğu gibi mahkemece terör örgütünün propagandasının yapıldığı kabul edilen yayınların bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.

Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini de ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir.

Bu ilkeler doğrultusunda salt terör propagandasında kullanıldığı gerekçesiyle uygulamaya konulan toplatılan yayınların dağıtımı ve satışının yasaklanması gibi koruma tedbirlerine dayanılarak verilen mahkûmiyet kararlarının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği derece mahkemeleri tarafından ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulamadığı takdirde ifade özgürlüğünün ihlali söz konusu olabilmektedir.

İlgili Kararlar:

♦ (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No: 2015/15091, 22/7/2020)
♦ (Ayhan Ölmez ve diğerleri, B. No: 2015/15090, 11/2/2021)
♦ (Ş.K., B. No: 2017/32720, 30/6/2021)
♦ (Mehmet Zeki Karataş, B. No: 2016/14088, 30/6/2021)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CAHİT BAYBARİZ VE EDEP TEKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/15091)

 

Karar Tarihi: 22/7/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Yunus HEPER

 

 

Denizhan HOROZGİL

Başvurucular

:

1. Cahit BAYBARİZ

 

:

2. Edep TEKİN

Başvurucular Vekili

:

Av. Vedat ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bulundurdukları yayınlar nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilen başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/8/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu Cahit Baybariz 1982, Edep Tekin ise 1990 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Dörtyol'da ikamet etmektedirler.

11. Hakkında Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi -hangi dilde yayın yaptığı, yayın periyodu, yayıncısı gibi- sunulmamış olan Ö.H.S isimli dergiye el konulması, yayın yasağı konulması ile derginin dağıtım ve satışının yasaklanması İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca talep edilmiştir. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 19/3/2010 tarihli ve 2010/334 D. İş sayılı kararı ile talebi kabul etmiştir. Mahkemenin kısa gerekçesi şu şekildedir:

"İst. C. Başsavcılığının 16/3/2010 gün ve 2010/616 soruşturma sayılı yazısı ile... talep edilmiş olmakla... Ö.H.S. isimli derginin mart 2010 tarihli 1. sayısında yer alan yazılarda, silahlı terör örgütü PKK/KONGRA-GEL'in propagandasına yönelik yayın yapıldığı, suçu ve suçluyu övücü açıklamalara yer verildiği anlaşıldığından;

5187 sayılı Basın Kanunu'nun 25/2-3. maddeleri gereğince bahsi geçen gazetenin tüm nüshalarına el konulmasına, dağıtım ve satış yasağı uygulanmasına, 3713 sayılı Kanun'un 6/son maddesi gereğince 1 ay yayın durdurulmasına... İtiraz yolu açık olmak üzere karar verildi."

12. Bahsi geçen derginin yasaklanmasından kısa bir süre sonra 29/3/2010 tarihinde, içinde başvurucuların bulunduğu bir araç, Dörtyol Emniyet Müdürlüğü görevlilerince şüphe üzerine durdurulmuştur. Araçta, hakkında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince yasaklama kararı olan derginin elli nüshası ele geçirilmiştir. Başvurucular, terör örgütünün propagandasını yapma suçunu işledikleri gerekçesiyle aynı gün gözaltına alınmış ve haklarında 22/7/2010 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenmiştir. İddianameye göre başvurucular; hakkında toplatma kararı olan, PKK terör örgütü liderinin ve örgüt üyelerinin propagandasını içeren bir dergiyi bulundurarak terör örgütünün propagandasını yapma suçunu işlemişlerdir.

13. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi 1/3/2011 tarihinde, başvurucuların üzerilerine atılı suçun terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu kanaatine varmış ve başvurucuların her birini 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırmıştır. Hüküm başvurucular tarafından temyiz edilmiş ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun ile yapılan değişiklikler uyarınca dosyaların ilk derece mahkemelerince yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirterek dosyayı Mahkemeye iade etmiştir.

14. İlk derece mahkemesi; başvurucuların hukuki durumunu yeniden değerlendirmiş ve 11/12/2012 tarihli kararında başvurucuların terör örgütüne yardım şeklindeki eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı kanaatine varmış, daha sonra da 6352 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik gereğince cezalarında indirim yapmış ve başvurucuların neticeten her birini 1 yıl 21 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırmıştır. Mahkemenin mahkûmiyet gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"... Bulunan dergiler üzerinde CMK 250. maddeye göre yetkili İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince gerekli incelemeler yapılmış olup, terör örgütünün propagandasını yapmasından dolayı hakkında el koyma kararı verilmiştir. Dergilerin örgütün propagandasını yaptığı bu nedenle tartışmasızdır. Her ne kadar sanıklar dosya aşamasındaki savunmalarında dergiyi sattıklarını ve yüzde aldıklarını, para kazanmak için bu işi yaptıklarını, amaçlarının propaganda veya örgüte yardım olmadığını söylemiş iseler de savunmaları inandırıcılıktan uzaktır... Derginin içeriğini bilmemeleri mümkün değildir. Kısacası sanıklar bir bütün olarak PKK terör örgütüne yardım suçunu işlemişlerdir. Bu konuda mahkememizde herhangi bir kuşku bulunmamaktadır.

Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; suç tarihinde emniyet görevlilerinin Dörtyol otogarında yaptıkları arama sırasında sanık Cahit'in sürücülüğünü yaptığı araçta yaptıkları incelemede diğer sanığın aracın sağ ön koltuğunda oturduğu, arama sırasında sanıklardan Edep Tekin'in oturduğu koltuğun altında siyah bir poşet içerisinde bir paket buldukları, paket içerisinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin toplatma kararı bulunan 50 adet Ö.H.S. isimli derginin ele geçtiği, dergilerin incelenmesinde PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı, sanıkların aşamalardaki savunmalarında para kazanmak için dergileri belirli bir yüzde karşılığında sattıklarını beyan ettikleri, sanıkların eylemlerinin bir bütün olarak PKK terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğu... ancak sanıkların eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı [anlaşılmaktadır.]"

15. Mahkûmiyet kararının başvurucular tarafından yeniden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 22/4/2015 tarihli kararı ile hükümlerin onanmasına karar verilmiştir. Başvurucular, Yargıtay ilamından 7/8/2015 tarihinde haberdar olduklarını ifade etmişlerdir.

16. Başvurucular 11/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 6352 sayılı Kanun'la değişmeden önceki hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır."

18. 5237 sayılı Kanun'un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 6352 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik sonrası son hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir."

19. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesi şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

 (3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. "

20. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun "El koyma, dağıtım ve satış yasağı" kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

"Soruşturma için sübut vasıtası olarak her türlü basılmış eserin en fazla üç adedine Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk el koyabilir.

Soruşturma veya kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılap kanunlarında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, 153 üncü maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarında, 155 inci maddesinde, 311 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, 312 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, 312/a maddesinde ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında öngörülen suçlarla ilgili olarak basılmış eserlerin tamamına hâkim kararıyla el konulabilir.

Hangi dilde olursa olsun Türkiye dışında basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin ikinci fıkrada belirtilen suçları içerdiklerine dair kuvvetli delil bulunması halinde, bunların Türkiye'de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkiminin kararı ile yasaklanabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı yeterlidir. Bu karar en geç yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Kırksekiz saat içinde hâkim tarafından onaylanmaması halinde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı hükümsüz kalır.

Yukarıdaki fıkra uyarınca yasaklanmış yayın veya gazeteleri bilerek dağıtanlar veya satışa sunanlar bu yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi gibi sorumludurlar."

21. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Açıklama ve yayınlama" kenar başlıklı 6. maddesinin olayların meydana geldiği tarihte yürürlükte olan mülga son fıkrası şöyledir:

"Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınlar hâkim kararı ile; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak onbeş günden bir aya kadar durdurulabilir. Cumhuriyet savcısı, bu kararını en geç yirmidört saat içinde hâkime bildirir. Hâkim kırksekiz saat içinde onaylamazsa, durdurma kararı hükümsüz sayılır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 22/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İfade Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucular; hakkında satış yasağı ve toplatma kararı bulunan bir derginin nüshalarını yalnızca bulundurdukları için soyut ve dayanaksız bir gerekçe ile terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmalarının masumiyet karinesini, etkili başvuru haklarını ve ifade özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.

24. Bakanlık görüşünde; başvuruculardan ele geçirilen derginin PKK terör örgütünün amaçlarını ve faaliyetlerini benimseyerek örgütün cebir, tehdit ve şiddet içeren yöntemlerini meşru göstermeye ve kamuoyunda, basın yolu ile teşvik etmeye çalıştığı anlaşıldığından başvurucuların eylemlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Görüş yazısında ayrıca yargı makamları tarafından ortaya konulan tespit ve sonuçların kanunun uygulanması niteliğinde olduğu, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular masumiyet karinesinin ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerini ayrıca incelenmeyi gerektirecek soyutluktan çıkarabilmiş değillerdir. Bu sebeple başvurucuların şikâyetleri bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 44; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 30). Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni[nin], ...korunması ...amaçlarıyla sınırlanabilir…”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

27. Somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucuların toplatma kararı verilmiş bir derginin çok sayıda nüshasını satmak için bulundurma biçimindeki eylemlerinin terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunu kabul etmiş ve cezalandırılmalarına karar vermiştir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucuların ifade özgürlüklerine bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşmıştır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

29. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

30. Anayasa Mahkemesi bir iptal davasında 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olmadığı sonucuna varmış olmakla birlikte (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013) söz konusu hükmün uygulanış şekli açısından öngörülebilirliğine ilişkin bazı tartışmalar bulunduğunun da bilincindedir (İmret/Türkiye, B. No: 57316/10, 10/7/2018; Bakır ve diğerleri/Türkiye, B. No: 46713/10, 10/7/2018). Ancak somut olayın değerlendirilme yöntemi gözönüne alındığında mevcut başvurunun koşullarında ilgili normların kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp karşılamadığına ilişkin nihai bir değerlendirme yapmaya değil müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesine ihtiyaç olduğu değerlendirilmiştir. Bu sebeple mevcut başvuruda müdahalenin kanuniliği hususunda kesin bir sonuca varmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

31. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

32. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015§§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; Ferhat Üstündağ, § 45).

