Uyuşturucu ve uyarıcı madde suçlarına ilişkin yapılan yargılamalarda, ilgili suçun diğer pek çok suçtan farklı olarak tek bir fiille, tek bir kişi tarafından, aynı zaman diliminde işlenmiş olması çoğu zaman mümkün olmadığından çoğu dava dosyasında 5237 sayılı TCK’nın ikinci kısım beşinci bölümde düzenlenen suçların içtimaına ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir.

Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulanması Gereken Hâller

Failin bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda 5237 sayılı TCK m. 188/1’de; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve ikibin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenen suç ile TCK m. 188/3’te; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.” şeklinde düzenlenen suçun seçimlik hareketli fiillerini arada hukuki kesinti olmayacak biçimde icra etmesi hâlinde TCK m. 43 uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

Bilindiği üzere TCK m. 188’de düzenlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu seçimlik hareketli bir suçtur. Burada kanunda sayılı fiillerin herhangi birinin fail tarafından icra edilmesiyle birlikte suç sübût bulmaktadır. Fail, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda arada hukuki kesinti olmayacak şekilde uyuşturucu veya uyarıcı madde imal, ithal veya ihraç ederse bu suçlar yönünden zincirleme suç hükümleri uygulanır. Yani fail değişik zamanlarda uyuşturucu madde mal etmiş ise imal etme yönünden, ihraç etmiş ise ihraç etme yönünden, ithal etmiş ise ithal etme yönünden netice ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılacaktır.

Burada zincirleme suç hükümlerinin uygulanması hususunda özellik arz eden durum TCK m. 188/3’teki seçimlik fiillere ilişkindir. Yargıtay, suçlar arasında hukuki kesinti olamayacak kadar kısa sürelerin bulunması hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğine işaret etmektedir. Elbette aradan kısa süre geçmiş olmasına rağmen failin suç işleme iradesinin yenilendiği ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması gerektiği durumlar da mevcuttur. Ancak arada kısa bir sürenin bulunuyor olması failin aynı suç işleme kararıyla hareket ettiğini gösterir bir karinedir. Örnek verilecek olursa failin suç işleme iradesinin yenilenmediği ve arada kısa zaman aralıkları bulunacak şekilde gerçekleşen aynı gün içerisinde farklı kişilere uyuşturucu madde satılması, değişik zamanlarda aynı veya farklı kişilere uyuşturucu madde satılması gibi durumlarda zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. (1) Yargıtay 10. Ceza Dairesinin, 2012/353 E. , 2014/516 K. , 21.01.2014 tarihli kararıyla; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında; 03.08.2010 ve 04.08.2010 tarihlerinde aynı suçu iki kez işleyen sanık ... ile 24.08.2010 ve 25.08.2010 tarihlerinde aynı suçu iki kez işleyen sanık ...hakkında, zincirleme suç nedeniyle TCK'nın 43. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” denilmek suretiyle birer gün arayla olacak biçimde aynı suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmiş olan uyuşturucu madde ticaretinin zincirleme suç hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Yine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin, 2012/13183 E. , 2012/18005 K. sayılı kararında; “Sanık Osman’ın 25/03/2010 ve 18/04/2010 tarihli suçlarını aynı suç işleme kararının icrası kapsamında işlediğinin anlaşılması, ilgili iddianamelerin 18/04/2010 tarihli suçun işlenmesinden sonra düzenlenmiş olması nedeniyle, suçlar arasında hukukî kesinti bulunmadığı, zincirleme suç durumunun oluştuğu dikkate alınarak; TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrası gereği sanık hakkında bir cezaya hükmolunması ve aynı fıkra uyarınca cezanın arttırılması gerektiğinin gözetilmemesi” denilmek suretiyle araya bir ay kadar sürenin girmiş olduğu bir durumda da failin aynı suç işleme kararıyla hareket ettiği ve fiiller arasında hukuki kesintinin bulunmaması hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının gerekeceğine işaret etmiştir.Fail hakkında iddianame tanzimi, kovuşturmanın başlaması, mahkûmiyet kararı şeklindeki hukuki müesseselerin varlığı bu müesseselerin vücut bulduğu tarihten sonra failin işlediği fiillerin farklı bir suç işleme kararıyla icra edildiğinin kabulüne karar verilmesine neden olmaktadır. Bu durumda iki ayrı suçun varlığının kabulü ile gerçek içtima kurallarıuygulanacaktır.

