1. Genel Olarak

Deniz ticaret hukuku kapsamında sigortacının taşıyana rücu hakkının temelini halefiyet ilkesi oluşturmaktadır. Halefîyet ilkesine göre sigortacı ödediği tazminat dolayısıyla sigortalının haklarına sahip olur ve üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya dava açabilir. Bu ilkenin bir sonucu olarak sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kişinin yerine geçer, onun halefi olur. Böylece, zarara neden olan kişilere karşı sigorta ettirenin açabileceği tüm davaları sigortacı açar ve meydana gelen zararın tazminine ilişkin talep haklarını kullanır. Ancak, sigortacı, zararın tamamını karşılamamışsa sigortalının ödenmeyen kısma ilişkin talep hakları sona ermez. Bu durumda sigortacı, tazmin ettiği zarar ölçüsünde sigortalının halefi olur ve zarardan sorumlu olan kişilere karşı rücu hakkını kullanır.

2.Türk Ticaret Kanunu Kapsamında Sigortacının Rücu Hakkının Esasları

2.1.Zararın Sigortacı Tarafından Karşılanması

Sigortacıya rücu hakkı tanınması iki esasa dayanır. Öncelikle, zarar sigortalarının temelinde yatan zenginleşme yasağının bir sonucu olarak, sigorta ettirenin uğradığı zararı bir kez tazmin etmesi gerekmektedir (tek tazmin fonksiyonu). Bu çerçevede, sigorta şirketinden tazminatı alan sigortalının zarar verene başvuru hakkının da sona ermesi şarttır. Aksi halde, sigortalı, uğradığı zararın tazminini sigortacının dışında bir de zarar verenden talep edebilecektir. Halefiyet kuralı gereğince, sigorta ettiren tazmin edilen zarar miktarı ölçüsünde zarar verene başvuru hakkını kaybetmekte ve bu hak sigorta şirketine intikal etmektedir. Yargıtay kararlarında da bu husus vurgulanarak, sigorta ettirenin bir yandan zarar verenden uğradığı zararı karşılarken, diğer yandan sigorta şirketine başvurarak tazminat almasının sebepsiz zenginleşme niteliği taşıyacağı hükme bağlanmıştır.[1]

2.2.Zarardan Asıl Sorumluya Başvuru İmkânı

İkinci olarak, sigortacı, halefiyet ilkesi sayesinde, zarardan asıl sorumlu olan kişiye başvurarak bu kişinin neden olduğu zararın sonuçlarına katlanmasını sağlayabilmektedir (ceza fonksiyonu). Gerçekten, sigorta teminatı olmasaydı, zarar gören, uğradığı zararın tazmini için haksız fiil hükümlerine göre sorumluluğu bulunan kişilere müracaatla tazminat talebinde bulunacak idi. Sigorta sözleşmesi sayesinde, zarar gören sigortalı bu yükten kurtulmakta ve uğradığı zararı sigortacıdan tazmin etmektedir. İşte halefiyet ilkesi sayesinde, sigortacı, sigortalının yerine geçerek zarar verenden tazminat talebinde bulunmakta ve böylece kusuru ölçüsünde bu kişiye başvurabilmektedir. Hiç kuşkusuz, üçüncü kişinin zarardan sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olması ve zararı tazmin yükümlülüğünün doğmuş olması gerekir. Aksi halde, sigortacı, ödediği tazminata bizzat katlanmak zorunda kalacaktır. Nitekim, 17.01.1972 tarih ve 2/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da, "sigortalının ne hakkı varsa bunların sigortacıya geçeceği, sigortacının sigorta ettirenin bütün def’ ilerini zarardan sorumlu olana karşı ileri sürebileceği haksız eyleme dayanan rücu davalarında haksız eylem kurallarının uygulanacağı ve sigortacının kanuni halef sıfatıyla bu kurallara göre tazminat isteyeceği, açtığı davanın sigorta ettirenin aynı şahıs aleyhine açabileceği davanın zamanaşımına tabi ve aynı tarihte başlayacağı" öngörülmüştür. Aynı şekilde, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bir kararında da ifade edildiği üzere, kusuru olmaksızın zarara neden olan bir kişiye karşı sigorta şirketinin rücu davası açması mümkün değildir.[2]

3.Deniz Ticaret Hukuku Kapsamında Navlun Sözleşmesi ve Bu Sözleşme Kapsamındaki Yükün Ziya ve Hasarı ile Birlikte Taşıyanın Sorumluluğu

3.1.Navlun Sözleşmesi

Navlun sözleşmesi niteliği itibariyle taraflardan birinin (taşıyan) deniz yoluyla eşya taşımayı, diğer taraf taşıtanın da bunun karşılığında bir ücret (navlun) ödemeyi taahhüt ettiği bir akittir. Bu kapsamda navlun sözleşmesi, iki tarafa borç yükleyen (sinallagmatik) bir sözleşmedir.[3]

