Uluslararası insancıl hukuk (IHL), silahlı bir çatışmaya dahil olan tarafların davranışlarını düzenleyen uluslararası kamu hukukunun uzmanlaşmış bir alanıdır. Uluslararası insancıl hukuk, silahlı çatışmanın sonuçlarını sınırlamaya çalışır ve ister sivil ister asker ister yaralı olsun bireyleri korumayı amaçlar. Uluslararası insancıl hukuk, bir devletin diğerine karşı güç kullanmasının yasal olup olmadığını düzenlemez. Jus ad bellum kuvvete başvurma koşullarını belirler. Ek olarak, uluslararası insancıl hukuk sadece silahlı çatışmalar için geçerliyken insan hakları hukuku barış zamanı uygulanır ve savaş zamanında da uygulanmaya devam eder.

Avrupa'da modern uluslararası insancıl hukukun öncü ismi Henry Dunant olmuştur. Henry Dunant, savaş alanında yaralı ve ölmekte olan askerleri görmüştür. Bu deneyim, Henry Dunant için uluslararası insancıl hukukun iki temel direğini oluşturduğu bir sürecin başlangıcı olmuştur. İlk olarak, savaş alanında yaralı ve hastalara bakabilecek bağımsız bir yardım kuruluşu olan Kızıl Haç’ı kurmuştur. Henry Dunant ikinci bir önlem olarak, dönemin güçlü devletlerini, Ordular Arasındaki Yaralıların Durumunun İyileştirilmesi Sözleşmesini ve Birinci Cenevre Sözleşmesini kabul etmeleri için yüreklendirmiştir.

Uluslararası insancıl hukuk, insanlık ilkesi ve askeri gereklilik ilkesi arasında bir denge kurmaya çalışır. Askeri gereklilik ilkesi, bir çatışmanın amacına ulaşması için gerekli olan güç kullanımına izin verir. Askeri gerekliliğin insani kaygılarla dengelenmesi gerektiği temel fikrine dayanarak, savaş alanında silahlı gruplar tarafından uygulanması gereken birkaç operasyonel ilke vardır. Bu ilkeler; pozitif ayrım, orantılılık, önlem ve gereksiz acı çekmeyi yasaklamayı içerir. İnsanlık ilkesi, savaşı kazanmaya hizmet etmeyen gereksiz acı verme, yaralama veya yıkımı yasaklar. Bu iki ilke, tüm hukuk sistemini şekillendirir ve Cenevre Sözleşmeleri veya Lahey Düzenlemelerinden kaynaklanan daha ayrıntılı kuralların doğasında bulunur.

Genel olarak uluslararası insancıl hukuk, Lahey Hukuku ve Cenevre Hukuku olarak bilinen iki alanı kapsar.

Lahey Hukuku, savaş araçlarını ve yöntemlerini kısıtlar. Bu kurallara göre, silahlı çatışmalarda kullanılabilecek silahlar üzerinde belirli sınırlamalar vardır ve çatışmalar ancak sınırlı şekillerde gerçekleştirilebilir.

Cenevre Hukuku, askeri personel ve çatışmalara doğrudan katılmayan veya artık katılmayan siviller gibi silahlı çatışmalarda bulunan kişileri korur. Uluslararası insancıl hukukun bu alanı; silah bırakan askerlere, sağlık personeline, esirlere, sivillere, kadınlara ve çocuklara her zaman insanca muamele edilmesini emreder ve onlara nasıl davranılacağı konusunda belirli standartlar getirir.

Lahey Hukuku, 1899 ve 1907 tarihli Lahey Sözleşmesine atıfta bulunur ve belirli kişilerin korunmasına ilişkin yasalar, dört adet 1949 Cenevre Sözleşmesinde belirtilmiştir. Uluslararası insancıl hukukun önemli bir kısmı, revize edilmiş 1949 Cenevre Sözleşmelerinde düzenlenmiştir. Dünyadaki hemen hemen her devlet bu sözleşmeleri imzalayıp onayladığı için, bunlar dünyanın en yaygın kabul gören uluslararası anlaşmalarından biridir.

Hem Lahey düzenlemeleri hem de Cenevre Sözleşmeleri, silahlı çatışma mağdurlarının korunmasına ilişkin 1977 tarihli Ek Protokollerle geliştirilmiş ve tamamlanmıştır. Protokoller, uluslararası insancıl hukukun bu iki kolunu birleştirmeyi amaçlamış ve sonuç olarak, Lahey Hukuku ile Cenevre Hukuku arasındaki ayrım o tarihten itibaren daha az geçerli hale gelmiştir.

Uluslararası insancıl hukukun bu temel kaynaklara ek olarak (1980 tarihli Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının Yasaklanması veya Sınırlandırılması Sözleşmesi gibi) belirli silahların ve askeri taktiklerin kullanımını açıkça yasaklayan başka anlaşmalar da vardır. Uluslararası insancıl hukukun pek çok hükmü artık teamül hukuku olarak kabul edilmektedir; bu, devletlerin kendi anlaşmalarını onaylayıp onaylamadığına bakılmaksızın tüm devletleri bağladıkları anlamına gelir.