Esasında maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacıyla muhtemel yargı hatalarının düzeltilmesine hizmet eden bir olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi hep vardı. Bu yolun son zamanlarda medyatik davalar, kanun değişiklikleri ve Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararları ile popüler olduğu bir gerçektir.

Hukuk devletinde hak arama hürriyetinin önü açık tutulsa da, maddi hakikate ve adalete ulaşmak bir amaç olsa da, temelde sistem yerel mahkemece verilip de olağan kanun yolu ile onaylanan ve infaza konu edilen yargı kararlarının değiştirilmesini istemez. Yargı sisteminin adına istikrar dediği bir husus da, yerel mahkemece maddi vakıaları incelenip hukuki nitelendirmesi yapılan ve sonrasında kanun yolunun hukukilik denetiminden geçen kararların değişmezliği ve dokunulmazlığı üzerine kuruludur.

Esas olan budur. Bundan ötesi, örneğin ceza yargılamasında kabul edilen Yargıtay ceza dairelerince verilen kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararlara karşı Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma yolu ve nihayetinde yargılamanın esasına etkili olacak şekilde gerçekleşen yeni olay, yeni delil, yeni karar veya yargılamada kullanılıp da sahteliği anlaşılan delil veya delil değerlendirmelerinden dolayı başvuru üzerine ancak yerel mahkemece yapılabilen yargılamanın yenilenmesidir ki tüm bu yollar, hem sebep ve şartları itibariyle çok dar, sonuç alınması çok zor ve sonuç alındığında da şaşırtıcı şekilde elde edilen ciddi değişiklikler olarak değerlendirilirler.

Yargılamanın yenilenmesini, suça konu eylemle ilgili ulaşıldığı düşünülen maddi hakikat ve adalet konusunda ortaya çıkan ve gözardı edilmesi mümkün olmayan bir hatanın giderilmesi amacına hizmet edip, asıl maddi hakikati ve adaleti elde etmeyi sağlamaya yönelik olağan üstü kanun yolu olarak tanımlayabiliriz. Bu kanun yolu ile amaçlanan, suçluyu kurtarmak veya suçsuzu mahkum etmek değildir. Yargılamanın yenilenmesi yolu, adaletsizliğe ulaşmanın veya adaleti geciktirme vasıtası olarak kullanılamaz.

Biz burada, “yargılamanın yenilenmesi” eski adı ile “iade-i muhakeme” olarak bildiğimiz CMK m.311 ve sonuçları ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Kanunu’nun 50. maddesinin 2. fıkrasından kaynaklanan yargılamanın yenilenmesi yollarının birbirine müdahalesinin kısa sonuçlarını yazacağız.

Kanun koyucu her ikisinin adına da “yargılamanın yenilenmesi” dese de, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin 2. fıkrasından kaynaklanan yargılamanın yenilenmesi sebebinin zorunlu bir yol olarak düzenlediğini, yani Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı verdiği durumlarda, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için ilgili mahkemeyi yeniden yargılama yapmak zorunda bıraktığını görmekteyiz.

6216 sayılı Kanun m.50/2’ye göre, Anayasa Mahkemesi’nce tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için ilgili mahkemenin yeniden yargılama yapması gerekmektedir. Bu halde tazminat gündeme gelmeyecek, Anayasa Mahkemesi tarafından yalnızca hak ihlali kararı verilip yerel mahkemece de ihlalle sonuçları ortadan kaldırılacaktır. Yerel Mahkemece ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması yanlış anlaşılmamalıdır.
Anayasa Mahkemesi, yargılamanın esasına veya delil değerlendirmesine girmeyip, yalnızca insan hak ve hürriyetleri açısından önüne gelen bireysel başvuruyu inceleyecektir. Hak ihlalinin yeniden yargılanma yoluyla giderilmediği durumla sınırlı olacak şekilde tazminat gündeme gelebilir. Bir başka ifadeyle, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmanın mümkün olduğu durumda Anayasa Mahkemesi’nce tazminata hükmedilemeyecektir. Elbette yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin tespit ettiği hak ihlalini ve sonuçlarını gidermekle yükümlüdür. Bunun dışında, yargılamanın esası ve delilleri değerlendirmede serbest olup, yine eski kararını verebilir.