Navlun sözleşmesinin taraflarını taşıyan ve taşıtan oluşturur. Taşıyan, deniz yolu ile yük taşımayı taahhüt eden taraftır. Bir kimse donatan veya gemi işletme müteahhidi değil ise ancak yük taşımayı taahhüt etmesi durumunda alt taşıma sözleşmesi söz konusu olur. Fakat bu kimsenin yük taşıma taahhüdünü yerine getirebilmesi için donatan veya gemi işletme müteahhidi ile ayrıca taşıtan olarak bir navlun sözleşmesi yapması gerekir. Bu sözleşmeye ise ‘‘asıl taşıma sözleşmesi’’denir. Asıl taşıma sözleşmesi her ne kadar alt taşıma sözleşmesine bağlı olarak kurulmaktaysa da başlı başına ayrı bir sözleşme olan navlun sözleşmesidir.[4]

3.2.Deniz Ticaret Hukuku Kapsamında Yükün Ziya ve Hasarı

Hukuki anlamda ziya, bir maldan ekonomik olarak yararlanma imkanının ortadan kalkması durumunu ifade etmektedir. Buna göre ziya halinin gerçekleşmesi için bir malın cismen yok olması bir zorunlu bir şart değildir. Malın cismen mevcut olması halinde dahi ondan ekonomik olarak istifade etme imkanının kalmaması durumunda ziya hali söz konusu olmaktadır.

Taşıma hukukunda ziya, taşıyanın taşınmak üzere kendisine verilen eşyayı, hak sahibine teslim edemeyecek duruma düşmesini ifade eder. Teslim edememenin hangi nedenden kaynaklandığı önem taşımaz. Bu durum zapt ve müsadere gibi hukuki veya yükün denize düşmesi, çalınması kaybolması gibi fiili bir imkansızlıktan da ileri gelebilir. Ziya, tam ziya ve kısmı ziya olarak ikiye ayrılır. Tam ziya, malların yok olması veya bir daha elde etme imkânı olmaksızın elden çıkması, özellikle kurtarılamayacak şekilde batması veya asli vasıflarının kaybolmasıdır. Tam ziya halinde, yükün teslimi söz konusu olmadığı için, teslim alınmayan yükün muayenesi ve ihbarı da mümkün değildir. Tazminat bakımından ise, yükün ekonomik değerini tamamen yitirmesi tam ziya olarak kabul edilmektedir. Taşıyanın, teslim aldığı eşyayı gerek ağırlık gerekse adet bakımından eksik teslim etmesi kısmi zıyaı oluşturur. Niteliği gereği bölünemeyen (halı, tablo vs. gibi) eşyalarda kısmi zıya, genellikle kalan kısmın hiçbir değer ifade etmemesi sonucunu doğurduğu için tazminat bakımından tam ziya olarak değerlendirilmektedir. Niteliği gereği bölünebilen ve bir bütünlük arz etmeyen yükün ziya uğraması halinde ise ödenecek tazminat sadece zayi olan kısım dikkate alınarak hesaplanır (Örneğin 100 sandık elmanın 50 sandığının ziyaa uğraması hali).[5]

Buna ek olarak bir eşyanın, artık ekonomik olarak fayda getirmeyecek kadar geç teslim edilmesi hali de zıya olarak tanımlanabilmektedir. Nitekim 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 874. Maddesi bu durumu "Eşya, taşıma süresini izleyen yirmi gün içinde teslim edilmezse, hak sahibi ona zayi olmuş gözüyle bakabilir." hükmüyle tanımlanan zıya karinesiyle belirtmektedir.[6]

Eşyanın hasara uğraması ise değerinin azalmasına sebebiyet veren her türlü maddi kötüleşmeyi ifade eder. Bu anlamda hasar, eşyanın paslanması, donması, ıslanması, kirlenmesi, kırılması, eşyaya yabancı bir kokunun sinmesi biçiminde ortaya çıkabilir. Hasar bakımından esas alınan esas kriter, eşyadaki maddi kötüleşme sonucu bir değer azalmasının meydana gelip gelmediğidir[7]. Bu nedenle taşıma sırasında, yükün borsa fiyatının düşmesi ya da mevsimin geçmesi nedeniyle değerinin azalması, hasar olarak nitelendirilemez.[8]

