Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir. Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır.

Anayasa Mahkemesi’nce örnek başvurulara konu uyuşmazlıklarda; başvurucuların temel iddiası askerliğe elverişsiz hâle gelmelerinin nedeninin ağır askerlik koşulları olduğu ve böylece askerliğin sebep ve tesiriyle malul olmaları olup; iddialarının, genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği sonucuna varılarak, yargılamada öznel durumlarının dikkate alınmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlaline karar verilmiştir.

İlgili Kararlar:

♦ (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016)
♦ (Aydın Davut, B. No: 2014/5641, 22/9/2016)
♦ (Aydın Davut (2), B. No: 2014/4681, 6/7/2017)
♦ (Kenan Tokmak, B. No: 2014/12679, 21/11/2017)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET ÇELİKKIRAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/9648)

 

Karar Tarihi: 20/1/2016

RG Tarih ve Sayı: 22/3/2016-29661

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Mehmet ÇELİKKIRAN

Vekili

:

Av. Feyzullah CİHANGİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, vazife malulü sayılma istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından gereği gibi incelenmeyerek reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 26/12/2013 tarihinde Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler giderilmiş, başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 5/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 11/9/2014 tarihli görüş yazısı 24/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 8/10/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu; Ağustos 1998 celp döneminde Manisa Kırkağaç Jandarma Er Eğitim Alay Komutanlığında jandarma komando sınıfında zorunlu askerlik hizmetine başladığını, üç aylık eğitimin ardından Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığına gönderildiğini, buradan da Diyarbakır Dicle Jandarma Bölük Komutanlığı emrinde komando olarak PKK terör örgütüne yönelik operasyonlara katıldığını ifade etmiştir.

8. Başvurucu; operasyonlar nedeniyle ağır teçhizat ile kilometrelerce yol yürüdüğünü, soğuk kış şartlarına rağmen dağlarda yattığını, yine böyle bir operasyon dönüşü rahatsızlandığını, yapılan muayene sonucunda tüberküloz teşhisi konularak askerliğe elverişsiz olduğuna ve terhisine karar verildiğini belirtmiştir.

9. Başvurucu, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına başvurarak vazife malulü sayılmasını ve vazife malulü maaşı bağlanmasını talep etmiş ancak başvurusu reddedilmiştir.

10. Başvurucu, bu işleme karşı önce adli yargıda dava açmış; Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi iş mahkemesi sıfatıyla baktığı davada 12/4/2012 tarihli ve E.2009/603, K.2012/267 sayılı kararıyla yargı yolu görevsizliği nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.

11. Bunun üzerine başvurucunun AYİM’de açtığı davada önce dilekçenin reddine karar verilmiş, dilekçenin yenilenmesi üzerine görülen dava ise AYİM 3. Dairesinin 7/11/2013 tarihli ve E.2013/333, K.2013/1326 sayılı kararıyla esastan reddedilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

Dava dosyası ve kurum işlem dosyasının incelenmesinde, 21/8/1998 tarihinde Şubeden sevk ile asker edilen davacının askerliğinin yaklaşık 4-5’inci ayından itibaren tüberküloz teşhisi konularak tedavi ve hava değişimi verildiği, Diyarbakır Asker Hastanesinin 18/8/1999 gün ve 4431 sayılı raporu ile “solda tüberküloz florezi sekeli” teşhisi konularak askerliğe elverişli olmadığının belirtilmesi üzerine terhis edildiği, sonradan aylık bağlanması istemiyle yaptığı müracaatın reddedilmesi üzerine vekil aracılığıyla dava açtığı anlaşılmaktadır.

Davacı askerlik hizmetini yerine getirirken görevli olduğu sırada rahatsızlanmış, rahatsızlığı ile ilgili olarak bir müddet hava değişimine gönderilmiş, hava değişimi sonunda hakkında askerliğe elverişli değildir raporu düzenlenmiştir. Davacının akciğer tüberkülozu rahatsızlığının askerlik görevinin sebep ve tesiri ile meydana geldiğine dair soyut iddiası dışında bir bilgi ve belge ortaya konulamadığı gibi, dosya kapsamından da bu yönde bir bilgi de elde edilmemiştir. Davacı taraf askere alma sırasında bu rahatsızlığının olmadığını bunun vazife malulü sayılmak için yeterli olduğunu iddia etmiş ise de; yasal hükümlerin açık tespitlerine nazaran maluliyeti doğuran hadisenin askerlik hizmetinin sebep ve etkisi ile oluşmasının şart olarak koşulması karşısında hadisede görev malullüğünün oluşmadığı kanısına varılmıştır. (Konuyla ilgili birebir örtüşen Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararları da bu yöndedir. Örn. AYİM 3.D. E.2011/1759 K.2011/2463, 3.D E. 2005/259, K.2005/273, E.2011/2120, K.2012/2107)

12. Kararda Başsavcılık, başvurucunun hastalığının görevin neden ve etkisi ile oluşup oluşmadığının anlaşılması için bilirkişi mütalaası tespit ettirilmesi ve alınacak rapora göre karar verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.

13. Karar 3/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu karar düzeltme yoluna gitmeksizin 26/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. AYİM kararında atıf yapılan AYİM 3. Dairesinin 24/2/2005 tarihli ve E.2005/259, K.2005/273 sayılı kararında ise şöyle denilmiştir:

 “…

 Davacının hastalığı olan “geçirilmiş akciğer tüberkülozu” ile ilgili GATA Komutanlığının başka bir dava dosyası nedeniyle 15.03.2003 tarih ve 9029-753-03/153 sayılı ‘… Ülkemiz koşullarında hemen hemen olguların tamamında tüberküloz basili çocukluk çağında alınmakta ve bağışıklık sisteminin baskılanmasına neden olan hastalıklar açlık, aşırı yorgunluk gibi fiziksel etmenler, yoğun psikolojik stres ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların kullanımı gibi pek çok olumsuz faktörlere bağlı olarak hastalık tekrar oluşmakta çoğunlukla beyin, beyin zarları ve akciğerlerde hastalık tablolarına neden olmaktadır.

 Tüberküloz ülkemizde günümüz koşullarında gittikçe artan oranlarda karşılaşılan bir hastalıktır. Bu açıdan TSK’lerinde görevli herhangi bir personel ile sivil hayatın içinde olan kişiler arasında risk açısından bir fark olmadığı değerlendirilmiştir. Sonuç olarak hastalığın oluşumunda askerlik görevinin neden ve tekisin olamadığı (menfi) kanaatine varılmıştır.’ şeklinde görüş bildirilmiştir.

 …

 Yukarıda açıklanan tıbbi mütalaalar karşısında davacının durumu yeterince açıklığa kavuştuğundan yeniden tıbbi görüş istenilmesine veya bilirkişiye başvurulmasına gerek görülmemiştir.

