Yapı malikinin sorumluluğu, Türk Borçlar Kanunu’nun İkinci Ayırım’ında, kusursuz sorumluluk hallerinden özen sorumluluğu başlığı altında 69 ve 70. Maddelerinde düzenlenmiş bulunan bir kusursuz sorumluluk halidir. Özen sorumluluğu hallerinin kurtuluş kanıtı getirilemeyen bir türü olan yapı malikinin sorumluluğu, doktrinde kimi yazarlarca tehlike sorumluluğuna yaklaşan bir kusursuz sorumluluk hali olarak görülmektedir.

Bu çalışmada önce sorumluluk türlerini fazla ayrıntıya girmeden inceleyecek ve sonra da konumuz olan yapı malikinin sorumluluğunu doktrindeki görüşler doğrultusunda irdeleyeceğiz.

1) SORUMLULUK NEDİR?

Sorumluluk, bir kişinin, sözleşmeye yahut hukuka aykırı bir eylemle başka birine maddi ya da manevi zarar vermesi durumunda meydana gelmesine sebep olduğu zararı gidermekle yükümlü tutulmasıdır. (KARANFİL, 2016)

Sorumluluk hukukunun temeli Roma hukukuna dayanır. Roma hukukunda zarar veren kişinin kusurlu davranışı ihmal ve kast olarak isimlendirilmiş olup bu durumlar söz konusuysa zarar veren kişinin meydana gelen zararlardan sorumlu olduğu kabul edilmiştir. (KARAÇAY, 2019)

Sorumluluk kavramı iki farklı manada kullanılmaktadır: “ile sorumluluk” ve “-den sorumluluk”.  “İle sorumluluk” borcunu yerine gereğince veya tam yerine getirmemiş borçlunun malvarlığına alacaklı kişinin yetkili devlet organları vasıtasıyla el koymasıdır. “-den sorumluluk” ise bir şahsın hukuk düzenince konulmuş genel bir hukuki ödeve veya hukuki ilişkiye aykırı davranmasından doğan sorumluluktur. (EREN, 2017)

Sorumluluk hukuku geniş, dar ve en dar anlamda olmak üzere doktrinde üç ayrı anlamda kullanılmaktadır. Geniş anlamda sorumluluk hukuku denildiğinde sözleşme dışı ve sözleşmeden doğan sorumluluğu kastederiz. Dar anlamda sorumluluk hukuku ise yalnızca sözleşme dışı sorumluluğu kapsar. En dar anlamda sorumluluk hukuku ise yalnızca özel kanunlarda düzenlenmiş bulunan sorumluluk, yani tehlike ve sebep sorumluluğu hallerini ifade eder. (EREN, 2017)

Sorumluluk hukuku zarara uğrayan kişinin zararının giderilmesini amaçlar. Ayrıca sorumluluk hukuku zararı önlemeyi ve tazminat talebinde ihlal edilen hakkın takibini amaçlamaktadır.

- SORUMLULUK SEBEPLERİ:

Üç tanedir. Bunlar: kanun, kusur ve sözleşmedir.

a) Kusur: Sorumluluk sebeplerinin başında gelen sebeptir. Kendi kusuruyla birine zarar veren kişi bu zararı gidermekle yükümlüdür.

b) Sözleşme: Bir kişi sözleşme ile bir başkasının uğrayacağı zararın tazminin üstlenebilir. Bu durumda sorumluluk sebebi kusur değil, sözleşme olur.

c) Kanun hükmü: Bu halde sorumluluğun doğması için kusur veya sözleşme gerekmemektedir. Bu sebebe örnek olarak kusursuz sorumluluk, sebep ve tehlike sorumluluğu, vekâletsiz iş görme ve zorunlu sigorta halleri verilebilir. (EREN, 2017)

- HUKUKİ SORUMLULUK ÇEŞİTLERİ:

Üçe ayrılır. Bunlar: kusur sorumluluğu, kusursuz sorumluluk ve fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesidir.

a) Kusur Sorumluluğu (Sübjektif Sorumluluk): Asıl olan sorumluluk türü budur. Diğer sorumluluk halleri istisnadır. Bu sorumluluk türünde kusur, sorumlulukta kurucu unsurdur. Kusur yoksa sorumluluk yoktur.

Sözleşme dışı sorumlulukta kural, sorumluluğun kusura dayanmasıdır. Kusur ilkesi doğrultusunda, sözleşme dışı sorumlulukta zarar verenin kusurlu olması gereklidir, eğer zarar verenin kusuru mevcut değilse zarar gören bu zarara katlanmak zorunda kalacaktır. (BAŞ, 2011)

Kusur sorumluluğu fiil, zarar, uygun nedensellik bağı, hukuka aykırılık ve kusur olmak üzere beş kurucu unsura sahiptir. Kusur sorumluluğu adalet hissine daha uygun bir sorumluluk tipidir, hukuki ya da ahlaki bakımdan kınanabilecek bir harekette bulunan kimsenin bu davranış sonucunda oluşan zarardan sorumlu kılınması adalet duygusunu tatmin eder niteliktedir. (KARAÇAY, 2019)

b) Kusursuz Sorumluluk (Sebep Sorumluluğu): Bu sorumluluk türünde olayla zarar arası illiyet bağının varlığı kâfidir. Sorumluluğun dayanağı kusur değil bizzat kanunun öngördüğü belirli bir olgudur. (EREN, 2017)

c) Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi (Hukuka Uygun Müdahaleden Doğan Sorumluluk): Başkasının hukuki bir varlığının insan davranışıyla ihlal edilmesine müdahale denmektedir.

Müdahaleden bahsedebilmek için beş unsur gerekmektedir: 1) Müdahale ile üçüncü bir kişinin hukuki bir varlığı ihlal edilmiş olmalıdır. 2) Müdahale insan davranışıyla yapılmalıdır. 3) Müdahalenin sonucunda gerçekleşen zarar yapma fiiline dayanmalıdır. Yapmama fiili müdahale içinde yer almaz. 4) Davranışla ihlal arasında uygun bir nedensellik bağı olmalıdır. 5) Müdahale ile zarar verme birbirine karıştırılmamalıdır. Her müdahale üçüncü bir kişiye zarar vermez. Zarar yoksa müdahale gerçekleşmiş olsa dahi sorumluluk doğmaz. (EREN, 2017)

- KUSURSUZ SORUMLULUK:

Türk Borçlar Kanunu’na göre kusursuz sorumluluk hakkaniyet sorumluluğu, tehlike sorumluluğu ve özen sorumluluğu olmak üzere üçe ayrılmaktadır.

1) Hakkaniyet Sorumluluğu:

Hakkaniyet sorumluluğu: TBK md. 65/1’e göre “Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.”.

Burada sorumluluğun dayanağı hakkaniyet düşüncesidir.

Hakkaniyet sorumluluğunun genel şartları zarar, uygun illiyet bağı ve hukuka aykırılıkken özel şartları zarar verenin ayırt etme gücünden yoksun bulunması ve hakkaniyetin tazminatı gerektirmesidir. (EREN, 2017)

2) Tehlike Sorumluluğu:

TBK md. 71/1’e göre “Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.”

Bu sorumluluk türünde sorumluluk şartları sorumlu aleyhine olacak şekilde ağırlaştırılmıştır. Bu sorumluluk türünde bir işletme veya faaliyete özgü tipik bir tehlikenin gerçekleşmesiyle sorumluluk doğacaktır. (EREN, 2017)

Tehlike sorumluluğu işletme sorumluluğu ve işletme dışı sorumluluk olmak üzere iki çeşittir. İşletme sorumluluğu kural, işletme dışı tehlike sorumluluğu ise istisnadır.

İşletme sorumluluğunda sorumluluk kaynağı işletmenin işletilmesiyken işletme dışı sorumlulukta sorumluluk kaynağı faaliyettir. (EREN, 2017)

3) Özen Sorumluluğu (Olağan Sebep Sorumluluğu):

Özen sorumluluğu tehlike ve hakkaniyet sorumluluğu dışındaki kusursuz sorumluluk hallerini içermektedir. Bunlar: adam çalıştıranın sorumluluğu, ev başkanının sorumluluğu, taşınmaz malikinin sorumluluğu, yapı malikinin sorumluluğu gibi TMK ve TBK’de düzenlenmiş sorumluluk halleridir.