Yine bir suç işleme kararının icrası çerçevesinde farklı kişilere uyuşturucu madde satılması hâlinde de zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Yargıtay 20. Ceza Dairesinin, 2016/2732 E. , 2017/6778 K. , 17/05/2018 tarihli kararında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yürütülen Oğuz, Fatih ve Samet’e uyuşturucu madde satan sanık hakkında, zincirleme suç nedeniyle TCK’nın 43. maddesinin uygulanmasının gerektiğinin gözetilmemesi” bozma gerekçesi sayılmıştır.

Belirtmek gerekir ki failin her bir suç açısından ayrı ayrı kastının bulunması bu suçların aynı suç işleme kararı çerçevesinde işlenmediği anlamına gelmez. Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 gün ve 384-2, 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145 ile 08.07.2003 gün ve 189-207 sayılı kararlarında yer verildiği üzere, aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.

Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre "suç işleme konusunda tek kararı" olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkân sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.

Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur. (2)

Yenilenmiş suç işleme kararının bulunduğu durumlarda zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Uygulamada bunun en önemli sebebi iki fiil arasında fiili kesinti oluşturabilecek ölçüde uzun zamanın geçmesi hususudur. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 2017/184 E. , 2018/251 K. , 29/05/2018 tarihli kararında; “ Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayıp, sanığın alıcı konumundaki görevlilere esrar verme eylemleri ile 27.05.2014 tarihindeki uyuşturucu madde ticareti yapma eylemi arasında fiili kesinti oluşturabilecek ve makul sayılamayacak şekilde 5 ay 22 günlük uzunca bir zaman aralığının bulunması” hususu maddi vakıadaki fiillerin arasında fiili kesinti olduğu şeklinde yorumlanmıştır.

5237 sayılı TCK m. 43/1 uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması için suçlara konu olan fiiller ile ilgili ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü tesis etmeye yeter şüpheyi yenecek ölçüde somut delilin varlığı gerekecektir. Örneğin ilk tarihli suça ilişkin arama hukuka aykırı bir biçimde icra edilmiş ve elde edilen deliller hukuka aykırı olduğu için hükme esas alınamayacaksa zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olmayacaktır. Yine ilk tarihli suç açısından dava zamanaşımı neticesinde davanın düşürülmesine karar verildiği bir durumda da ikinci tarihli suçun ayrık olarak değerlendirilmesi ve netice cezada TCK m. 43/1 uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması gerekir.

Fail hakkında uyuşturucu madde ticaretine ilişkin birden fazla davanın açıldığı durumlarda UYAP üzerinden ve sair surette varsa benzer davalar da araştırılarak; failin eylemlerinin, her biri yenilenen kasıtla işlenmiş ayrı suçları mı, yoksa bir suç işleme kararıyla kanunun aynı hükmünün kısa zaman aralıkları içerisinde, birkaç kez ihlal etmek suretiyle zincirleme biçimde işlenmiş tek suçu mu oluşturduğunun tespiti ve mümkünse mevcut dava ile birleştirilmeleri gerekir. Aksi hâlde dosyalar getirtilerek özetlerinin duruşma tutanağına geçirilip, bu davayı ilgilendiren onaylı örneklerinin intikal ettirilmesi, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının tartışılması, kesinleşmiş hükmün zincirleme suç kapsamında kaldığının anlaşılması hâlinde zincirleme suç ve teşdit hükümleri gözetilerek hüküm kurulması ve tayin olunacak cezadan kesinleşmiş önceki cezanın mahsup edilmesi zorunludur. Bir suça ilişkin mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği ve kesinleşmiş hükmün zincirleme suç kapsamında kaldığının anlaşılması hâlinde zincirleme suç ve teşdit hükümleri gözetilerek hüküm kurulması ve tayin olunacak cezadan kesinleşmiş önceki cezanın mahsup edilmesi gerekir. Eğer zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği hâlde davalar birleştirilmeden her suç ile ilgili ayrı ayrı mahkûmiyet hükümleri kurulmuş ise bu sefer talep üzerine 5271 sayılı CMK m. 311 uyarınca yargılanmanın yenilenmesi yoluna gidilebilecektir.