 …

B. İlgili Hukuk

15. 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 44. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (Malül) denir ve haklarında bu kanunun malüllüğe ait hükümleri uygulanır.

16. 5434 sayılı Kanun'un 45. maddesi şöyledir:

44 üncü maddede yazılı malullük;

a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa;

b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa;

c) Kurumların menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartıyla);

ç) Fabrika, atelye ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa;

Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara uğrıyanlara da (Vazife malülü) denir.

17. 5434 sayılı Kanun’un 56. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i üzerinden aylık bağlanır.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu;

 i. Askerlik öncesinde yapılan muayenesinde askerliğe elverişli olduğu ve emsallerinden daha sağlam görüldüğü için komando olarak naspedildiğini, askerlik hizmeti sırasında rahatsızlanması üzerine yapılan muayenesinde ise akciğer tüberkülozu teşhisi konulduğunu; hastalığın, zorlu koşullarda bölücü terör örgütüne yapılan operasyonlar nedeniyle ve dolayısıyla askerliğin sebep ve tesiriyle oluştuğunu zira ağır yük altında günlerce kilometrelerce yol yürüdüğünü, soğuk kış şartlarına rağmen dağlarda yattığını nitekim böyle bir operasyon dönüşü rahatsızlandığını,

 ii. İş Mahkemesinde görülen davada Mahkemenin verem savaş dispanserine yazdığı yazıya verilen cevapta, askerlik öncesinde dispanserde verem tedavisi görmediğinin belirtildiğini, yine ara kararıyla sürekli iş göremezlik durumunun ve durumun askerlik görevinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespiti amacıyla İstanbul Adli Tıp Kurumuna sevkinin sağlandığını, Adli Tıp Kurumunca bir kısım muayene, tetkik ve testlerin yapılması öngörülmüşken Mahkemece delillerin toplanması işlemi tamamlanmadan görevsizlik kararı verildiğini ve gerekli incelemenin yapılamadığını,

 iii. AYİM'in bilirkişi incelemesi yaptırmadan eksik inceleme yaparak hüküm kurduğunu, davalı idare veya yargı mercilerince hastaneye sevk edilip hastalığın ortaya çıkmasına neden olan etmenlerin tespitinin sağlanmadığını ve söz konusu etmenlerin yargı organı önünde tartışılmadığını,

 iv. Belirtilen hastalıktan dolayı askerliğe elverişsizlik nedeniyle terhis edildiğinden iş bulamadığını belirterek Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen sosyal hukuk devleti ilkesinin, 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının, 60. ve 61. maddelerinde düzenlenen sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve ihlalin tespiti ile 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru dilekçesi ve eklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun, vazife malulü aylığı bağlanmasına ilişkin davasının AYİM tarafından yeterli inceleme yapılmadan reddedilmesinden şikâyet ettiği anlaşılmıştır. Bu çerçevede başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılama yönünden incelenmiştir.

21. Başvurucunun iddiaları dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

22. Başvurucu ağır askerlik koşulları nedeniyle tüberküloz hastalığına yakalandığını, bu nedenle vazife malulü sayılması gerektiğini, bu istemle açtığı davada Adli Tıp Kurumundan ya da hastaneden rapor alınmadan eksik incelemeyle davasının reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüş yazısında delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konuların öncelikle yerel mahkemeleri ilgilendirdiği ve delillerin kabul edilmesi ve yorumlanmasına ilişkin takdirin yerel mahkemelere ait olduğu, Anayasa’da güvence altına alınan haklar ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece bunların bireysel başvuru konusu yapılamayacağı, AYİM’in yerleşik içtihadını mevcut başvuruda da uygulamak suretiyle davayı yasal dayanaktan yoksun bularak reddettiği ancak başvurucunun zorunlu askerlik hizmeti sırasında ve bu hizmetten dolayı askerliğe elverişsiz hâle gelmesi ve malul duruma düşmesine yol açan rahatsızlığının sebebi ile maluliyetinin nedeninin hastane veya Adli Tıp Kurumunca değerlendirilebileceği, AYİM’de açılan davada bilirkişi incelemesi yapılmayarak eksik inceleme ile davanın reddedilmesine dair şikâyetin değerlendirilmesi sırasında bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta başvuru formunda ileri sürdüğü iddialara ilaveten AYİM’de ilk açılan davada verilen dilekçe ret kararının hatalı olduğunu zira vazife malulü aylığı yerine adi malullük aylığının da bağlanabileceğini belirtmiştir.

25. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…

27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

28. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılama makamları, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır.

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, mahkemenin, başvurucunun iddialarına yanıt vermekten ve başvurucunun temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85). Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

30. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu çerçevede mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

31. Başvurucu, komando olarak zorlu koşullarda yapılan operasyonlara katıldığını ve hastalığının bu sırada ve bu nedenle yani askerliğin sebep ve tesiriyle oluştuğunu ileri sürmüş; AYİM ise akciğer tüberkülozu rahatsızlığının askerlik görevinin sebep ve tesiri ile meydana geldiğine dair başvurucunun iddiası dışında bir bilgi ve belge ortaya konulamadığını, dosya kapsamından da bu yönde bir bilgi elde edilemediğini bu nedenle vazife malulü sayılma şartının oluşmadığını belirterek önceki kararlarına atıfla bilirkişi incelemesi yaptırmadan davayı reddetmiştir.

32. 5434 sayılı Kanun hükümlerine (bkz. §§ 15-17) göre vazife malulü sayılabilmek için malullüğün vazifenin yapıldığı sırada vazifeden doğmuş olması gerekmektedir. Bu bağlamda AYİM’in atıfta bulunduğu içtihadında (bkz. § 14), askerlikten önce bünyeye giren tüberküloz basilinin etkilerini ortaya çıkaran askerlik faktörlerinin vazife malullüğünün tespitinde önemli olmadığının değerlendirildiği anlaşılmaktadır.

33. Bu değerlendirme nedeniyle AYİM başvurucu özelinde konuyu ayrıca incelememiş, genel kabulden hareketle başvurucunun askerlikten önce söz konusu hastalığın basilini aldığı varsayımıyla davayı reddetmiştir.

34. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır.

35. Somut olayda başvurucunun askerlik öncesinde muayenesi yapılarak elverişli olduğu kabulüyle komando olarak naspedildiği, askerlik hizmeti sırasında rahatsızlandığı, muayenesinde akciğer tüberkülozu teşhisi konulduğu, tedavisinin ardından askere elverişli olmadığı raporu verilerek terhis edildiği hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır. Bununla birlikte AYİM, akciğer tüberkülozu teşhisine ilişkin raporla askerliğe elverişli olmadığına ilişkin rapor ve terhisine ilişkin kayıtlar üzerinde başvurucunun iddialarına yönelik inceleme yapmamıştır.

