Polis; can ve mal güvenliğimizin koruyucusu, kollayıcısı, suçun işlenmesini önleyen, işlendiği iddia edilen suçun faillerini ortaya çıkaran meşru kuvvettir. Polis, varlığını ve hukuki dayanağını toplumun mutabakatından ve ortak mutabakatla oluşturulan temsili demokrasi iradesinin ürünü olan hukuk kurallarından alır. Ortak iradenin adı millettir ve millet de kamu kudretinin sahibidir.

Devlet ise, bu ortak iradeye ait kamu kudreti kullanımının kendisine bırakıldığı, millete hizmet eden üstün kamu gücüdür. Polis, devlete, dolayısıyla millete ve milleti oluşturan bireylere bağlıdır. Devletin polisi, milletin ve onu oluşturan bireylerin karşısında değil, yanındadır. Polis, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla kabul edilen hukuk kurallarının ilk uygulayıcısı ve takipçisidir. Polis, devletin bağlı olduğu hukukun evrensel ilke ve esaslarını sözde bırakmayıp, yaşatır. Polis, “korku” değil, “güven” demektir.

“Polis” ile “polis devleti” kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. “Polis devleti” olarak adlandırılan korkutucu ve otoriter kimliğe sahip, kural ve uygulamada keyfiliğin ön plana çıktığı yapılanmayı tanımlamak için kullanılan kavram ile “hukuk devletinin polisi” çok farklıdır. “Polis devleti”; ülkenin sahip olduğu silahlı gücün, millet, birey ve hatta devletten ziyade iktidarı kullananların yararına hizmet etmeyi tercih ettiği veya etmek zorunda bırakıldığı yapıdır ki, bu yapı içinde “polis” ve “hukuk devleti” kavramlarının isim benzerlikleri dışında bir ilgisi bulunmamaktadır.

“Demokratik hukuk devleti”; toplumda çok sesliliği ister, insanların ifade hürriyetini, eleştiri hakkını, eşitliğini korur ve adaletin düzeni sağlayacağına inanır.

Toplumu oluşturan bireylerin, kamuoyu ile paylaşmak ve seslerini duyurmak istedikleri, mutluluk ve mutsuzlukları ile ilgili önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız bir şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarının olduğu konusunda hiçbir tereddüt olamaz. Kamuoyu ile paylaşmayı ve herkese sesini duyurmayı hedefleyen bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, kamu otoritesinin beğenisine sunulmak ve beğenisini kazanmak zorunda bırakılamaz. Her insan, demokratik toplumda özgürce toplanmak, gösteri yürüyüşü yapmak, bu tür etkinliklere katılmak, düşünce ve eleştirilerini başka insanlara ve kamu otoritesine aktarmak, anlatmak, deyim yerinde ise sesini duyurmak hakkına sahiptir. Niyet okuyuculuğu yapılarak, çoğunluğun, kamu otoritesinin ve hatta ulusal yararların aleyhine düzenlendiği iddiası bile, o toplantı ve gösteri yürüyüşü silahsız ve saldırısız oldukça, başkalarının hak ve hürriyetlerini cebir-şiddet veya tehdit kullanılarak tehlikeye düşürmedikçe ve zarar uğratmadıkça, o toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasını engellenmemeli, kamu otoritesi tarafından engellemeye yönelik bahaneler aranmamalı, bu yönde hukuk kurallarının ince hesapları ile boşluklarına da sığınmamalıdır.

Esasında demokrasi, karşı görüşe ve en önemlisi de azınlık olanın sesine kulak vermek, dinlemek ve tahammül etmektir. Ancak tüm bunlar; toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, diğer insanlara, polise, can ve mal güvenliğine karşı cebir-şiddet, tehdit kullanma noktasına götüremez. Bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, düzenleme şekli ve sebebi itibariyle kamu otoritesini ve polisi tahrik edebilir, provokatif özellikler taşıyabilir, hatta sırf bu neden ile de yapılabilir. Bu durum dahi anlayışla karşılanmalıdır. Bir başka ifadeyle, aniden toplanıp kamuflaj içeren kıyafetler ile polise, çevreye saldırıp kargaşa çıkaran, cebir-şiddet kullanarak suç işleyenleri bir kenarda tutarsak, toplantı veya gösteri yürüyüşünün düzenlenme amacı polisin davranışlarını ve kamu otoritesinin baskıcı uygulamalarını protesto etmek ve hatta bu protestoyu etkin şekilde dile getirmek de olabilir.