3.3.Taşıyanın Sorumluluğunu Düzenleyen Türk Ticaret Kanunu Hükümleri

Taşıyan, deniz yolu ile yük taşımayı taahhüt eden kimsedir. Taşıyan, donatan veya gemi işletme müteahhidi de olabilir. Ayrıca denizde yük taşımayı taahhüt eden herhangi bir kimse de taşıyan sayılır. Uluslararası metinlerden olan Lahey Kuralları ’nın 1-a maddesinde ve ayrıca “Carriage of Goods by Sea Act (COGSA) 1971”de taşıyan, geniş kapsamlı olarak sadece “ship owner” kavramı ile ifade edilmiştir. Buna karşılık diğer bir uluslararası metin olan Hamburg Kuralları’nda “akdi taşıyan” ve “fiili taşıyan” olmak üzere iki ayrı taşıyan kavramına yer verilmiştir. Akdi taşıyan, gönderen ile bizzat navlun sözleşmesi akde den veya adına navlun sözleşmesi akdedilen kişidir. Fiili taşıyan ise, bir taşımanın ifasının kısmen veya tamamen kendisine bırakılmış olduğu veya böyle bir ifa kendisine tevdi edilen kişidir. Fiili taşıyan, akdi taşıyanın gönderenle akdettiği navlun sözleşmesinden doğan taşıma borcunun ifasında kullandığı yardımcı şahsıdır, akdi taşıyanın adamı olmamasının nedeni de aralarında bulunduğu kabul edilen hizmet sözleşmesidir. Akdi taşıyanın donatan, gemi işletme müteahhidi veya çarterer olup olmamasının bir önemi yoktur. Önemli olan, deniz yolu ile taşıma taahhüdünde bulunulmuş olunmasıdır. Fiili taşıyan kavramı, eşya taşıma alanına getirilen en önemli yeniliklerdendir. Bu kavram, kısmen veya tamamen aynı yükün taşınmasını yüklenen birden fazla navlun sözleşmesi çerçevesinde ve birden fazla taşıyanın söz konusu olduğu hallerde, yük zararından dolayı tazminat talebinin kime yöneltileceği konusunda bir çözüm getirmiştir. Akdi taşıyan ve fiili taşıyan kavramlarına hukukumuzda ilk kez (Hamburg Kuralları ile uyumlu olarak) Yeni Türk Ticaret Kanunu ile değinilmiştir. Yeni Kanunumuzda “fiili taşıyıcı” ve “asıl taşıyıcı” kavramlarına kanunun 888. Maddesinde yer verilmiştir. Anılan maddede, fiili taşıyıcı- nın kısmen veya tamamen taşıma işini yerine getirdiğine değinilmiş ve bu kişinin, eşyanın zıyaı, hasarı veya gecikmesi nedeniyle kendisi tarafından yapılan taşıma sırasında ortaya çıkan zarardan asıl taşıyıcı gibi sorumlu olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı maddenin devam eden 3. fıkrasında, asıl taşıyıcı ile fiili taşıyıcının müteselsilen sorumlu oldukları da vurgulanmıştır. Yine bu sorumluluk kaydı da Yeni TTK ile getirilen önemli bir yeniliktir.[9]

Taşıyan kavramının ulusal ve uluslararası hukuktaki genel görünümünden bahsettikten sonra bu bahsi kapatırken son olarak “Taşıyanın Sorumluluğu” na ilişkin TTK’nın 1178.madde hükmünü de aşağıda aktarmak istiyoruz.

TTK’nın 1178.maddesine göre;

(1) Taşıyan, navlun sözleşmesinin ifasında, özellikle eşyanın yükletilmesi, istifi, elden geçirilmesi, taşınması, korunması, gözetimi ve boşaltılmasında tedbirli bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermekle yükümlüdür.

(2) Taşıyan, eşyanın zıyaı veya hasarından yahut geç tesliminden doğan zararlardan, zıya, hasar veya teslimde gecikmenin, eşyanın taşıyanın hâkimiyetinde bulunduğu sırada meydana gelmiş olması şartıyla sorumludur.

(3) Eşya, yükleten veya onun adına veya hesabına hareket eden bir kişiden yahut yükleme limanında uygulanan kanun ve düzenlemeler uyarınca eşyanın taşınmak üzere kendilerine teslimi zorunlu makamlardan ya da üçüncü kişilerden taşıyanca teslim alındığı andan;

a) Taşıyan tarafından gönderilene teslim edildiği ana veya

b) Gönderilenin eşyayı teslim almaktan kaçındığı hâllerde sözleşme veya kanun hükümlerine yahut boşaltma limanında uygulanan ticari teamüle uygun olarak gönderilenin emrine hazır tutulduğu ana ya da

c) Boşaltma limanında geçerli kanun ve düzenlemeler uyarınca eşyanın kendilerine teslimi zorunlu makamlara veya üçüncü kişilere teslim edildiği ana, kadar taşıyanın hâkimiyetinde sayılır.

(4) Eşya, navlun sözleşmesinde belirlenen boşaltma limanında açıkça kararlaştırılmış olan süre veya açıkça kararlaştırılmış bir süre yoksa, olayın özelliklerine göre tedbirli bir taşıyandan eşyanın tesliminin makul olarak istenebileceği süre içinde teslim edilmediği takdirde teslimde gecikme olduğu varsayılır.