36. Başvuruya konu uyuşmazlıkta başvurucunun temel iddiası askerliğe elverişsiz hâle gelmesinin nedeninin ağır askerlik koşulları olduğu ve böylece askerliğin sebep ve tesiriyle malul olduğudur.

37. Tüberkülozun, yaşam koşullarıyla yakından ilintili bir hastalık olduğu dikkate alındığında başvurucunun hastalığının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının incelenmesi gerektiği açıktır.

38. Somut olayda başvurucunun temel iddiasının, genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği sonucuna varılmaktadır.

39. Açıklanan nedenlerle yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun öznel durumunun dikkate alınmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

40. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

41. Bakanlık görüşünde, ihlal tespiti hâlinde hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir.

42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

43. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

44. Başvurucu tarafından manevi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir tatmin sağladığı değerlendirildiğinden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM Üçüncü Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 198,35 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYDIN DAVUT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5641)

 

Karar Tarihi: 22/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Aydın DAVUT

Vekili

:

Av. Halil ÖZTÜRK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, askerlik hizmeti sırasında bulaşan hastalık nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada yeterli araştırma yapılmaması ve hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 16/12/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, son yoklamasında askerliğe elverişli olduğuna karar verilerek 24/2/2011 tarihinde askere sevkedilmiştir.

8. Başvurucu, Çanakkale ilinde acemi eğitimini tamamladıktan sonra 17/5/2011 tarihinde usta birliği olan Manisa Merkez İlçe Çobanhisar Jandarma Karakol Komutanlığına katılmış ve burada aşçı olarak görevlendirilmiştir.

9. Başvurucunun, görevi gereği 16/8/2011 tarihinde yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam (HBs Ag negatif) olduğu tespit edilmiştir.

10. Başvurucu, başka bir rahatsızlığı nedeniyle 19/10/2011 tarihinde yapılan muayenesi neticesinde hepatit B (HBs Ag pozitif) olduğunun tespit edilmesi ve sevk edildiği Etimesgut Asker Hastanesinin 16/7/2012 tarihli sağlık kurulu raporuyla hakkında ''18.1 Kronik viral hepatit B, delta ajansız'' tanısıyla ''Barışta askerliğe elverişli değildir.'' kararı verilmesi neticesinde terhis edilmiştir.

11. Başvurucu 17/8/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat ederektazminat talebinde bulunmuş ise de idarenin 11/1/2013 tarihli işlemiyle başvurusu reddedilmiştir.

12. Başvurucu, askere sevk edilirken hepatit hastası olmadığını, raporların da bu yönde olduğunu, askerlik hizmeti sırasında gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle hastalığa yakalandığını, usta birliğine katıldıktan sonra hiç izin kullanmadığını belirterek uğradığını ileri sürdüğü 150.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi zararının tazmini istemiyle 8/3/2013 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.

 13. AYİM İkinci Dairesi oyçokluğuyla verdiği 25/9/2013 tarihli ve E.2013/379, K.2013/1162 sayılı kararıyladavayı reddetmiş, 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14. maddesi gereğince reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hesap edilen 13.890 TL avukatlık ücretinin de başvurucudan alınarak davalı idareye ödenmesine hükmetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

"Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; son yoklaması esnasında askerliğe elverişli olduğuna karar verilen davacının 24.02.2011 tarihinde askere sevk edildiği, Çanakkale 116’ncı J.Er Eğt.Alayında acemi eğitimini tamamladıktan sonra 17.05.2011 tarihide usta birliği olan Manisa Merkez İlçe Çobanhisar J.Karakol K.lığına katıldığı, burada aşçı olarak görevlendirildiği, görevi gereği 16.08.2011 tarihinde yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam (HBs Ag NEĞATİF) çıktığı, daha sonra başka bir rahatsızlığı sebebiyle 19.10.2011 tarihinde yapılan muayenesi neticesinde Hepatit (HBs Ağ POZİTİF) olduğunun tespit edildiği ve sevk edildiği Etimesgut Asker Hastanesinin 16.07.2012 tarihli ve 9421 sayılı sağlık kurulu raporu ile “Kronik vidral hepatit B, delta ajansız" tanısıyla hakkında ‘Barışta askerliğe elverişli değildir." kararı verildiği; bu karar üzerine terhis edildiği anlaşılan davacının, görmüş olduğu zararlarına karşılık olmak üzere 17.08.2012 tarihli dilekçeyle davalı idareye müracaat ederek tazminat talebinde bulunulduğu; bu talebin davalı idarenin 11.01.2013 tarihli cevabi yazısıyla reddedilmesi sonrasında, maddi ve manevi zararlarının tazmini için AYİM’de iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Davalı idare ile davacı arasındaki ihtilaf, “davacnın askerliğe elverişsiz hale gelmesine neden olan rahatsızlığın meydana gelmesinde davalı idarenin hizmet kusuru içerisinde bulunup bulunmadığı ve bu rahatsızlık nedeniyle hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca kendisine tazminat ödenmesi gerekip gerekmediği" noktalarındadır.

Anayasanın 125’nci maddesine göre idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu açıdan idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ancak Anayasada idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği belirtilmemiş olup bu sorunun çözümü öğreti ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Genel kabule göre idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk esaslanna dayandırılmaktadır. Hangi esas üzerinde temellendirilirse temellendirilsin genel olarak idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran eylemin idareye yüklenebilir olması, zararlı sonuç ile eylem açısından doğrudan doğruya bir nedensellik bağının bulunması zorunludur.

Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelere göre; davacı vekilinin "askeri sağlık kuruluşlarının, askerliğe elverişsizliğine neden olan rahatsızlığının tedavisinde kusur bulunduğu" yönünde bir iddiası bulunmayıp, tazminat talebinin “davacının, askerliğe elverişsizliğine neden olan ‘hepatit’ hastalığının, askerlik hizmetinin ifa ettiği sırada gelişmesine bağlı olarak var olduğunu ileri sürdüğü hizmet kusuru" iddiasına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, belirtilen kanaatlere ulaşabilmek için, idarenin, hastalığın bulaşması ve yayılması konusunda hizmet kusurunun olduğunu gösteren durumların, somut sebep ve olaylar çerçevesinde ispatlanması gerekeceği değerlendirilmiştir. Dava konusu olayda, gerek davalı idarenin hizmet kusuru içerisinde olduğu, gerekse de askerlik görevi ile söz konusu hastalığın meydana gelmesi arasında uygun bir illiyet bağının bulunduğu davacı tarafça somut belgelerle ortaya konmamıştır. Davacının belirtilen rahatsızlığının, askerlik hizmetini ifa etmesinin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktığını kabul etmek mümkün değildir. Zira, söz konusu rahatsızlık, sadece askerlik hayatının sürdürüldüğü yerlerde ortaya çıkabilecek türde bir rahatsızlık değildir. Dolayısıyla davacının, bulaşıcı hastalığa, askerlik koşulları nedeniyle yakalandığının somut delil ve emareler çerçevesinde ortaya konması gerekmektedir. Davacının, bulaşıcı bir hastalık nedeniyle askerliğe elverişsiz hale gelmesinin, başkaca bir şart aranmaksızın idarenin hizmet kusurunu da beraberinde getirdiğini her olay ve şartta kabul etmek mümkün değildir. Belirtilen tespitlere göre; davacının askerliğe elverişsiz hale gelmesinde, kusurlu ve kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarenin tazmin sorumluluğu bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır."