33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68). Bir olayda meşru amaçların bulunmasının, hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan, bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66).

34. Derece mahkemeleri, söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz somut olayda olduğu gibi mahkemece terör örgütünün propagandasının yapıldığı kabul edilen yayınların bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığına karar vermede yetki sahibi olan (iç hukuktaki) son mercidir (diğer çok sayıdaki karar arasından bkz. Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 41; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 39).

35. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Ayşe Çelik, § 41; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Sırrı Süreyya Önder, § 57). Gerçekten de somut olayda olduğu gibi başvurucuların yardım etmekle suçlandıkları PKK, yaklaşık kırk yıldır Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik gücünün ölümüne sebep olmuş şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütüdür. PKK, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihlerde faaliyet göstermiş ve faaliyetlerine de devam etmektedir. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir. Bu doğrultuda ülkemizde terörle mücadelenin oldukça hassas nitelikte olduğunun ve terörle mücadele eden birimlerin geniş takdir yetkisine sahip olduğunun da kabul edilmesi gerekir (Metin Birdal, § 74).

36. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini de ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

37. Somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucuları PKK terör örgütünün propagandasını içerdiğini kabul ettiği dergileri bulundurdukları ve sattıkları için terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm etmiştir. Mevcut olayda çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin başvurucuların söz konusu dergileri bulundurmaları ve satmaları nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmalarının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.

38. Olayda ilk olarak İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin bir tedbir kararı ile başvurucuların cezalandırılmasına neden olan dergilerin dağıtımı ve satışı yasaklanmıştır. İlk derece mahkemesi, mahkûmiyet kararında başvuruculardan ele geçirilen dergilerin terör örgütünün propagandasını içerdiğini kabul ederken münhasıran dergilerin dağıtımının ve satışının yasaklanmasına ilişkin olarak verilen söz konusu karara dayanmıştır. Bahse konu yasaklama kararının dergide terör örgütünün propagandasının yapıldığı suçlamasıyla sorumlular hakkında açılan soruşturmada alınan bir koruma tedbiri kararı olduğu açıktır (bkz. §§ 20, 21).

39. Koruma tedbirlerinin uygulandığı an itibarıyla henüz hakkında hüküm verilmemiş kişilerin temel haklarına müdahalede bulunulmaktadır. Başvuruya konu olayda olduğu gibi bir soruşturmada koruma tedbirleri uygulandığı anda, suç isnat edilen fiilin işlenip işlenmediği, işlenmiş ise hakkında tedbir uygulanan şüpheli veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hukuki kesinlikten yoksundur. Bu kesinlik ancak esasa ilişkin yargılamada hükmün kesinleşmesi ile ortaya çıkacaktır. Buradan çıkan sonuca göre koruma tedbirinin tatbik edildiği anda hukuki kesinlik ölçüsünde bir haklılık değil görünüşte bir haklılık içerdiği kabul edilmelidir (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 7/2/2019, § 24; prima facie kararlar hakkındaki açıklamalar için bkz. Ali Kıdık, §§ 57, 62, 63). Mahkemelerin esasa ilişkin çelişmeli bir yargılama yapmadan koruma tedbiri talepleri hakkında ilk bakışta bir karar vermesi uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği anlamına gelmez. Zira prima facie verilmiş kararlar, hiçbir zaman normal bir dava için maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez (Ali Kıdık, § 67).

40. Buna karşın başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi mahkûmiyet kararı verirken İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince gerekli incelemelerin yapıldığını ve dergide örgüt propagandasının yapıldığının bu nedenle tartışmasız olduğunu ifade etmiş; uyuşmazlığın çözümlenmesinde çelişmeli bir yargılama sonucu alınmamış olan geçici bir koruma tedbiri kararını maddi anlamda bir kesin hüküm statüsüne çıkartmıştır. İlk derece mahkemesi olan Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi, koruma tedbiri kararı hakkında hiçbir tafsilatlı açıklamada bulunmadığı gibi gerekçeli kararında söz konusu dergilerin içerikleri hakkında bir değerlendirme de yapmamış; dergi içeriğinde yer alan açıklamaların ve yazıların hangi sebeplerle terör örgütünün propagandası niteliğinde olduğunu açıklamamıştır.

41. Kaldı ki ilk derece mahkemesi, içeriğinde terör örgütünün propagandasının yapıldığını kabul ettiği bahse konu derginin bulundurulmasının ya da satılmasının hangi surette -cezalandırmaya konu- terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunu, başvurucuların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucuların hakları arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu da ikna edici biçimde göstermemiştir. Yargıtay onama kararında da belirtilen hususlara ilişkin herhangi bir değerlendirme ve açıklama yer almamaktadır.

42. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucuların mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

43. Başvurucuların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

44. Başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verildiğinden bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

46. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya hükmedilmesi, maddi ve manevi olmak üzere ayrı ayrı 20.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.

47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:2014/8875, 7/6/2018.) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58,59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66,67).

50. İncelenen başvuruda başvurucuların terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyetlerinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlalinin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

51. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

52. Bu ihlal kararı başvurucular hakkında beraat veya mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. İlk derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle (bkz. §§ 39-43) yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre başvurucular hakkında yeni bir karar vermelidir.

53. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı ve net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli; E.2012/185, K.2012/263) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara ayrı ayrı ve net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYHAN ÖLMEZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/15090)

 

Karar Tarihi: 11/2/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucular

:

1. Ayhan ÖLMEZ

 

 

2. Berivan YAYIK

 

 

3. Cihan YILDIRAK

Başvurucular Vekili

:

Av. Vedat ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bulundurdukları yayınlar nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilen başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/8/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Cihan Yıldırak 1990, Ayhan Ölmez 1987, Berivan Yayık ise 1992doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Adana'da bulunan Çukurova Üniversitesinde öğrencidir.

10. Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan PKK terör örgütünün gençlik örgütü olarak kabul edilen Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisi (DYGM), Diyarbakır'da bir gösteri sırasında ölen A.E. anısına 6/12/2010 tarihinde etkinlikler yapılması yönünde karar almıştır.

11. 6/12/2010 tarihinde başvurucuların da aralarında olduğu yaklaşık 200 kişilik bir öğrenci grubu Çukurova Üniversitesi kampüsünde toplanmıştır. Grup daha sonra kampüs içinde yürüyüşe geçmiş, yürüyüş sırasında bazı sloganlar atmış ve dövizler taşımıştır. Yürüyüşlerini kampüs içindeki yemekhaneye kadar sürdüren grup; burada Kürdistan ve devrim şehitleri olarak kabul ettikleri kişiler adına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunmuş, son olarak ise PKK terör örgütüne ait olan Botan Marşı'nı hep birlikte söylemiştir.

12. Söz konusu gösteri sonrasında PKK terör örgütünün propagandasını içeren çok sayıda yayının Adana'da bulunan F. Kargo isimli işyerine 10/1/2011 tarihinde geldiği yönünde bilgilerin güvenlik güçlerine ulaşması üzerine güvenlik güçlerince adı geçen işyeri takibe alınmıştır. Takip edilen işyerine 10/1/2011 tarihinde saat 13.30 sıralarında beş kişi gelmiş, belli bir süre sonra iki koli ile birlikte işyerinden çıkıp şehir merkezine doğru hareket etmiştir. İlgili mahkeme kararlarına istinaden başvurucuların da aralarında olduğu beş kişi, güvenlik güçlerince durdurulmuş ve bu kişilerin taşıdıkları kutularda denetleme yapılmıştır. Denetleme sonucunda kutular içinde, yazarı M.D. olan 43 adet "Seçme Yazılar" isimli kitaplar ile yazarı A.F. olan 43 adet "Nasıl Yaşamalı" isimli kitapların bulunduğu tespit edilmiştir. Öte yandan başvuruculardan Berivan Yayık'ın üzerinde yazarı Abdullah Öcalan (A.Ö.) olan "Kürt Aşkı" isimli bir kitap ayrıca ele geçirilmiştir.

13. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), başvuruya konu kitapların 10/1/2011 tarihinde başvuruculardan elde edilmesini müteakip 14/1/2011 tarihinde basımlarının ve dağıtılmalarının yasaklanmasına ve toplatılmasına karar verilmesini Ağır Ceza Mahkemesinden talep etmiştir. Talepte; adı geçen kitapların daha önce haklarında toplatma kararı verilen bazı kitaplarla aynı içeriğe sahip olduğu, sadece dış yüzeyi kaplayan ciltlerin ve kitap isimlerinin değiştirildiği, kitapların içeriğinde açıkça PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı belirtilmiştir. Başsavcılığın talebi Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendirilmiş ve Mahkemece talebin kabulüne 14/1/2011 tarihinde karar verilerek adı geçen kitapların basımının ve dağıtımının yasaklanmasına, daha önce basımı yapılan nüshalarının toplatılmasına karar verilmiştir. Mahkemenin kısa gerekçesi şu şekildedir:

"Soruşturma dosyasında söz konusu kitapların içeriğinde terör örgütü mensuplarının faaliyetlerinin övüldüğü, kitapların kapağı ve içeriğindeki fotoğrafların örgüte taban oluşturmak ve eleman temin etmek amacını güttüğü, bu durumun 3713 sayılı yasada belirtilen suçlardan olduğu anlaşıldığından [A.F.] müstear adlı Abdullah Öcalan tarafından yazılan 'Kürt Aşkı' ve 'Nasıl Yaşamalı' ile [M.D.] tarafından yazılan 'Seçme Yazılar' isimli kitapların 5187 sayılı Basın Kanununun 25/2-3 maddeleri gereğince basımının ve dağıtımının yasaklanmasına ve toplatılmasına ...itirazı kabil olmak üzere karar verildi."

