Hukuk Fakültesinden 1999 yılında mezun olduğumdan beri kısa kesintiler hariç hep yoğun bir şekilde ya dava dilekçesi yazdım veya hukuk hakimi olarak dava dilekçesi okudum.

Kişilik yapım ve 25 yıllık tecrübem beni özellikle hukuk davalarına ve hukuk dilekçelerine  karşı, tıpta “bireyin belirli rutinleri, sıkıntıya yol açacak veya genel işlevi bozacak ölçüde tekrar tekrar yapma ihtiyacı hissettiği zihinsel ve davranışsal bir bozukluk” olarak tabir edilen tabiri caizse obsesif bir hale getirdi.

Bunun temelinde, dava dilekçesindeki bir cümlenin hatta bir kelimenin yıllar süren bir davayı son anda nasıl içinden çıkılmaz hale getirebileceğine, hem avukat hem de de dava sahibi için nasıl ağır sonuçlar doğurabileceğine olan  ve okudukça  daha çok küçüldüğünü fark ettiğim hukuki bilgim ve onlarca şahitliğimdir.

Hakimlerin karara çıkan dosyanın dayanılmaz hafifliğini yaşarken, davayı kaybeden avukat meslektaşların kulaklarının dibinde patlamış bir bombaya maruz kalmış gibi nasıl şok halini yaşadığı hepimizin tecrübe ettiği ve tanık olduğu durumlardır.

Roma Hukukundan günümüze kadar gelen Ceza hukukunda “Ignorantia juris non excusat” yani Kanunu bilmiyor olmak, onu çiğnemenin gerekçesi, mazereti, bahanesi olamaz ilkesi esasında özel hukuk yargılamaları içinde “sui generis” şartlarda geçerlidir. Zira bir hukuk davasında öngörmediğiniz hak düşürücü sürenin, bir dava şartı yokluğunun ,süresi içerisinde ileri sürülmüş bir zaman aşımı itirazının uygulanmasından imtina edilmesini isteme imkanınız yoktur.

Bir avukat, Franz Kafka’nın “dava”sındaki kahramanın aradığı gibi yargılamada kendi davası açısından müphem olan her şeyi kendi muhayyilesinde aydınlatıp, meslek hayatının ilk dilekçesini yazıyor gibi dikkatle ve heyecanla dava açmalıdır.

Adliye kapısından girip hakkını arayacakların elindeki en önemli ve etkili güç, doğru bir dava dilekçesiyle yola çıkmalarıdır.

Avukatlar açısından ise dilekçe aynı zamanda bir kimliktir. İyi ve doğru bir dilekçe hakimi yormaz ve hakime yol gösterir, özellikle hukuk hakiminin kafasında ki avukat profili yazdığı dilekçe ve taleplere şekillenir. Bu da hakimin özelikle kararsız kaldığı durumlarda gerekçesine yazabileceği doğru ve hukuki anlatımla yazılmış dilekçeden ve bu minvalde zihninde yer eden iyi avukat profilinden yana takdir hakkını kullanmasında etkili ve önemlidir.

Bu yazı başlığını önce dava dilekçesi üzerine denemeler -1 olarak adlandırdım. Ancak  yargılama esnasında özellikle ıslah gibi davanın seyrini değiştirebilecek bir çok dilekçe üzerinde konuşmamız gerektiği kanaatine vararak Yargısal Dilekçeler üzerine denemeler olarak değiştirdim. Amacım tecrübelerimden yola çıkarak son dönemlerde Yargıtay uygulamaları ile kafa karıştıran, özellikle çok hata yapılan  ve halen tam olarak sonuçları anlaşılmayan 6100 sayılı HMK çerçevesinde önemli bazı usul kurallarına dikkat çekmek suretiyle dava dilekçelerinde nelere dikkat edileceği üzerine  bir yazı serisi olarak meslektaşlarla paylaşmak. Umarım faydalı olur. Bende bu vesile ile biraz daha okumak ve yeni şeyler öğrenmek imkanına kavuşacağım.

Yazımı Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 1974/7326 Esaslı dosyasında avukat dilekçesini eleştiri üzerine paylaştığı o veciz cümle ile bitirmek istiyorum.

“ Dava dilekçesi davanın alın yazısıdır.”

Hukukçu

Hasan ÇAKMAK

>> YARGISAL DİLEKÇELER ÜZERİNE DENEMELER-2