Burada sorumluluğun kaynağı sorumlu şahsın belli kişi ve şey üzerindeki hâkimiyet ilişkisidir. Kendisine bir denetim yahut gözetim ödevi yüklenmiştir. İşte bu özen gösterme yükümlülüğünün ihlal edilmesi durumunda sorumlu kişi zararı tazmin etmek zorundadır. (EREN, 2017)

Lakin bazı sorumluluk durumlarında kanun sorumluluğu ağırlaştırarak özen kanıtı yani kurtuluş kanıtı tanımamıştır. Bu sebeple özen sorumluluğu hallerini kurtuluş kanıtı getirilebilen özen sorumlulukları ve özen kanıtı getirilemeyen özen sorumlulukları (ağırlaştırılmış özen sorumlulukları) olmak üzere ikiye ayırabiliriz. (EREN, 2017)

Ağırlaştırılmış objektif sorumluluk hallerinin bünyesinde sebep olma, hâkimiyet ve yararlanma esasları yanında tehlike esası da bulunmaktadır. Bununla birlikte burada tehlike esası öne çıkmayıp diğer esaslarla birlikte mevcudiyet gösterir. Yine de ağırlaştırılmış sorumluluk hali tehlike sorumluluğuna öyle yakındır ki burada bir tür minyatür tehlike sorumluluğu hali mevcuttur denebilir. (BAŞOĞLU, 2015)

Özen sorumluluklarının tümünde ortak olan unsur sorumluluğun doğması için kusur veya tipik tehlike gibi unsurların kurucu şart olarak aranmıyor olmasıdır. (EREN, 2017)

Özen sorumluluğu başlığı altında TBK’de düzenlenmiş bulunan 3 sorumluluk türü vardır. Bunlar sırasıyla: adam çalıştıranın sorumluluğu, hayvan bulunduranın sorumluluğu ve yapı malikinin sorumluluğudur.

- KUSURSUZ SORUMLULUKTA KUSURUN MEVCUT OLMASI:

Kusursuz sorumluluk hallerinde sorumluluk için kusur gerekmemektedir. Fakat kimi hallerde meydana gelen zararda kişinin kusuru da var olabilir. İşte kusursuz sorumluluk hallerinden birinin oluşmasında kişinin ayrıca kusur sahibi olması durumuna munzam/ek kusur denilmektedir.(KARANFİL, 2016)

Olağan sebep sorumluluğunda kişi, zararın oluşmaması için gereken dikkat ve özeni gösterdiğini ispatlayabilirse sorumluluktan kurtulur. Ağırlaştırılmış sebep sorumluluğunda ise kişiye kurtuluş kanıtı getirme imkânı sunulmamıştır, kişi ancak illiyet bağının kesildiğini ispatlarsa sorumluluktan kurtulabilir.

Olağan sebep sorumluluğunda munzam kusurun mevcut olması durumunda kişinin kurtuluş kanıtı getirme imkânı ortadan kalkacaktır. Ağırlaştırılmış sebep sorumluluğunda munzam kusurun varlığı ise kişinin illiyet bağının kesildiğine dair ispatta bulunma hakkı ortadan kalkacaktır. (KARANFİL, 2016)

Munzam kusur sorumlu kişinin ödeyeceği tazminat miktarında da etkilidir. Kişinin zararda kusuru bulunmaksızın sorumluluğu söz konusuysa hâkim tazminatı belirlerken takdiri indirici nedenlere başvurabilecektir. Fakat hâkim sorumlu kişinin munzam kusurunu tespit etmişse indirici sebepleri uygulamayacaktır. (KARANFİL, 2016)

2) YAPI MALİKİNİN SORUMLULUĞU

Yapı malikinin sorumluluğu TBK’nin 69. Maddesinde düzenlenmiştir. TBK’nin 69. Maddesi kanun sistematiğine göre kusursuz sorumluluk başlığı altında, özen sorumluluğunun bir çeşidi olarak düzenlenmiş olan bir sorumluluk halidir. Bu bakımdan, yapı malikinin sorumluluğunun hukuki niteliğinin kusursuz sorumluluk olduğu konusunda uygulamada veya doktrinde bir tartışma bulunmamaktadır.(KARAÇAY, 2019)

Yapı malikinin sorumluluğunda kusurun sorumluluğun doğmasında bir önemi yoktur. Fakat zararın oluşmasında malikin kusuru da var olabilir. Bu halde dahi malikin kusurunun varlığı, sorumluluğun hukuki niteliğini değiştirip sorumluluğu kusur sorumluluğuna dönüştürmeyecektir. Malikin kusuru munzam kusur olarak nitelendirilip tazminatın hesaplanmasında etkili olacaktır. Ayrıca ek kusur, rücu ve manevi tazminat bakımından önem arz eder. (KARAÇAY, 2019)

Yapı malikinin sorumluluğunun bir kusursuz sorumluluk olması konusunda görüş birliği var olsa da sorumluluğun dayandığı esas hakkında bir görüş birliği bulunmamaktadır. Bu sorumluluğun tehlike esasına, özen esasına ve hakkaniyet esasına dayandığını savunanlar yanında sorumluluğun birden fazla esasa dayandığını iddia edenler de bulunmaktadır. (KARAÇAY, 2019)

- TEHLİKE ESASINI SAVUNAN GÖRÜŞ:

Bu görüşe göre, yapı eserleri, sayılarının fazlalığı, bu eserlerin yapımında kullanılan makineler ve toplanan yüksek sayıda insanın oluşturduğu tehlike göz önüne alındığında tehlike yaratan eserlerdir. (KARAÇAY, 2019)

TBK’de yapı eseri maliki bakımından ağırlaştırılmış bir kusursuz sorumluluk hali düzenlenmiş olup malike diğer özen sorumluluğu hallerinin aksine kurtuluş kanıtı getirme imkânı sunulmamıştır ve malik sadece illiyet bağını kesen sebeplerin varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilecektir. Bu durumda bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğu diğer kusursuz sorumluluk hallerinden ayrılmakta ve malik bakımından ağırlaştırılmış bir kusursuz sorumluluk hali getirilmiş bulunmaktadır. (KARAÇAY, 2019)

- HAKKANİYET ESASINI SAVUNAN GÖRÜŞ:

Hakkaniyet sorumluluğu, sorumluluğa sebep olan davranışın, haksız fiil sorumluluğunun gerektirdiği tüm ögeleri gerçekleştirmemiş olmasına rağmen fiilin sonuçlarına zarar gören yerine zarar verenin katlanmasının adalete uygun olacağı fikrine dayanmaktadır. Bu görüşe göre yapı eseri maliki zarar gören karşısında maddi bakımdan daha güçlü bir konumdadır. Bu sebeple söz konusu zararı gidermesi hakkaniyete uygun düşecektir. (KARAÇAY, 2019)

- OBJEKTİF ÖZEN GÖSTERME ESASINI SAVUNAN GÖRÜŞ:

Bu görüşe göre, yapı eserleri genel olarak tehlike arz etmeyen, büyük zararlara sebebiyet vermeyecek eserlerdir. Bu görüşü savunanlara göre yapı eserinin sırf var olması sorumluluk için yeterli değildir, ayrıca yapı eserinde özen yükümlülüğünü ihlal eden bir yapım bozukluğunun veya bakım eksikliğinin mevcut olması gerekir. (KARAÇAY, 2019)

TBK md. 69’da bu noktada diğer özen sorumluluğu hallerinden ayrı bir düzenleme yapılıp malike kurtuluş kanıtı getirerek sorumluluktan kurtulma gibi bir imkân tanınmamıştır. Bu yüzden yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin mevcudiyeti malike özen yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğu yönünde aksi ispatlanamaz bir karine oluşturmaktadır. Bu sebeple TBK md. 69’daki yükümlülüğün objektif esas yükümlülüğünün ağırlaştırılmış bir hali olduğunu savunmaktadırlar. (KARAÇAY, 2019)

Bu konuda Yargıtay bir kararında şöyle demiştir: “…BK.m.69 hükmündeki sorumluluk, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan ağırlaştırılmış bir kusursuz sorumluluk halidir. Bu sorumluluk kusura dayanmadığı gibi, malikin kurtuluş beyyinesi getirmesi de mümkün değildir…”[1]

3) YAPI MALİKİNİN SORUMLULUĞUNUN ŞARTLARI

Yapı malikinin sorumluluğunda kusur aranmaz. Ancak haksız fiil sorumluluğu için aranan zarar, illiyet bağı ve hukuka aykırılık şartları yapı malikinin sorumluluğu için de gereklidir.