14. Karşıoy gerekçesi ise şöyledir:

"Davacının aralarında iki hekimin de bulunduğu heyet tarafından yapılan son yoklamasında "askerliğe elverişli” olduğuna karar verilerek askere sevkinin yapıldığı, acemi eğitimini müteakip katıldığı usta birliğinde aşçı olarak görevlendirildiği, bu görev nedeniyle gönderildiği portör muayenesinde hepatit rahatsızlığının bulunmadığına karar verildiği, ancak askerlik görevine başladıktan yaklaşık 8 ay sonra yapılan muayenesinde Hepatit rahatsızlığının olduğunun tespit edildiği ve bu rahatsızlığa bağlı olarak terhis işleminin yapıldığı anlaşılmıştır. Davacı vekilinin aksi beyan edilmeyen iddiasına göre davacı usta birliğine katıldıktansonra hiç izin kullanmamış, karakol dışına dahi çıkmamıştır. Bu durumda davacının anılan rahatsızlığının birlikte görev yaptığı esnada oluşma ihtimali çok yüksektir. Her ne kadar davalı idarece davacının görev yaptığı birtikte bulunan tüm personele “Hepatit B" testi yapıldığı ve hiçbir personelde bu hastalığın belirtisine rastlanmadığı beyan edilmiş ise de, bu rahatsızlığın kuluçka dönemi ve her kişinin bu rahatsızlığa karşı duyarlılığının farklı olması hususları dikkate alınarak, tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının anılan rahatsızlığıyla ilgili olarak davalı idarenin hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğu bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra karar verilmesi gerekirken bu husus ikmal edilmeden doğudan davanın reddine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılmadım."

15. Bu kararın düzeltmesi istemi de aynı Dairenin 19/3/2014 tarihli ve E.2014/468, K.2014/379 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

16. Karar, başvurucuya 10/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 25/4/2014 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.

B. İlgili Hukuk

17.Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

''İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.''

18. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:

"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.''

19. 1602 sayılı Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde; İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin hükümleri uygulanır.''

20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.''

21. 659sayılı KHK'nın 14. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, gerek birliğine katılırken gerekse daha sonra yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam olduğunun tespit edildiğini, usta birliğine dahil olduktan sonra hiç izin kullanmayıp karakolun dışına dahi çıkmadığını, her iki raporun sonucuna bakıldığında hastalığın askerlik hizmeti sırasında, idarenin zamanında gerekli hijyen ve sağlık tedbirlerini almaması sonucunda bulaştığının sabit olduğunu, hal böyle iken iddialarını ıspatlayacak somut bilgi ve belge sunamadığından bahisle davanın reddedilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, kararın kaldırılarak maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

24. Başvurucu, bireysel başvuru süresi içinde 6/5/2014 tarihinde sunduğu ek beyan dilekçesinde ise davanın reddedilmesi sonucunda idareye 13.890 TL avukatlık ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, davayı açtığı 8/3/2013 tarihinde askerî idari yargıda henüz ıslah müessesesi bulunmadığından olası hak kayıplarının önüne geçmek için tazminat miktarının yaklaşık bir değer üzerinden belirlendiğini, söz konusu meblağın mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek iptalini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu iddialarının hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıkları altındaincelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Hakkaniyete Uygun Yargılama Yapılmadığına İlişkin İddia

26. Başvurucu, hepatit hastalığına askerlik hizmeti sırasında yakalandığını belirterek uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davada yeterli inceleme ve araştırma yapılamadığını, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağının ispatının kendisinden beklendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucunun aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

32. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılama makamları taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır.

33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, mahkemenin başvurucunun iddialarına yanıt vermekten ve başvurucunun temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02,11/1/2007, §§ 84, 85). Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

34. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu çerçevede mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

35. Başvurucu, hastalığının askerlik hizmeti sırasında sağlık için gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle oluştuğunu ileri sürmüş; AYİM ise hastalığın meydana gelmesinde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ve hastalığın oluşması ile askerlik görevi arasında illiyet bağı olduğu hususlarının davacı tarafından somut belgelerle ispatlanamadığı, söz konusu rahatsızlığın sadece askerlik hayatının sürdürüldüğü yerlerde ortaya çıkacak türden bir hastalık olmadığı, bu nedenle belirtilen rahatsızlığın, askerlik hizmetini ifa etmenin doğrudan bir sonucu sayılmasının mümkün olmadığı, netice itibarıyla davacının askerliğe elverişsiz hale gelmesinde kusurlu ve kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

36. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır.

37. Somut olayda başvurucunun askerlik öncesinde muayenesi yapılarak elverişli olduğu kabulüyle askerlik hizmetine alındığı, usta birliğinde aşçı olarak görevlendirilmesi üzerine hepatit hastalığının olup olmadığının tetkik edildiği ve anılan hastalığı taşımadığının tespit edildiği, daha sonra başka bir rahatsızlığı nedeniyle yapılan kontrollerde hepatit hastalığına yakalandığının anlaşıldığı ve sevk edildiği askerî hastane tarafından da aynı sonuca varılması üzerine askerliğe elverişli olmadığı gerekçesiyle askerlikten terhis edildiği anlaşılmakta, diğer taraftan usta birliğine katıldığı tarihten hastalığının tespit edildiği tarihe kadar geçen beş aylık sürede izin kullanmadığı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır.

38. Başvuruya konu uyuşmazlıkta başvurucunun temel iddiası yakalandığı hastalığın nedeninin askerlik koşulları olduğu ve böylece askerliğin sebep ve tesiriyle zarara uğradığıdır.

39. Hepatit B (HBs Ag pozitif) hastalığının kan veya çeşitli vücut sıvılarıyla bulaşan bir hastalık olması, kuluçka süresinin iki ile altı ay arasında değişmesi ve başvurucunun usta birliğine katılımının ardından yapılan testte anılan hastalığı taşımadığı tespiti yapılmasına karşın yaklaşık beş ay sonra yapılan testte hastalığa yakalanmış olduğu dikkate alındığında başvurucunun hastalığının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının incelenmesi gerektiği açıktır.