14. Başvurucular, haklarında başlatılan soruşturma kapsamında PKK terör örgütüne üye oldukları ve terör örgütünün propagandasını yaptıkları gerekçesiyle bir gün gözaltında tutulduktan sonra 11/1/2011 tarihinde tutuklanmıştır. Cumhuriyet savcısı 2/2/2011 tarihli iddianamesi ile başvurucuların her iki eylemlerini birlikte değerlendirerek terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmalarını talep etmiştir.

15. Başvurucular hakkındaki yargılama (kapatılan) Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme 12/5/2011 tarihli kararı ile başvurucuların her iki eylemini ayrı ayrı değerlendirmiş, gösteri sırasındaki eylemlerin terör örgütünün propagandasını yapma suçu, kitaplara ilişkin eylemlerin ise terör örgütüne yardım etme suçu kapsamında kaldığına karar vermiş, başvurucuların her iki suçtan cezalandırılmalarına hükmetmiştir.

16. Mahkûmiyet hükmü başvurucular tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz talebini değerlendiren Yargıtay 9. Ceza Dairesi 12/4/2012 tarihinde, terör örgütünün propagandasını yapma suçu yönünden verilen hükmün onanmasına, terör örgütüne yardım etme suçu yönünden verilen mahkûmiyet hükmünün ise eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle bozulmasına karar vermiştir.

17. Mahkeme, terör örgütüne yardım etme suçu yönünden bozma sonrası yaptığı yargılama sonucunda başvurucuların anılan suçtan 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir. Mahkemenin mahkûmiyet gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Dosya kapsamına göre; Adana Reşatbey Mahallesinde [F.] Kargo isimli işyerine PKK terör örgütünün propagandasını içeren çok sayıda yayın geldiği yönünde bilgiler elde edilmesi üzerine, 10.01.2011 günü işyeri etrafında tedbir alan kolluk görevlilerinin kargo şirketinden 2 adet koli alarak ayrılan aralarında yaşının küçük olması nedeniyle evrakı tefrik edilen [D.K.]'in de bulunduğu sanıkların üzerlerinde ve kolilerde Adana 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/2672 değişik iş sayılı kararına istinaden arama yaptıkları, gönderen [Ö.Ç.], alıcı [D.K.] yazılı iki koli içerisinde 43 adet yazarı [M.D.] olan 'Seçme Yazılar', 43 adet yazarı [A.F.] olan 'Nasıl Yaşamalı' isimli kitapların bulunduğu, ayrıca sanıklardan Berivan Yayık'ın üst aramasında Abdullah Öcalan tarafından yazılan 'Kürt Aşkı' isimli kitabın bulunduğu anlaşılmış,

Ele geçirilen kitaplardan yazarı [A.F.] olan 'Nasıl Yaşamalı' isimli kitabın muhteviyatının evvelce Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan ve Weşanen Serxwebun yayınları tarafından neşredilen kitapla aynı olduğu ve hakkında İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından toplatma kararı verildiği ve yapılan inceleme neticesinde gerek 'Nasıl Yaşamalı' gerekse 'Seçme Yazılar' isimli kitapların PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı saptanarak Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/01/2011 tarih ve 2011/18 Değişik İş sayılı kararıyla basımının ve dağıtımının yasaklanmasına, toplatılmasına karar verildiği görülmüştür.

Sanıklarda ele geçirilen 'Seçme Yazılar' ve 'Nasıl Yaşamalı' isimli kitapların içeriği ve43 er adet olması dikkate alındığında kitapların dağıtmak amacıyla gönderildiği ve alındığı hususunda ka’ti kanaate ulaşılmış ve hatta alıcı olarak yaşı küçük [D.K.]’in seçilmesi de terör örgütünün çocukları kullanma stratejisi kapsamında değerlendirilmiştir. Terör örgütünün silahlı faaliyetlerinin yanında en önemli faaliyetinin taban oluşturmak, amaç, eylem ve stratejilerini tabana anlatmak yani propaganda yapmak olduğu nazara alındığında, örgütsel faaliyetlerde kullanılmak üzere elbise, gıda tedariki gibi propagandada kullanılacak doküman, dergi, kitap ve sair yayınların temin ve tedarikinin de örgüte yardım kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüş, ancak Yargıtay9 Ceza Dairesinin bozma kararı da değerlendirildiğinde eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı sonucuna varılmış, bu noktada sanıkların kargodan teslim aldıkları kitapların mahiyetini bilmediklerine dair savunmalarına itibar edilmeyerek bozma doğrultusunda sanıkların terör örgütüne yardıma teşebbüs suçundan ayrı ayrı tacziyelerine karar verilmiştir..."

18. Mahkûmiyet kararının başvurucular tarafından yeniden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 13/5/2015 tarihli kararı ile hükümlerin onanmasına karar verilmiştir. Başvurucular, Yargıtay ilamından 7/8/2015 tarihinde haberdar olduklarını ifade etmiştir.

19. Başvurucular 11/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. İlgili hukuk için bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No: 2015/15091, 22/7/2020, §§ 17-21.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

22. Başvurucular, başvuru harç ve giderlerini ödeyecek gelirlerinin bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

23. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013, §§ 22-27) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucular; hakkında satış yasağı ve toplatma kararı bulunan bazı kitapların nüshalarını yalnızca bulundurdukları ve slogan attıkları için soyut ve dayanaksız bir gerekçe ile terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırıldıklarını, kitapların kendilerine ait olmadığını ve suçlamaya konu yapılan sloganları atmadıklarını belirtmelerine rağmen söz konusu beyanlarının dikkate alınmadığını belirtmiştir. Başvurucular ayrıca söz konusu kitapları bulundurmalarının örgüte yardım niteliğinde bir eylem olarak görülemeyeceğini, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir eylem olduğunu ifade etmiş; bu nedenlerle adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde, Mahkemenin kararına konu olan olayın başvurucuların sadece bir kitabı taşıması olmadığı ifade edilmiştir. Bakanlığa göre başvurucular, cezalandırmaya konu edilen kitapların dağıtımını yaptıkları gerekçesiyle terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmıştır. Bakanlık; ilk derece mahkemesinin başvurucuların eylemlerini dikkate alarak bir sonuca vardığını, gösterdiği gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğunu ifade etmiş ve başvuru değerlendirilirken bu hususların dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

26. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında; suçlamaya konu edilen kitaplar hakkındaki satış yasağı ve toplatma kararının suç tarihinden sonra gerçekleştiğini, bu kitapları bulundurmalarının cezalandırılmaya konu edilmesinin ifade özgürlüğünün açık ihlali olduğunu belirtmiştir. Başvurucular ayrıca makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını ilk defa ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular terör örgütüne yardım etme suçundan verilen mahkûmiyet kararını başvuruya konu etmiştir. Her ne kadar başvurucular 6/12/2010 tarihli gösteriye katılmalarının ve bazı sloganları atmalarının da terör örgütüne yardım etme suçu kapsamında değerlendirildiğini ifade etmiş iseler de başvurucuların katıldıkları gösterideki eylemleri nedeniyle terör örgütünün propagandası suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün daha önce Yargıtay onaması ile kesinleştiği ve Mahkemenin başvuruya konu mahkûmiyet kararını münhasıran başvurucularda ele geçen yayınlara dayandırdığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvuruda başvurucuların katıldıkları gösterideki eylemlerine ilişkin bir değerlendirme yapılmayacak, sadece suçlamaya konu edilen kitaplara ilişkin eylem yönünden inceleme yapılacaktır.

28. Öte yandan başvurucular bireysel başvuru formunda yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını ileri sürmemelerine rağmen ilk defa Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bu şikâyeti dile getirmiştir. Başvurucuların -başvuru formunda öz itibarıyla dile getirmiş olması kaydıyla- Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesi de dâhil olmak üzere şikâyetlerini sonradan vereceği dilekçelerle detaylandırmalarının önünde bir engel bulunmamaktadır. Bununla birlikte somut olayda başvurucular, başvuru formunda makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikâyetlerini öz itibarıyla dahi olsa ileri sürmemiştir. Bu açıdan otuz günlük başvuru süresinden sonra verilen Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde ilk kez ileri sürülen makul sürede yargılanma hakkına yönelik şikâyetin dikkate alınması ve incelenmesi mümkün değildir (benzer bir değerlendirme için bkz. Sinan Oğan, B. No: 2017/32685, 2/6/2020, § 28).

29. Bu açıklamalar sonrasında somut şikâyetlere gelindiğinde başvurucuların iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşılmış ve incelemenin bu kapsamda yapılması gerektiği değerlendirilmiştir (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 25). Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni[nin], ...korunması ...amaçlarıyla sınırlanabilir…”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

31. Somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucularda ele geçirildikten sonra toplatılmasına karar verilmiş iki kitabın çok sayıda nüshasını bulundurmanın terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunu kabul etmiş ve başvurucuların cezalandırılmalarına karar vermiştir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucuların ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşmıştır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

33. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

34. Anayasa Mahkemesi bir iptal davasında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olmadığı sonucuna varmış olmakla birlikte (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013) söz konusu hükmün uygulanış şekli açısından öngörülebilirliğine ilişkin bazı tartışmalar bulunduğunun da bilincindedir (İmret/Türkiye, B. No: 57316/10, 10/7/2018; Bakır ve diğerleri/Türkiye, B. No: 46713/10, 10/7/2018). Ancak somut olayın değerlendirilme yöntemi gözönüne alındığında mevcut başvurunun koşullarında ilgili normların kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp karşılamadığına ilişkin nihai bir değerlendirme yapmaya değil müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesine ihtiyaç olduğu değerlendirilmiştir. Bu sebeple mevcut başvuruda müdahalenin kanuniliği hususunda kesin bir sonuca varmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır (benzer bir değerlendirme için bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 30).

 (2) Meşru Amaç

35. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.

(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015§§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

37. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68). Bir olayda meşru amaçların bulunmasının, hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan, bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66).