Yapı malikinin sorumluluğunun şartlarını genel ve özel şartlar olmak üzere ikiye ayırabiliriz.

- GENEL ŞARTLAR  

1) Zarar:

Yapı malikinin sorumlu olabilmesi için mevzu bahis bina veya yapı eserinden kaynaklanmış bir zarar gerekir. Sırf yapım bozukluğunun ya da bakım eksikliğinin varlığı sorumluluğa neden olmayacaktır. Fakat zararın meydana gelişinden evvel malikten söz konusu tehlikeyi ortadan kaldırması talep edilebilecektir. (KARANFİL, 2016)

Doktrin ve uygulamada zarar geniş ve dar olmak üzere ikiye ayrılır. Dar anlamda zarar maddi zararı, geniş anlamda zarar ise kişinin malvarlığı yanında şahıs varlığında uğradığı zararı da kapsamaktadır. (EREN, 2017)

Buradaki zarar kavramı doktrinde dar değil geniş yorumlanmakta ve yalnızca doğrudan değil dolaylı zararın meydana gelmesinde ve yoksun kalınan karın mevcut olması halinde de sorumluluk doğmaktadır.

Bina yahut yapı eserindeki yapım bozukluğu veya bakım eksikliği herhangi bir hastalığa neden olmuşsa bu kişiler de zararlarının yapı malikinin sorumluluğu hükümleri doğrultusunda tazmin edilmesini isteyebilecektir. Ayrıca bu kişiler kira veya hizmet ilişkisi gibi sürekli borç doğurucu nitelikte sözleşme sonucu söz konusu bina veya yapı eserinden dolayı hastalığa yakalanmışlarsa zararlarını borca aykırılık hükümlerinden yararlanarak da tazmin edebilecektir. (KARANFİL, 2016)

TBK md. 69, zararı çok genel düzenlemiş olduğu için TBK’de tazminat başlığı altında düzenlenmiş olan md. 51 vd. hükümleri burada da uygulama bulmaktadır. Bu yüzden ölüm, bedensel zarar, kişilik hakkı ihlaline dair özel durumlarda md. 53, 54, 56 ve 58 hükümleri gündeme gelecektir. (SARAÇOĞLU, 2018)

Bir bina veya yapı eserinin bakımındaki eksiklik veya yapılışındaki bozukluk çevreye bir zarar da verebilir. Bu durumda TBK md. 69 uygulama alanı bulabileceği gibi 2872 sayılı Çevre Kanunu da çevreyi kirletenin kusursuz sorumluluğunu düzenlemektedir. Burada düzenlenen kusursuz sorumluluk TBK md. 69’un uygulanmasına engel olmaz. Fakat Çevre Kanunu’ndaki düzenleme zarar görene daha kolay bir tazmin yolu sağlar. (SARAÇOĞLU, 2018)

2) İlliyet Bağı:

İlliyet, zarar ile olay veya mevzu bahis davranış arasında bir neden sonuç bağının bulunmasını gerekli kılar. Hukuki sorumlulukta sorumluluğun doğabilmesi için illiyet bağının varlığı şarttır. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağı kusur sorumluluğuna göre daha önemlidir çünkü burada sorumluluk kusura değil illiyet bağına dayanır. (EREN, 2017)

Yapı malikinin sorumlu tutulabilmesi için de zararla yapım bozukluğu veya bakım eksikliği arasında illiyet bağının kurulması aranır.

Zarara binadaki/yapı eserindeki yapılış bozukluğu veya bakım eksikliğinin sebep olduğunu ispatlamak zarar görene düşmektedir. TBK nedensellik bağının mevcudiyetine dair bir karine öngörmemiştir. Lakin uygulamada ve öğretide kabul gördüğü üzere bu durumda davacının tam bir ispatta bulunması beklenmez. Yapılıştaki bozukluk veya bakımdaki eksikliği ispat eden davacı için fiili bir karine öngörülmüştür denebilir. (SARAÇOĞLU, 2018)

Bazı durumlarda nedensellik bağının ispatı imkânsız veya çok zor olabilir. Misal yapı eserinin olay sonucunda tamamen yok olması durumunda davacının nedensellik bağını ispatlaması mümkün olmayacaktır. Bu durumda davalı nedensellik bağının yokluğunu ispat etmediği müddetçe davacının ispat yükünü yerine getirdiği varsayılmalıdır. Fakat bunun oluşması için hâkimin, söz konusu zararın hayatın olağan akışına göre bakım eksikliği veya yapılıştaki bozukluktan kaynaklandığına kanaat getirmesi gerekmektedir. (SARAÇOĞLU, 2018)

Zarar ile yapım bozukluğu veya bakım eksikliği arasında objektif bir olasılığa göre uygunluk, neden sonuç ilişkisi mevcutsa illiyet bağının kurulmuş olduğu kabul edilir. Bu uygunluğun varlığı olayların normal akışına ve genel hayat tecrübelerine göre tespit edilir. (KARANFİL, 2016)

TBK’nin 69. Maddesi kapsamında aranan nedensellik bağı uygun nedensellik bağı olduğu için neden, meydana gelen sonucu ortaya çıkarabilecek bir sebepse bu durumda uygun nedensellik bağının mevcut olduğu kabul edilecektir. (KARAÇAY, 2019)

Kanun, malike kurtuluş kanıtı getirmek suretiyle sorumluluktan kurtulma imkânı tanımadığı için malik ancak illiyet bağının kesildiğini ispatlarsa sorumluluktan kurtulabilecektir.

TBK md. 69 kapsamında sorumluluk, illiyet bağının kesilmemesine bağlıdır. Fakat bu bir kurtuluş beyyinesi değildir. Bu yüzden malik; bakım eksikliği veya yapılış bozukluğundan habersiz olduğunu, binanın veya yapı eserinin bakımını uzman kişilere bırakmış olduğunu ya da henüz satın almış olduğu ve bakımını yaptırmaya fırsatı olmadığını ileri sürmek suretiyle sorumluluktan kurtulamayacaktır. (BAŞ, 2011)

Nedensellik bağının kesilmesi kavramı:

Bazı durumlarda neden ile zarar arasındaki bağın çeşitli sebeplerle uygun olmaması mümkün bir şeydir. Buna doktrinde uygun olmayan illiyet, uygun illiyet bağının yokluğu ya da kısaca uygunsuzluk/elverişsizlik denilmektedir. (EREN, 2017)

Uygun olmayan illiyet iki şekilde ortaya çıkabilir: uygunluğun yokluğu ve uygunluğun kesilmesi. Uygunluğun yokluğu durumunda sebep ile zarar arasında yalnızca tabii illiyet bağı mevcuttur fakat bu bağ uygun illiyet bağı için kâfi kriterlere sahip olmadığı için hukuken sorumluluk doğmamaktadır. İlliyet bağının kesilmesinde ise ilk sebep gerçekleşen türde bir sonuç doğurmaya elverişlidir ama ortaya çıkan bir başka sebep ilk sebebi somut olayda elverişsiz kılmıştır. (EREN, 2017)

İlliyet bağı üç sebepten ötürü kesilebilir. Bunlar: mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusurudur.

