Narkotik madde suçlarında bir kişinin suçu ihbar etmesi sık görülen bir durumdur. Suçu ihbar eden kişinin yargılama aşamasında tanık olarak dinlenmesi gerekip gerekmediği bir sorun olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Yargıtay bazı kararlarında muhbir konumundaki kişilerin tanık olarak dinlenmesi gerektiğini ifade etse de bu durum çok net olarak açıklığa kavuşturulmuş değildir.

Sözlüklerde muhbir kavramı, ‘Yasa dışı olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarcı’ şeklinde tanımlanmaktadır.[1]

Muhbir kavramı, 1412 sayılı CMUK ve 5271 sayılı CMK'da tanımlanmamıştır.[2]  

Muhbir kavramının mülga 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeli'ğin 4. maddesinde tanımlandığını görmekteyiz.

Buna göre; "Suçlar veya suçların failleri, iz, eser, emare ve delilleri hakkında yardım sağlayan, geçici olarak istihbarat işlerinde kullanılan veya yardımlarından, verdikleri bilgilerden yararlanılan kişileri ifade eder" biçiminde açıklanmıştır.

Öğretide; muhbir kavramı, kolluk görevlisi olmayan, suçla ilgili olarak soruşturma makamlarına bilgi veren kimse" şeklinde tanımlanmıştır.[3]

Muhbirin iki temel özelliği bulunmaktadır:

1) Birincisi, muhbir kolluk görevlisi değildir.

2) İkincisi, muhbir işlenen veya işlenmekte olan suçu ilgili soruşturma makamlarına bildirir.

Bizim mevzuatımızda, rızasının bulunmadığı veya ihbarın kendileri hakkında suç teşkil etmediği durumlarda, kimliği açıklanamayan muhbirin tanık olarak dinlenilmesinin mümkün olmadığı durumları işaret eden bazı düzenlemeler yapılmıştır.[4]

Bazı düzenlemeler nedeniyle, izni olmadıkça veya ihbarın niteliği hakkında suç oluşturmadıkça muhbirin tanık olarak dinlenmesi mümkün değildi.[5]

2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun'un, mülga 1918 ve 4926 sayılı Kanunlar ile hâlen yürürlükte bulunan 5607 sayılı Kanuna atıf yapan 27. maddesinin, 08.02.2008 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan 5728 sayılı Kanun'un 578. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Bu nedenle uyuşturucu madde suçlarını ihbar edenlerin kimliklerinin açıklanmasını ve tanık olarak dinlenilmelerini engelleyen 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 19/4 hükmünün uygulanması mümkün olmayacaktır.[6] 11.04.2013 tarihi ve sonrasında bu durumun değiştiği söylenebilir.

5607 sayılı Yasanın 19/4[7] hükmüne göre; 5607 sayılı Yasanın m. 3[8] hükmü kapsamındaki suçları ihbar edenler ile m. 23 hükmü uyarınca ikramiye ödenmesi öngörülen muhbirlerin kimliği izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği haklarında suç oluşturmadıkça hiçbir şekilde açıklanamayacaktır. Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına ilişkin hükümler uygulanmalıdır.

Uyuşturucu suçları açısından ilgili düzenleme 5607 sayılı yasanın m. 23/1-b hükmünde yer almaktadır.

5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun m. 23 hükmüne göre; kaçak zannı ile eşya yakalanması halinde muhbir ve elkoyma ikramiyesine hak kazananlara yasal düzenlemede belirtilen esas ve usûllere göre ikramiye ödenecektir.  

5607 sayılı yasanın m. 23/1-b[9] hükmüne göre, Uyuşturucu madde ve uyuşturucu madde elde etmek amacıyla ekilen bitki yakalamalarında ikramiye ödenmesi söz konusudur.

5607 sayılı Yasanın m. 19/4 ve 23/1-b hükümleri dikkate alındığında[10]; 11.04.2013 tarihi ve sonrası açısından, uyuşturucu madde suçları yönünden yetkili makamlara bilgi veren muhbirlerin, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği haklarında suç oluşturmadıkça kimlikleri açıklanamayacaktır. Ayrıca bu kişilerin tanık olarak dinlenmelerinin mümkün olduğu durumlarda ise 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun tanıkların korunmasına ilişkin hükümler uyarınca dinlenebilmesi mümkün olacaktır.[11]

Yargıtay eski tarihli bazı kararlarında, muhbirin tanık olarak dinlenmesi gerektiğini, bunun mümkün olmaması halinde ihbar dikkate alınmaksızın diğer delillere göre sanığın suçunun niteliğinin belirlenmesi gerektiğini, “muhbir can güvenliğinin bulunmadığını ileri sürerek ifade vermek istemediğini belirttiğinden, tanık olarak dinlenmesinin mümkün olmadığı” şeklindeki gerekçeyle, dinlenmeyen muhbirin ihbarına da dayanılarak hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğunu ifade etmektedir.[12]

Yani muhbiri dinlemiyorsanız onun ihbarına dayanarak hüküm kuramazsınız.