CMK m.311’den kaynaklanan yargılamanın yenilenmesi sebepleri, bu sebeplerden birisini veya birkaçını kapsayan bir talep yapıldığında yerel mahkemeyi bağlamayacaktır. Yerel mahkeme, talebin usule uygun yapılmadığını veya yargılamanın yenilenmesini gerekli kılacak nedenin gösterilmediğin veya yargılamanın yenilenmesi sebebini doğrulayacak delillerin açıklanmadığını tespit ettiği durumda yargılamanın yenilenmesi istemini kabule değer görmeyerek reddedileceği gibi, kabule değer görmek suretiyle delillerin toplanmasına karar verdiği yargılamanın yenilenmesi sebebini de, yine sonuçta esassız görüp, hükmün askıya alınması anlamına gelen duruşma açılması veya duruşmasız bir şekilde dosya üzerinden karar verilmesi yolunu da seçmeyip yine reddedebilir.

Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespiti yapıp da ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasının mümkün olduğu durumda, yerel mahkemenin 6216 sayılı Kanunun m.50/2’den kaynaklanan yargılamanın yenilenmesi sebebini reddetmeye dair bir yetkisi bulunmamaktadır. Yerel mahkeme, CMK m.311/1-f’de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararları yönünden kabul edildiği ileri sürülen peşin red yetkisine, Anayasa Mahkemesi kararları hakkında sahip değildir. Yerel mahkemenin, giderilmesi mümkün Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespitlerinin gereğini yerine getirme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu zorunluluğun sebebi, CMK m.311 ve devamı hükümleri olmayıp, dayanağını Anayasa m.148/3-4-5’den alan 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin 2. fıkrasıdır. Ancak bu zorunluluk, hak ihlalinin giderilmesini kapsar. Yerel Mahkeme, giderdiği hak ihlalinin sonrasında aynı karara varıp eski hükmü onaylama yetkisine de sahiptir (CMK m.323/1).
Kanun koyucu CMK m.311/1-f’de, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin hak ihlali tespiti kararlarının gereğinin yargılamanın yenilenmesi yoluyla yerine getirilmesi bakımından “hükmün bu aykırılığa dayandığının tespit edilmiş olması” önkoşulunu aradığı halde, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespitinin bakımından bu tür bir sınırlamaya yer verilmediği görülmektedir.

Bir düşünceye göre CMK m.311/1-f’de yer alan bu ibare, yerel mahkemece yapılan yargılamanın yenilenmesi talebi ile ilgili ilk incelemede, hükmün İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin tespit ettiği hak ihlaline dayanmadığının anlaşılması halinde talebin reddine karar verilmeli, ancak hükmün tespit edilen aykırılığa dayandığının belirlenmesi kaydıyla yargılamanın yenilenmesi talebi ile ilgili duruşma açılmasına karar verilmelidir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin hak ihlali tespiti, bir yargı kararının esastan yeniden yargılamaya konu edilebilmesi için yeterli değildir. Bu noktada, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin ikinci fıkrası ile CMK m.311/1-f ayrı hükümlere sahiptir.

Bir diğer düşünceye göre CMK m.311/1-f’de yer alan ibare, yerel mahkeme tarafından İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin hak ihlali tespiti ile yargılamanın yenilenmesinin yapılması gereken esastan incelemesinin engeli olarak gösterilemez. Çünkü bu hüküm, hakkında yeniden yargılama talebinde bulunulan kesinleşmiş yargı kararının ön inceleme ile reddine izin vermemektedir. İlk kararı veren hakimlerden oluşmayan yerel mahkeme, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararı ile tespit edilen hak ihlalinin kesinleşen hükme etki edip etmediğini, ancak CMK m.321/2 veya 322/2 uyarınca kesin hüküm ve dava dosyası üzerinde esastan yapacağı inceleme ile sonuçlandırmalıdır. Gerek 311/1-f ve gerekse 321/1, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nce tespit edilen hak ihlali kararı sonrasında esas incelemeye girilmeksizin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dayanak gösterilemez. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararı ile tespit edilen hak ihlalinin hükme etki edip etmediği, yani hükmün bu hukuka aykırılığa dayanıp dayanmadığının anlaşılması ancak esastan yapılacak inceleme ve yargılama ile anlaşılabilir.