Bu üç sebep aynı zamanda sorumluluktan kurtulma sebebidir. Sadece tehlike sorumluluğunda değil, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumlulukta da kabul edilmektedir. (EREN, 2017)

Binanın/yapı eserinin mücbir sebep, üçüncü kişi veya zarar görenin ağır kusuru sonucunda hasar görmesi ve üstünden zaman geçtiği halde yapı eserindeki/binadaki eksikliklerin giderilmemiş olmasından ötürü zarar meydana gelmişse zarardan sorumlu kişilerin zararın sebebinin mücbir sebep, üçüncü kişi veya zarar görenin ağır kusuru olduğunu savunma imkânı kalmayacak ve meydana gelen zarardan bakım eksikliği sebebiyle sorumlu olacaklardır. (KARAÇAY, 2019)

Bu üç sebebe dayanılarak sorumluluğun kalkması için bunların nedensellik bağını kesecek nitelikte olması gerekmektedir. Eğer zarar binadaki veya yapı eserindeki bakım eksikliği ya da yapım bozukluğuna bu üç sebepten birinin eklenmesi sonucu doğmuşsa bu durumda nedensellik bağı kesilmeyeceği için sorumlu kişilerin sorumluluğu ortadan kalkmaz. (KARAÇAY, 2019)

a) Mücbir Sebep

Mücbir sebebin açıklamasını yapmaya çalışan başlıca iki teori vardır: sübjektif teori ve objektif teori. Sübjektif teori sorumlu şahsı esas alır. Bu teoriye göre beklenmedik hali mücbir sebep diye niteleyebilmek için var olan şartlara göre düşünülebilecek maksimum özen gösterilse dahi bunun önlenmesi imkânsız olmalıdır. Hâkim teori olan objektif teoriye göre ise olayların normal akışına göre beklenmeyen halleri açık şekilde aşmış olan, kaynağı sorumlunun işletme ve faaliyet alanı dışında olan her olay mücbir sebep olarak adlandırılır. (EREN, 2017)

Mücbir sebebi şöyle tanımlayabiliriz: Sorumlu veya borçlu kimsenin işletme ve faaliyeti dışında meydana gelen, bir davranış normu yahut borcun ihlal edilmesine kaçınılmaz ve mutlak olarak yol açan, öngörülemez ve karşı koyulamaz olağanüstü olaydır. (EREN, 2017)

Zarar gören, zararın binadaki veya yapı eserindeki bir bakım eksikliğinden ya da yapım bozukluğundan kaynaklandığını ispat ettiğinde sorumlu kişi zararın kaynağının mücbir sebep olduğunu ve mücbir sebebin olay ile zarar arasındaki illiyet bağını kopardığını ispat etmek suretiyle sorumluluktan kurtulabilecektir. (KARAÇAY, 2019)

Mücbir sebebi her somut olaya göre değerlendirmek gerekir. Özellikle intifa ve oturma hakkı sahipleri ve yapı malikinin sorumluluğunda olduğu gibi tehlike sorumluluğunu da içeren sorumluluklarda mücbir sebebin dar yorumlanması gerekir denilmektedir. Bu yüzden, alışılmış nitelikte olmasa da teknolojik ve teknik imkânlarla giderilebilecek ya da etkisi azaltılabilecek durumları mücbir sebep dışında tutmak gerekir. (KARAÇAY, 2019)

Yargıtay’ın da bir kararında “…Hasara yol açan olgunun şiddetli yağmur veya bu yağmur sonucu oluşan sel veya su baskını değil, davalının işlettiği deponun çatısının yapısındaki yanlışlık ve bakımındaki hata olduğu, çatının doğru bir şekilde inşa edilmesi halinde yağmurun ne kadar yoğun olursa olsun içeriye su sızdırmasının söz konusu olamayacağı…” belirtilmiş ve mücbir sebebin oluşmadığı sonucuna varılmıştır.[2]

b) Üçüncü Kişinin Ağır Kusuru

İlliyet bağının kesilmesi bakımından üçüncü kişinin kusurlu davranışı nedensellik bağını kesecek yoğunluğa sahip olmalıdır. Bu takdirde fail sorumluluktan kurtulacaktır. Üçüncü kişinin kusurlu davranışı ile nedensellik bağının kesilebilmesi için üçüncü kişinin kusurunun zararlı sonucun tek nedeni olarak gözükmesi gerekmektedir. (EREN, 2017)

Fakat kimi işletmeler vardır ki bunların tehlikesi çok büyüktür ve hiçbir zaman üçüncü kişinin kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta olamaz. İşletme tehlikesi ile zarar arasındaki nedensellik bağı uygun sayılır ve bunun üçüncü kişinin ağır kusuru ile kesilebileceği kabul edilmez. Buna karşılık özen sorumluluğu hallerinde üçüncü kişi ağır kusuruyla illiyet bağını kesebilecektir. (EREN, 2017)

Zarar görenin kusuru mutlaka illiyet bağını kesecek yoğunlukta olmalıdır. (KARAÇAY, 2019)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında “…Petrol boru hattındaki patlamanın tesislerin yapımındaki bozukluk veya bakımındaki eksiklikten değil, emniyet güçleri tarafından alınan güvenlik önlemlerine rağmen terör örgütünün kasta dayanan saldırısı sonucunda meydana geldiği, üçüncü kişinin (terör örgütünün) ağır ve kasıtlı kusuru sebebiyle olay ile zarar arasındaki illiyet bağının kesildiği…” şeklinde bir gerekçe kurmuş ve olayda yapı malikinin sorumlu olmayacağını ifade etmiştir.[3]

Şayet üçüncü kişinin kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta değilse bu durumda sorumlunun sorumluluktan kurtulması değil, tazminatta indirim söz konusu olur. (KARAÇAY, 2019)

Zarar veren kişi, yardımcı kişileri tarafından verilen zararlarda illiyet bağının kesildiği iddiasında bulunarak sorumluluktan kurtulamayacaktır. Fakat tabii ki bu kişilerin verdiği zararlardan ötürü onlara rücu etme hakkı vardır. (SARAÇOĞLU, 2018)

Malikin yardımcı kişileri bakımından durum böyleyken zarar görenin yardımcı kişileri durumunda bu kişilerin kusuru bir özellik taşımaz, onlar üçüncü kişi olarak nitelenir ve kusurları yeterli yoğunluktaysa nedensellik bağı kesilebilir. (BAŞ, 2011)

Üçüncü kişinin kusuru gerekli yoğunluğa ulaşmadığı müddetçe illiyet bağını kesmeye yetmeyecektir. Bu durumda üçüncü kişinin hafif kusuru indirime de sebep olmayacaktır. Yani üçüncü kişinin kusuru yeterli yoğunluğa ulaşıp nedensellik bağını kesmediği müddetçe sonuç doğurmaz. Fakat malikin üçüncü kişiye rücu hakkı saklıdır. Ayrıca, sorumlu kişinin ek kusurunun varlığı halinde üçüncü kişinin ağır kusuru nedensellik bağını kesmeyebilir. (BAŞ, 2011)

c) Zarar Görenin Kusuru

Zarar görenin kusuru nedensellik bağının kesilmesine neden olmuşsa zarar veren sorumluluktan kurtulur. Bu durumda zarar görenin tam sorumluluğu söz konusudur. Eğer zarar görenin kusuru nedensellik bağını kesmemiş, yalnızca zararın doğmasına katkıda bulunmuşsa bu durumda ortak illiyet söz konusu olacaktır. Bu halde sorumluluktan kurtulma söz konusu olmaz, tazminatta indirim söz konusu olur. (EREN, 2017)

Her somut olayın zarar görenin kusuru bakımından ayrı değerlendirilmesi gerekir. Zarara sebep olan olayda yapı eserindeki yapı bozukluğu ve bakım eksikliği ile zarar görenin göstermesi gereken özen ve dikkat kişisel kusurun yoğunluğunu belirleyecektir. Zarar görenin kusuru hesaplanırken binadaki ya da yapı eserindeki bakım eksikliği veya yapım bozukluğunun gözle görülebilirliğinin de dikkate alınması gerekir. Eksiklik ve bozukluk açıkça görülebiliyorsa zarar görenden daha fazla özen ve dikkat göstermiş olması beklenir. (KARAÇAY, 2019)

Zarar görenin kusurunun tazminata ve illiyet bağına olan etkisinin temelinde genel bir hukuk kuralı olan, kimsenin kendi kusuruyla neden olduğu ve kendi aleyhine doğan zararı başkasına yükletemeyeceği düşüncesidir. Bu prensibin temelinde de dürüstlük kuralı yatmaktadır. (SARAÇOĞLU, 2018)

Zarar görenin kusuru yapı eseri yahut binadaki eksikliğin ya da bozukluğun bilinmesine rağmen o haliyle kullanmaya devam etmiş olması şeklinde de oluşabilir. (SARAÇOĞLU, 2018)