Bazen muhbirlerin yönteme uygun olmayacak şekilde kovuşturma ve soruşturma aşamasında dinlendikleri görülmektedir.

Kovuşturma aşamasında yöntemine uygun biçimde dinlenmediği halde, kolluk tarafından soruşturma aşamasında gizli tanık olarak dinlenen muhbirlerin beyanları hükme esas alınamaz. Bu durumda mevcut diğer delillere göre sanığın hukuki durumu tespit edilmelidir.[13]

Uyuşturucu suçlarında olay yakalama tutanağı önemli bir delildir. Uyuşturucu suçlarında sanık atılı suçu kabul etmiyorsa bu tutanak düzenleyicileri tanık olarak dinlenilmelidir. Yargıtay bu gibi durumlarda muhbirlerin de tanık olarak dinlenmesi gerektiğini bazı kararlarında dile getirmektedir.[14]

Uyuşturucu suçlarına ilişkin bazı davalarda sanık konumunda olan kişiler kendilerinin muhbir olduğunu kolluk ile birlikte çalıştıklarını ifade etmektedirler.

Bu gibi durumlarda, sanığın savunmasının doğruluğu araştırılmalıdır. Burada aşağıda belirtilen işlemlerin yapılması gerekir:[15]

1) Dava konusu olayda muhbir olarak görev alıp almadığı veya olaya ilişkin kendisinden bilgi alındığına dair bir tutanağın bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.

2) Sanığa muhbirlik yapması nedeniyle 5607 sayılı Kanunun 23. maddesi uyarınca bir ödeme yapılıp yapılmadığının ilgili emniyet birimlerinden sorulmalıdır.

3) Muhbir olarak görev yaptığının bildirilmesi halinde buna ilişkin tüm kayıtların aslı ya da onaylı birer suretinin getirtilmesi gerekir.

4) Gerektiği takdirde soruşturma aşamasında görev alan ilgili kolluk görevlilerinin tanık sıfatıyla dinlenerek kendilerinden sanığın muhbir olarak görev alıp almadığı sorulmalıdır.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------

[1] Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde muhbir "Yasa dışı olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarcı, haber veren kimse" şeklinde tanımlanmıştır. Arapça muḫbir 1. isim, eskimiş Haber ulaştırıcı, haber veren kimse:"Genç muhbirler bu defa Hazım Aslan'ın peşinde koşuyorlardı." - Halide Edip Adıvar 2. isim, eskimiş Yasa dışı olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarcı: "Yeter ki bana kıymayın. Ömür boyu muhbiriniz olurum sizin." - Ahmet Ümit; bkz.; https://sozluk.gov.tr/; ET: 23.10.2022.

[2] Ne bu kelimeye yer verilmiş ne de tanımlanmıştır.

[3] Ş. Güngör/A. Kınacı, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle İlgili Suçlar, Yetkin Yayınları, 2001; "Muhbir, çıkar amaçlı suç örgütlerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı olan, gizli görevli niteliği taşımayan ve tanıklık sıfatını aşacak derecede olayın içinde bulunan, hatta suça iştirak eden, suça ilişkin deliller ile faillerinin elde edilmesine katkı sağlayan kişi"  biçiminde tanımlara yer verilmiştir Bkz.; Ersan Şen, Türk Hukuku'nda Telefon Dinleme Gizli Soruşturmacı X Muhbir, Seçkin Yayınları, 2010. İhbar, kelime olarak bildirme, haber verme, suçlu saydığı birini veya suç saydığı bir olayı yetkili makama gizlice bildirme, ele verme; ihbarcı, haber veren, bildiren kimse, muhbir demektir. Muhbir ise haber ulaştırıcı, haber veren kimse, yasa dışı olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarcı demektir.1 Hüsamettin UĞUR,  Suçların İhbarı ve İhbarcıların Korunması, TBB Dergisi 2013 (108), s. 384. Ayrıca bkz.; Türkçe Sözlük, 11.Baskı, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2011, s. 1157, 1706 “Öğretide (ceza hukuku açısından) ihbar; suç işlendiğinin, şikâyet şeklinde yapılan başvurular haricinde adli makamlara ve kolluk güçlerine bildirilmesi olarak tanımlanmıştır” Bkz. Uğur, s. 384; Centel, Nur/Zafer, Hamide; Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 2008, s.86; Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 2008, s.1142.