(5) Eşyanın zayi olmasına dayanarak tazminat isteminde bulunabilecek kişi, dördüncü fıkra uyarınca teslim süresinin dolmasından itibaren aralıksız altmış gün içinde teslim olunmayan eşyayı zayi olmuş sayabilir.

4.Yükün Ziya ve Hasarı Kapsamında Sigortacının Tazminat Talebi İçin Taşıyana Başvurması

Deniz ticaret hukukunda genel olarak yükün zıya ve hasarından kaynaklı olarak fiili taşıyıcıya başvuru hakkına sahip asıl yükle ilgililerden kastedilen, asıl gönderen ile asıl taşıma sözleşmesi gereğince tazminat talep hakkına sahip diğer yükle ilgililerdir. Söz konusu bu diğer kişilere, asıl gönderilen, asıl taşıma sözleşmesindeki konişmento hamili ve tazminat hakkı sahiplerine sigorta tazminatı ödemek suretiyle kanuni halef haline gelen sigortacı da dâhildir. Bu durumda sigortacının, asıl taşıma sözleşmesinden evvel sigorta sözleşmesini ve kendisinin sigortalısına tazminat ödeyerek sigortalısının haklarına halef olduğunu ortaya koyması gerekir.

5.Sigortacının Rücu Hakkı Kapsamında Tazminat Talebinin Şartları

Genel olarak rücu hakkı öğretide değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bu husustaki bir görüş, rücu hakkının iç ilişki bakımından daha fazla fedakarlıkta bulunan kişi için bir telafi yolu, bir çeşit tazminat talebi olduğunu ön plana çıkararak, bu hakkı aşağıdaki gibi tanımlanmaya çalışmıştır. Rücu hakkı iç ilişkiye göre, tespit edilen kati ödeme mükellefiyeti nazara alınarak, alacaklıya bu ödeme mükellefiyetinden daha fazla ödemede bulunan şahsın durumunu düzeltmesi için, çeşitli yollarla diğer borçlulara müracaat hakkı veren ve kanundan doğan bir imkândır (haktır).[10]

6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu Kanunu “Sigorta Hukuku” başlıklı 6.Kitabı kapsamında kara sigortaları-deniz sigortaları ayrımını kaldırmıştır. Sigorta hukuku bakımından rücu hakkı ve halefiyet hakkı ise hem eski 6762 Sayılı eski Ticaret Kanununda hem de 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş bir “kanuni halefiyet” türüdür. 6102 Sayılı Kanun sigortaları “zarar sigortaları” ve “can sigortaları” olmak üzere iki ayrı bölümde düzenlemiştir. Zarar sigortalarında “halefiyeti” kabul etmiş, can sigortalarında ise halefiyete yer vermemiştir. Kanun zarar sigortalarını mal ve sorumluluk sigortaları olmak üzere iki ayrı başlık altına düzenlemiştir. Deniz ticaret hukuku bağlamında yükün ziya ve hasarından kaynaklanacak zararı teminat alan sigortacının gerçekleşecek riziko sonucu taşıtana tazminatı ödemesi durumunda onun kanuni halefi olmasında esas alınacak olan 1481.Maddeye göre;

(1) Sigortacı, sigorta tazminatını ödedikten sonra hukuken sigortalı yerine geçer. Sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel tutarında sigortacıya ait olur.

(2) Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı gereğince, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.

(3) Sigortalı veya zarar gören, birinci fıkra gereğince sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur.

Bu madde hükmü kapsamında sigortacının sigortalının kanuni halefi olarak taşıyana karşı rücu tazminatı talep edebilmesinin şartları şu şekilde sıralanabilir;

5.1.Zararın Sigorta Teminatı Kapsamında Olması

Sigorta şirketinin rücu hakkının doğabilmesi için, öncelikle, tazminat ödediği kişi ile sigortacı arasında zarar konusunu kapsayan bir sigorta sözleşmesinin mevcut olması ve bu sözleşme kapsamında üçüncü kişiler tarafından zararın gerçekleştirilmiş olması gerekir.

5.2.Zarar Görenin Dava Hakkının Mevcut Olması

Sigorta şirketinin rücu hakkının doğabilmesi için aranan ikinci şart, sigortalının zarar veren üçüncü kişiden tazminat isteme hakkının mevcut olmasıdır. Zira, sigortalı, sigorta konusu menfaate zarar veren kişiden tazminat isteme hakkına sahip değilse, sigorta şirketinin de üçüncü kişiden tazminat hakkı olmayacaktır.

Bu noktada TTK’nun 1179.maddesi taşıyanın yükün zıya ve hasarından kaynaklı sorumluluğunu bertaraf eden hükümleri bünyesinde barındırmaktadır. Söz konusu kapsamındaki hallerde taşıyanın sorumluluğuna gidilememesi sigortacının rücu tazminatı isteme hakkını da engelleyici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hükme göre;

(1) Taşıyanın veya adamlarının kastından veya ihmalinden doğmayan sebeplerden ileri gelen zarardan taşıyan sorumlu değildir. Taşıyanın veya adamlarının kastının veya ihmalinin bu zarara sebebiyet vermediğini ispat yükü, taşıyana aittir.