40. Mahkememizin benzer bir olaya ilişkin yapılan başvuru hakkında verdiği karar da dikkate alınarak (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016) somut olayda, başvurucunun temel iddiasının genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği sonucuna varılmaktadır.

41. Açıklanan nedenlerle yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun öznel durumunun dikkate alınmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Başvurucu, davanın reddedilmesi sonucunda idareye 13.890 TL avukatlık ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, davayı açtığı 8/3/2013 tarihinde askerî idari yargıda henüz ıslah müessesesi bulunmadığından olası hak kayıplarının önüne geçmek için tazminat miktarının yaklaşık bir değer üzerinden belirlendiğini, söz konusu meblağın mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

43. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

44. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).

45. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).

46. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı 8/3/2013 tarihi itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamaktadır.

47. Tazminat alacağının miktarı genellikle bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün olmayabilir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 8/3/2013 tarihi öncesinde mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.

48. Başvurucunun da bu nedenle AYİM’e açtığı davada uğradığı zarar için 150.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM, davayı reddetmesi üzerine reddedilen tazminat miktarına göre başvurucunun davalı idareye 13.890 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.

49. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

50. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu, yargılama sonucunda talep edilen ancak reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 13.890 TL avukatlık ücretini davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece başvurucunun ıslah imkânı olmaması nedeniyle davanın açıldığı sırada yüksek tazminat talebinde bulunduğu, yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

54. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

55. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

56. Başvurucu tarafından maddi ve manevi zararlarının tazmini talebinde bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapasımda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapasımda mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

  C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYDIN DAVUT BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2014/4681)

 

Karar Tarihi: 6/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Aydın DAVUT

Vekili

:

Av. Halil ÖZTÜRK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, vazife malullüğü aylığı bağlanması istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından hakkaniyete uygun şekilde incelenmeyerek reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Son yoklamasında askerliğe elverişli olduğuna karar verilerek 24/2/2011 tarihinde askere sevk edilen başvurucu, acemi eğitimini tamamladıktan sonra 17/5/2011 tarihinde usta birliğine katılmış ve burada aşçı olarak görevlendirilmiştir.

9. Başvurucunun, görevi gereği 16/8/2011 tarihinde yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam (HBs Ag negatif) olduğu tespit edilmiştir.

10. Başvurucu, başka bir rahatsızlığı nedeniyle 19/10/2011 tarihinde yapılan muayenesi neticesinde kendisinde hepatit B (HBs Ag pozitif) olduğunun tespit edilmesi ve sevk edildiği Etimesgut Asker Hastanesinin 16/7/2012 tarihli sağlık kurulu raporuyla hakkında ''18.1 Kronik viral hepatit B, delta ajansız'' tanısıyla ''Barışta askerliğe elverişli değildir.'' kararı verilmesi neticesinde terhis edilmiştir.

11. Başvurucu Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurarak vazife malullüğü aylığı bağlanmasını talep etmiş ancak başvurucunun başvurusureddedilmiştir.

12. Başvurucunun, ret işleminin iptali istemiyle açtığı dava Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Üçüncü Dairesinin 3/10/2013 tarihli ve E.2013/1144, K.2013/1241 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Gerekçede özetlehastalığın bulaşma şekil ve yolları dikkate alındığında hastalığın davacının iddia ettiği şekilde veya hangi yolla nasıl bulaştığına ilişkin somut bir vakanın mevcut olmadığı, davacının beyanlarının soyut iddiadan ibaret olduğu, maddi vakıa ortaya konulamadığından konu ile ilgili olarak bilirkişi incelemesine de gerek görülmediği, söz konusu hastalığın vazifenin sebep ve tesiri ile doğmuş olma şartının gerçekleşmediği, vazife malullüğü aylığı bağlanmaması işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı hususları belirtilmiştir.

13. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 13/3/2014 tarihli ve E.2014/376, K.2014/348 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 24/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 4/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Diğer taraftan başvurucu 17/8/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat ederektazminat talebinde bulunmuş, başvurucunun başvurusu reddedilmiştir.

16. Başvurucu; askere sevk edilirken hepatit hastası olmadığını, raporların da bu yönde olduğunu, askerlik hizmeti sırasında gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle hastalığa yakalandığını, usta birliğine katıldıktan sonra hiç izin kullanmadığını belirterek uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle AYİM'de dava açmıştır.

 17. AYİM İkinci Dairesi oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. AYİM gerekçesinde özetle olayda gerek davalı idarenin hizmet kusuru içerisinde olduğu gerekse askerlik görevi ile söz konusu hastalığın meydana gelmesi arasında uygun bir illiyet bağının bulunduğunun başvurucu tarafça somut belgelerle ortaya konulmadığı, belirtilen rahatsızlığın askerlik hizmetinin ifa edilmesinin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktığının kabul edilemeyeceği, söz konusu rahatsızlığın sadece askerlik hayatının sürdürüldüğü yerlerde ortaya çıkabilecek türde bir rahatsızlık olmadığı, dolayısıyla başvurucunun bulaşıcı hastalığa askerlik koşulları nedeniyle yakalandığının somut delil ve emareler çerçevesinde ortaya koyması gerektiği, belirtilen tespitlere göre davacının askerliğe elverişsiz hâle gelmesinde kusurlu ve kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarenin tazmin sorumluluğu bulunmadığı belirtilmiştir.

18. Askerlik hizmeti nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olan bu karara karşı başvurucu bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi 2014/5641 sayılı başvuruda başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Anayasa Mahkemesi özetle başvuruya konu uyuşmazlıkta başvurucunun temel iddiasının askerlik koşulları nedeniyle hastalığa yakanlandığındanaskerliğin sebep ve tesiriyle zarara uğradığı iddiası olduğu, hepatit B (HBs Ag pozitif) hastalığının kan veya çeşitli vücut sıvılarıyla bulaşan bir hastalık olması, kuluçka süresinin iki ile altı ay arasında değişmesi ve başvurucunun usta birliğine katılımının ardından yapılan testte anılan hastalığı taşımadığı tespiti yapılmasına karşın yaklaşık beş ay sonra yapılan testte hastalığa yakalanmış olduğu dikkate alındığında başvurucunun hastalığının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının incelenmesi gerektiği ancak somut olayda başvurucunun temel iddiasının genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği sonucuna varmış ve başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Aydın Davut, B. No: 2014/5641, 22/9/2016, §§ 38-41).

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 44. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (Malül) denir ve haklarında bu kanunun malüllüğe ait hükümleri uygulanır.

