I. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.10.2022 Karar Tarihli,  2022/7078 Esas,  2022/8282 Karar Sayılı Kararı[1]:

Davacı; davalılar ile 25/02/2010 tarihli tellallık sözleşmesini imzaladığını, sözleşmeye göre davalıların dava dışı 3. kişiye ait taşınmazda bulunan kiracıların tahliyesini, ardından kiraya verenlerle sözleşmeye konu yere ilişkin kira sözleşmesi kurulmasını taahhüt ettiklerini; buna istinaden, davalılara, 03/03/2010 tarihinde 22.000 TL, 23/03/2010 tarihinde 15.000 TL, 24/03/2010 tarihinde 6.700 TL olmak üzere toplam 43.700 TL ödediğini; ancak, mesleği avukatlık olan davalıların kötü niyetle hareket ettiklerini, Avukatlık Kanununun 11. maddesine göre avukatların tellallık yapamayacağını, bununla birlikte tellalın tarafsız olması gerektiğini, ama davalıların esasında taşınmazı kiraya verenlerin avukatlığını yaptığını, tarafsız olamayacaklarını, bu nedenlerle söz konusu sözleşmenin geçersiz olduğunu; taşınmazın da bu zamana kadar tahliye edilmediğini; davalılara 20/08/2010 tarihli ihtarname keşide ederek ödediği paraların iadesini talep ettiği halde ödeme yapılmaması üzerine başlatmış olduğu takibe davalıların haksız itiraz ettiklerini ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar; sözleşmede davalı ...'ın imzasının bulunmadığını, kira sözleşmesinin de tellallık faaliyeti sonucu imzalandığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece; davalı ... hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan, davalı ... hakkında açılan davanın esastan reddine dair verilen karar, tarafların temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 06/06/2016 tarihli ve 2011/114 E. 2014/334 K. sayılı ilamıyla; kötü niyet tazminatı hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmemiş olduğu, gerekçesiyle, bozulmuştur.

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece; davanın, davalı ... yönünden pasif husumet yokluğundan, davalı ... yönünden ise imzalandığı inkar edilmeyen tellallık sözleşmesinin 5.2 ve 5.3 hükümleri ile kira sözleşmesinin imzalanmış olması nedeniyle reddine, sabit olmadığından kötü niyet tazminatı talebininde reddine dair verilen karar, tarafların temyizi üzerine; Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 25/11/2019 tarihli ve 2017/4038 E. 2019/11484 K. sayılı ilamıyla; tellallık hizmetini üstlenen davalıların avukat olması ve Avukatlık Kanununun 11. maddesiyle tellallığın avukatlıkla birleşmeyen işlerden sayılması nedeniyle, TBK'nın 27.maddesi hükmü gereği sözleşmenin kesin hükümsüz olduğu, tarafların aldıklarını geri vermeleri gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, mahkemece; davalı ...'ın sözleşmede imzası olmaması nedeniyle hakkındaki davanın taraf ehliyeti yokluğundan usulden reddine, davalı ... hakkındaki davanın kısmen kabulü ile davalının takibe vaki itirazının 43.700 TL asıl alacak ve 2.629,83 TL işlemiş faiz toplamı 46.329,83 TL için iptaline, takibin bu miktar üzerinden ve takip talebindeki diğer koşullar ile devamına, davalı ...'ün % 40 oranında (17.480,00) icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına dair karar verilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2) Davalılar tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan " Belgedir " başlıklı yazıda;" ... ile ... aleyhine İzmir 23. İcra Müdürlüğünün 2010/13441 Esas sayılı dosyası ile başlatılan ödenen bedellerin iadesi istemli toplam ( 03/03/2010 tarihli 22.000 TL, 23/03/2010 tarihli 15.000 TL, 24/03/2010 tarihli 6.700 TL alacak olmak üzere) 43.700TL alacak ile ilgili şirketimizin hiçbir hak ve talebi olmadığını açıkça beyan ve kabul ederek, Av. ... tarafından bu sözleşme kapsamında şirketimize verilen hukuki hizmetlerinin karşılığı vekalet ücreti olarak bu bedelin kendisine ödendiğinin kabulü ile bu alacak ile ilgili açılan her türlü icra takibi ve davalardan herhangi bir alacak, vekalet ücreti ve masraf talebimiz olmadan feragat edeceğimizi beyan, kabul ederiz. " ifadelerine yer verilmiştir. Davacı vekili, ibraz edilen bu yazı içeriğinin davalılar tarafından sahte olarak düzenlendiğini savunmuştur. Borcu sona erdiren ödeme belgesinin yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği dikkate alındığında, sunulan bu yazıya ilişkin davacı tarafın beyanı da alınarak, gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir.