Zarar, zarar gören kişinin yardımcısının kusuruyla ortaya çıkmışsa bu halde kusur zarar görenin değil de üçüncü kişinin kusuru olarak nitelenir ve kusur ağırlığına göre tazminatta indirim yapılabileceği gibi tazminat sorumluluğu da ortadan kalkabilir. (KARAÇAY, 2019)

3) Hukuka Aykırılık

Hukuka uygunluk sebeplerinin birinin yokluğu durumunda, emredici nitelikteki hukuk kurallarına aykırı her davranış hukuka aykırı niteliktedir. (EREN, 2017)

Hukuka aykırı fiiller genel olarak yapma eylemiyle meydana gelirler fakat pasif davranışlar da eğer hukuken kişiye önlem alma gibi yapma görevi yüklemişse hukuka aykırı kabul edilirler. (KARANFİL, 2016)

Kanun, yapı maliklerine yapılarından ötürü bir zarar meydana gelmemesi için tedbir almayı ve gereken özeni göstermeyi ödev olarak yüklediği için maliklerin pasif bir davranışta bulunması ve bu ödevi yerine getirmemesi de sorumluluğun doğmasına neden olacaktır. (KARANFİL, 2016)

Zarar gören kimse, zarara sebep olan olayın hukuka aykırı olduğunu ispatlamalıdır. (ERBİLEN, 2018)

- ÖZEL ŞARTLAR

1) Bir Bina Veya Yapı Eserinin Bulunması

Türk Borçlar Kanunu’nda bina kavramı da yapı eseri de tanımlanmamıştır. Fakat İmar Kanunu ile Emlak Vergisi Kanunu’nda bina ve yapı eseri tanımlanmış bulunmaktadır.

İmar Kanunu’na göre bina: “Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme ve dinlenmelerine ve ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.”.

Emlak Vergisi Kanunu’na göre ise bina: “Yapıldığı madde ne olursa olsun, gerek karada gerek su üzerindeki sabit inşaatın hepsini kapsar.”.

İmar Kanunu’na göre yapı eseri: “Karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik tesislerdir.”.

Bina Kavramı:

TBK’de bina tanımlanmamış olduğu için hangi eserleri bina olarak kabul edeceğimize geçerli örf ve adet ile yargı kararlarıyla ulaşırız. (KARAÇAY, 2019)

Doktrinde bina kavramını belirleyebilmek için kimi kriterler getirilmiş bulunmaktadır. Bunların ilki tahsis amacıdır. Bu kritere göre bir binanın tahsis amacı eşyaların, insanların ve de hayvanların dış etkenlerden korunması olmalıdır. İkinci kriterse belirli bir alan kaplamaktır. Bu kritere göre bir binanın varlığından söz edebilmek için çeşitli yapı malzemeleri bir araya getirilmeli ve belli bir alanda bütünlük oluşturmalıdır. Bina kavramında son kriterse binanın sabitliğinin olmasıdır. (KARAÇAY, 2019)

Binayı oluşturan malzemeler insan eliyle bir araya getirilmiş olmalıdır. Bir araya getirilmiş olan bu malzemelerin toprağın altında yahut üstünde belli bir sabitlikte olması gerekir. Binanın kullanım amacı önem arz etmez, mühim olan inanın beşeri ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayabilecek yapısının olmasıdır. (KARANFİL, 2016)

Doktrinde genel kabul gören tanıma göre bina: “İnsanların ya da hayvanların barınmasına, girip çıkmasına ya da diğer ekonomik gereksinimlerine hizmet eden ve yapay, çevreleri duvar ve benzeri şeylerle ortaya çıkarılan, üstü az veya çok örtülü, toprağa bağlı yapılardır.” (KARAÇAY, 2019)

Daha tamamlanmamış bulunan ve inşa halindeki binalar bakımından TBK md. 69 kapsamında sorumluluk doğup doğmayacağı doktrinde tartışmalıdır. (KARAÇAY, 2019)

Yargıtay bir kararında “Bakımsızlıktan veya bakım eksikliğinden söz edebilmek için bir inşa eserinin bitmiş ve kullanım amacına özgülenmiş olması gerekir. Yapım eksikliği veya bakımsızlığın varlığı araştırılırken, durumun gerekleri ve özellikle bina veya yapı eserinin özgülenme amacı, üçüncü kişiler için taşıdığı tehlike derecesi göz önünde tutulmalıdır.”diyerek TBK md. 69 kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için eserin tamamlanmış olması gerektiğini belirtmiştir.[4]

Fakat pek tabii ki eğer malik eser tamamlanmadığı halde eseri kullanıma açmış ise, bu durumda bakım eksikliğinden veya yapım bozukluğundan ötürü bir zarar meydana gelmesi durumunda eserin henüz tamamlanmamış olduğu savunmasını yapamamalı, zararı tazmin etmekle yükümlü tutulmalıdır. (KARAÇAY, 2019)

Yapı Eseri Kavramı:

Doktrinde genel olarak kabul edilmiş olan tanıma göre yapı eseri; bina dışında kalan, toprağa doğrudan yahut dolaylı olarak bağlı bulunan, insan eliyle oluşturulmuş tüm yapılardır. (KARANFİL, 2016)

Şunu belirtmek gerekir ki bina yalnızca taşınmaz yapılardan oluşur, diğer yapı eserleri ise doğrudan yahut dolaylı şekilde bağlı kalma şartıyla taşınır da taşınmaz da olabilir. (KARANFİL, 2016)

Bina Ve Yapı Eserinin Ayırt Edici Unsurları:

Bir eseri bina veya yapı eseri kabul edebilmemiz için iki unsur vardır:

I. Sabitlik ve toprağa bağlılık

II. İnsan eliyle yapılmış/düzenlenmiş olmak

Sabitlik unsuru, binanın veya yapı eserinin toprağa bağlı oluşunu ifade eder. Yapı eseri ve bina kavramını birbirine yakınlaştıran bu unsur bina ve yapı eseri arasındaki bağlantıyı açıklar. Yapı eserinin sabitliğinin dolaylı yahut doğrudan olması önemli değildir, sabitliği konusunda şüphe duyulan şeylerin sabitliğinin tespitinde yapı eseri ile birlikte ya da yalnız, maddi yahut işlevsel bir bütünlük oluşturup oluşturmadığına da bakmak gerekir. (KARAÇAY, 2019)

Yapı eserinin araziye nasıl bağlandığı önemli değildir. Bağlılık doğrudan veya dolaylı şekilde olabilir. Hatta doktrinde bir görüşe göre toprağın üstüne bırakılan malzemenin de toprağa bağlılık şartını sağladığını iddia etmektedir.  (SARAÇOĞLU, 2018)

Sabitlik, eşya hukukundaki taşınmaz ve taşınır eşya kavramlarıyla bire bir örtüşmediği için bir binanın yahut yapı eserinin sabitliği, onu direkt taşınmaz bir eser kabul etmemiz sonucunu doğurmaz. (KARAÇAY, 2019)

Sabitliğin süreklilik arz etmesi şart değildir, nispi sabitlik de kâfidir. Yapı, tahsis edildiği gayeyi gerçekleştirdikten sonra yıkılacak, kaldırılacak olsa bile TBK md. 69 kapsamında bir sabit yapı eseri olarak kabul edilir. (SARAÇOĞLU, 2018)

İnsan eliyle yapılmışlık unsuru, söz konusu eseri doğal şeylerden ve hayvanlardan ayıran en mühim unsurdur. Doğal eserler yapı eseri sayılmazlar lakin bu nesneler insanlarca işlenir, şekil verilir veya düzenlenirse yapı eseri vasfını kazanırlar. (KARAÇAY, 2019)

Ağaçların yapı eseri olarak nitelenebilirliği konusunda doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüşe göre ağaçlar doğal oluşumlar olmaları sebebiyle yapı eseri olarak nitelenemezler. Bir nakşa görüşe göre ise ağaçlar doğal bir oluşum olsa da eğer insan eliyle düzenlenmişlerse yapı eseri olarak nitelendirilmelerinin imkânı vardır. Yargıtay da eski bir kararında ağaçlardan kaynaklanan zararları tazmin için yapı malikinin sorumluluğuna dayanarak hüküm kurmuştur.[5] (SARAÇOĞLU, 2018)

Bina ve Yapı Eseriyle Maddî ve İşlevsel Bakımdan Bir Bütünlük Arz Eden Nesneler

Bu nesneleri bütünleyici parçalar, eşya birlikleri ve eklentiler olarak sınıflandırmamız mümkündür.