20. 5434 sayılı Kanun'un mülga 45. maddesi şöyledir:

44 üncü maddede yazılı malullük;

a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa;

b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa;

c) Kurumların menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartıyla);

ç) Fabrika, atelye ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa;

Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara uğrıyanlara da (Vazife malülü) denir.

21. 5434 sayılı Kanun’un 56. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i üzerinden aylık bağlanır.”

22. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Vazife malûllüğü" kenar başlıklı 47. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olanlar için aşağıdaki hallerde vazife malûllüğü hükümleri uygulanır. 25 inci maddede belirtilen malûllük; sigortalıların vazifelerini yaptıkları sırada veya vazifeleri dışında idarelerince görevlendirildikleri herhangi bir kamu idaresine ait başka işleri yaparken bu işlerden veya kurumlarının menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken ya da idarelerince sağlanan bir taşıtla işe gelişi ve işten dönüşü sırasında veya işyerinde meydana gelen kazadan doğmuş olursa, buna vazife malûllüğü ve bunlara uğrayanlara da vazife malûlü denir.

..."

B. Uluslararası Hukuk

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, mahkemenin başvurucunun iddialarına yanıt vermekten ve başvurucunun temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02,11/1/2007, §§ 84, 85). Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

25. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Derece mahkemeleri, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Özellikle taraflarca ileri sürülen kanıtların kabulü ve değerlendirilmesi öncelikle derece mahkemelerinin görevidir (Van Mechelen ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50). Bu nedenle açık bir keyfîlik olmadıkça belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermek AİHM'in görevi değildir (Garcia Ruiz /İspanya, B.No. 30544/96, 21/1/1996, § 28).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu; gerek birliğine katılırken gerekse daha sonra yapılan portör muayenesinde hepatit hastalığı yönünden sağlam olduğunun tespit edildiğini, usta birliğine dâhil olduktan sonra hiç izin kullanmayıp karakolun dışına dahi çıkmadığını, her iki raporun sonucuna bakıldığında askerlik hizmeti sırasında askerlik koşulları nedeniyle söz konusu hastalığına yakalandığının sabit olduğunu, bu nedenle vazife malulü sayılması gerektiğini, hâl böyle iken iddialarını ispatlayacak somut bilgi ve belge sunamadığından bahisle davasının reddedildiğini belirterek Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının, eşitlik ilkesi ile sosyal hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, AYİM kararının kaldırılarak vazife malullüğü aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru dilekçesi ve eklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun, vazife malullüğü aylığı bağlanması istemiyle yaptığı idari başvurunun reddi üzerine açtığı davanın AYİM tarafından yeterli inceleme yapılmadan reddedilmesinden şikâyet ettiği anlaşılmıştır. Bu çerçevede başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

31. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016 § 36).

32. Somut olayda başvurucu, vazife malullüğü aylığı bağlanmasına ilişkin davasının AYİM tarafından yeterli inceleme yapılmadan reddedilmesinden şikâyet etmektedir. Aynı başvurucunun söz konusu hastalık nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle açtığı davanın AYİM tarafından reddedilmesi üzerine yapılan başvuruda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının incelenmesi gerektiği ancak somut olayda başvurucunun temel iddiasının genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği sonucuna varmıştır (bkz.§§ 15-18).

33. Bakılmakta olan başvuruya konu davada da başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının ve buna göre vazife malulü sayılma koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ancak somut olayda başvurucunun temel iddiasının genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği anlaşılmaktadır.

34. Bu durumda anılan Aydın Davut (B. No: 2014/5641, 22/9/2016) başvurusunda ortaya konulan içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı sonucuna varılmıştır .

35. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, başvuruya konu AYİM kararının kaldırılarak vazife malullüğü aylığı bağlanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

38. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM Üçüncü Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin E.2013/1144, K.2013/1241 sayılı dosyasıyla ilgilidir.),

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KENAN TOKMAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/12679)

 

Karar Tarihi: 21/11/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Kenan TOKMAK

Vekili

:

Av. Halil ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, vazife malullüğü talebinin kabul edilmemesi işleminin iptali için açılan davanın reddi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/8/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, 21/2/2011 tarihinde askere sevk edilip piyade er olarak 23/2/2011 tarihinde Isparta Dağ ve Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığınakatılmıştır.

9. Başvurucu acemi eğitimine devam ederken 26/4/2011 tarihinde sağ kolunda uyuşma şikâyetiyle viziteye çıkmış, birlik revirinde yapılan muayene sonucunda hastaneye sevkine gerek görülmemiş, ancak ilerleyen dönemlerde kolundaki rahatsızlığın devam etmesi üzerine yedi ay hava değişimine gönderilmiştir.

10.Başvurucu, hava değişimini müteakip şikâyetinin geçmemesi üzerine Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Hastanesine sevk edilmiş; yapılan tetkik neticesinde düzenlenen 30/3/2012 tarihli Sağlık Kurulu raporunda "G58.9 Mononöropati, tanımlanmamış (SAĞ TORASİKUS LONGUS SİNİR LEZYONU)" teşhisi konularak askerliğe elverişli olmadığının belirtilmesi üzerine terhis edilmiştir.

11. Başvurucu, terhis edilmesinin ardından Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurarak maluliyetinin askerliğin sebep ve tesiri ile gerçekleştiğini belirterek kendisine vazife malullüğü aylığı bağlanması talebinde bulunmuş ancak başvurucunun bu talebi 18/6/2013 tarihli işlem ile reddedilmiştir.

A.AYİM Üçüncü Dairesinin E.2013/47, K.2014/408 Sayılı Dosyasında Görülen Dava

12. Başvurucu vazife malullüğü talebinin kabul edilmemesinin ardından Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) SGK'ya karşı 2/7/2013 tarihinde iptal davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde Eğirdir Dağ Komando Okulu Komutanlığı emrinde askerlik görevini ifa ederken 2011 yılı Mart ayında toprak zeminde yüzüstü sürünme eğitimi sırasında eğitim yaptıran komutanı tarafından eğitim sırt çantasından tutularak sürüklendiğini, bu sürünmenin ve eğitim sırt çantası askısının koltuk altına baskı yapması sonucu sağ omzunda bulunan liflerin koptuğunu belirtmiştir. Başvurucu olay üzerine revire çıktığını, burada kendisine ağrı kesici verildiğini, hastaneye sevk edilmediğini, ağrılı olarak acemilik dönemini tamamladığını ileri sürmüştür. Başvurucu; sonraki görev yeri olan Kıbrıs'ta şikâyetinin devam etmesi üzerine Girne Askeri Hastanesine sevk edildiğini, kendisine hava değişimi izni verildiğini, yine de şikâyetinin devam etmesi nedeniyleson olarak GATA Hastanesinde yapılan muayene sonucu düzenlenen rapor üzerine askerliğe elverişli olmadığı belirtilerek terhis edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, bu olaylara karşın davalı idarece hukuka aykırı olarak vazife malulü kabul edilmediğini ileri sürerek davalı idare işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.