Buna göre, mahkemece yapılacak iş; yargılama aşaması henüz tamamlanmamış olduğundan davacı şirket adına imzalanan yazı üzerinde durulması, davacıdan; davalının savunmasına ve sunulan yazıya karşı diyeceklerinin sorulması, bundan sonra gerekirse imza incelemesi de yapmak suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar vermek olmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428 inci maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440 ncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

II. Delillerin İleri Sürülmesi Kesiti Hakkındaki Açıklamalarımız:

Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre, yazılı yargılama usulünde davacı cevaba cevap dilekçesinin verilmesi anına kadar, davalı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi anına  kadar, basit yargılama usulünde davacı dava dilekçesinin verilmesi anına  kadar, davalı cevap dilekçesinin verilmesi anına  kadar iddiasını ve/veya savunmasını karşı tarafın veya mahkemenin muvafakati olmadan ve de ıslah yoluna başvurmadan dilediği gibi genişletebilir ya da kısmen veya tamamen değiştirebilir(HMK m.141/1-2).Demek ki davacı veya davalı dilekçeler aşamasında yargılama usulünün türüne göre, iddiasını veya savunmasını dilediği gibi genişletebilir ya da değiştirebilir. Davacı veya davalı dilekçesinde bahsetmiş olduğu ancak mahkemeye sunmamış olduğu belgeleri mahkemece kendilerine ön inceleme duruşmasına davet tutanağının tebliğ edildiği tarihten itibaren iki haftalık kesin süre içinde mahkeme ibraz edilmesi veya başkaca yerden getirilecek olan deliller hakkında açıklama da bulunulması gerekmektedir. Aksi halde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılır (HMK m139/1-ç). Ancak bu durum taraflara yeni delil sunma imkânı getirmemektedir. Sadece tarafların dilekçesinde bahsetmiş olduğu ancak mahkemeye ibraz etmemiş olduğu delillerin ön inceleme duruşmasına davet tutanağının tarafa tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkemeye sunulması ve başkaca yerden getirilecek olan deliller hakkında açıklama yapmak ile sınırlı bir imkandır.

Yargılamanın tarafları, dilekçeler aşaması dışında kanun belirtmiş olduğu istisnalar haricinde ancak ıslah veya karşı tarafın açık muvafakati ile iddiasını ve/ veya savunmasını genişletebilir ya da değiştirebilir. Yeri gelmiş iken şu hususu ifade etmekte yarar vardır ki; 7251 sayılı yasa ile 6100 sayılı HMK da değişiklik yapılmadan önce ön inceleme duruşmasına katılan taraflardan biri ön inceleme duruşmasına mazeretsiz olarak katılmayan tarafın yokluğunda iddiasını veya savunmasını dilediği değiştirebilir veya genişletebilirdi. Ancak adı geçen yasa ile yapılan değişiklik ile bu husus kaldırılmıştır. Yani, ön inceleme duruşmasına mazeretsiz olarak katılmayan tarafın yokluğunda duruşmaya katılan diğer taraf iddiasını veya savunmasını değiştiremez ya da genişlemez.

Yukarıda yer vermiş olduğumuz usul kesiti dışında (dilekçeler aşaması, ıslah veya karşı tarafın açık muvafakati) bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir (HMK m.145) . Aynı şekilde ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak ileri sürüldüğü halde ilk derece mahkemesinde dikkate alınmayan deliller ile mücbir sebepler ile gösterilemeyen deliller istinaf mahkemelerince dikkate alınır (HMK m. 357/3).

III. Yargıtay Kararına Karşı Usul Hukuku Anlamında Eleştirilerimiz:

Dilekçeler karşılıklı olarak verilmesinden sonra taraflar bakımdan iddianın ve/veya savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi yasağı başlar diğer bir ifade ilke teksif ilkesi tezahür eder. Dilekçeler karşılıklı olarak verildikten sonra taraflar iddia veya savunmasını kanunun istisna tanımış olduğu haller dışında ancak karşı tarafın açık muvafakati veya ıslah yoluyla değiştirebilir ya da genişletebilir.

Bununla birlikte, yargıtay kararı konu somut uyuşmazlıkta davalı tarafından temyiz dilekçesinin ekinde ibraz etmiş olduğu “belge“ başlıklı yazının tarihi hususunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.