(2) “Taşıyanın adamları” terimi, taşımada kullanılan geminin adamlarını, taşıyanın taşıma işletmesinde çalışan veya kendisini temsile yetkili kıldığı kişileri ve taşıma işletmesinde çalışmasa bile navlun sözleşmesinin ifasında kullandığı diğer kişileri kapsar. Fiilî taşıyana ilişkin hükümler saklıdır.

Yine TTK’nun 1182.maddesi de taşıyanın kusursuzluk ve uygun illiyet bağı karinelerinden yararlandığı halleri ihtiva etmektedir;

(1) Zararın aşağıdaki sebeplerden ileri gelmesi hâlinde taşıyan ve adamları, kusursuz sayılır:

a) Denizin veya geminin işletilmesine elverişli diğer suların tehlike ve kazaları.

b) Harp olayları, karışıklık ve ayaklanmalar, kamu düşmanlarının hareketleri, yetkili makamların emirleri veya karantina sınırlamaları.

c) Mahkemelerin el koyma kararları.

d) Grev, lokavt veya diğer çalışma engelleri.

e) Yükleten, taşıtan ve eşyanın maliki ile bunların temsilcilerinin ve adamlarının fiil veya ihmalleri.

f) Hacim veya tartı itibarıyla kendiliğinden eksilme veya eşyanın gizli ayıpları ya da eşyanın kendisine özgü doğal cins ve niteliği.

g) Ambalajın yetersizliği.

h) İşaretlerin yetersizliği.

(2) Birinci fıkradaki sebeplerin ortaya çıkmasına taşıyanın sorumlu olduğu bir olayın yol açtığı ispatlanırsa, taşıyan sorumluluktan kurtulamaz.

(3) Zararın, durumun gereklerine göre birinci fıkrada yazılı sebeplerin birinden ileri gelmesi muhtemel ise, bu sebepten ortaya çıktığı varsayılır; ancak, aksi ispatlanabilir.

5.3.Sigorta Tazminatının Ödenmiş Olması

Rücu hakkı, sigorta şirketinin zarar görene ödediği tazminata bağlı olarak sigortacıya tanınan bir haktır. Bu hakkın doğabilmesi için de, sigortacının poliçe kapsamındaki zararı sigortalısına ödemiş olması gerekir. Dolayısıyla, sigorta şirketi, henüz ödeme yapmadan rücu hakkını kazanamaz. Nitekim, Yargıtay kararlarında da, sigortacının rücu hakkını kazanabilmesi için sigortalısına ödemede bulunmuş olması şart koşulmuştur.[11]

Sigorta hukuku bakımından halefiyet müessesi ile bir taraftan zarar görenin, zararını hem sigortacıdan hem de zarar verenden talep ederek, sigortanın, tazmin ilkesi dışında zenginleşme aracı olarak kullanılmasının böylece “tazminat birikiminin önlenmesi” bir taraftan da zarar verenin sorumluluktan kurtulmaması amaçlanmaktadır[12]. Ayrıca, sigortalı kişinin rizikonun doğmasından faydalanmasının engellenmesi de halefiyet ilkesinin amaçlarındandır. Bu amaçlara uygun olarak; Türk Hukukunda da zararı tazmin eden sigortacının zarar verene kanuni halefiyet çerçevesinde rücu hakkının varlığı kabul edilmiştir.[13]

Nihayetinde sigortacının taşıyana karşı açtığı ve rücuya dayanan bir davada, kanun gereği müteselsil borçlu sayılan, sözleşme tarafı taşıyıcı ile fiili taşıyıcı ya da fiili taşıyıcı ile yardımcısı arasındaki zararın paylaştırılmasında ise Türk Borçlar Kanunu’nun 62. maddesi uygulama alanı bulacak ve sorumluluğun tespitinde her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulacaktır. Buna karşılık, sigortacının, sigorta tazminatını ödemek yoluyla asıl yükle ilgili konuma gelmesi ve sigortalısına ödediği tazminatı fiili taşıyıcıya rücu etmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 62. maddesine tâbi değildir. Zira sigortacı, 62. madde kapsamında müteselsil sorumlulardan sayılmaz.[14]