13. Yargılama sürecinde AYİM Başsavcılığı tarafından dava dosyasına sunulan görüşte başvurucunun 26/4/2011 tarihinde sağ kolunda uyuşma şikâyetiyle viziteye çıktığı ve hastaneye sevkine gerek görülmediği, ancak bu rahatsızlığın artarak devam ettiğinin sabit olduğu belirtilmiştir. Başsavcılığa göre söz konusu rahatsızlığın ortaya çıkış zamanı dikkate alındığında davalı idarece aksi ortaya konulamadığı takdirde davacının askerliğe elverişsizliğinin ve dolayısıyla maluliyetine yol açan bu rahatsızlığın askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle meydana geldiğini kabul etmek uygun olacaktır. Başsavcılık dosya içeriği uyarınca davalı idarenin, rahatsızlığın askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle meydana gelmediği kabulünü haklı kılacak mahiyette somut delil sunamadığını da belirtmiştir.

14.Yargılama sonucunda AYİM Üçüncü Dairesi oyçokluğu ile verdiği 20/3/2014 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Kararda vazife malullüğü nedeniyle aylık bağlanmasının, vazife sebebiyle ilgilinin malul hâle gelmiş olmasına bağlı olduğu belirtilmiş, bu noktada başvurucunun maluliyetinin görev esnasında ve görevin sebebiyle oluşup oluşmadığının irdelenmesi gerektiği açıklanmıştır. Kararın devamında dava dosyasına sunulan Dağ Komando Okulu ve Eğitim MerkezKomutanlığının başvurucunun Mart 2011 tarihi itibarıyla rahatsızlığına uyan herhangi bir kayda rastlanmadığına ilişkin yazısına vurgu yapılmıştır. Mahkemece ayrıca vizite defteri de incelenmiş, başvurucunun 14/4/2011 tarihinde sol göz alerji, öksürük ve sağ bilek burkulma şikâyetleri, 26/4/2011 tarihinde ise boğaz ağrısı, öksürük, kusma ve sağ kolda uyuşma şikâyetleriyle viziteye çıktığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte kararda eğitim esnasında başvurucunun bahsettiği gibi bir olayın meydana geldiğine ilişkin soyut iddia dışında bir belge ortaya konulamadığı açıklanmıştır. Mahkeme, başvurucunun rahatsızlığının sürünme ve eğitim çantası kayışının baskısı sonucu meydana gelip gelemeyeceği konusunda tıbbi görüş sorulmasına, başvurucunun yaralanmasına ilişkin maddi olgunun ortaya konulamaması sebebiyle gerek görmemiştir.

15. Davanın reddi kararına muhalif kalan üyeler ise karşı oylarında başvurucunun aynı olay nedeniyle idare aleyhine tazminat davası açtığını, bu davanın AYİM İkinci Dairesinde görüldüğünü ve davada bilirkişilerin başvurucunun rahatsızlığının askerlik hizmetinden kaynaklandığı yönünde görüş sundukları hususunu belirtmişlerdir. Karşı oy gerekçesine göre söz konusu bilirkişi raporu başvurucunun iddiasını desteklemektedir vebu nedenle Mahkeme çoğunluğunun aksi yönünde düşünülmektedir.

16. AYİM Üçüncü Dairesinin davanın reddine yönelik kararına karşı aynı Daireye karar düzeltme isteminde bulunulmuş, bu istem de oyçokluğu ile 3/7/2014 tarihinde reddedilmiştir.

17. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilam başvurucuya 24/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 5/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. AYİM İkinci Dairesinin E.2012/1152, K.2015/583 Sayılı Dosyasında Görülen Dava

18. Başvurucu -yukarıda özetlenen dava sürecinden önce- askerlik hizmeti sırasında sakatlanmasına neden olduğunu iddia ettiği aynı olaylara ilişkin olarak Millî Savunma Bakanlığı'na karşı 15/6/2012 tarihli dilekçeyle maddi ve manevi tazminat istemli bir dava açmıştır.

19. Başvurucu, açtığı bu davada askerlik hizmetini ifa ederken eğitim sırasında eğitimi yaptıran komutanı tarafından sırt çantasından tutularak sürüklenmesiyle başlayan ve sakatlığıyla sonuçlanan aynı süreci ortaya koyarak davalı idarenin sorumluluğu bulunduğundan bahisle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

20. Yargılama sürecinde Mahkemece özellikle başvurucuda ortaya çıkan sakatlığın vücut yapısına bağlı bir sebepten mi yoksa dış etmenlerden mi kaynaklandığı hususunda bilirkişi raporları düzenlettirilmiştir.

21. Yargılama sonucunda AYİM İkinci Dairesi 11/3/2015 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne, başvurucuya 62.247 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Karara göre alınan bilirkişi raporunda yer verilen tıbbi görüş ve dosya kapsamındaki diğer deliller doğrultusunda başvurucunun askerlik hizmeti kapsamında yapılan sürünme eğitimi sırasında yaralandığı hususunda tam bir vicdani kanaat oluşmuştur. Dolayısıyla olayda idarenin ajanlarının hizmet kusurunun bulunduğu anlaşılmış ve sonuç olarak başvurucunun zararlarının bu husus gözönüne alınarak karşılanması gerektiği sonucuna varılmıştır.

22. Davanın kısmen kabulü kararına karşı taraflarca karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine yapılan inceleme sonunda AYİM İkinci Daire Başkanlığı 9/9/2015 tarihli kararı ile istemi reddetmiş ve yargılama süreci sona ermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23.8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun "Vazife malullüğü aylığı" kenar başlıklı 56. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i üzerinden aylık bağlanır."

24. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Malûl sayılma" kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60'ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malûl sayılır."