[4] 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun'un, 08.02.2008 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan 5728 sayılı Kanun'un 578. maddesi ile mülga 27. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; "Türk Ceza Kanununun 403, 404, 405, 406, 407 ve 408 inci maddelerinde yazılı suçlar 1918 numaralı kanun hükümlerine göre ihtisas mahkemelerince takip ve muhakeme olunur." hükmü uyarınca mülga 765 sayılı TCK'nın 403-408 maddelerinde düzenlenen uyuşturucu madde suçlarının soruşturulması ve yargılaması mülga 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun hükümlerine göre yürütülüyor, söz konusu Kanun'un 2. maddesinin 3. fıkrasındaki "Kaçak olaylarını ihbar edenlerin hüvviyetleri, rızaları olmadıkça veya ihbarın mahiyeti, haklarında suç teşkil etmedikçe açıklanamaz" şeklindeki düzenleme gereğince, rızasının bulunmadığı veya ihbarın kendileri hakkında suç teşkil etmediği durumlarda, kimliği açıklanamayan muhbirin tanık olarak dinlenilmesi de mümkün olamıyordu.

[5] 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun'un yürürlükten kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren ancak 31.03.2007 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5607 sayılı Kanun'un 25. maddesi ile mülga 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun, 16. maddesinin 5. fıkrası "Kaçakçılık olaylarını ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz." şeklinde, yine 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun yürürlükten kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren ve hâlen yürürlükte olan 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 19. maddesinin 4. fıkrasında "Kaçakçılık olaylarını ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına ilişkin hükümler uygulanır." biçiminde benzer düzenlemelere yer verildiğinden, izni olmadıkça veya ihbarın niteliği hakkında suç oluşturmadıkça muhbir tanık olarak dinlenemiyordu.

[6] 28.03.2013 kabul tarihli, 11.04.2013 tarih ve 28615 sayılı R.G.de yayımlanan 6455 sayılı Kanunun 60. maddesiyle değiştirilen 4. Fıkra şu şekildeydi: (4) Kaçakçılık olaylarını ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına ilişkin hükümler uygulanır.

[7] 11.04.2013 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan 6455 sayılı Kanun'un 60. maddesi ile 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 19. maddesinin 4. fıkrası