Öte yandan bu noktada Türk Ticaret Kanunu sigortacıların tazminat için taşıyana başvurusu noktasında önemli bir belirsizliğin de önüne geçmeye çalışmış ve parça başı sınırlı sorumluluk meselesine de açıklık getirmiştir. Şöyle ki ÖÇH hesap birimi ölçü kabul edilerek tazminat sınırı üzerindeki enflasyonun etkisinin azaltılması amaçlanmıştır. 1979 yılında Londra Protokolü ile değiştirilmiş Visby Kurallarındaki kaide aynen kanuna alınmıştır.[15] Böylece 666.67 ÖÇH sınırı gelmiştir, onunla yarışan bir talep olarak da kilogram başına 2 ÖÇH sınırı kanun hükmü haline getirilmiştir. Taşıyıcının sorumluluğunun sınırını ÖÇH cinsinden tayin eden söz konusu meblağlar, Türk Lirasının ÖÇH karşısındaki değeri dikkate alınarak Türk Lirasına çevrilecek ve taşıyanın TL cinsinden sorumluluğunun sınırı bulunacaktır. TTK’nın 1186. Maddesinin I. fıkrasında “ÖÇH, fiili ödeme günündeki veya taraflarca kararlaştırılan diğer bir tarihteki, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasınca belirlenen değerine göre Türk Lirasına çevrilir.” hükmü yer almaktadır. Ayrıca taşıyanın kastının, ihmalkâr davranışının ve muhtemelen böyle bir zararın meydana geleceği bilinciyle hareketinin bulunduğu hallerde sorumluluk sınırlamalarının uygulanmayacağı 1187.maddede düzenlenmiştir. Kanunumuzun 1186. ve 1187. Maddelerinde sorumluluğun sınırlandırılması çok ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

1. Sorumluluk sınırları

MADDE 1186 (1) Eşyanın uğradığı veya eşyaya ilişkin her türlü zıya veya hasar nedeniyle taşıyan, her hâlde, hangi sınır daha yüksek ise o sınırın uygulanması kaydıyla, koli veya ünite başına 666,67 Özel Çekme Hakkına veya zıyaa ya da hasara uğrayan eşyanın gayri safî ağırlığının her bir kilogramı için iki Özel Çekme Hakkını karşılayan tutarı aşan zarar için sorumlu olmaz; meğerki, eşyanın cinsi ve değeri, yüklemeden önce yükleten tarafından bildirilmiş ve denizde taşıma senedine yazılmış olsun. Özel Çekme Hakkı, fiilî ödeme günündeki veya taraflarca kararlaştırılan diğer bir tarihteki, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca belirlenen değerine göre Türk Lirasına çevrilir.

(2) Taşıyanın ödemesi gereken tazminatın toplamı, eşyanın navlun sözleşmesine uygun olarak gemiden boşaltıldığı veya boşaltılması gereken yerdeki ve tarihteki değerine göre hesaplanır. Eşyanın değeri, borsa fiyatına veya böyle bir fiyat yoksa, cari piyasa fiyatına veya her ikisinin de yokluğu hâlinde aynı nitelikte ve kalitede eşyanın olağan değerine göre belirlenir.

(3) Eşya topluca bir konteyner, palet veya benzeri bir taşıma gerecine konmuş ise, denizde taşıma senedine söz konusu taşıma gerecinin içeriği olarak yazılmış her koli veya ünite, ayrı bir koli veya ünite sayılır. Aksi hâlde, böyle bir taşıma gereci, tek bir koli veya ünite sayılır. Bizzat taşıma gereci zıyaa veya hasara uğrarsa, taşıyana ait veya onun tarafından sağlanmış olmadıkça, taşıma gereci ayrı bir koli sayılır.

(4) Yükletenin birinci fıkra uyarınca yaptığı bildirim denizde taşıma senedine yazılmışsa, bu kayıtlar karine oluşturur, ancak, bu karine taşıyan bakımından bağlayıcı değildir; 1239 uncu maddenin üçüncü fıkrası, söz konusu kayıtlar hakkında uygulanmaz.

(5) Yükleten, eşyanın cinsini veya değerini kasten gerçeğe aykırı bildirmişse, taşıyan, her hâlde, eşyanın uğradığı veya eşyaya ilişkin zıya veya hasar nedeniyle sorumlu olmaz.

(6) Taşıyanın, taşıma süresinin aşılmasından doğan sorumluluğu, geciken eşya için ödenecek navlunun iki buçuk katı ile sınırlıdır; şu kadar ki, bu tutar, navlun sözleşmesine göre ödenecek toplam navlun miktarından fazla olamaz.

(7) Taşıyanın, birinci ve altıncı fıkraların birlikte uygulanması hâlinde toplam sorumluluğu, eşyanın tam zıyaından sorumluluğu hâlinde birinci fıkra gereğince tazminle yükümlü olacağı tutarı geçemez.

(8) Taraflar, birinci ve altıncı fıkralarda öngörülen sınırlardan daha yüksek tutarlar kararlaştırabilirler; şu kadar ki, birinci fıkra bakımından tarafların kararlaştırdığı sınır, o fıkrada öngörülen sınırlardan hangisi yüksek ise, o sınırdan daha düşük olamaz.

2. Sorumluluğu sınırlandırma hakkının kaybı

MADDE 1187 (1) Zarara veya teslimdeki gecikmeye, kasten veya pervasızca bir davranışla ve böyle bir zararın veya gecikmenin meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edildiği takdirde taşıyan, 1186’ncı maddede öngörülen sorumluluk sınırlarından yararlanamaz.