Yargıtay kararına konu somut uyuşmazlıkta, davalı taraf aleyhine açılan davada davalı temyiz aşamasında temyiz dilekçesinin ekinde ibraz etmiş olduğu “belge” başlıklı yazılı belgeyi   ilk derece mahkemesine sunmamıştır. Aynı şekilde, davalı taraf belgeyi davacının açık muvafakati ile ne de ıslah ile dosyaya ibraz etmiştir. Kaldı ki davalının bu belgeleri ıslah yoluyla da dosya ibraz etmesi mümkün değildir. Zira, ıslah, ilk derece mahkemesinin tahkikat aşamasının sonuna kadar bir defaya mahsus olmak amacıyla taraflar daha önceden yapmış olduğu usul işlemini kısmen ya da tamamen değiştirebilmeye yarayan bir haktır. Oysa davalı taraf adı geçen belgeyi, ilk defa temyiz aşamasında yani kanun yolu aşamasında dosyaya ibraz etmiştir. Bu yüzden ıslah ile de dosyaya ibraz edilmesi mümkün değildir. Bunun haricinde HMK m.145 ve 357/3 de bahsedilen, istisnai hallerde davalı nezdinde oluşmamıştır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi  söz konusu kararında her ne kadar davalı tarafından temyiz  aşamasında ibraz edilen  belgeler borcu söndüren ve sona erdiren niteliğe haiz olduğu yargılamamın devam ettiği sürece yargılamanın  her aşamasında ileri sürebileceğini, bu sebeple bu belgelerin dikkate alınarak karar verilmesi gerekçesinden bahsetmiş ise de; yukarıda defaten belirttiğimiz üzere, davalı tarafından dosyaya ibraz edilen belge her ne kadar borcu sona erdiren bir belge mahiyetinde olsa bile istisnalar haricinde dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra taraflar bu  delili ileri süremez, iddia veya savunmasını genişletemez ya da değiştiremez.

İtiraz sebepleri yani borcu sona erdiren ya da geçersiz olduğunu gösteren belgeler, bu itibarla davalı tarafından dosyaya ibraz edilen ibraname ve ödeme niteliğindeki -belge- başlıklı belge bu yasak kapsamındadır.

Ancak öğretide ki genel kabul görüşe göre, dava dosyasından anlaşılabilen itiraz sebeplerinin sonradan ileri sürülmesi, yasak kapsamında olmadığı ifade edilmektedir[2]. Böylelikle, dava dosyasından anlaşılabilen itirazlar temyiz aşamasında da dikkate alınabilecektir.

Buna karşılık, dava dosyasından anlaşılmayan itiraz sebeplerinin, davalı tarafından cevap süresi içinde verilen cevap dilekçesinde bildirilmemesi durumunda, bu itirazların sonradan ileri sürülmesi yasak kapsamındadır. Ancak yargıtay, inceleme konumuz karar ile diğer birçok kararında dava dosyasından anlaşılmayan itirazlarında hakim tarafından resen dikkate alınması gerektiğini, bu duruma ilişkin bilgi ve belgelerin temyiz aşaması da dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında diğer bir söyleyiş tarzı ile mahkeme kararının kesinleşmesi anına kadar dosyaya ibraz edileceğini belirtmektedir.( Yargıtay 9.HD. 26.6.2001 T., 2001/5677 E., 2001/10948 K); (Yargıtay HGK. 12.2.1986, 6/727-110); ( Yargıtay 9.HD. 26.5.1999 T., 1999/8193 E., 1999/9402 K)