[8] Madde 3 - (Değişik madde: 28.03.2013 - 6455 S.K/Madde 54) (1) Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Eşyanın, gümrük kapıları dışından ülkeye sokulması halinde, verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır. (2) Eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin ülkeye sokan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (3) Transit rejimi çerçevesinde taşınan serbest dolaşımda bulunmayan eşyayı, rejim hükümlerine aykırı olarak gümrük bölgesinde bırakan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (4) Belli bir amaç için kullanılmak veya işlenmek üzere ülkeye geçici ithalat ve dahilde işleme rejimi çerçevesinde getirilen eşyayı, hile ile yurt dışına çıkarmış gibi işlem yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (5) Birinci ila dördüncü fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesine iştirak etmeksizin, bunların konusunu oluşturan eşyayı, bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan, satışa arz eden, satan, taşıyan veya saklayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (6) Özel kanunları gereğince gümrük vergilerinden kısmen veya tamamen muaf olarak ithal edilen eşyayı, ithal amacı dışında başka bir kullanıma tahsis eden, satan veya devreden ya da bu özelliğini bilerek satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (7) İthali kanun gereği yasak olan eşyayı ülkeye sokan kişi, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren suç oluşturmadığı takdirde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. İthali yasak eşyayı, bu özelliğini bilerek satın alan, satışa arz eden, satan, taşıyan veya saklayan kişi, aynı ceza ile cezalandırılır. (8) İhracı kanun gereği yasak olan eşyayı ülkeden çıkaran kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (9) İlgili kanun hükümlerine göre teşvik, sübvansiyon veya parasal iadelerden yararlanmak amacıyla ihracat gerçekleşmediği halde gerçekleşmiş gibi gösteren ya da gerçekleştirilen ihracata konu malın cins, miktar, evsaf veya fiyatını değişik gösteren kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Beyanname ve eki belgelerde gösterilen ile gerçekte ihraç edilen eşya arasında yüzde onu aşmayan bir fark bulunması halinde, sadece 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır. (10) Kaçakçılık suçunun konusunu oluşturan eşyanın akaryakıt ile tütün, tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı, etil alkol, metanol ve alkollü içkiler olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarısından iki katına kadar artırılır, ancak bu fıkranın uygulanması suretiyle verilecek ceza üç yıldan az olamaz. (11) (Değişik fıkra: 18.06.2014 - 6545 S.K/Madde 89) TARİHÇE Ulusal marker uygulamasına tabi olup da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun belirlediği seviyenin altında ulusal marker içeren veya hiç içermeyen akaryakıtı; a) Ticari amaçla üreten, bulunduran veya nakleden, b) Satışa arz eden veya satan, c) Bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan, kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ancak, marker içermeyen veya seviyesi geçersiz olan akaryakıtın kaçak olarak yurda sokulduğunun anlaşılması halinde, onuncu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmolunur. (12) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan izin alınmadan; akaryakıt haricinde kalan solvent, madeni yağ, baz yağ, asfalt ve benzeri petrol ürünlerinden akaryakıt üreten veya bunları doğrudan akaryakıt yerine ikmal ederek üreten, satışa arz eden, satan, bulunduran, bu özelliğini bilerek ticari amaçla satın alan, taşıyan veya saklayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (Ek 2. cümle: 29.04.2021 - 7318 S.K/Madde 13) Akaryakıt yerine kullanılan diğer ürünler yönünden de bu fıkra uyarınca cezaya hükmolunur. (13) Her türlü üretim, iletim ve dağıtım hatları dahil olmak üzere sıvı veya gaz halindeki hidrokarbonlarla, hidrokarbon türevi olan yakıtları nakleden boru hatlarından, depolarından veya kuyulardan kanunlara aykırı şekilde alınan ürünleri satışa arz eden, satan, bulunduran, bu özelliğini bilerek ticari amaçla satın alan, taşıyan veya saklayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (14) Kaçak akaryakıt veya sahte ulusal marker elde etmeye, satmaya ya da herhangi bir piyasa faaliyetine konu etmeye yarayacak şekilde lisansa esas teşkil eden belgelerde belirlenenlere aykırı olarak sabit ya da seyyar tank, düzenek veya ekipman bulunduranlar iki yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (15) Ulusal markeri yetkisiz olarak üreten, satışa arz eden, satan, yetkisiz kişilerden satın alan, kabul eden, bu özelliğini bilerek nakleden veya bulunduranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ulusal markerin kimyasal özelliklerini taşımasa bile, bu madde yerine kullanılmak amacıyla üretilen kimyasal terkipler hakkında da bu fıkra hükmü uygulanır. (16) Tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı, etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin ambalajlarına kamu kurumlarınca uygulanan bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaretlerin taklitlerini imal eden veya ülkeye sokanlar ile bunları bilerek bulunduran, nakleden, satan ya da kullananlar üç yıldan altı yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (17) Tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı, etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin ambalajlarına kamu kurumlarınca uygulanan bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaretleri; ilgili mevzuatta belirlenen şekilde temin etmesine rağmen belirlenen ürünlerde kullanmaksızın bedelli veya bedelsiz olarak yayanlar, bunları alma veya kullanma hakkı olmadığı halde sahte evrak veya dokümanlarla veya herhangi bir biçimde ilgili kurum ve kuruluşları yanıltarak temin edenler, bunları taklit veya tahrif ederek ya da konulduğu üründen kaldırarak, değiştirerek ya da her ne suretle olursa olsun tedarik ederek amacı dışında kullananlar üç yıldan altı yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (18) (Değişik fıkra: 18.06.2014 - 6545 S.K/Madde 89) TARİHÇE Ambalajlarında bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaret bulunmayan ya da taklit veya yanıltıcı bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaretleri taşıyan tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı, etil alkol, metanol ve alkollü içkileri; a) Ticari amaçla üreten, bulunduran veya nakleden, b) Satışa arz eden veya satan, c) Bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ancak, tütün mamullerinin, makaron, yaprak sigara kâğıdı, etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin kaçak olarak yurda sokulduğunun anlaşılması halinde, onuncu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmolunur. (19) (Mülga fıkra: 18.06.2014 - 6545 S.K/Madde 89) (20) (Mülga fıkra: 18.06.2014 - 6545 S.K/Madde 89) (Yeniden düzenlenen fıkra: 28.11.2017 - 7061 S.K/Madde 93) YÜRÜRLÜK Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumundan yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapanlar ile ticari amaçla; makaron veya yaprak sigara kağıdını, içine kıyılmış tütün, parçalanmış tütün ya da tütün harici herhangi bir madde doldurulmuş olarak satanlara, satışa arz edenlere, bulunduran ve nakledenlere üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. (21) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiiller, teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, tamamlanmış gibi cezalandırılır. (22) (Ek fıkra: 18.06.2014 - 6545 S.K/Madde 89) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyanın değerinin fahiş olması halinde, verilecek cezalar yarısından bir katına kadar artırılır. (Ek 2. cümle: 14.04.2020 - 7242 S.K/Madde 61) Eşyanın değerinin hafif olması hâlinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması hâlinde ise üçte birine kadar indirilir.