(2) Zarara veya teslimdeki gecikmeye, kasten veya pervasızca bir davranışla ve böyle bir zararın veya gecikmenin meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edilen taşıyanın adamları da 1190’ıncı maddenin ikinci fıkrası hükmüne dayanarak 1186’ncı maddede öngörülen sorumluluk sınırlarından yararlanamazlar.

6.Değerlendirme ve Sonuç

Sonuç olarak Türk Ticaret Kanunda da taşıyanın tazmin borcu, eşyanın değeri ile ve belirli bir tutarla sınırlı olmak üzere iki ayrı şekilde sınırlandırılmıştır. Gerek Lahey/Visby kurallarında gerekse Hamburg Kurallarında taşıyanın tazmin borcunun üst sınırı ÖÇH ile ifade edilmiştir. Mehaz Alman Ticaret Kanunu’da, 1986 tarihli değişiklik ile taşıyanın belirli bir meblağ ile sınırlı sorumluluğunun üst sınırı olarak ÖÇH’nı kabul etmiştir. Bu gelişmeler hukukumuza yukarıda da belirttiğimiz gibi 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu ile girmiş ve 666.67 ÖÇH ile onunla yarışan bir talep olarak da kilogram başına 2 ÖÇH sınırı kanuni hüküm haline getirilmiştir.

Bununla birlikte yükün ziya ve hasarı nedeniyle oluşan zararın sigortacı tarafından kanunda belirtilen sınırlar dahilinde tazmin edilmesi ile yukarıda bahsedilen şartların hasıl olması halinde sigortacıya halefiyete dayalı rücu hakkının tanınması kamu düzeninin ihlal edilmesini engelleyecektir. Ayrıca, sigortalıya ait olan alacak hakkının bir bütün olarak yani fer’ileriyle birlikte sigortacıya intikal etmesi de sigortacının halefiyetinin başka bir avantajı olarak karşımıza çıkacaktır. Kanuni halefiyetin “sigorta tekniği” açısından en önemli faydası ise “sigorta fiyatının” yani, primlerin ucuzlaştırılmasında görülmektedir. Zira, sigortacı sigorta sözleşmesi yaparken rücu hakkına sahip olacağını ve bunu kullanabileceğini göz önünde bulundurarak primi bu oranda düşük tespit etmektedir ki, bu durum sigortaya ilgiyi artırarak, ekonomik değerin geniş bir ölçüde sigorta sözleşmesine sahip olmasını ve “zararların dağıtılmasını” sağlamaktadır. Bunun yanında sigortacının ödediği sigorta tazminatı için zarar sorumlusuna veya onun sorumluluk sigortacısına başvurması ise “usul ekonomisi” açısından halefiyetin olumsuz tarafıdır. Zira bu girişim mahkemelerin yükünü artıracak, para, zaman açısından pahalıya mal olacaktır. Usul ekonomisi açısından ve diğer yönlerden sigortacının rücu hakkının sakıncalarına rağmen, rücu hakkının menfaatler dengesinde adaleti sağladığı, sigorta ve tazminat hukukunun hakim ilkelerine uygun düştüğü ve sigorta himayesini yaygınlaştırmadaki rolü dolayısıyla hukuk politikası bakımından başarılı ve korunması gereken bir özel hukuk müessesesi olduğu söylenebilir. Netice itibariyle deniz ticareti alanında gerçekleşmesi oldukça olası kazaların ardından yükün ziya ve hasarı uğraması sebebiyle yük sahiplerinin mağduriyetinin karşılanması ve akabinde sigortacının hukuki prensiplere uygun olarak zarardan sorumlu olan taşıyıcıya bunu rücu etmesi -rücu hakkının kapsam ve niteliğinin daha da açıklığa kavuşturulması suretiyle- adalet ve hakkaniyet ekseninde önemli bir uygulama olarak yerini korumalıdır.

KAYNAKÇA:

1. Aksoy, Sami; Taşıma Hukukunda Fiili Taşıyıcı, Oniki Levha Yayıncılık, Y.2015.

2. Arkan, S.: Karada Yapılan Eşya Taşımalarında Taşıyıcının Sorumluluğu, Ankara, Y.1982.

3. Congar, Cem; Taşıyanın Sorumluluğu, URL Linki: https://tr.linkedin.com/pulse/ta%C5%9F%C4%B1yan%C4%B1n-sorumlulu%C4%9Fu-cem-con%C7%B5ar , Erişim Tarihi: 26.02.2018.

4. Çeker, Mustafa; Sigortacının Rücu Hakkı, URL Linki: http://www.cu.edu.tr/insanlar/mceker/sigortac%C4%B1n%C4%B1n%20r%C3%BCcu%20hakk%C4%B1.html, Erişim Tarihi: 28.02.2018.