Doktrinde belirtildiğinin aksine, davalı tarafından dosyaya ibraz edilen borcu sona erdirici nitelikte olan belgeler dosya içerisinden anlaşılacak nitelikte olmayan tam aksine ilk defa temyiz aşamasında dosyaya giren belgeler niteliğindedir. Bu sebeple, yargıtay kararının aksine davalı tarafından ilk defa temyiz aşamasında teksif ilkesine aykırı olacak şekilde dosyaya ibraz edilen borcu sona erdirici nitelikte olan bir belge olsa bile hâkim tarafından bu belge dikkate alınmaksızın karar verilmesi gerekmektedir. Aksine durum yargılamanın taraflarının keyfi şekilde yargılamanın her aşamasında delil ileri sürebileceği sonucunu doğurmaktadır. Bu durumda kamu düzenini çok ciddi şekilde bozacaktır. Zira, herkes iddia ve savunmalarını hakkında mahkeme nazarında kanaat uyandırmak, doğruluğunu göstermek amacıyla ispat hakkına sahiptir. Ancak bu ispat hakkı kesinlikle sınırsız değildir. Ancak kanunun izin vermiş olduğu ölçüde ve kesitte ispat hakkı kullanılabilir (HMK m.189). Yargılama usulüne dair kurallar kamu düzenindendir. Yargılamanın taraflarının bu kurallara riayet etmesi hâkimde bu kuralları resen gözetmesi gerekmektedir. Yazımızın konusunu oluşturan Yargıtay kararında ileri sürülen belge borcu sona erdiren nitelikte olduğu takdirde yargılamanın her aşamasında bu kapsamda kanun yolu aşamasında da ileri sürülebileceği gibi bir anlam çıkmaktadır. Bu durum yargılamanın taraflarının keyfi ve kötü niyetli olarak hareket etmesine, maddi hakikatin geç surette ortaya çıkmasına, usul ekonomisi ilkesinin, silahların eşitliği ilkesinin, adil yargılanma hakkının, mahkeme erişim hakkının ihlaline sebep olacaktır. Nitekim, bu durum yani yargıtayın borcun sona erdiren bilgi ve belgelerin temyiz aşamasında dahi dosyaya ibraz edilebileceğini, hakimin bu belgeyi dikkate alarak karar verilmesi gerektiğini içeren kararları öğretide haklı olarak Bulut[3] tarafından “ Tüm bu nedenlerle, sözü edilen borcu söndüren belgelerin her aşamada ileri sürülebilmesi uygulamasından en kısa zamanda vazgeçilmesi ve hatta böyle bir belge nitelendirmesinin dahi sonlandırılması gerektiği kanaatindeyiz. Aksi hâlde, dava malzemelerinin sunulmasına ilişkin usûl kurallarının ihlâli yanında, alt derece yargılamasında yürütülen yargılama faaliyetinin önem ve niteliği de zedelenmekte; Yargıtay’ın temyiz incelemesinin hukukî sınırları kapsamında kendisinden beklenen aslî görevleri yerine getirmesi de güçleşmektedir.” şeklindeki gerekçelerle eleştirilmektedir. Açıklanan bu sebepler ile Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.10.2022 tarihli incelememize konu edilen ve ayrıca Yargıtayın diğer dairlerinin bu konu hakkındaki kararları usul hukuku kurallarına aykırılık teşkil ettiği kanaatindeyiz.  

IV. Sonuç:

Sonuç olarak, bizlerde Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.10.2022 tarihli “Borcu Sona Erdiren Ödeme Belgesinin Yargılamanın Her Aşamasında İleri Sürülebileceğini”  içeren  kararına katılmamakla birlikte öğretideki bu hususa dair görüşe(borcun sona erdiğine dair itirazın dosyadan anlaşılıp anlaşılmayacağı göre yapılan ayrımına) katılıyoruz. Bu kapsamda, itiraz sebeplerinin dosyadan anlaşılabilir olup olmadığı ve ileri sürüş kesitine göre mahkeme tarafından dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin olarak ikili bir ayrım yapmak gerekir;

- Eğer itiraz sebepleri dosya içerisindeki bilgi, belge veya delillerden anlaşılabiliyorsa taraflar ileri sürmemiş olsa bile hâkim tarafından resen dikkate alınarak dosyada ki diğer deliller birlikte değerlendirilip sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Böylelikle, borcu sona erdiren belge temyiz aşamasında da dikkate alınabilecektir.  

- Eğer itiraz sebepleri dosya içerisindeki bilgi, belge veya delillerden anlaşılamıyorsa o durumda taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı davalarda (resen harekete geçilmesini gerektiren davalar hariç olmak üzere) yargılamanın tarafları davaya uygulanacak olan yargılama usulünün türüne göre, dilekçeler aşamasında bu itiraz sebebini ileri sürmüş ve bu hususta delil göstermiş ise, mahkeme tarafından dikkate alınması gerekir. Ancak yargılama usulünün türüne göre, tarafların kanunun belirlemiş olduğu istisnai durumlar haricinde (ıslah, karşı tarafın açık muvafakati, HMK m.145, HMK m. 139, HMK m. 357/3 vs.)  dilekçeler aşaması dışında ileri sürülen itiraz sebepleri ile delilleri yargılamanın hangi aşamasında ileri sürüldüğü hususu gözetilmeksizin hâkim tarafından resen dikkate alınmaması suretiyle dosyada ki diğer delillerden çıkarılan sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, temyiz aşamasında da dosya içerisindeki belgelerden anlaşılmıyor ise o durumda hakim tarafından dikkate alınmayacaktır.

----------------

[1] (https://karararama.yargitay.gov.tr/) Erişim Tarihi: 18.01.2023

[2] Pekcanıtez, H/Atalay, O/ Özekes, M; (2009) Medeni Usul Hukuku, 8.B, Ankara s. 322; Kuru, B/ Arslan, R/ Yılmaz, E.(2010),  Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 21. B, Ankara s. 335

[3] Bulut, U.,(2022),  yargıtay uygulamasında “borcu söndüren belge” ve ileri sürülmesi bakımından usuli sorunlar. Sayı: 2 Ağustos s. 140-141