5271 sayılı CMK m. 311 ve devamı hükümlerinde “yargılamanın yenilenmesi” kurumu tanımlanmış ve kurala bağlanmıştır.[1]

Yargılamanın yenilenmesi kurumunun temel özellikleri şunlardır:[2]

1) Nedenleri kanunda sınırlı şekilde sayılmıştır.

2) Yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin en az birisine dayalı olarak kesinleşmiş bir hükümde adli hata bulunduğu iddiasıyla başvurulabilen bir yoldur.

3) Kural olarak hükmü veren mahkemeye başvurulmasıyla başlar.

4) Hükmü veren hâkimin katılımı olmaksızın, mahkemece başvurunun şekil ve esas açısından kabulüne karar verilmesi halinde devam edilerek karar verilir.

5) Hükme konu sanık ve fiil hakkında yeniden kovuşturma yapılmasına imkân sağlar.

6) Olağanüstü bir kanun yoludur.

Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz yargılaması sonunda verdikleri kararlar kesindir. Bununla birlikte, bazı durumlarda kesinleşmiş hükümlere yönelik olarak olağanüstü kanun yollarına gidilebilmesi mümkündür.[3]

Olağanüstü yasa yolları, kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnai nitelikte yasa yollarıdır.

Yargıtay Ceza Dairesince bir hükmün onanması, o hükmün kesinleşmesi anlamına gelmektedir. Burada kesinleşme anına kadar işleyen dava zamanaşımı bu aşamada sona erecektir.[4]

Yargılanmanın yenilenmesi yasa yolunda zamanaşımının işleyip işlemeyeceği hususu uygulamada bazen tartışmalara neden olabilmektedir.

"Dava zamanaşımı" başlıklı 5237 sayılı TCK m. 66/5 hükmüne göre; aynı eylem nedeniyle tekrar yargılanmayı gerektiren durumlarda, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlayacaktır.[5]

5237 sayılı TCK hükümlerine göre; TCK m. 66/5 hükmü gereğince aynı eylemden dolayı tekrar yargılanmayı gerektiren hallerde zamanaşımı söz konusu olacaktır; ancak zamanaşımı yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulünden itibaren yeni baştan işlemeye başlayacaktır. Bu nedenle, yargılamanın yenilenmesinde zamanaşımının mümkün olduğu söylenebilir.[6]

Yargılamanın yenilenmesinde eski hükmün iptal edilip failin daha az bir ceza ile cezalandırılmasına karar verilmesi hali dışında 765 sayılı TCK hükümlerine göre dava zamanaşımı söz konusu olamayacaktır.

Buna karşılık, 5237 sayılı TCK m. 66/5 hükmüne göre, yargılamanın yenilenmesi yasa yoluna başvurulması halinde dava zamanaşımı hükümlerinin uygulanması mümkündür.[7]

Yargılamanın yenilenmesi yasa yolunda, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK hükümlerine göre yargılamanın yenilenmesi aşamasında eski hükmün iptal edilip failin daha az ceza ile cezalandırılmasına karar verilmesi hali dışında dava zamanaşımı söz konusu edilemeyecektir.

Dava zamanaşımının yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edildiği tarihten itibaren yeni baştan işlemeye başlaması

Buna karşılık sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK m. 66/5 hükmü gereğince, dava zamanaşımının yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edildiği tarihten itibaren yeni baştan işlemeye başlayacaktır.[8]

Örneğin; hükümlünün sabit olan suçuna ilişkin olarak 6831 sayılı Kanunun 93/2. maddesinde belirlenen cezanın miktarına göre asli dava zamanaşımı 5237 sayılı TCK m. 66/1-e hükmü gereğince 8 yıl, kesintili dava zamanaşımı ise TCK m. 67/4 hükmü gereğince 12 yıldır.[9]

TCK m. 67/2-(a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan kesme nedenlerinin yargılamanın yenilenmesine konu olabilecek bir ceza davasında gerçekleşmesi mümkün gözükmemektedir. Bununla birlikte, TCK m. 67/2- (d) bendinde belirtilen kesme nedeni yargılamanın yenilenmesinde söz konusu olabilecektir.

Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edildikten sonra yapılan duruşma sonucunda CMK m. 323/1. maddesine göre önceki mahkûmiyet hükmünün onaylanmasına karar verilmesi durumunda sonuçları itibarıyla mahkûmiyete hükmedilmiş olacaktır. Buradaki kararın TCK m. 67/2-d hükmünde belirtilen zamanaşımının kesme nedenleri arasında sayılan "mahkûmiyet kararı verilmesi" olarak kabul edilmesi gerekir.[10]

Örneğin; yerel mahkemece muhakemenin iadesi talebinin kabul edildiği 19.11.2004 tarihinden, önceki hükmün onanmasına karar verildiği 16.07.2008 tarihine kadar 8 yıllık asli dava zamanaşımının, Genel Kurul inceleme tarihi itibarıyla da 12 yıllık uzatmalı dava zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.[11]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------

[1] 5271 sayılı CMK m. 311. hükmünde yer alan düzenleme, 1412 sayılı CMUK m. 327 hükmünün kısmen tekrarı niteliğindedir. Bununla birlikte 1412 sayılı CMUK’nun aksine, 5271 sayılı CMK’nda olağan ve olağanüstü kanun yolları ayrımı yapılarak, 311. maddedeki düzenlemeye olağanüstü kanun yollarına ilişkin bölümde yer verilmiştir.