5. Çelikbaş, Nil Merve; Navlun Sözleşmesi İle Konişmento Arasındaki İlişki, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, C.1, Y. 2012, S.8.

6. Demirçivi Mineliler, Zeynep; Deniz Yoluyla Taşımada Yükün Ziya ve Hasarından Doğan Sınırlı Sorumluluk, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.9, Y.2007.

7. Güzeloğlu, Abdulkadir; Eşya Taşıma Sözleşmelerinde Yükte Meydana Gelen Zarardan Doğan Sorumluluk: Zıya ve Hasar, URL Linki: http://www.guzeloglu.legal/tr/haber-makale/esya-tasima-sozlesmelerinde-yukte-meydana-gelen-zarardan-dogan-sorumluluk-ziya-ve-hasar-238.html , Erişim Tarihi: 23.02.2018.

8. Kılıçoğlu, Ahmet; Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y.1974, S. 1- 4.

9. Yasin, Melikşah; Sigortacının Kanuni Halefiyeti Müessesesinin İdarenin Sorumluluğu Alanında Uygulanması, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.71, S.1.

10. Yazıcıoğlu, E.: Hamburg Kurallarına Göre Taşıyanın Sorumluluğu, İstanbul, Y.2000.

11. Yolçiyev, Mübariz; Türk Hukukuyla Mukayeseli Olarak Azerbaycan Hukukunda Sigortacının Rücu Hakkı, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Y.2008.

---------------------------------------

[1] Çeker, Mustafa; Sigortacının Rücu Hakkı, URL Linki: http://www.cu.edu.tr/insanlar/mceker/sigortac%C4%B1n%C4%B1n%20r%C3%BCcu%20hakk%C4%B1.html

, Erişim Tarihi: 28.02.2018.

[2]Çeker, Mustafa; Sigortacının Rücu Hakkı, URL Linki: http://www.cu.edu.tr/insanlar/mceker/sigortac%C4%B1n%C4%B1n%20r%C3%BCcu%20hakk%C4%B1.html

, Erişim Tarihi: 28.02.2018.

[3]Çelikbaş, Nil Merve; Navlun Sözleşmesi İle Konişmento Arasındaki İlişki, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, C.1, Y. 2012, S.8, s.190.

[4]Congar, Cem; Taşıyanın Sorumluluğu, URL Linki: https://tr.linkedin.com/pulse/ta%C5%9F%C4%B1yan%C4%B1n-sorumlulu%C4%9Fu-cem-con%C7%B5ar ,Erişim Tarihi: 26.02.2018.

[5]Demirçivi Mineliler, Zeynep; Deniz Yoluyla Taşımada Yükün Ziya ve Hasarından Doğan Sınırlı Sorumluluk, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.9, Y.2007, s.960-961.

Güzeloğlu, Abdulkadir; Eşya Taşıma Sözleşmelerinde Yükte Meydana Gelen Zarardan Doğan Sorumluluk: Zıya ve Hasar, URL Linki: http://www.guzeloglu.legal/tr/haber-makale/esya-tasima-sozlesmelerinde-yukte-meydana-gelen-zarardan-dogan-sorumluluk-ziya-ve-hasar-238.html , Erişim Tarihi: 23.02.2018.

[7]Yazıcıoğlu, E.: Hamburg Kurallarına Göre Taşıyanın Sorumluluğu, İstanbul, Y.2000, s.76’den aktaran Demirçivi Mineliler, Zeynep; a.g.e., s.961.

[8]Arkan, S.: Karada Yapılan Eşya Taşımalarında Taşıyıcının Sorumluluğu, Ankara, Y.1982, s.51’den aktaran Demirçivi Mineliler, Zeynep; a.g.e., s.961.

[9]Çelikbaş, Nil Merve; a.g.e., s.193.

[10]Yolçiyev, Mübariz; Türk Hukukuyla Mukayeseli Olarak Azerbaycan Hukukunda Sigortacının Rücu Hakkı, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Y.2008, s.19.

[11] Çeker, Mustafa; Sigortacının Rücu Hakkı, URL Linki: http://www.cu.edu.tr/insanlar/mceker/sigortac%C4%B1n%C4%B1n%20r%C3%BCcu%20hakk%C4%B1.html

, Erişim Tarihi: 28.02.2018.

[12] Kılıçoğlu, Ahmet; Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y.1974, S. 1- 4, s.401’den aktaran Yasin, Melikşah; Sigortacının Kanuni Halefiyeti Müessesesinin İdarenin Sorumluluğu Alanında Uygulanması, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.71, S.1, s.1234.

[13] Yasin, Melikşah; a.g.e., s.1234.

[14] Aksoy, Sami; Taşıma Hukukunda Fiili Taşıyıcı, Oniki Levha Yayıncılık, Y.2015, s.261.

[15] Demirçivi Mineliler, Zeynep; a.g.e., s.979.