Kanaatimizce, Anayasa Mahkemesi açısından 6216 sayılı Kanun m.50/2’de kabul edilen usul doğrudur. İnsan hak ve hürriyetlerinin korunması bakımından kabul edilen ani zorunlu yargılamanın yenilenmesi sebebi isabetlidir. Bu usul, yargılamanın esasına ve delillerin değerlendirilmesi değildir. Bu yolla bireyin, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve ek protokolleri ile Anayasanın güvencesi altında olan hak ve hürriyetlerinin korunması hedeflenmiştir.

Kanun koyucu, yapılan bir yargılamanın sonucunda ortaya çıkan durumun insan hak ve hürriyetlerinin ihlale uğradığı şikayetini gündeme getiren bireyin derdinin başka yargı makamınca dinlenmesini istemiştir. Anayasa Mahkemesi açısından kabul edilen zorunlu yargılamanın yenilenmesi, “yargı birliği” ilkesini dış istisnası olsa da, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları hakkında da kabul edilmeli ve bu amaçla yanlış anlaşılmalar ile uygulamalara neden olabilen CMK m.311/1-f’de yer alan “ve hükmün bu aykırılığa dayandığının tespit edilmiş olması” ibaresi madde metninden çıkarılmalıdır. Esas itibariyle CMK m.311/1-f’de yer alan ibare, hak ihlalinin giderilmesi amacıyla yargılamanın yenilenmesine engel değildir. Bu ibareden hareket eden aksi düşünce; yerel mahkemenin yapacağı ilk incelemede, hükmün İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından tespit edilen aykırılığa dayanmadığını anladığında, CMK m.319/1 değilse de m.321/1’i dikkate alıp yargılamanın yenilenmesi talebini usulden reddedebilmelidir. Bu düşünceye iştirak etmemekteyiz. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin hak ihlali kararın hükme etki edip etmediği, ancak yargılamanın yenilenmesine konu dosyanın esastan incelenmesi ile tespit edilebilir. Bu açıdan, Anayasa Mahkemesi ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarının yeniden yargılama bakımından aynı etkiye sahip olduğu, fakat bu ihlal tespitlerinin hüküm sonuçlarını değiştirmeyebileceği, hak ihlali tespiti kararının hükme etkili olmadığını anlayan mahkemenin eski kararının onaylayabileceği tartışmasızdır.

CMK m.311 ve 6216 sayılı Kanun m.50/2’den kaynaklanan yargılamanın yenilenmesi sebepleri karşı karşıya gelebilir. Bu durumda hangisinin hangisine tercih edileceği sorunu ile karşı karşıya kalmak mümkündür. Esasında Anayasa Mahkemesi, önüne gelen bireysel başvuruyu yalnızca talebe bağlı olarak insan hak ve hürriyetleri açısından incelemektedir. CMK m.311, 1. fıkrasının (f) bendi hariç maddi vakıaya bağlı sebepleri ön plana çıkarmıştır.

Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdiğinde, artık bu noktada geriye dönüş olmaksızın giderilmesi mümkün olan hak ihlalleri ve sonuçlarının yerel mahkemece ortadan kaldırılması gerekir. Sorun, Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru incelemesi devam ederken bireyin aynı zamanda CMK m.311 gereğince yerel mahkemeden de yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunması ile çıkar.