- Bütünleyici parçalar

TMK md. 684/2’de bütünleyici parça “Yerel adetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Doktrine göre bütünleyici parçaların verdiği zarar binalardan ve yapı eserlerinden doğan sorumluluk kapsamına girer. (BAŞ, 2011)

Bütünleyici parçanın neler olacağı konusunda eşya hukuku kuralları değil, yapı eseri veya binanın kullanım amacıyla düzeni etkilidir. (KARAÇAY, 2019)

Bütünleyici parçanın ayrı bir yapı eseri vasfına sahip olması durumunda bütünleyici parça, bizzat kendisi bir yapı eseri olduğu için TBK md. 69 kapsamında sorumluluğun doğuşuna neden olabilir. Bu şekildeyken de, bina veya yapı eserinin kapsamına girdiği kabul edildiğinde de TBK md. 69 kapsamında sonuç değişmez. Çünkü bütünleyici parçanın kaderi asıl şeyin kaderine bağlıdır. (SARAÇOĞLU, 2018)

- Eklentiler

TMK md. 686/2’de eklenti “Asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Bütünleyici parça için geçerli olan kurallar aslında genel olarak eklenti için de geçerlidir ama bütünleyici parçanın aksine eklentide eşya hukuku kuralları uygulama alanı bulmaktadır. (KARAÇAY, 2019)

Eklenti yapı eserinin ya da binanın kullanımında doğrudan etkili olması gerekir. Eklenti; işlevsel ve maddi olarak yapı eseriyle ya da binayla bir bütünlük arz ettiği müddetçe bu niteliğini korur, bu koşulları yitirdiği zamansa bağımsız eşya olarak nitelenir. (KARAÇAY, 2019)

Eklenti ile yapı eseri veya bina maliki aynı veya farklı kişiler olabilir. Eklentinin maliki kimse o kişi sorumlu olacaktır. (KARAÇAY, 2019)

- Yapı eseri birlikleri

İşlevsel bakımdan birbirini tamamlayan veya benzer amaçlar barındıran ancak birbirinden bağımsız olan eserler yapı eseri birlikleridir. Eserlerden biri asli, diğeri tali olabileceği gibi hepsi asli nitelikte de olabilir. Bu eserlerde eserlerin birinde bulunan ayıp diğerini de etkiler. (KARAÇAY, 2019)

Yapı eseri birlikleri tek bir malike ait olabileceği gibi farklı malikler de var olabilir. Malikler farklı kişilerse tali nitelikteki eserin sebep olduğu zarardan asli nitelikteki eserin maliki olan kişi sorumlu olur. Fakat durum ve koşullara göre iki malike de dava açılması mümkündür. Zarar iki eserden kaynaklanmışsa her iki malik de sorumludur. Bazı hallerde ise yapı eserlerini ayrı ayrı değerlendirmek gerekebilir. (KARAÇAY, 2019)

2) Malik Olma

TBK md. 69/1’e göre yapılardan kaynaklanan zararın sorumlusu yapı malikidir. Malik kavramının izahında eşya hukuku hükümleri temel alınarak mevzu bahis yapı eseri ya da bina üstünde mülkiyet hakkına kim sahipse o malik kabul edilmiştir. (KARANFİL, 2016)

Taşınmaz yapılarda maliki tapu kaydı aracılığıyla tespit ederiz. Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlarda ise zilyetlik hükümlerini uygularız. Fakat bu bir karine olduğu için aksini iddia eden kişi bu iddiasını her türlü delil ile ispatlayabilir. (KARANFİL, 2016)

Yapı eseri veya bina üzerindeki mülkiyet hakkını zararın meydana geldiği ana göre yaparız. Söz konusu yapı yeni el değiştirmiş ve yeni malikin henüz eserin bakımıyla ilgilenecek vakti olmamış olsa dahi sorumlu tutulur. Malik gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. (SARAÇOĞLU, 2018)

Taşınır yapılar bakımından zilyetlik karinesi uygulama alanı bulacaktır. Aksini iddia eden kişi iddiasını her türlü delille ispatlayabilir. Sorumluluğun doğması için kusur aranmadığı için malikin ayırt etme gücünden yoksun olması durumunda dahi sorumluluğu doğacaktır. (KARANFİL, 2016)

- Sınırlı ayni haklar bakımından malik

Sınırlı ayni haklar üçe ayrılmaktadır: irtifak hakları, taşınmaz yükü ve rehin hakları. İrtifak hakları da tam ve sınırlı yararlanma olmak üzere ikiye ayrılır.

İrtifak hakkı, hakkın sahibi olan kişiye söz konusu eşyayı kullanma ve yaralanma imkanı verir. Herkese karşı ileri sürülebilir. Eşya üstünde tam yararlanma hakkı sağlayan irtifak hakkı intifa hakkı olarak adlandırılır. Eşya üstünde sınırlı yararlanma hakkı sağlayan irtifak hakları ise oturma hakkı, üst hakkı, kaynak hakkı ve geçit hakkı olmak üzere üç çeşittir. Oturma hakkı, hak sahibi kişiye yalnızca oturma hakkını; üst hakkı, hak sahibine inşaat yapma hakkını; kaynak hakkı, hakkın sahibi olan kişinin taşınmazın yalnızca kaynağından yararlanması hakkını; geçit hakkıysa taşınmaz üzerinden yalnızca geçme hakkı verir. (KARANFİL, 2016)

TBK md. 69/2’ye göre intifa ve oturma hakkı sahipleri de malikle birlikte müteselsilen bakım eksikliğinin sebep olduğu zararlardan sorumlu tutulmuş bulunmaktadır.

- Şahsi haklar bakımından malik

Bir yapı eseri veya binanın başka bir kişi tarafından şahsi hakka dayanılmak suretiyle kullanılması için bu kişi ile malik arasında bir sözleşme ilişkisi kurulmalıdır. Bu sözleşme adi kira, ödünç verme veya hasılat kirası şeklinde olabilir. Doktrinde şahsi hak sahiplerinin TBK md. 69 kapsamında sorumlu olup olmayacakları hususunda farklı görüşler öne sürülmüştür. Hâkim görüşe göre bu kimseler TBK md. 69 kapsamında sorumlu tutulmamalıdır. (KARANFİL, 2016)

3) Yapım Bozukluğu Veya Bakım Eksikliğinin Bulunması

TBK md. 69 kapsamındaki sorumluluk, yapı eserleri veya binanın sebebiyet verdiği her türlü zarardan değil, yalnızca bakım eksikliği ve yapılıştaki bozukluğun sebep olduğu zararlardan doğar. (SARAÇOĞLU, 2018)

Yapı eserleri ya da binadan sorumluluğun doğabilmesi için, bu yapı eseri veya binanın tahsis amacına uygun kullanım esnasında zarar doğmuş olmalıdır. Çünkü bakım eksikliği ve yapılış bozukluğunun tespitinde tahsis amacı önemli bir role sahiptir. (BAŞ, 2011)

Yapım bozukluğu ile bakım eksikliğinin ayrımı malik bakımından pek önem arz etmez, çünkü iki durumda da TBK md. 69 kapsamında sorumluluk doğar. Fakat intifa ve oturma hakkı sahibi kişiler yalnızca bakım eksikliğinden kaynaklanan zararlar için sorumlu olacakları için yapım bozukluğu ile bakım eksikliği ayrımı önemlidir. (KARANFİL, 2016)

Yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin tespitinde söz konusu yapının tahsis amacı yanında objektiflik, beklenebilirlik ve makullük gibi kriterler de aranmaktadır. Tüm bu kriterler doğrultusunda hâkim somut olaya göre bir karar verecektir.