[9] “b) (Değişik fıkra: 28.03.2013 - 6455 S.K/Madde 61) Uyuşturucu madde ve uyuşturucu madde elde etmek amacıyla ekilen bitki yakalamalarında, her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı ve uyuşturucu madde elde edilen bitkilerin ekili olduğu alanın yüzölçümü esas alınarak Cumhurbaşkanınca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin; 3 üncü maddenin on sekizinci ve on dokuzuncu fıkraları kapsamında gerçekleştirilen yakalamalarda ise, Cumhurbaşkanınca paket, kilogram ve litre bazında tespit edilecek sabit rakamların memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin; sahipli yakalanmış ise yarısı kamu davasının açılmasını, diğer yarısı mahkumiyete ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay içinde, sahipsiz yakalanmış ise tamamı müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,” ….elkoyma ikramiyesine hak kazananların bağlı olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden ödenir.

[10] 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 19. maddesinin 4. fıkrasının son hâlinde yer verilen "...23 üncü maddesi gereğince ikramiye ödenmesi öngörülen muhbirler..." şeklindeki düzenleme ile aynı Kanun'un 23. maddesinin 1. fıkrasında "Kaçak zannı ile eşya yakalanması halinde muhbir ve elkoyma ikramiyesine hak kazananlara aşağıdaki esas ve usûllere göre ikramiye ödenir" ve aynı fıkranın (b) bendinde "Uyuşturucu madde ve uyuşturucu madde elde etmek amacıyla ekilen bitki yakalamalarında" şeklinde yer alan hükümleri birlikte değerlendirilmelidir.

[11] YCGK, E: 2017/9-174, K: 2021/163, İtrznm: 2016/243999, T: 22.04.2021.

[12] Y.10.CD, E: 2011/5104, K: 2011/4583, T: 25.05.2011.

[13] Y.10.CD, E: 2007/25667, K: 2008/4879, T: 27.03.2008.

[14] Y.10.CD, E: 2012/28741, K: 2014/5009, T: 30.06.2014: “Sanığın olay tutanağını kabul etmediğini söylemesi karşısında; tutanak düzenleyicilerinden olayla ilgili doğrudan görgüsü bulunan iki veya üçü ile gerektiğinde olayı ihbar eden ve suç konusu esrarı sanık ile arkadaşı İsmail' den aldığını söyleyen x muhbirin tanık olarak dinlenmesi, sonucuna göre tüm deliller birlikte tartışılarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,”

[15] YCGK, E: 2017/800, K: 2017/461, T: 07.11.2017; “Sanık müdafiinin 17.07.2013 havale tarihli dilekçesi ile ekindeki kendisi tarafından aslı gibidir onayı yapılan belgelerde, sanık ...'in muhbir olduğunun belirtilmesi ve sanık ...'in bozma sonrası alınan beyanında davaya konu olayda emniyet görevlileri ile birlikte çalıştıklarını beyan etmesi karşısında; sanığın savunmasının doğruluğunun araştırılması bakımından, dava konusu olayda muhbir olarak görev alıp almadığının veya olaya ilişkin kendisinden bilgi alındığına dair bir tutanağın bulunup bulunmadığının, sanığa muhbirlik yapması nedeniyle 5607 sayılı Kanunun 23. maddesi uyarınca bir ödeme yapılıp yapılmadığının ilgili emniyet birimlerinden sorulması, muhbir olarak görev yaptığının bildirilmesi halinde buna ilişkin tüm kayıtların aslı ya da onaylı birer suretinin getirtilmesi, gerektiği takdirde soruşturma aşamasında görev alan ilgili kolluk görevlilerinin tanık sıfatıyla dinlenerek kendilerinden sanık ...'in muhbir olarak görev alıp almadığının sorulması ve sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.”