Bu bahiste son olarak değinmek gerekir ki Yargıtay’ın vermiş olduğu istikrarlı kararlar uyarınca uyuşturucu madde ticareti suçunda failin kolluk görevlisine veya gizli soruşturmacıya farklı tarihlerde birden fazla olacak şekilde uyuşturucu madde sattığı durumlarda alıcının kamu görevlisi olması sebebiyle gerçek bir alım satım ilişkisi bulunmadığı için zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.Yargıtay 20. Ceza Dairesinin, 2015/8822 E. , 2017/7023 K. , 14./12/2017 tarihli kararında; “Bu sebeplerle gizli soruşturmacı tarafından aynı faillerden birden çok kez uyuşturucu madde satın alınmasının ayrıca suç oluşturmayacağı ve gerçek anlamda bir alım-satım söz konusu olmadığından sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerini düzenleyen TCK'nın 43. maddesinin uygulama koşulları oluşmamıştır.Ayrıca sanıkların, gizli soruşturmacıları satıcı ile buluşturarak uyuşturucu madde alışverişinin gerçekleşmesine yardımcı oldukları ve haklarında TCK'nın 39. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında TCK'nın 188/3. maddesi; diğer sanıklar hakkında ise TCK'nın 188/3, 39/2-c maddeleri yerine, yazılı şekilde TCK'nın 188/3, 43/1. maddeleri uyarınca hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi isabetsizdir.” denilmek suretiyle bu hususa dikkat çekilmiştir.

Fikri İçtima Hükümlerinin Uygulanması Gereken Hâller

Suça konu olan uyuşturucu maddenin aynı olduğu durumlarda kanunda yazılı seçimlik hareketlerin birden fazlasının fail tarafından icra edilmiş olması gerçek içtima kurallarının uygulanacağı birden fazla suçun oluşmasına sebebiyet vermez. Suçun konusunun aynı uyuşturucu madde olduğu durumlarda fail ağır cezayı gerektiren suça ilişkin cezalandırılacaktır.

Failin TCK 188/1 ve TCK 188/3’teki seçimlik hareketleri birlikte işlemesi hâlinde iki fiil arasında hukuken geçerli bir kesinti olup olmadığı ve failin suça ilişkin kastının yenilenip yenilenmediği hususları suçların içtimaı noktasında değerlendirilecektir. Yenilenen bir kastın olup olmadığı, fiiller arasında hukuken ve fiili bir kesinti olup olmadığı hususları her olay açısından ayrı ayrı olacak şekilde değerlendirilir. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin, 2011/10792 E., 2011/58701 K. Sayılı, 15/12/2011 tarihli kararına göre; “Tüketen-tüketilen norm ilişkisi kuralı gereğince, uyuşturucu ve uyarıcı madde imal eden kişinin, arada hukuken geçerli bir kesinti olmaması koşuluyla, imal ettiği bu maddeleri satmak için bulundurmasının ya da satmasının, imal dışında ayrı bir suç oluşturmayacağı, imalle ilgili fiilin, bulundurma ve satma fiillerini içine alıp tüketeceği; sanığın, temin ettiği uyarıcı niteliğindeki amfetaminden, bu maddeyi içeren tabletleri imal ederek, ‘uyarıcı madde imal etme’ suçunu işlediği ve imal ettiği yerde bu tabletlerin bulunduğu, sanık bu tabletlerden bir kısmını sattığını söylemiş ise de, imal ve satma arasında hukuken geçerli bir kesinti olmadığı için, ayrıca uyuşturucu madde satma suçunun oluşmadığı; sanığın fiilinin bütünüyle ‘uyarıcı madde imal etme’ suçunu oluşturduğu ve sadece bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında ayrıca ‘uyarıcı madde satma’ suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulması” bozma gerekçesi sayılmıştır.