38. Derece mahkemeleri, söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz somut olayda olduğu gibi mahkemece terör örgütünün propagandasının yapıldığı kabul edilen yayınların bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığına karar vermede yetki sahibi olan (iç hukuktaki) son mercidir (diğer çok sayıdaki karar arasından bkz. Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 41; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 39; Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 34).

39. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Ayşe Çelik, § 41; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Sırrı Süreyya Önder, § 57). Gerçekten de somut olayda olduğu gibi başvurucuların yardım etmekle suçlandıkları PKK, yaklaşık kırk yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik gücünün ölümüne sebep olmuş şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütüdür. PKK, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihlerde faaliyet göstermiş ve faaliyetlerine de devam etmektedir. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir. Bu doğrultuda ülkemizde terörle mücadelenin oldukça hassas nitelikte olduğunun ve terörle mücadele eden birimlerin geniş takdir yetkisine sahip olduğunun da kabul edilmesi gerekir (Metin Birdal, § 74; Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 35).

40. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini de ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

41. Somut olayda Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi 14/1/2011 tarihinde, başvurucularda ele geçen kitapların PKK terör örgütünün propagandasını içerdiğini kabul etmiş ve toplatılmasına karar vermiştir. İlk derece mahkemesi ise başvurucuları, toplatma kararına konu kitapları dağıtımını yapmak için bulundurdukları gerekçesiyle terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm etmiştir. Mevcut olayda çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin başvurucuların söz konusu kitapları dağıtımını yapmak için bulundurmaları nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmalarının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.

42. Başvuruya konu kitapların 10/1/2011 tarihinde başvuruculardan elde edilmelerinden sonra başlatılan soruşturma sürecinde Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/1/2011 tarihli bir tedbir kararı ile dağıtımının ve satışının yasaklandığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararında, başvuruculardan ele geçirilen kitapların terör örgütünün propagandasını içerdiğini kabul etmesinin esas dayanağı kitapların dağıtımının ve satışının yasaklanmasına ilişkin olarak verilen söz konusu karardır. Bahse konu yasaklama kararının başvurucular hakkında yürütülen soruşturma sürecinde alınan bir koruma tedbiri kararı olduğu açıktır (bkz. § 13).

43. Koruma tedbirlerinin uygulandığı an itibarıyla henüz hakkında hüküm verilmemiş kişilerin temel haklarına müdahalede bulunulmaktadır. Başvuruya konu olayda olduğu gibi bir soruşturmada koruma tedbirleri uygulandığı anda, suç isnat edilen fiilin işlenip işlenmediği, işlenmiş ise hakkında tedbir uygulanan şüpheli veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hukuki kesinlikten yoksundur. Bu kesinlik ancak esasa ilişkin yargılamada hükmün kesinleşmesi ile ortaya çıkacaktır. Buradan çıkan sonuca göre koruma tedbirinin tatbik edildiği anda hukuki kesinlik ölçüsünde bir haklılık değil görünüşte bir haklılık içerdiği kabul edilmelidir (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 7/2/2019, § 24; prima facie kararlar hakkındaki açıklamalar için bkz. Ali Kıdık, §§ 57, 62, 63). Mahkemelerin esasa ilişkin çelişmeli bir yargılama yapmadan koruma tedbiri talepleri hakkında ilk bakışta bir karar vermesi uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği anlamına gelmez. Zira prima facie verilmiş kararlar, hiçbir zaman normal bir dava için maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez (Ali Kıdık, § 67; Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 39).

44. Buna karşın başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi mahkûmiyet kararı verirken Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince gerekli incelemelerin yapıldığını ve kitaplarda örgüt propagandasının yapıldığının kabul edildiğini ifade etmiş, uyuşmazlığın çözümlenmesinde çelişmeli bir yargılama sonucu alınmamış olan geçici bir koruma tedbiri kararını maddi anlamda bir kesin hüküm statüsüne çıkartmıştır. İlk derece mahkemesi olan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, koruma tedbiri kararı hakkında hiçbir tafsilatlı açıklamada bulunmamıştır.

45. Öte yandan Mahkeme, kitapların içeriğinin ve kırk üçer adet olmasının kitapların dağıtılma amacıyla gönderildiğini gösterdiğini belirttikten sonra propagandada kullanılacak doküman, dergi, kitap ve sair yayınların temin ve tedarikinin de terör örgütüne yardım suçu kapsamında kaldığını kabul etmiştir. Ancak Mahkeme gerekçeli kararında söz konusu kitapların içerikleri hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamış, kitapların içeriğinde yer alan açıklamaların ve yazıların hangi sebeplerle terör örgütünün propagandası niteliğinde olduğunu açıklamamıştır.

46. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi, başvurucuların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucuların hakları arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu ikna edici biçimde göstermemiştir. Yargıtay onama kararında da belirtilen hususlara ilişkin herhangi bir değerlendirme ve açıklama yer almamaktadır.

47. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucuların mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

48. Başvurucuların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

49. Başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verildiğinden bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin diğer şikâyetler hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

51. Başvurucular; ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya hükmedilmesi, maddi ve manevi olmak üzere ayrı ayrı 20.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:2014/8875, 7/6/2018.) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

55. İncelenen başvuruda başvurucuların terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyetlerinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlalinin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

56. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

57. Bu ihlal kararı başvurucular hakkında beraat veya mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. İlk derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle (bkz. §§ 42-48) yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre başvurucular hakkında yeni bir karar vermelidir.

58. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı ve net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

59. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,

E. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın devredildiği Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2012/752) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvuruculara AYRI AYRI ve net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

G. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

I. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Ş.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/32720)

 

Karar Tarihi: 30/6/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Ş.K.

Vekili

:

Av. Vedat ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; bulundurduğu yayınlar nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilen başvurucunun ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/8/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1968 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Adana'da ikamet etmektedir.

10. Van Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir soruşturma kapsamında Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/11/2009 tarihli ve 2009/2288 D. İş sayılı kararıyla, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından yazılan ve Aram Yayınlarından çıkan bazı kitapların dağıtımı ve satışa sunulması yasaklanmıştır. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Yapılan incelemelerde kitabın arka kapağında PKK/KONGRA-GEL elebaşı Abdullah Öcalan'ın resminin bulunduğu, içeriğinde 'PKK'nin kendini kalıcı bir biçimde dağlar başta olmak üzere silahlı direnişe taşıması doğuracağı sonuçlar bakımından önemlidir' şeklindeki PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü ve terör faaliyetini özendirici, övücü ifadelerin kitaplarda yoğunlukla işlendiği bu haliyle kitaplara 5187 sayılı Basın Kanununun 25. ve 3713 Sayılı Yasanın 7/2. maddesi gereğince dağıtılması veya satışa sunulmasının yasaklanmasına, ele geçirilecek kitap numunelerinin tamamına el konulmasına karar verilmesi gerekmiş olmakla aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur.

HÜKÜM:

PKK KONGRA-GEL terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan tarafından yazılan Aram Yayınlarından çıkan

1- 'Demokratik Uygarlık Manifestosu UYGARLIK (Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı)-Cilt I',

2- 'Demokratik Uygarlık Manifestosu KAPİTALİST UYGARLIK (Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı)-Cilt II'

3- 'Demokratik Uygarlık Manifestosu ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ-Cilt III'

Adlı kitapların 5187 sayılı Basın Kanununun 25. ve 3713 Sayılı Yasanın 7/2. madde gereğince dağıtılması veya satışa sunulmasının yasaklanmasına,

Ele geçirilecek kitapların tamamına el konulmasına... karar verildi."

11. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Siirt Sulh Ceza Mahkemesinin 19/10/2009 tarihli ve 2009/849 D. İş sayılı kararıyla, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından yazılan ve Mezopotamya Yayınlarından çıkan bazı kitapların dağıtımı ve satışa sunulması yasaklanmıştır. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...1- Demokratik Toplum Manifestosu (Uygarlık) isimli kitabın incelemesinde: 11. sayfada 'PKK'nin kendini kalıcı bir biçimde dağlar başta olmak üzere silahlı direnişe taşıması doğuracağı sonuçlar bakımından önemlidir...' 19. Sayfada 'KCK, Ortadoğu halklar mozaiğine dayatılan kapitalist moderniteden kaynaklanan ulus-devlet savaşlarında imha edilen, soykırıma uğratılan, baskı ve istismardan ötürü bütün özgür yaşam ütopyaları yok edilen tüm Arap, İrani, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi ve Kafkas kökenli toplumlar, etnisite, tüm mezhepler ve dinlerle Avrupa kökenli demokratik ve insan haklarını yaşamayan toplulukları yeniden kendi kutsallıklarına, özgür yaşam ifadelerine ve maddi kazanımlarına kavuşturacak temel form olan Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi için de öncü model durumundadır', 'PKK kendini sürekli geliştiren bu özgür yaşam idealli, anlam yüklü gruplardan, öncülük iddiası taşıyan gruplardan sadece biridir'.... vb. şeklinde yazıların olduğu ve kitabın arka kapağında PKK KONGRA-GEL bölücü terör örgütünün sözde elebaşısı Abdullah Öcalan resminin bulunduğu;