[2] YCGK, E: 2012/909, K: 2014/121, T: 11.03.2014.

[3] YCGK, 17.03.1998 gün ve 18-91 sayılı kararı.

[4] Nitekim 09.05.1956 gün ve 6/4 sayılı İçtihadi Birleştirme Kurulu kararında; onama ile hükmün kaziye-i muhkem hale geleceği açıkça belirtilmiştir.

[5] 765 sayılı TCK'nun 109. maddesi; "Aynı fiilden dolayı her ne suretle olursa olsun tekrar muhakemesi görülmek lazımgelen mahkumünaleyhin ahiren vaki olan mahkumiyeti evvelki mahkumiyetinden daha hafif bir cezayı mutazammın ise müruru zaman müddeti sonraki hüküm ile tertip olunacak cezaya göre hesap olunur" şeklinde düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK'nda muhakemenin iadesine karar verilmesinin dava zamanaşımına tesir edeceğine ilişkin bir hüküm mevcut değildir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 28.01.1942 gün ve 16-16 sayılı kararında; kesinleşen hükümlerin muhakemenin iadesi yoluyla yeniden incelenmesinde dava zamanaşımının söz konusu olamayacağına karar verilmiştir.

[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.05.1954 gün ve 84 sayılı kararında; "Muhakemenin yenilenmesine karar verilmekle asli dava advet etmiş olmayacağından zamanaşımı mevzu bahis olamazsa da, eski hüküm 1412 sayılı CMUK'nun 341. maddesine göre iptal olunur, yeniden hüküm kurulması gerekirse zamanaşımı nazara alınabilir. Şayet, eski hüküm iptal edilmez de tastik olunursa zamanaşımından bahisle hüküm bozulamaz" sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte, 765 sayılı TCK'nun 109. maddesinde muhakemenin iadesi sonucu failin suçunun daha hafif cezayı gerektiren başka bir suç olduğunun belirlenmesi durumunda, bu suçun kanunda belirlenen zamanaşımının ilk yargılama süresi içinde gerçekleşmiş bulunduğunun belirlenmesi durumunda fail hakkındaki davanın düşmesine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Diğer bir ifadeyle, muhakemenin iadesi sonucu değişen suç vasfının önceki muhakeme sırasında doğru tespit edilmesi durumunda davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilecek idiyse, muhakemenin iadesi sonucunda da davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine kararı verilecektir. Buna göre, 765 sayılı TCK ve 1412 sayılı CMUK'nun yürürlükte olduğu dönemde muhakemenin iadesine karar verilmesi durumunda, muhakemenin iadesine konu edilen davada zamanaşımı söz konusu olmayacaktır. Ancak, muhakemenin iadesi sonucu suç vasfından değişme olmuş, değişen suç vasfına göre yeniden belirlenen zamanaşımı önceki yargılamada gerçekleşmiş ise, muhakemenin iadesi yargılaması sonucunda 765 sayılı TCK'nun 109. maddesi uyarınca sanık hakkında açılan kamu davasınında zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekmektedir.

[7] Zamanaşımı açısından daha kısa süreler öngören 765 sayılı TCK m. 102 ve 104 hükümlerinin esas alınması gerektiği ileri sürülebilir; bununla birlikte 765 sayılı TCK'nda yargılamanın yenilenmesi muhakemesinde dava zamanaşımının öngörülmemesi, bu nedenle 5237 sayılı TCK'nun lehe olduğunun kabul edilmesi karşısında, zamanaşımınında 5237 sayılı TCK m. 66 ve 67 hükümlerine göre hesaplanması gerekecektir. Aksi yöndeki kabul, lehe kanun uygulamasında karma uygulama sonucunu doğuracak olup, usul ve kanuna aykırılık oluşturacaktır.

[8] YCGK, E: 2012/909, K: 2014/121, T: 11.03.2014. Nitekim Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Özel Dairelerinin istikrar kazanmış kararlarında; lehe kanunun uygulanmasına ilişkin olan 5252 sayılı Kanunun 9/3 maddesi, 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve öğretide bu konuda ileri sürülen görüşler birlikte gözönüne alındığında, lehe kanunun belirlenmesi amacıyla sabit kabul edilen maddi olaya suç tarihinde yürürlükte bulunan kanunlar ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hiçbir hükmü karıştırılmadan bir bütün halinde uygulanması ve uygulama sonucu ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması gerektiği vurgulanmaktadır.

[9] YCGK, E: 2012/909, K: 2014/121, T: 11.03.2014.

[10] YCGK, E: 2012/909, K: 2014/121, T: 11.03.2014

[11] YCGK, E: 2012/909, K: 2014/121, T: 11.03.2014. Bu nedenle, inceleme konusu olayda dava zamanaşımı gerçekleşmediğinden Ceza Genel Kurulunca direnme hükmünün incelenmesine geçilmesine oyçokluğuyla karar verilmiştir. Ön soruna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "İnceleme konusu olayda, 765 sayılı TCK'nun 102/2 ve 104/2. maddeleri uyarınca zamanaşımının gerçekleştiğinden sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi gerektiği ve bu uygulamanın karma uygulama olmayacağı" görüşüyle ön sorun yönünden karşıoy kullanmışlardır.