B. Uluslararası Hukuk

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre, bir mahkemenin davaya yaklaşımının başvurucunun iddialarına yanıt vermekten ve başvurucunun temel şikâyetlerini incelemekten mahkemenin kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85). Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

27.Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi de esasen derece mahkemelerine aittir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; askerlik görevini yerine getirirken eğitim sırasında komutanının kendisini sırt çantasından tutarak sürüklemesi sonucu sakatlanması neticesinde askerlikten terhis edildiğini, sakatlanması nedeniyle çalışma gücünü de önemli ölçüde kaybettiğini belirtmiştir. Başvurucu, sakatlanmasına neden olan olayın askerlik hizmetinin sebep ve tesiri altında gerçekleşmesine ve bu durumun ayrıca açtığı tazminat davasında bilirkişi raporlarında ortaya konulmasına karşın vazife malulü sayılmama işleminin iptali için açtığı davanın eğitim sırasında sakatlandığına dair herhangi bir idari kayıt bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiğini ifade etmiştir. Başvurucu; bu sonucun hatalı bir değerlendirmeye dayandığını belirterek adil yargılanma hakkının, kanun önünde eşitlik ilkesinin ve sosyal devlet ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru dilekçesi ve eklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun vazife malulü aylığı bağlanmasına ilişkin davasının AYİM tarafından hatalı değerlendirme yapılması sonucu reddedilmesinden şikâyet ettiği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılama yönünden incelenmiştir.

31. Başvurucunun iddiaları dayanaktan yoksun olmadığından, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

32. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kişilerin davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılama makamları, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri gereği gibi incelemek zorundadır (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016, § 28).

33. Bu çerçevede mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Nitekim Anayasa Mahkemesi, bu kapsamda, dava konusu uyuşmazlığın temelini oluşturan iddianın genel bir kabul olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği kanaatine varmış; benzer bir başvuruda başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar vermiştir (Mehmet Çelikkıran, §§ 37, 38).

34. Somut olayda başvurucu, terhis edilmesine sebep olan sakatlığının askerlik hizmeti sırasında ve askerlik hizmetinden kaynaklandığını ileri sürerek kendisine vazife malullüğü aylığı bağlanması isteminin reddine karşı AYİM Üçüncü Dairesinde iptal davası açmıştır.Davayı gören AYİM Üçüncü Dairesi dekişiye vazife malullüğünden dolayı aylık bağlanması için o kişinin görevinden kaynaklanan bir nedenle malul hâle gelmiş olması gerektiğini belirterek başvurucuda var olan maluliyetin görev esnasında ve görev sebebiyle oluşup oluşmadığını incelemeye yönelmiştir. Bu kapsamda Mahkeme yaptığı değerlendirmede; başvurucunun askerlik eğitimi sırasında meydana geldiği ileri sürülen olaya ilişkin soyut iddia dışında herhangi bir belge ortaya konulamadığını, revir vizite defterinde olaya ilişkin bir kaydın yer almadığını belirterek davayı reddetmiştir. Ayrıca Mahkeme, rahatsızlığın nasıl oluşabileceğine ilişkin tıbbi görüş sorulması hususunun, sakatlığa neden olduğu ileri sürülen olaya ilişkin maddi olgu ortaya konulmadığından gerekli olmadığına kanaat getirmiştir (bkz.§§ 12-17).

35. Öte yandan başvurucu sakatlanarak askerliğe elverişsiz hâle gelmesine neden olanolaylara ilişkin bir tazminat davası da açmıştır. Bu dava AYİM İkinci Dairesi tarafından görülmüştür. Davada Mahkeme; idarenin tazminat ödeme yükümlüğünün bulunup bulunmadığının, esasen gerçekleşen zarar ile idari eylem veya işlem arasında illiyet bağıolup olmadığının anlaşılması gerektiğinden hareket ederek başvurucuda ortaya çıkan sakatlığın dış etmenlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda bilirkişi raporları düzenlettirmiştir. Söz konusu bilirkişi raporlarında ortak görüş olarak başvurucuda ortaya çıkan sakatlığın fiziksel bir dış etmenden kaynaklanabileceği belirtilmiştir. Bu çerçevede Mahkeme, başvurucunun askerliğe alınmadan önce yapılan muayeneler sırasında bu türden bir sakatlığı olduğuna yönelik herhangi bir tespit yapılmadığına da dikkat çekerek başvurucunun askerlik hizmeti sırasında yaralandığı hususunda tam bir vicdani kanaate ulaştığını vurgulamış ve zararın askerlik hizmetinin gerçekleştirilmesi sırasında, eğitim esnasında meydana geldiğini, hizmetten kaynaklandığını, hizmet ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğunu belirtmiş; davayı kısmen kabul etmiştir. Dava sonunda başvurucu lehine tazminata hükmedilmiştir(bkz. §§ 18-22).

36. Bu kapsamda yukarıda yer verilen her iki yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında gerek bireysel başvuruya konu edilen AYİM Üçüncü Dairesinde görülen vazife malullüğü aylığı bağlanması isteminin reddine ilişkin iptal davasında gerek AYİM İkinci Dairesinde görülen sakat kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemli davada başvurucuda ortaya çıkan zararın askerlik hizmetinden ve bu hizmetin gereğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının açıklığa kavuşmasının önemine dikkat çekildiği görülmektedir. Ancak bireysel başvuruya konu edilen AYİM Üçüncü Dairesinde görülen davada, sakatlığın askerlik hizmeti sırasında ve bu hizmetin gereğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda bir uzman incelemesine gerek görülmemiştir. Bu karara muhalif kalan Mahkeme üyelerinin karşı oylarında da işaret ettikleri AYİM İkinci Dairesinde görülen davada ise bilirkişi raporlarında belirtilen görüşler ve diğer delillerin değerlendirilmesi sonucu aynı sakatlanma olayının askerlik eğitimi sırasında gerçekleşen yaralanmadan kaynaklandığı kanaatine ulaşılmıştır.

37. Başvuruya konu uyuşmazlıkta başvurucunun temel iddiası, askerlikten terhisine ve iş gücü kaybına sebep olan sakatlığının askerlik hizmeti sırasında gerçekleştiği ve askerlik hizmetinden kaynaklandığıdır.

38. Bu kapsamda AYİM İkinci Dairesinde açılan tazminat davasında sakatlığın nereden ve nasıl kaynaklanabileceğine ilişkin tıbbi görüş alınmasının gerekli görüldüğü ve bu görüşlerin başvurucunun iddiasını desteklediği dikkate alındığında bireysel başvuruya konu dava sürecinde sonuca ulaşabilmek için başvurucunun sakatlığının kaynağının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

39. Anayasa Mahkemesinin benzer bir olaya ilişkin yapılan başvuru hakkında verdiği kararda ortaya koyduğu ilkeler de dikkate alınarak (Mehmet Çelikkıran, §§ 27-30) somut olayda başvurucunun temel iddiasının etkili olarak incelenmediği ve dolayısıyla davanın özünün gereği gibi değerlendirilmediği sonucuna varılmaktadır.

40. Açıklanan nedenlerle başvuruya konu yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun zararına yol açan olayın etkili olarak incelenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

41.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

42. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; kendisine bireysel başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte vazife malullüğü aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.

43. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

44. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

45. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun diğer talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin E.2013/47, K.2014/408 sayılı dosyasıyla ilgilidir),

D. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.