- Yapım bozukluğu

Yapım bozukluğu ifadesi başlangıçtaki eksikliği ifade etmektedir. Hukuken izin verilmesi uygun olmayan yapının yapımına yetkililer izin vermişse de malik sorumluluktan kurtulamayacaktır. Fakat bu halde söz konusu izni veren kişiler de malikle birlikte müteselsilen sorumlu olacaktır. Fakat eğer malik mevzu bahis iznin hukuka uygun olmadığını bildiği halde yapıyı inşa etmiş ise bu durumda malikin munzam kusuru söz konusu olur. (KARANFİL, 2016)

Teknik kurallara uyulmamışsa bu, yapılıştaki bozukluğa dair güçlü bir belirti olarak kabul edilir. Fakat teknik kurallara uyulmuş olması yapılışta bozukluğun mevcut olmadığına kanıt olarak gösterilemez. (BAŞ, 2011)

Binanın ya da yapı eserinin kötü yapımı, eksik veya kötü araçlarla donatılması da yapılıştaki bozukluk kapsamına girer. Yapı eseri ya da binanın tahsis amacına uygun şekilde yeterli seviyede güvenliğin temini de bu kapsamda gereklidir. (BAŞ, 2011)

Yapılıştaki bozukluk, yapı eserinin veya binanın tamamlanmasından sonra şeyin kendi içerisinde bir bütünlük arz etmemesi şeklinde de meydana çıkabilir. Yapılıştaki bozukluk konusunda söz konusu eserin yapılış yerinin doğru seçilmesi de önemlidir. (BAŞ, 2011)

- Bakım eksikliği

Bakım eksikliği, bir yapı eseri ya da binanın tamamlanmasından sonra, yapının tahsis amacın uygun şekilde kullanımı esnasındaki objektif özen yükümlülüğüne aykırılıklar anlamına gelir. (SARAÇOĞLU, 2018)

Bakım eksikliğinden bahsedebilmemiz için inşaatın bitmiş ve yapı eserinin veya binanın kullanım amacına tahsis edilmiş olması gerekmektedir. (BAŞ, 2011)

Bakım eksikliklerinin giderimi için onarım çalışması olağan kullanım dışına çıkılmak suretiyle yapılmaktaysa ve buna dair gereken uyarılar konulmuşsa artık TBK md. 69 anlamında bir sorumluluk doğmayacaktır. Olağan kullanım sınırları içerisinde gerçekleştirilen onarımlar bakımındansa bu esnada alınması gerekli olan her türlü önlemi almak malikle intifa ve oturma hakkı sahibinin sorumluluğu içerisindedir ve TBK md. 69 kapsamına girer. (SARAÇOĞLU, 2018)

4) SORUMLULUĞUN SONUÇLARI

- ZARARI TAZMİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Yapı malikinin sorumluluğu için gerekli olan tüm şartlar gerçekleştiğinde zarar görenin zararının tazmin edilmesi için başvuracağı yol tazminat davasıdır. (SARAÇOĞLU, 2018)

TBK md. 51/1: “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.”

Söz konusu hükümde tazminat sorumlusu kişinin kusurunun ağırlığından bahsedilmiştir. Fakat yapı malikinin sorumluluğu kusursuz sorumluluk hallerinden biri olduğu için yapı malikinin sorumluluğuna dayanılarak tazminat davası açılması durumunda davalının kusuru tazminatın belirlenmesine etki edecek bir faktör olmayacaktır. Burada, mevzu bahis hükümde belirtilmiş hususlardan sadece durumun özelliğinin dikkate alınarak tazminat takdir edilecektir. (SARAÇOĞLU, 2018)

Malik, zararın meydana gelişinde ayrıca kusur sahibiyse hükmedilecek olan tazminatın artırılmasında bir mani yoktur. Fakat malikin kusur sahibi olduğu durumlarda bile hakimin hükmedeceği tazminat zarar gören kimsenin gerçek zararını aşıp malikin cezalandırılması için bir araç halini alamayacaktır. (KARAÇAY, 2019)

TBK md. 52: “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hakim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.

Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.”

Yapı malikinin sorumluluğuna dayanılmak suretiyle açılan tazminat davasında tazminata etki edebilecek bir diğer husus da zarar görenin kusurudur. Yukarıda yazılı olan hükmü ve daha önce ifade ettiğimiz bilgilere göre zarar görenin kusuru illiyet bağını kesecek kuvvette değilse, tazminat miktarının indirilme sebebi olarak göz önüne alınabilecektir.

Tazminat yükümlüsü hafif kusurluysa, ödenen tazminat onu yoksulluğa düşürebilecek miktardaysa ve hakkaniyet de gerektiriyorsa, tazminat miktarının indirilmesinin mümkün olduğu 52. Maddenin ikinci fıkrasında hükme bağlanmıştır. Yapı malikinin sorumluluğu bir tür kusursuz sorumluluk hali olduğu için bu halde açılan bir davada hâkim davalının hafif kusuru sebebiyle tazminatta indirime karar verebilir mi? Doktrin kusursuz sorumluluk hallerinde de TBK md. 52/2’deki diğer koşulların da sağlanmış olması durumunda hâkim tazminatta indirime hükmedebilir. Burada tazminatın indirilmesine sebebiyet veren mevzu kusurun hafifliği değildir, hakkaniyet düşüncesidir. (SARAÇOĞLU, 2018)

a) DAVANIN TARAFLARI

1) Davacı

Yapı eseri veya binadan zarar gören herkes davacı olabilir. Gereken şart, bu kişilerin bakım eksikliği yahut yapım bozukluğundan kaynaklanan dolaylı olarak veya doğrudan bir zarara uğramış olmalarıdır. (ERKAYIRAN)

Maddi tazminat davalarını yalnızca zarar gören kişi açabilir fakat zarar gören kısıtlı yahut küçükse istisnai olarak bu kişilerin yasal temsilcileri mevzu bahis davayı açabilecektir. Manevi tazminat şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan ötürü bu davayı sadece zarar görenin kendisi açabilir. Bu yüzden zarar gören küçük veya kısıtlı olsa bile davayı yasal temsilcisinin onayını almaksızın açabilecektir. Fakat ayırt etme gücü bulunmayan kişilerin tazminat davası açamayacağı kabul edilmektedir. Bu kişilerin yasal temsilcileri söz konusu davayı açabilecektir. (KARANFİL, 2016)

2) Davalı

TBK md. 69’a göre yapı eseri veya binanın yapılışındaki bozukluklardan ve bakımındaki eksiklikten doğan zararlardan sorumlu tutulmuştur. Bunun yanında, oturma ve intifa hakkı sahipleri de bakım eksikliğinden doğan zararlardan malikle birlikte müteselsilen sorumlu tutulmuş bulunmaktadır. Yapı malikinin sorumluluğu bir tür kusursuz sorumluluk olduğundan ötürü sorumlu kişilerin ayırt etme gücünü haiz olması gerekmez. (SARAÇOĞLU, 2018)

- Malik

TBK md. 69 bakımından, malikin sorumluluğu hem yapımdaki bozukluk hem de bakımdaki eksikliklerden doğan zararlardan kaynaklanmaktadır. Zararın meydana geldiği andaki malik her kimse zarardan sorumlu da o olur. (BAŞ, 2011)

Malik kavramı şekli ölçüt esas alındığında dar yorumlanır ve eşya hukukunun kurallarına sıkıca bağlı kalınarak belirlenir. Bu halde malikin binayı veya yapı eserini kullanmakta olan, ondan gerçek manada yararlanıp yararlanmadığı dikkate alınmaz. (SARAÇOĞLU, 2018)

Maddi ölçüt esas alındığında ise bir yapı eserini veya binayı hâkimiyet alanı içerisinde bulunduran, onu fiilen kullanan, ondan yararlanan veya bakımından ve gözetiminden sorumlu olan kişi, o yapının sebebiyet olduğu zararları da tazmin etmekle yükümlü olmalıdır. (SARAÇOĞLU, 2018)