2- Demokratik Toplum Manifesfosu (Kapitalist Uygarlık) isimli kitabın yapılan incelemesinde: 'Kapitalist sistemin bekçileri tarafından çok sistematik biçimde, adeta Zeus'un Prometheus'u bağladığı Kafkas kayalıklarına taş çıkartan biçimde İmralı adasına mahkum edilmem kendimliğin sitem zıtlığını çözmeyi zorunlu kılmaktadır derken, bu tarihi gerçekleri hatırlayıp yeniden çözümlemeden, anlamı fark etmeyiz. Türkiye Cumhuriyeti'ne takılmamın, olsa olsa İspanyol boğa güreşinde hep kırmızı şala saldıran boğadan pek farkı olmaz. Türkiye Cumhuriyeti şüphesiz bir boğa güreşçisine indirgenmiştir', 15. sayfada 'Yaşadıklarımı dostlarım ve yoldaşlarım ağır trajedi olarak da değerlendirilmektedir. Ama şundan emin olsunlar ki, bu trajedi olmasaydı, biz özgür yaşamı tanımayacaktık. Her şey beş kuruş etmez bir durumdayken, nasıl birbirimizin yüzüne bakabiliriz ki? Babasının ölümüne bile gözyaşı dökmeyen bir evlat durumundayken, yaşamın hangi onurundan bahsedebilirdik? Yanlış anlamayın. O ölüm yılında, ben ilk Kürdistan seferini özgür kimlik idealiyle Ağrı Dağı eteklerinde başlatmıştım. Halen Serhatlı Kürtlerinin bu yürüyüşünün tek bir adımını bile kutsallıkla andıklarını duydum. Fakat gerçekliğimiz yerinde yine ağır durmaktadır. Tam otuz beş yıldır özgürlük yürüyüşünden öte adeta maratonu diyebileceğim bu çıkış nu satırlarla kendini anlamlandırmaktadır. Her nefesi, her mekanı, her kişisi bir destan değerinde olan bu maraton nasıl sonuçlanacak? 110-111. sayfada 'İlk rahiplerden okul ve akadcemileriyle tüm resmi üniversitelerine, ilk okuldan kışlaya, fabrikadan büyük alışveriş merkezlerine, medyadan müzelerine, eski dinlerin kalıntılarına. hastaneden hapishanelerine, mezarlarına kadar küresel ve yerel, özellikle ulusal çapta tüm toplumu zihniyet alanında fethettiği gibi, politik iktidar teknikleri ve askeri zoruyla zırh sarmalamıştır. Tüm toplum demir kafese kapatılmıştır.',... Şeklinde yazıların olduğu ve kitabın arka kapağında PKK KONGRA-GEL bölücü terör örgütünün sözde elebaşısı Abdullah Öcalan resminin bulunduğu;

3- Demokratik Toplum Manifesfosu (Özgürlük Sosyolojisi) isimli kitabın yapılan incelemesinde: kitabın arka kapağında PKK KONGRA-GEL bölücü terör örgütünün sözde elebaşısı Abdullah Öcalan resminin bulunduğu ve yine arka kapağında 'çok sıkça tekrarladığım bir deyişiıme tekrarlamak durumundayım: Öyle anlar olur ki, tarih bir kişilikte gizlidir. Çok acılı da geçse bu kişilik onurumuzu kısmen paylaştığım inkara gelmez. Benim farkım şuradandır ki, ben bu trajik tarihin bir kader kurbanı olmanın ötesinde rol oynamak istediğim için de bu dolapların başıma çevrildiğini çok iyi biliyorum. Onun içindir ki, bu davamın sloganını 'Özgürlük kazanacaktır' biçiminde belirledim. Trajedi oyunlarında hep tekrarlanan kaderi özgürlük lehine bozmak, her acıyı katlanılır kılmaya yeterlidir. Davam ve dava arkadaşlarımla birlikte adı gerçekliğin ta kendisi olan bir oyunu oynamada kaderin payına düşen yenilgidir. Savunmamın bu bölümüne özgürlük sosyolojisi adını vermem bu nedenle anlaşılırdır.' ibaresinin bulunduğu yine ayrıca kitabın 15. Sayfasındaki bir paragrafta ise '...Savunmamın bundan sonraki iki bölümü, ana fikirlerimin bir nevi somut alan uygulaması olarak, Ortadoğu kültürünü demokratikleştirmek ve Kürdistanda demokratik medeniyet çözümü olarak tasarlanmaktadır...' ibaresinin bulunduğu yine kitabın arka fonunda bölücübaşının fotoğrafı bulunduğu, söz konusu 3 kitap da PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı, bu nedenle her üç kitap için 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/2 maddesi ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 25/2 maddesi uyarınca dağıtılması ve satışa sunulmasının yasaklanmasına ve ele geçirilecek adı geçen kitap numunelerinin tamamına el konulmasına karar verilmesi talebinde bulunulmakla evrak yukarıdaki sırasına kaydı yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

1-Demokratik Toplum Manifestosu UYGARLIK Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı,

2-Demokratik Toplum Manifestosu KAPİTALİST UYGARLIK Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı,

3-Demokratik Toplum Manifestosu ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ, her üç kitabın 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 25. maddesi uyarınca dağıtılması veya satışa sunulmasının yasaklanmasına, ele geçirilecek kitap numunelerinin tamamına el konulmasına... karar verildi."

12. Adana Emniyet Müdürlüğüne 17/11/2009 tarihinde yapılan bir ihbarda, 18/11/2009 tarihinde başvurucu adına İstanbul'dan Adana'ya PKK terör örgütüne ait yüklü miktarda kitap geleceği, kitapların Adana ve çevresinde Demokratik Toplum Partisi aracılığıyla dağıtılacağı bilgisi verilmiştir.

13. 18/11/2009 tarihinde başvurucu, ihbarda geçen kargo şirketine gelmiş ve otuz koliden on üçünü aracına yüklemiştir. Kolluk kuvvetleri başvurucuyu takibe başlamış ancak görevlileri fark eden başvurucu kaçmaya başlamış ve yakalanmıştır.

14. Başvurucunun aracında yapılan aramada ele geçirilen on üç koli ile kargo şirketindeki on yedi kolinin içinde şu kitaplar ele geçirilmiştir:

"Aram Yayıncılık tarafından basılan, Abdullah Öcalan tarafından yazılan 988 adet 'Demokratik Uygarlık Manifestosu - UYGARLIK - Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı - BİRİNCİ KİTAP' isimli kitap; 990 adet 'Demokratik Uygarlık Manifestosu - KAPİTALİST UYGARLIK - Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı - İKİNCİ KİTAP' isimli kitap; 996 adet 'DEMOKRATİK UYGARLIK MANİFESTOSU - ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ - ÜÇÜNCÜ KİTAP' isimli kitap."

15. Ele geçirilen üç cilt hâlindeki kitapların isimlerinde küçük değişiklikler yapılarak Mezopotamya Yayınları ve Aram Yayıncılık tarafından iki farklı baskısının bulunduğu, kitaplar hakkında dağıtım ve satışa sunulma yasağı olduğu (bkz. §§ 10, 11) anlaşılmış; bunun üzerine başvurucu hakkında terör örgütüne yardım etme ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından 4/2/2010 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenmiştir. İddianameye göre başvurucu, hakkında toplatma kararı olan ve "PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün propagandası içerikli kitapları Adana ve çevresinde satıp gelir elde etmek, elde edilen bu geliri de terör örgütüne aktarmak suretiyle" terör örgütüne yardım etme ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarını işlemiştir.

16. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 6/12/2012 tarihinde başvurucunun üzerine atılı suçlardan beraatine hükmetmiştir. Mahkemenin gerekçesi şu şekildedir:

"...17/11/2009 günü Adana TEM Şube Müdürlüğü'nü arayan bir şahsın İstanbul'dan Adana'ya Karataş yolu üzerinde bulunan Adana Taşımacılık isimli nakliye şirketine [Ş.K.] (başvurucu) adına PKK terör örgütüne ait kitapların geleceğinin ihbar edildiği, bununüzerine yasal takibata başlandığı, 30 adet kolinin [Ş.K.] adına Diyarbakır'dan gönderildiğinin tespit edildiği, sanık [Ş.K.nın] aracı ile taşıma şirketine geldiği, 30 adet koliden 13 adetini aracına yüklediği, araçta ve kargo şirketindeki kolilerin incelemesinde çok sayıda PKK terör örgütü başının yazdığı ve haklarında yasaklama kararı bulunan kitapların ele geçirildiği, sanığın bu kitapları henüz dağıtmadan yakalandığı, terör örgütü PKK ile sanık [Ş.K.nın] irtibatının belirlenemediği, sanığın işi nedeniyle İstanbul'dan sık sık kolilerle malzeme geldiğine, bu kolileri de gelen bu malzemelerden sandığına, içeriğini bilmediğine dair aksi ispat edilemeyen savunması nazara alındığında sanığın üzerine atılı bulunan müsnet suçları işlediği sabit olmadığından CMK. 223/2-e maddesi gereğince müsnet suçlardan beraatine karar vermek gerekmiştir."

17. Beraat hükmünün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 17/3/2016 tarihli ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay bozma ilamının ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Oluş ve dosya kapsamına göre sanık [Ş.K.nın] araç ile 13 koli kitabı kargodan alıp götürdüğü sırada görevlilerin takibini fark etmesi üzerine kaçmaya çalışırken yakalanmış olması karşısında; eyleminin kül halinde örgüte yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu, sanığın hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden örgüte yardım etmeye teşebbüs suçundan mahkumiyeti yerine tek olan eylemden yazılı şekilde iki ayrı beraat kararı verilmesi..."

18. Bozma kararı sonrası yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 7/6/2016 tarihinde, Yargıtay bozma ilamına uymuş ve başvurucunun terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçundan 4 yıl 2 ay 18 gün hapis cezası ile mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şu şekildedir:

"...Sanık [Ş.K.nın], hakkında yasaklılık kararı bulunan PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın yazmış olduğu 13 adet koli içerisinde bulunan kitapları kargodan alıp götürdüğü sırada görevlilerin takibini fark etmesi üzerine kaçmaya çalışırken yakalandığı, sanığın ele geçirilen bu kitapları Adana ve çevresinde satıp elde ettiği geliri PKK terör örgütüne vermek suretiyle terör örgütüne yardım etmek istediği anlaşılmakla... sanığın eyleminin bir bütün halinde silahlı terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu değerlendirilerek... cezalandırılmasına..."

19. Mahkûmiyet kararının başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 18/5/2017 tarihli kararı ile tekerrüre ilişkin hükümleri düzeltilmek suretiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.

20. Başvurucu, Yargıtay ilamından 9/8/2017 tarihinde haberdar olduğunu ifade etmiştir.

21. Başvurucu 16/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 2/7/2012 tarihli ve6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'la değişmeden önceki hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır."

23. 5237 sayılı Kanun'un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 6352 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik sonrası son hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir."

24. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesi şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. "

25. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun "El koyma, dağıtım ve satış yasağı" kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

"Soruşturma için sübut vasıtası olarak her türlü basılmış eserin en fazla üç adedine Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk el koyabilir.

Soruşturma veya kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılap kanunlarında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, 153 üncü maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarında, 155 inci maddesinde, 311 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, 312 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, 312/a maddesinde ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında öngörülen suçlarla ilgili olarak basılmış eserlerin tamamına hâkim kararıyla el konulabilir.

Hangi dilde olursa olsun Türkiye dışında basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin ikinci fıkrada belirtilen suçları içerdiklerine dair kuvvetli delil bulunması halinde, bunların Türkiye'de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkiminin kararı ile yasaklanabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı yeterlidir. Bu karar en geç yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Kırksekiz saat içinde hâkim tarafından onaylanmaması halinde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı hükümsüz kalır.

Yukarıdaki fıkra uyarınca yasaklanmış yayın veya gazeteleri bilerek dağıtanlar veya satışa sunanlar bu yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi gibi sorumludurlar."

26. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Açıklama ve yayınlama" kenar başlıklı 6. maddesinin olayların meydana geldiği tarihte yürürlükte olan mülga son fıkrası şöyledir:

"Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınlar hâkim kararı ile; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak onbeş günden bir aya kadar durdurulabilir. Cumhuriyet savcısı, bu kararını en geç yirmidört saat içinde hâkime bildirir. Hâkim kırksekiz saat içinde onaylamazsa, durdurma kararı hükümsüz sayılır."

27. 3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin olayların meydana geldiği tarihte yürürlükte olan ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 30/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

29. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

30. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu; olayda ele geçirilen kolilerde yasak yayınlar olduğunu bilmediğini, bildiği varsayılsa dahi hakkında satış yasağı ve toplatma kararı bulunan bir kitabın nüshalarını yalnızca bulundurması nedeniyle soyut gerekçelerle, orantısız ve haksız biçimde terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmasının masumiyet karinesini, etkili başvuru hakkını ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

32. Bakanlık görüşünde; ilk derece mahkemesince, başvurucunun ele geçirilen kitapları Adana ve çevresinde satıp elde ettiği geliri PKK terör örgütüne vermek suretiyle terör örgütüne yardım etmek istediğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Görüş yazısında ayrıca, terörizmin amacını ve araçlarını meşru gösterecek şekilde propaganda yapılmasının ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilemeyeceği vurgulanmış; başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik iddia olunan müdahalenin yasal dayanağı ile meşru amacının bulunduğu, demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğu, bu nedenle somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlâl edilmediği ifade edilmiştir.

33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu masumiyet karinesinin ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerini ayrıca incelenmeyi gerektirecek soyutluktan çıkarabilmiş değildir. Bu sebeple başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 44; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 30). Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni[nin], ...korunması ...amaçlarıyla sınırlanabilir…”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

36. Başvurucu; mahkûm edilmesine dayanak olarak gösterilen kolilerde yasak yayınlar olduğunu bilmediğini, gelen kolilerde mesleği ile ilgili malzemeler olduğunu düşündüğünü iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, incelemesini yaparken derece mahkemelerinin maddi vakıalarla ilgili değerlendirmeleriyle kural olarak ilgilenmez. Bu doğrultuda bir ceza yargılamasında isnat edilen suçun sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; ayrıca bkz. Ferhat Üstündağ, § 65).

37. Mevcut başvuruda bu konudaki genel yaklaşımdan ayrılmayı gerektirir bir neden görülmediğinden derece mahkemelerinin olayın sübutuna ilişkin kabulünü değerlendirme gereği duyulmamıştır. Bu nedenle mevcut başvuruda yalnızca derece mahkemelerinin kabul ettiği şekliyle başvurucunun bulundurduğu yayınlar nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği değerlendirilecektir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Umut Kılıç, B. No: 2015/16643, 4/4/2018, § 36; Emre Soyaslan, B. No: 2014/11306, 18/4/2019, § 45).

38. Somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun toplatma kararı verilmiş bir kitabın çok sayıda nüshasını satmak için bulundurmak biçimindeki eyleminin terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğunu kabul etmiş ve cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşmıştır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

40. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

41. Anayasa Mahkemesi Hanifi Yaliçli kararında (B. No: 2014/5224, 10/6/2021) 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının müdahalelerin kanuni dayanağı olarak kabul edilip edilemeyeceğini ayrıntılı olarak incelemiş ve sonuç olarak anılan hükmün kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varmıştır (aynı kararda bkz. §§ 57-105).

 (2) Meşru Amaç

42. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

43. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015§§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; Ferhat Üstündağ, § 45).

44. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68). Bir olayda meşru amaçların bulunmasının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan, bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66).

45. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz somut olayda olduğu gibi mahkemece terör örgütünün propagandasının yapıldığı kabul edilen yayınların bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığına karar vermede yetki sahibi olan (iç hukuktaki) son mercidir (diğer çok sayıdaki karar arasından bkz. Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 41; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 39).

46. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Ayşe Çelik, § 41; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Sırrı Süreyya Önder, § 57). Gerçekten de somut olayda olduğu gibi başvurucuların yardım etmekle suçlandıkları PKK, yaklaşık kırk yıldır yurdun doğu ve güneydoğu bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik gücünün ölümüne sebep olmuş şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütüdür. PKK, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihlerde faaliyet göstermiş ve faaliyetlerine de devam etmektedir. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir. Bu doğrultuda ülkemizde terörle mücadelenin oldukça hassas nitelikte bulunduğunun ve aynı doğrultuda terörle mücadele eden birimlerin geniş takdir yetkisine sahip olduğunun da kabul edilmesi gerekir (Metin Birdal, § 74).

47. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini de ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

48. İlk derece mahkemesi, başvurucuyu toplatma kararı verilmiş bir kitabın çok sayıda nüshasını satmak için bulundurmak biçimindeki eylemi nedeniyle terör örgütüne yadım etme suçundan mahkûm etmiştir. Mevcut olayda çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin başvurucunun söz konusu kitapları bulundurması nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No: 2015/15091, 22/7/2020, § 37).

49. Olayda ilk olarak Siirt Sulh Ceza Mahkemesi ve Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin tedbir kararları ile başvurucunun cezalandırılmasına neden olan kitapların dağıtımı ve satışı yasaklanmıştır (bkz. §§ 10, 11). İlk derece mahkemesi de mahkûmiyet kararında başvurucudan ele geçirilen kitapların dağıtımının ve satışının yasaklanmasına dayanmıştır. Bahse konu yasaklama kararının 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrası gereğince söz konusu kitaplarda terör örgütünün propagandasının yapıldığı suçlamasıyla sorumlular hakkında başlatılan soruşturmalar kapsamında alınan bir koruma tedbiri kararı olduğu açıktır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 38).

50. Koruma tedbirlerinin uygulandığı an itibarıyla henüz hakkında hüküm verilmemiş kişilerin temel haklarına müdahalede bulunulmaktadır. Başvuruya konu olayda olduğu gibi bir soruşturmada koruma tedbirleri uygulandığı anda, suç isnat edilen fiilin işlenip işlenmediği, işlenmiş ise hakkında tedbir uygulanan şüpheli veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hukuki kesinlikten yoksundur. Bu kesinlik ancak esasa ilişkin yargılamada hükmün kesinleşmesi ile ortaya çıkacaktır. Buradan çıkan sonuca göre koruma tedbirinin tatbik edildiği anda hukuki kesinlik ölçüsünde bir haklılık değil görünüşte bir haklılık içerdiği kabul edilmelidir (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 7/2/2019, § 24; prima facie kararlar hakkındaki açıklamalar için bkz. Ali Kıdık,, §§ 57, 62, 63). Mahkemelerin esasa ilişkin çelişmeli bir yargılama yapmadan koruma tedbiri talepleri hakkında ilk bakışta bir karar vermesi uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği anlamına gelmez. Zira prima facie verilmiş kararlar, hiçbir zaman normal bir dava için maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez (Ali Kıdık, § 67).

51. Buna karşın başvuruya konu olayda derece mahkemeleri mahkûmiyet kararı verirken koruma tedbiri kararı hakkında hiçbir tafsilatlı açıklamada bulunmadığı gibi söz konusu kitapların içerikleri hakkında da bir değerlendirme yapmamış, yalnızca söz konusu kitapların yasaklı kitaplardan olduğunu belirterek çelişmeli bir yargılama sonucu alınmamış olan geçici bir koruma tedbiri kararını maddi anlamda bir kesin hüküm statüsüne çıkartmıştır (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 40).

52. İlk derece mahkemesi ayrıca, ulaştığı sonuca ilişkin kanıtlardan söz etmeksizin başvurucunun ele geçirilen bu kitapları Adana ve çevresinde satacağını ve elde ettiği geliri PKK terör örgütüne vererek terör örgütüne yardım etmek istediğini varsaymış; buna karşın söz konusu kitapların sadece bulundurulmasının ya da satılmasının hangi surette -cezalandırmaya konu- terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunu, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucunun hakları arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu da ikna edici biçimde göstermemiştir. Yargıtay kararlarında da belirtilen hususlara ilişkin herhangi bir değerlendirme ve açıklama yer almamaktadır.

53. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

54. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

55. İşbu ihlal kararı başvurucu hakkında beraat veya mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. İlk derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle (bkz. §§ 49-53) yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre başvurucu hakkında yeni bir karar vermelidir (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 44).

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

56. Başvurucu, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

57. Bakanlık görüşünde; başvurucunun yargılamanın uzun sürmesi şikâyetine ilişkin benzer nitelikte olan başvuruların daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlandığı, bu çerçevede Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 35, 36) ve B.E.(B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34) kararlarında anılan kriterlerden ayrılmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.

58. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

59. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (aynı kararda bkz. §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.

60. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

63. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya hükmedilmesi, 20.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi olmak üzere toplam 50.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

66. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

67. İncelenen başvuruda başvurucunun terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçundan mahkûmiyetinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

68. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

69. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

70. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/232, K.2016/231) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

G. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET ZEKİ KARATAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/14088)

 

Karar Tarihi: 30/6/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Mehmet Zeki KARATAŞ

Vekili

:

Av. Vedat ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir siyasi partinin il başkanı olan başvurucunun parti binasında yapılan aramada ele geçirilen fotoğraf ve yayınlar nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/8/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1955 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Demokratik Toplum Partisi (DTP) Adana il başkanıdır.

9. 7/12/2007 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğüne yapılan bir ihbarda Adana DTP il binasında çok sayıda afiş veya bildiri olduğu, bunların mahallelerden gelecek temsilcilere 20-30 adet verilerek dağıtılacağı, bahse konu afiş ve bildirilerin üzerinde molotof kokteyli atan çocuk resminin bulunduğu ve altında "Yurtsever Gençlik Hareketi" imzasının olduğu bilgisi verilmiştir. Bunun üzerine 7/12/2007 tarihinde Adana DTP il binasında arama yapılmıştır. Yapılan aramada el konulan eşyalar şunlardır:

"A) Haklarında değişik mahkemelerden verilmiş toplatma veya yasaklama kararı bulunan:

1-) 2 Adet Mahsun Şafak tarafından kaleme alınan Kadek Kuruluş Kongresi (PKK VIII. Kongresi) isimli kitap,

2-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Sümer Rahip Devletinden, Halk Cumhuriyetine doğru Özgür İnsan Savunması Cilt II isimli kitap,

3-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Özgür Yaşamda Israr ve Acılım PJA IV. Kongresi isimli kitap,

4-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Anılarla Abdullah Öcalan, Güneşin Sofrasında-II- isimli kitap,

5-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Çeteliğe Karşı Mücadele isimli kitap,

6-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği isimli kitap,

7-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan, Güney Kürdistan’da Egemenlik Mücadelesi ve Devrimci Demokratik Tutum isimli kitap,

8-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan, PKK Olağanüstü VII. Kongresine sunulan Politik Rapor isimli kitap,

9-) 2 Adet Mahsun Şafak tarafından kaleme alınan PKK VI. Ulusal Konferans Raporu isimli kitap,

10-) 2 Adet Mahsun Şafak tarafından kaleme alınan Savunmalar Üzerine Açıklayıcı Notlar isimli kitap,

11-) 1 Adet Ağustos 2007 Yıl 1 Sayı 3 Çağdaş Özgür halk dergisi,

12-) 1 Adet Ocak 2007 Yıl 1 Sayı 2 Yeni Özgür halk dergisi,

13-) 1 Adet Eylül 2007 Yıl 1 Sayı 3 Ülkede Özgür halk dergisi,

14-) 1 Adet 15 Eylül 2006 Yıl 16 Sayı 174 Özgür Halk dergisi,

15-) 1 Adet 15 Haziran 2006 Yıl 16 Sayı 171 Özgür halk dergisi,

16-) 1 Adet Aralık 2006 Yıl 17 Sayı 176 Özgür halk Dergisi,

17-) 1 Adet 15 Mayıs 2006 yıl 16 Sayı 170 Özgür Halk dergisi,

 18-) 1 Adet 15 Nisan 2001 Yıl 12 Sayı 116 Özgür halk dergisi,

B) Bölücü terör örgütünün KCK (Koma Civaken Kürdistan) isimli oluşum içerisinde mahalle, köy, kasaba, şehir yapılanmaları hakkında bilgi edinilmek üzere bulundurulduğu değerlendirilen;

1-) 10 Sayfadan ibaret Özgür Yurttaşlık hareketi başlıklı bilgisayar çıktısı doküman,

2-) 15 Sayfadan ibaret Eşit Özgür yurttaşlık başlıklı bilgisayar çıktısı doküman,

3-) 6 sayfadan ibaret Eşit Özgür Yurttaş konferansına başlıklı bilgisayar çıktısı doküman,

4-) 2 sayfadan ibaret, 'Konferans Sonuç Bildirgesi' ibaresiyle başlayın ve 'Eşit Özgür Yurttaş Hareketi Konferans Divanı' ibaresiyle son bulan bilgisayar çıktıları,

C) Her ne kadar haklarında yasaklama veya toplatma kararları bulunmamakla birlikte terörist başı Abdullah Öcalan ve örgütün üst düzey yöneticilerinin resimlerine ve açıklamalarına yer aldığı, örgütün propagandasını içerdiği anlaşıldığından,

1-) 1 Adet Duran Kalkan tarafından kaleme alınan Kürdistanda Demokratik siyasetin rolü Üzerine isimli kitap,

2-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Barış Umudu isimli kitap,

3-) 1 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Özgür İnsan Savunması II. Baskı isimli kitap,

4-) 2 Adet Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Em Tevgera İbrahimi ya hemdem in isimli Kürtçe yazılmış kitap,

5-) 9 Adet Mahir Deniz tarafından kaleme alınan Özgür Yurttaşlık ile Komünal Toplumsallaşma isimli kitap,

6-) 1 Adet üzerinde tükenmez kalem ile 15 Ağustos 2000 mektupları yazılı kitap,

7-) 1 Adet Temmuz 2007 Yıl 1 Sayı 2 Ülkede Özgür Halk dergisi,

8-) 1 Adet 15 Mart 2005 Yıl 15 Sayı 156 Özgür halk dergisi,

9-) 1 Adet Mayıs 2007 Yıl 1 Sayı 2 Çağdaş Özgür Halk dergisi,

10-) 1 Adet 15 Şubat 2006 Yıl 16 Sayı 167 Özgür halk dergisi,

11-) 2 Adet 15 Temmuz 2006 Yıl 16 Sayı 172 Özgür Halk dergisi,

12-) 1 Adet 15 Kasım 2006 Yıl 17 Sayı 175 Özgür halk dergisi,

13-) 1 Adet 15 Ağustos 2006 Yıl 16 sayı 173 Özgür halk Dergisi,

14-) 1 Adet 15 Ocak 2006 Yıl 16 Sayı 166 Özgür Halk dergisi,

15-) 1 Adet 15 Nisan 2006 Yıl 16 sayı 169 Özgür halk dergisi,

 16-) 1 Adet 15 Eylül 2005 Yıl 15 Sayı 162 Özgür halk dergisi,

17-) 1 Adet 15 Ağustos 2005 Yıl 15 Sayı 161 Özgür halk dergisi,

D) Yaklaşık 1500 Adet 'Örgütsüz Eylemsiz Özgürlük Olmaz - Örgütlen Diren Başaracağız - Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi (YDGH)' ibare ve imzalı afişler,

E) DTP il binasının okuma odası ve salon olarak kullanılan yerde bulunan pano üzerinde 'Zilan Sevgi kanunudur Sema isyandan bir yaşam köprüsüdür' ibareleri yazılı Tunceli’de 1996 yılında Bayrak merasimi düzenleyen askerlerin içerisine girerek canlı bomba eylemi gerçekleştiren, Zilan (K) Zeynep Kınacı’nın (solda) ve Sivas ilinde intihar eylemi gerçekleştiren Sema (K) Güler Otaç’ın fotoğrafları üzerinde bulunan kartpostal,

F) DTP il binasının okuma ve salon olarak kullanılan yerde bulunan sac dolap üzerinde, 1996 yılında Bayrak töreni düzenleyen askerlerin içerisine girerek canlı bomba eylemi gerçekleştiren Zilan (K) Zeynep Kınacı’nın elde edilen camlı çerçeve içerisindeki fotoğraf."

10. Bunun üzerine başvurucu hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 20/2/2008 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenmiştir.

11. Başvurucu hakkında iddianame düzenlendikten sonra bu kez 25/2/2008 ve 26/2/2008 tarihlerinde Adana Emniyet Müdürlüğüne yapılan iki ayrı ihbarda Adana DTP il binasında çok sayıda illegal bildiri ve yayın olduğu, bunların D. ve S. tarafından mahallelerde dağıtılacağı bilgisi verilmiş ve aynı tarihte Adana DTP il binasında yeniden arama yapılmıştır. Yapılan aramada el konulan eşyalar şunlardır:

"188 adet Heviya Jine isimli dergi, 1 adet Şahinleşen Yurtseven Gençlik, 170 adet 120x70 cm. ebatında Edi bese yazılı DTP kadın meclisi ibareli afiş, 650 adet tecrite, milliyetçiliğe, kadın katliamlarına, kimliksizliğe artık yeter, DTP kadın meclisi ibareli afiş, 2500 adet broşür ve bildiri."

12. Bunun üzerine başvurucu hakkında bu kez terör örgütüne yardım etme suçundan 24/9/2008 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenmiştir. İddianameye göre, ele geçirilen ve bir kısmı hakkında toplatma kararı bulunan örgütsel yayınlar terör örgütünün karar ve talimatları doğrultusunda dağıtılacaktır ve parti binasında ele geçirilen söz konusu örgütsel yayınların sayıca çokluğu gözetilerek partinin il başkanı da bu eylemden sorumludur.

13. Başvurucu hakkında açılan kamu davaları Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) 20/4/2009 tarihinde birleştirilmiştir. Mahkeme yargılama sonucunda başvurucunun ilk iddianameye konu eylemi ile ikinci iddianameye konu eylemleri arasında hukuki kesinti gerçekleştiğini kabul etmiş ve 13/9/2011 tarihinde başvurucuyu terör örgütüne yardım etme suçundan iki kez 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırmıştır. Mahkemenin mahkûmiyet gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...sanık Mehmet Zeki Karataş da Adana DTP il başkanı olup binanın idaresinden ilk elden sorumlu olan kişidir.