Kanaatimizce, yerel mahkeme tarafından yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer görülmesi ve hatta delillerin toplanmasının bitirilip hükmün askıya alınmak suretiyle duruşmalı veya duruşmasız davanın yeniden görülmesi aşamasına kadar yine bir ihtilaf çıkmayacak, yani her iki başvuru hakkında inceleme devam edebilecektir. Sorun, yerel mahkemeye yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin CMK m.321 veya 322/2 uyarınca duruşmalı veya duruşmasız kabul edilmesi suretiyle hükmün askıya alınıp davanın yeniden başlaması ile gündeme gelecektir. Çünkü bu noktada, ortada kesinleşmiş bir hükme karşı yapılan bireysel başvuru veya yargılamanın yenilenmesi talebi olmayacak, yerel mahkemeye yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile başlayan yeni bir süreç kendisini gösterecektir. Nitekim bu sürecin sonunda CMK m.323/1’e göre aynı mahkemenin bu defa farklı heyeti veya hakimi, ya önceki hükmü onaylayacak veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm kuracaktır. 

İşte sorun CMK m.321 veya 322 uyarınca ilk hüküm askıya alınmak suretiyle esastan incelemeye alınan dosyanın ilk hükmün karşı Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurunun akıbetinin ne olacağı üzerine toplanmaktadır.

Birinci görüşe göre Anayasa Mahkemesi, Anayasa m.148 ve 6216 sayılı Kanun hükümlerine göre incelemeye devam eder, ilk hüküm askıya alınsa da insan hak ve hürriyetlerinin ihlali iddiası açısından bireysel başvuruya konu yargılamaya konu incelemeye devam edip başvuruyu sonuçlandırır.

İkinci görüşe göre ise, yerel mahkemece ilk hükmün askıya alındığı anda Anayasa Mahkemesi’nin olağanüstü kanun yolu ile incelemeye konu edebileceği kesinleşmiş hüküm ortadan kalktığından, bireysel başvuruyu inceleme yetkisi durur, yani bir anlamda yerel mahkemenin yeni kararına kadar askıya alınır. Ancak yerel mahkemenin ilk hükmü onaması halinde Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi tekrar işlemeye başlar.

Yerel Mahkemenin ilk hükmü tümüyle iptal edip yeniden hüküm kurması halinde de Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru konusuz kalır. Aksi halde, yani yerel mahkemenin ilk hükmü askıya almasına rağmen Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinin devam ettiği kabul edildiği takdirde ortaya anlamsız bir sonuç da çıkabilir. Şöyle ki, yerel mahkeme yapacağı yeni yargılama ile ilk hükmü iptal edip yeniden hüküm kurduğu durumda, hem Anayasa Mahkemesi’nin incelemeye devam edeceği ilk hüküm ortadan kalktığından ve hem de yeni yargılama ile kurulan yeni hüküm gündeme geldiğinden, Anayasa Mahkemesinin yetkisinin sınırlanacağı düşünülebilir.
Kanaatimizce, bu durumda 6216 sayılı Kanun m.50/2’yi işletmek gerekir. Bu hükme göre, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedileceği öngörülmüştür. Yerel Mahkemenin kurduğu yeni hüküm başvurucunun lehine olup da ilk hükmün başvurucunun hak veya hürriyetini ihlal ettiği Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiğinde yine hak ihlali tespiti yapılmalı, ancak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli bir karar bulunmadığından bireysel başvuruda bulunan lehine tazminata hükmedilmelidir.

Belki bu noktada karşı argüman ileri sürülebilir. Bu düşünceye göre, yerel mahkemece ilk hükmün askıya aldığı ve özellikle de ilk hükmün iptal edildiği andan itibaren ortada Anayasa Mahkemesi’nin inceleyebileceği kesinleşmiş hüküm kalmamıştır. Bu sebeple, Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararı ve özellikle de yeni hükümle yetkisinin son bulduğu savunulabilir. Ancak karşı argümana göre; bu durumda hak ihlali incelemesi yapan Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinin son bulacağına dair Anayasa m.148 ve 6216 sayılı Kanunda hüküm bulunmadığından, Yüksek Mahkemenin insan hak ve hürriyetlerine ilişkin ihlal iddiaları yönünden inceleme yetkisi devam eder.