- İntifa ve oturma hakkı sahipleri

İntifa hakkı ve oturma hakkı sahipleri, binanın bakımındaki eksikliklerden kaynaklanan zararlardan sorumlu tutulmaktadır. İntifa hakkı taşınır ya da taşınmaz eşya, hak veya da malvarlığı üzerinde kurulabilmektedir. Kural olarak intifa hakkı bina üzerinde de yapı eseri üzerinde de kurulabilir. Oturma hakkıysa sadece taşınmaz üzerinde ya da sürekli hak olarak kaydedilmiş bulunan bir üst hakkı üzerinde kurulabilecektir. Bu sebeple oturma hakkı nitelik olarak bir bina üzerinde kurulmalıdır. (BAŞ, 2011)

İntifa hakkı ve oturma hakkı sahiplerinin sorumluluğu sınırlandırılmış bir sorumluluktur. Bu sınırlar üç şekilde tezahür eder. İlki sorumluluğun konusuna dairdir. İkincisi yalnızca bakım eksikliğinden sorumlu olmasıdır. Üçüncüsüyse bu kişilerin tek başlarına değil de malikle birlikte müteselsil olarak sorumlu olmalarıdır. (SARAÇOĞLU, 2018)

b) İSPAT YÜKÜ

Zarar gören kimse, zararın kaynağının yapımdaki bozukluk veya bakımdaki eksiklikten kaynaklandığını ispatlamalıdır. Fakat zarar gören kişinin bunu ispatlaması pek de kolay değildir. Bu yüzden olayın meydana gelme şekline göre zarar veren olgunun yapı eserindeki bozukluktan veya bakımdaki eksiklikten kaynaklandığı hayatın normal akışına uygunsa hâkimin zararın söz konusu yapım bozukluğundan ya da bakım eksikliğinden kaynaklandığını kabul etmesi beklenmektedir. (KARANFİL, 2016)

Davalı kurtuluş kanıtı getirme imkânına sahip olmadığı için zararın sebebinin yapımdaki bozukluktan ya da bakımdaki eksiklikten kaynaklanmadığını, yalnızca nedensellik bağının kesildiğini ileri sürerek ispatlayabilir. (KARANFİL, 2016)

c) SORUMSUZLUK ANLAŞMASININ YAPI MALİKİNİN SORUMLULUĞUNA ETKİSİ

Sorumsuzluk anlaşması, var olan bir sözleşmeye ek madde koyarak veya bağımsız bir sözleşme il yapılabilir. İki durumda da sorumsuzluk anlaşması tarafların arasındaki esas sözleşmenin geçerli olmasına bağlıdır. Sorumsuzluk anlaşmasının en geç zarar doğmadan önce yapılmış olması gerekmektedir. Zarar doğduktan sonra yapıldıysa bu, borçluyu sorumluluktan kurtaran bir ibra ya da sulh sözleşmesi olarak kabul edilecektir. (KARANFİL, 2016)

TBK md. 115: “Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç sebebiyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.”

TBK’de sözleşmeden doğan borçların ifa edilmemesi durumu için sorumsuzluk anlaşması düzenlenmiş olduğu ve haksız fiil sorumluluğuna ilişkin bir hükmün bulunmaması doktrinde tartışmalara sebep olmaktadır. (KARANFİL, 2016)

Bir görüş sorumsuzluk anlaşmasının sadece sözleşmeden doğan borçların ifa edilmediği durumlarda yapılabilmesi mümkündür. Haksız fiillere dair sorumsuzluk anlaşması yapılamayacaktır. Çünkü yapılabileceğine dair kanunda bir hüküm yer almamaktadır. Ve haksız fiile dair olan hükümler kamu düzeninden olduğundan ötürü taraflar aksini kararlaştırılamaz. Diğer görüşe göreyse haksız fiillerden doğan sorumluluk hallerinde de sorumsuzluk anlaşması yapılabilecektir. (KARANFİL, 2016)

d) ZAMANAŞIMI

TBK md. 72’de yapılan düzenlemeye göre “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.”

- ZARAR TEHLİKESİNİ GİDERME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

TBK m.70’e göre “Bir başkasına ait bina veya diğer yapı eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir”.

Böyle bir durum söz konusu olduğunda yapı üzerinde veya binada başkası için tehlike yaratan durumun oluşmasında malikin hiç kusuru olmasa bile, yapıda var olan tehlikeyi gidermek zorunluluğu doğar. (KARANFİL, 2016)

Söz konusu tehlikenin ille yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden kaynaklanıyor olması gerekmez. Kimi durumlarda rüzgâr, deprem, sel gibi etkenlerden ötürü yapının zarar doğurma tehlikesi var olabilir. Bu durumlarda da malikten veya sorumlu tutulacak kişilerden gerekli tedbirlerin alınması istenebilir. (KARANFİL, 2016)

Doktrinde ayni ve şahsi hak sahiplerinin de TBK md. 70’den faydalanarak malikten gereken tedbirleri almasını isteme haklarının olduğu görüşü hâkimdir. (KARANFİL, 2016)

SONUÇ

Bu çalışmamızda yapı malikinin sorumluluğunu incelemiş bulunmaktayız. Yapı malikinin sorumluluğu, kökleri Roma hukukuna dayanan bir sorumluluktur. TBK md. 69’da düzenlenmiş, özen sorumluluğu halleri arasında sayılmakla birlikte diğer özen sorumluluğu hallerinin aksine kurtuluş kanıtı getirme imkânı olmayan bir kusursuz sorumluluk halidir.

Yapı malikinin sorumlu olması için özel ve genel şartların gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartların gerçekleşmesi halinde yapı malikinin kusurunun olup olmadığına bakılmaksızın sorumluluk doğacaktır. Yapı malikinin kusurunun olması halinde bu munzam/ek kusur olarak adlandırılmakta ve tazminat miktarının belirlenmesinde etkili olmaktadır. Bunun dışında munzam kusurun varlığı durumunda yapı malikinin illiyet bağını kesen sebeplerin varlığı iddiasıyla sorumluluktan kurtulması mümkün olmayacaktır.

Sorumluluğun doğması sebebiyle zarar gören tazminat talebinde bulunma hakkına sahip olacaktır. Zarar gören iki ve on yıllık zamanaşımı sürelerine tabidir, bu süreler geçtikten sonra da tazminat talebinde bulunabilir ama bu takdirde yapı malikinin zamanaşımı definde bulunma imkânı olacaktır.

Bunun dışında söz konusu bina ya da yapı eserinden kaynaklanan bir zararın doğması tehlikesinin varlığı halinde zarar görme ihtimali olan herkesin sorumlu kişilerden tehlikeyi gidermesini isteme hakkı vardır. Malik tehlikeyi gidermezse zarar görme tehlikesi olan kişiler tehlikeyi gidermesi için dava açmak hakkına veya masraflar yapı malikine ait olmak üzere gerekli tedbirleri alma hakkına sahiptir.

Kaynakça

BAŞ, E. (2011). 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda Bina veya Yapı Eserlerinden Doğan Sorumluluk (TBK md. 69 - BK 58). İstanbul, Türkiye.

BAŞOĞLU, B. (2015). Sözleşme Dışı Kusursuz Sorumluluk Hukuku Ve Özellikle Tehlike Sorumluluğuna İlişkin Değerlendirmeler. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi .

ERBİLEN, İ. (2018). Kusursuz Sorumluluk Hallerinden Adam Çalıştıranın Sorumluluğu. İstanbul Barosu Dergisi .

EREN, F. (2017). Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Ankara: Yetkin Yayınları.

ERKAYIRAN, A. (tarih yok). Yapı Malikinin Sorumluluğu.

KARAÇAY, D. (2019, Eylül). Yapı Malikinin Tazminat Sorumluluğu.

KARANFİL, S. (2016). Yapı Malikinin Sorumluluğu (TBK md. 69). İstanbul, Türkiye.

SARAÇOĞLU, S. (2018). Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Yapı Malikinin Sorumluluğu (TBK m. 69). İstanbul.

-----------------

[1] Y.11.HD, 2.7.2012 T, E. 2012/7732, K. 2012/11574

[2] 11. HD., 2014/2016 E., 2015/815 K., 22.01.2015 T. (E.T:01.02.2019).

[3] YHGK., 2014/3-841 E., 2016/321 K., 16.03.2016 T. (E.T:01.02.2019)

[4] 3.HD., 2013/15721 E., 2014/961 K., 27.01.2014 T. (E.T:01.02.2019)

[5] Yargıtay 4. HD T. 30.03.1943, 689/1236