Görüleceği üzere iki fiil arasında hukuken geçerli bir kesintinin olmadığı somut olayda iki ayrı fiilin ayrı suçlara vücut vermeyeceği ifade edilmekle tek bir suçtan mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği ifade edilmiştir.Yine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin, 2011/26379 E. , 2012/8893 K. , 07/05/2012 tarihli kararında; “Tüketen-tüketilen norm ilişkisi kuralı gereğince, uyuşturucu veya uyarıcı madde ithal eden kişinin, arada hukuken geçerli bir kesinti olmaması koşuluyla, ithal ettiği bu maddeleri satmak için bulundurmasının ya da satmasının, ithal dışında ayrı bir suç oluşturmayacağı, ithalle ilgili fiilin, bulundurma ve satma fiillerini içine alıp tüketeceği; sanığın, olay tarihinden bir gün önce İran’dan İstanbul’a geldiği, yakalandığında midesinde 8 paketçik halinde eroin bulunduğunun tesbit edildiği, bu şekilde “uyuşturucu madde ithal etme” suçunu işlediği, sanığın bu eroinin bir kısmını sattığı anlaşılmış ise de, ithal ve satma arasında hukuken geçerli bir kesinti olmadığı için, ayrıca uyuşturucu madde satma suçunun oluşmadığı; sanığın fiilinin bütünüyle “uyuşturucu madde ithal etme” suçunu oluşturduğu ve sadece bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında her iki suçtan mahkûmiyet hükmü kurulması” bozma gerekçesi sayılmıştır. Görüleceği üzere somut olayda failin yakalandığı sırada halen uyuşturucu maddelerin bir kısmını midesinde bulunduruyor olması, her ne kadar uyuşturucu maddelerin bir kısmını satmış ise de iki eylem arasında hukuken geçerli bir fiili kesintinin varlığını mümkün kılmamıştır. Bu durumda yenilenen bir suç kastının varlığından da bahsedilemez.