Yargılamanın yenilenmesi prosedürü;

1. Önce yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması gerekir.

2. Bu talep kabule değer olup olmadığı yönünden duruşmasız incelenir.

3. Bu incelemede, usule aykırı yapıldığı veya yasal hiçbir neden gösterilmediği veya delil sunulmadığı anlaşılan talep, kabule değer görülmeyerek reddedilir.
4. Aksi halde bu istem, görüşü alınmak üzere cumhuriyet savcısına gönderilir.

5. Yenileme isteminin kabule değer görülüp görülmemesi ile ilgili kararlara itiraz edilebilir. Katılan taraf itiraz edemez. Çünkü katılanın hakları, CMK m.234 ve 237 ila 243’de gösterilmiştir.

6. Yenileme istemi mahkemece kabule değer görülüp yerinde bulunduğunda, delil toplama aşamasına geçilir (aynen soruşturma aşamasında olduğu gibi).

7. Delil toplanması bittikten sonra, hem cumhuriyet savcısından ve hem de hükümlü taraftan görüş ve düşüncelerini bildirmesi istenir.

8. Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddialar yeterli derecede doğrulanmaz veya bu iddiaların etkisiz olduğu anlaşılırsa, bu istem esassız olması sebebiyle duruşma yapılmaksızın reddedilir.

9. İddiaların yeterli derecede doğrulandığı veya hükme etkili olduğu anlaşılırsa, bu durumda yargılamanın yenilenmesine ve duruşmasının açılmasına karar verilir. CMK m.311 gereğince verilen kararlara da itiraz edilebilir. Mahkeme, yeniden yargılama talebini esastan kabul edip duruşma açtığında veya duruşmasız olarak dosya üzerinden davayı sonuçlandırmaya karar verdiği anda, ilk hüküm askıya alınır, “hükümlü” tekrar “sanık” sıfatını kazanır. Mahkumiyetin tüm sonuçları adli sicil kaydını da kapsayacak şekilde geri bırakılır. CMK m.312’de yer alan infazın geri bırakılması veya durdurulması, yalnızca yargılamanın yenilenmesi istemi ile sınırlı olup, bu istemin esastan kabul görme aşaması olan CMK m.321/2’nin dışındadır. Yargılamanın yenilenmesinde CMK m.321/2 ve 322/2’ye geçildiğinde, artık ilk hüküm askıda olduğundan infazın geri bırakılması veya hükmün durdurulması kendiliğinden gerçekleşir. Bu durumda belki, şartları varsa CMK m.100 uyarınca tutuklama veya CMK m.109’da düzenlenen adli kontrol tedbirlerinden birisine başvurulabilir. Anayasa Mahkemesi’nin 6216 sayılı Kanun m.50/2 uyarınca başlatacağı yargılamanın yenilenmesi prosedürü, CMK m.318 ila 320’den değil, CMK m.321/2 ve 322/2’den itibaren başlar. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespiti kararları bakımından yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup olmadığına dair usul ve esas yönleri ile inceleme yapılamaz, delillerin toplanması gündeme getirilemez, doğrudan CMK m.321/2 veya 322/2’nin tatbiki yoluna başvurulur.

10. Mahkeme, ya cumhuriyet savcısının uygun görüşünü almak suretiyle duruşmasız olarak dosya üzerinden inceleme yaparak derhal beraat kararı verir veya incelemesini duruşmalı yapar. Bu sırada hüküm askıdadır.
11. Sonuçta mahkeme, ya ilk hükmü onaylar veya bu hükmün iptali ile dava hakkında yeni hüküm verir.

12. İstem hükümlünün lehine yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm ilk hükmün tayin ettiği cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.

13. Kanunda garip şekilde üç ayrı kavrama yer verilmiştir. İlki “yenileme isteminin kabule değer görülmemesi”, diğeri de “yenileme isteminin yerinde bulunması” ve bir diğeri de “yenileme isteminin kabulü ile duruşma açılması” şeklindedir. 


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)