Ele geçen kitap ve dergilerden önemli bir kısmının yasaklı olması, içerik itibarı ile terörist başına ait poster, sözde bayrak ve flamaların açıldığı resimlerin bulunması, Abdullah Öcalan'ı halk önderi olarak lanse eden yazıların bulunması, güvenlik kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölen teröristlerin resimlerinin ve fotoğraflarının bulunması, örgütsel dökümanların içeriği, sayısal fazlalığı, bir kısmı hakkında toplatma ve el koyma kararlarının bulunması, 1500 adet pankartta örgütsüz eylemsiz özgürlük olmaz, diren başaracağız şeklinde yazı içeriklerinin olması, DTP il binasında yaptıkları terörist eylemler sonucu ölen teröristlere ait resimlerin çerçeveletilerek bulunması gibi hususlar mahkememizce birlikte değerlendirildiğinde; sayısal olarak bu kadar fazla bulundurulan örgütsel materyalin Adana ili genelinde PKK sempatizanlarına dağıtılmak, örgütsel gösteriler sırasında kullandırılmak üzere bulundurulduğu, (terör örgütüne ait yayınların dağıtımının örgüte bilerek ve isteyerek yardım suçunu oluşturacağı yönünde Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 5/4/2006 tarih ve 2006/732 esas - 2087 karar sayılı ilamının da bulunduğu) göz önüne alınarak sanıkların eylemlerinin bütün halinde terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım suçunu oluşturduğu yönünde mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmuştur.

...Sanıklar Mehmet Zeki Karataş ve [K.B.nin] binanın idaresinden sorumlu il başkanı ve il başkanı yardımcısı olmaları nedeni ile sorumlulukları cihetine gidilmiştir. 20/2/2008 tarihinde sanık Mehmet Zeki Karataş hakkında yakalanan örgütsel döküman nedeni ile dava açıldıktan 6 gün sonra başka bir ihbar nedeni ile aynı il binasında bu kez [D.Ö.] tarafından il binasına getirilen ve yukarda açıklandığı üzere örgüte yardım suçunda kullanılan başka bir kısım örgütsel dökümanlar ele geçirilmiş ve sanık Mehmet Zeki Karataş'ın oluşan hukuki kesinti nedeni ile 2. suçtan da il başkanı olarak DTP il binasının idaresinden sorumluluğu nedeni ile tecziyesine karar vermek gerekmiş[tir]."

14. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiş ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun ile yapılan değişiklikler uyarınca dosyaların ilk derece mahkemelerince yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirterek dosyayı Mahkemeye iade etmiştir.

15. Mahkeme, başvurucunun hukuki durumunu yeniden değerlendirmiş ancak başvurucunun üzerine atılı eylemin niteliği ve hakkında daha önce verilen hükümde alt sınırdan ceza verilmiş olması gerekçeleriyle başvurucu hakkında 6352 sayılı Kanun'un ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (7) numaralı fıkrası uyarınca herhangi bir indirim yapmaksızın -önceki hükümle aynı şekilde- başvurucunun iki kez 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına 9/11/2012 tarihinde karar vermiştir.

16. Hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 4/5/2015 tarihli kararıyla; ilk derece mahkemesince tayin olunan cezadan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrası uyarınca hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun ve orantılı bir indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

17. Bozma kararına uyan Mahkeme, ilk hükümde (bkz. § 13) yer alan gerekçelerle ancak verilen cezalardan 1/2 oranında indirim yaparak başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan iki kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına 12/1/2016 tarihinde karar vermiştir.

18. Hükmün tekrar temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 9/6/2016 tarihli kararı ile hükmün bazı maddi hataları düzeltilmek suretiyle onanmasına karar verilmiştir.

19. Başvurucu, Yargıtay ilamından 27/7/2016 tarihinde haricen haberdar olduğunu ifade etmiştir.

20. Başvurucu 2/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. 5237 sayılı Kanun'un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 6352 sayılı Kanun'la değişmeden önceki hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır."

22. 5237 sayılı Kanun'un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 6352 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik sonrası son hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir."

23. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesi şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. "

24. 12/4/1991 tarihli 3713 sayılı ve Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin olayların meydana geldiği tarihte yürürlükte olan ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 30/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu; Mecliste grubu bulunan bir siyasi partide yönetici konumunda bulunduğunu, yöneticisi olduğu parti binasında yapılan aramada ele geçirilen ve şiddet içermeyen dokümanlar nedeniyle ve soyut gerekçelerle cezalandırılmasının silahların eşitliği ve eşitlik ilkelerini, savunma, etkili başvuru ve siyasi faaliyetlerde bulunma haklarını, düşünce ve örgütlenme özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.

27. Bakanlık görüşünde; somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğüne ve siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bir müdahalede bulunulmadığı ve siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik ne gibi bir müdahaleyle karşı karşıya kaldığını ortaya koyamadığı belirtilmiştir. Görüş yazısında ayrıca, terör faaliyetlerini, liderlerini, yöneticilerini, terörizmin amacını ve araçlarını meşru gösterecek şekilde propaganda yapılmasının ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilemeyeceği vurgulanmış; başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik iddia olunan müdahalenin yasal dayanağı ile meşru amacının bulunduğu, demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğu, bu nedenle somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 44; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 30). Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni[nin], ...korunması ...amaçlarıyla sınırlanabilir…”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

30. Somut olayda ilk derece mahkemesi başvurucunun il başkanı olduğu siyasi parti binasında yapılan aramada ele geçirilen çok sayıda dokümanı Adana genelinde PKK sempatizanlarına dağıtmak ve örgütsel gösteriler sırasında kullandırmak üzere bulundurduğunu kabul etmiş ve başvurucuyu terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırmıştır. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

32. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

33. Anayasa Mahkemesi Hanifi Yaliçli kararında (B. No: 2014/5224, 10/6/2021) 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının müdahalelerin kanuni dayanağı olarak kabul edilip edilemeyeceğini ayrıntılı olarak incelemiş ve sonuç olarak anılan hükmün kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varmıştır (aynı kararda bkz. §§ 57-105).

ii. Meşru Amaç

34. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

35. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015§§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; Ferhat Üstündağ, § 45).

36. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68). Bir olayda meşru amaçların bulunmasının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan, bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66).

37. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığına karar vermede yetki sahibi olan (iç hukuktaki) son mercidir (diğer çok sayıdaki karar arasından bkz. Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 41; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 39).

38. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Ayşe Çelik, § 41; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Sırrı Süreyya Önder, § 57). Gerçekten de somut olayda olduğu gibi başvurucuların yardım etmekle suçlandıkları PKK, yaklaşık kırk yıldır yurdun doğu ve güneydoğu bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik gücünün ölümüne sebep olmuş şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütüdür. PKK, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihlerde faaliyet göstermiş ve faaliyetlerine devam etmektedir. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir. Bu doğrultuda ülkemizde terörle mücadelenin oldukça hassas nitelikte bulunduğunun ve aynı doğrultuda terörle mücadele eden birimlerin geniş takdir yetkisine sahip olduğunun da kabul edilmesi gerekir (Metin Birdal, § 74).

39. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini de ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

40. Başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi, ele geçirilen yayınlardan bir kısmı hakkında toplatma kararı olduğunu belirtmiş ve aramada ele geçen eşyalar arasında terör örgütü liderinin yazılarının, posterlerinin ve terör örgütü üyelerinin fotoğraflarının bulunduğunu tespit etmiştir. Mahkeme daha sonra çok sayıda bulundurulan bu eşyaların PKK sempatizanlarına dağıtılmak ve örgütsel gösteriler sırasında kullandırılmak üzere bulundurulduğunu kabul etmiş ve başvurucuyu terör örgütüne yardım etme suçundan iki kez cezalandırmıştır. Bu kapsamda mevcut olayda çözümlenmesi gereken mesele Mahkemenin siyasi parti binasında ele geçirilen çok sayıda doküman nedeniyle başvurucuyu terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No: 2015/15091, 22/7/2020, § 37).

41. İlk olarak Mahkeme mahkûmiyet kararında ele geçirilen bazı yayınların dağıtımının ve satışının yasaklanmış olmasına dayanmıştır (söz konusu dağıtım ve satışın yasaklanması tedbirinin terör örgütüne yardım etme suçu bağlamında değerlendirmeleri için bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, §§ 38-40). Buna karşın başvuruya konu olayda derece mahkemeleri mahkûmiyet kararı verirken koruma tedbiri kararı hakkında hiçbir tafsilatlı açıklamada bulunmadığı gibi söz konusu kitapların içerikleri hakkında da nitelikli bir değerlendirme yapmamış, yalnızca söz konusu kitapların yasaklı kitaplardan olduğunu belirterek çelişmeli bir yargılama sonucu alınmamış olan geçici bir koruma tedbiri kararını maddi anlamda bir kesin hüküm statüsüne çıkartmıştır (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 40).

42. Şüphesiz somut olayda olduğu gibi Mahkemece terör örgütünün propagandasının yapıldığı kabul edilen yayınların bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları geniştir. Bununla birlikte somut olayda ilk derece mahkemesi, ele geçirilen eşyaların sadece sayıca fazla olmasına dayanarak PKK sempatizanlarına dağıtılmak ve örgütsel gösteriler sırasında kullandırılmak üzere bulundurulduğunu varsaymış ancak söz konusu kitap veya dokümanların sadece bulundurulmasının hangi surette -cezalandırmaya konu- terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunu, bulunan dokümanlarda ismi geçen YDGH yapılanmasının terör örgütü ile bağlantısı ve/veya ilişkisini, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucunun hakları arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu da ikna edici biçimde göstermemiştir (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 41). Yargıtay kararlarında da belirtilen hususlara ilişkin herhangi bir değerlendirme ve açıklama yer almamaktadır.

43. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

44. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

45. İşbu ihlal kararı başvurucu hakkında beraat veya mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. İlk derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle (bkz. §§ 40-42) yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre başvurucu hakkında yeni bir karar vermelidir (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 44).

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

47. Başvurucu; ihlalin tespiti, Anayasa'ya aykırı bütün durumların ortadan kaldırılması, 20.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi olmak üzere toplam 50.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

51. İncelenen başvuruda başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyetinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

52. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasının devredildiği Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

53. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/354, K.2016/10) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.