Ancak failin işlemiş olduğu suçun sonrasında, satış eylemine dönük yeni hazırlık hareketleri icra etmek suretiyle araya hukuken geçerli bir kesintinin varlığını gösterir bir zaman farkının da girmesi sonrasında yenilenen bir kast ile yeniden suç işlemesi hâlinde ilgili suçların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir. Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 2011/2934 E. , 2011/10923 K. sayılı, 03/04/2011 tarihli kararıyla; “İncelenen dosya kapsamından, değerlendirilen olayın özelliğine göre; suç tarihinden 4 ay önce İstanbul’a gelen sanığın beyanı ve pasaport kayıtlarına göre, iki kez İran’a gidip orada jelatine sarılı haldeki eroini yutarak midesinde İstanbul’a getirdiği, suça konu uyuşturucu maddeyi hakkındaki hüküm temyiz edilmeden diğer sanık ağabeyi M.’ninevinde istifra ederek çıkardıktan sonra ambalajlayıp paketler haline getirerek satmayı amaçlayıp; müşteri aradığı; bu şekilde satışa arz etmek hareketlerine başlamak suretiyle kastını yenilediği, X muhbirin ihbarı üzerine Galata köprüsüde 1,4 gram eroini sattıktan sonra yakalandığı ve kaldığı evde yapılan aramada kendisine ait çantada satışa hazır halde 28 paket hâlinde eroinin bulunduğu, böylelikle sanığın ithalden sonra eyleminin kesintiye uğradığı, hareketlerin satma suçuna yönelik olarak tezahür edip satış için müşteriler aramak suretiyle ithal amacının dışında yeni bir kasıtla bir miktar eroini satıp diğerlerinin de satışa hazır vaziyette bulundurulduğu sabit olduğundan, sanığın uyuşturucu madde ithal ve satma eylemi ayrı ayrı değerlendirilmek yerine TCK’nın 79. maddesine dayanılarak tek ceza verilmesi” hukuka aykırı bulunmak suretiyle bozma gerekçesi sayılmıştır. Görüleceği üzere, somut olayda ithal şeklindeki eylemden sonra satma şeklindeki eylem açısından birçok hazırlık hareketi icra edilmiş ve aradan hukuki kesinti olarak değerlendirilmesine sebep olacak ölçüde zaman geçmiştir. Tüm bu hususlar gözetilerek iki eylem arasında hukuken geçerli bir kesintinin varlığı kabul edilerek iki ayrı suçun oluşacağı ifade edilmiştir.

Gerçek İçtima Kurallarının Uygulanması Gereken Hâller

Failin uyuşturucu madde suçlarına ilişkin fiillerinin arasında hukuken geçerli bir kesintinin bulunması ve sanığın yenilenmiş suç işleme kararının bulunması hâllerinde farklı fiiller farklı suçlara vücut verecektir. Bu durumda gerçek içtima kurallarınınuygulanması ile suçlara ilişkin ayrı ayrı ceza verilmesi gerekecektir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi iki fiil arasındaki zamanın hukuki kesintiye neden olacak ölçüde fazla olması, suç işleme kararının yenilendiğini gösterir somut olaya özgü sübjektif durumlar, TCK m. 188/1 ve 188/3’teki seçimlik hareketlerin ayrı bir suç işleme kastıyla işlenmesi hâllerinde gerçek içtima kurallarıuygulanacaktır. Örneğin failin TCK m. 188/3’te düzenlenen uyuşturucu madde satma şeklindeki seçimlik fiili yenilenen suç kastıyla ancak aynı suç işleme kararı ile işlemesi hâlinde gerçek içtima kuralları uygulanmayıp zincirleme suç hükümleri uygulanacakken failin uyuşturucu maddeyi ithal ettikten sonra satması hâlinde aynı suç işleme kararı ile hareket etse de yeni bir kasıtla hareket etmesi hâlinde gerçek içtima kurallarıuygulanacaktır.

Yine failin uyuşturucu maddeyi TCK m. 191 maddesi uyarınca kullanmak amacıyla bulundurması, sevk etmesi gibi durumlar ile aynı maddeyi ticari amaçlarla sattığı, naklettiği durumlarda da iki ayrı suç oluşacak ve gerçek içtima kurallarıuygulanacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, failin uyuşturucu madde ticareti suçundan kurtulma amacıyla uyuşturucu madde kullandığına ilişkin beyanda bulunmasının ikrar kabul edilerek iki ayrı suçtan mahkûmiyetine gidilebilmesi için yeterli olmayacağıdır. Bu durumda, failin suçlamadan kurtulma amacıyla uyuşturucu madde kullandığını ifade ettiği kanaatiyle uyuşturucu madde ticaretinden hüküm kurulacaksa ayrıca uyuşturucu madde kullanma suçuna ilişkin mahkûmiyet hükmü tesis edilebilmesi için kan tahlili neticesinde vücudunda uyuşturucu madde bulunduğunun ayrıca tespit edilmesi gerekmektedir. Ancak bu durumda gerçek içtima kurallarının uygulanması mümkün olabilir.

2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun m. 23 uyarınca kenevir ekme suçu ile uyuşturucu madde ticareti suçuna ilişkin de koşullarının varlığı hâlinde gerçek içtima kurallarının uygulanması mümkündür. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 2015/8122 E. , 2015/8033 K. , 15/12/2015 tarihli kararıyla; “2313 sayılı Kanunun 23. maddesinin 5. fıkrasının son cümlesinde "Bu madde kapsamında ekim yapma ibaresinden, tohumun toprağa ekilmesinden ürünün hasadına kadar ki süreç anlaşılır." hükmü mevcut olup; hasat zamanına kadar geçen süredeki fiili, kenevir ekme suçunu; hasat yaparak ticari maksatla uyuşturucu madde elde etme fiili ise TCK'nın 188/3 maddesinde düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturacak ve oluşan her iki suçtan da ayrı ayrı sanığın cezalandırılması gerekecektir. Somut olayda; ihbar üzerine sanığın evinde yapılan aramada net 7890 gram esrar ile evinin bahçesinde ekili halde 2766 kök kenevir bitkisinin ele geçirildiği ve sanık hakkında “kenevir ekme” ve “kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma” suçlarından kamu davası açıldığının anlaşılması karşısında, sanıkta ele geçirilen uyuşturucu maddenin miktarı, sanığın savunmaları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eylemlerinin “kenevir ekme” ve “uyuşturucu madde ticareti yapma “ suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, sadece kenevir ekme suçundan mahkumiyet hükmü kurulması” hukuka aykırı bulunarak bozma gerekçesi sayılmıştır. Ancak bunun için failin kenevir ekimini ve kenevir ekimi sonucunda hasat edilmiş kenevir bitkilerini kullanım amacı dışında kullanacağını gösterir hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş somut delillerin varlığı gerekmektedir. Yukarıda da değindiğimiz üzere burada da tek başına icra etmiş olduğu fiilin hukuki sonuçlarını kestiremeyen, kenevir ekme suçunun imalat şeklinde daha ağır bir suça vücut vereceğini düşünen failin suçlamalardan kurtulma amacıyla esrar elde edeceğine ilişkin ikrarının mahkûmiyet açısından yeterli olmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim Yargıtay 20. Ceza Dairesinin, 2015/9296 E. , 2016/2050 K. , 13/04/2016 tarihli kararıyla; “Sanığın, olayda ele geçirilen esrarı, yetiştirdiği kenevirlerden elde ettiğine ilişkin beyanının, “suçla ilgili kişi veya kişileri gizleme” ya da “daha az ceza alacağını sanma” gibi bir amaca dayanmış olabileceği; keneviri ektiğini belirttiği yerde herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadığı, kenevir kökü veya hasat artığı gibi maddî bulgu elde edilmediği ve aradan geçen zaman nedeniyle elde edilmesinin de mümkün olmayacağı; bu durumlar karşısında, sanığın atılı suçu işlediğine ilişkin, soyut beyanı dışında, kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,” hukuka aykırı bulunarak bozma gerekçesi sayılmıştır. Uygulamada sıklıkla görüldüğü üzere ikrardan mahkûmiyet kurma amacı taşıyan bir ceza yargılamasının maddi hakikâtin aydınlatılması hususunda çoğunlukla başarılı olsa da istisnai hâllerde gerçeği ıskalayabileceği, sanığın ikrarının da bir tanık beyanı gibi değerlendirilip dosyadaki diğer somut delillerin ışığında irdelenmesinin gerekebileceği Yargıtay kararları ışığında da sabittir.

------------

(1) Av. Birsen ELMAS , Uyuşturucu ve Uyarıcı Madde Suçları, 2020

(2) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/01/2014 gün ve 384-2, 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30/05/2006 gün ve 173-145 ile 08/07/2003 gün ve 189-207 sayılı kararları