Bununla birlikte, düzenlenen bir toplantı veya gösteri yürüyüşünün, polisi tahrik, tehdit, polise hakaret varsa, devamında polis veya diğer insanların can veya mal güvenliklerini tehlikeye düşüren zarara uğratan fiillerin icrasına geçilmiş ise polisin zor kullanma yetkisi de devreye girecektir. Bu yetki kullanımının; toplantı veya gösteri yürüyüşünün bildirimsiz yapılması, trafik düzeninin bozulması veya gürültü çıkarılması ile bir ilgisi yoktur. Bu yetki; bir toplantı veya gösteri yürüyüşü sırasında bu hakkı kullananlar tarafından başlatılanlar veya karşılıklı sataşmalara dayalı provokatif hareketlerden kaynaklanan motolof kokteyl, maytap, taş, sair patlayıcı madde ve sair cisimleri atma, çevreyi yakıp yıkma, barikat kurup savunma veya saldırı pozisyonları oluşturma eylemlerinden birisinin icrası ile başlar. Esasında polis, bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne can ve mal güvenliği açısından tehlike içeren maddeler ile katılmayı, böylece cebir-şiddetin kullanılmasını önleme yetkisine sahiptir. Ancak bunu başarmak, teorik olarak mümkün gözükse de pratikte çok zordur.
Polis, toplantı veya gösteri yürüyüşüne silahsız ve saldırısız şekilde katılan insanlara müdahale etmemeli, onlara karşı güç kullanmamalı, mesleğinin gerekli kıldığı profesyonellikle doğruyu ve yanlışı ayırmalı, kin duyarak hareket etmemeli, toplantı veya gösteri yürüyüşünü sonlandırmayacak veya can ve mal güvenliğini gözetmek suretiyle sonlandıracak şekilde, somut olayın zorunluluk içerdiği ölçüde zor kullanmalıdır.

Polis; toplumsal olaylarda, özellikle aniden gelişen veya kontrolün kaybedildiği durumda, silahsız ve saldırısız yapılan toplantı veya gösteri yürüyüşünü dağıtmak için değil, cebir-şiddete başvuranları veya bu amaçla orada bulundukları tereddütsüz şekilde anlaşılan insanları engellemek, durdurmak, kaosa, huzursuzluğa, paniğe ve düzensizliğe neden olan, can ve mal güvenliğini ciddi şekilde tehdit eder boyuta dönüşen olayların çapını küçültüp tümü ile bitirmek, düzeni sağlamak amacıyla zor kullanabilir. Polis, bu sırada keyfi değil, önceden ilke ve esasları belirlenmiş kural ve standartlara bağlı kalmak kaydı ile zor kullanmayı destekleyen, kolaylaştıran, mümkün olduğu ölçüde de yaşam hakkını gözeten silahları kullanabilir.

Zor kullanma silahları, önceden belirlenen amaç, kural ve şartlara bağlı kalınmak suretiyle kullanılmalıdır. Sıralı olarak; el, ayak, cop, kelepçe, elektroşok cihazı, sopa, tazyikli veya boyalı su, biber gazı, gaz fişeği, ve kontrolün tümü ile kaybedildiği durumda ise ateşli silahlar zor kullanma vasıtaları olarak kullanılabilir. Bu silahların kullanılmasında amaç, insanlara zarar vermek olmayıp, korkutmak, vazgeçirmek, başlayan veya başlama ihtimali bulunan saldırıyı önlemektir. Örneğin gaz fişeği; insan vücudu ve özellikle baş kısmını hedef alınarak veya düşünülerek kullanılamaz. Bu sebeple polis gaz fişeğini, insan vücudunu hedef alarak veya insana isabet etme ihtimalini öngördüğü halde, bu durumu dikkate almaksızın kullanamaz. En azından polis, kullanmak zorunda kaldığı gaz fişeğini 45 derece açı ile ve bulunduğu yerin özelliklerini dikkate alarak kullanmalıdır.

Demokratik hukuk devleti; keyfilik, düzensizlik, korku ve panik ortamını kesinlikle savunmaz ve desteklemez. Hukuk devleti, herkesin hak ve hürriyetlerinin eşit şekilde korunup gözetilmesini hedefler. İşte hukuk devleti burada da, yani polisin zor kullanma yetkisinde de kendisini gösterir. O da denetimdir. Polisin, zor kullanma yetkisini kullanırken keyfi hareket ettiği, aşırı güç kullandığı ve hukuka uygunluk sebebi sınırını aştığı iddia edilmekte ise, elbette bu tür bir iddia araştırılmalı, üstü kapatılmamalı, hukukilik denetimi süratle yapılmalı, hukuka aykırı davranan polis hakkında gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Ancak polisi peşin suçlu görmek, göstermek ve ilan etmek de doğru değildir.

İnsanlarda, polisin denetiminin zayıf olduğu, kamu otoritesinin sürekli şekilde kamu görevlilerinin yanlışlarını örtüp sorumluluk almama yönünde bir anlayış taşıdığını, ancak çok zorda kalan devletin o da isteksizce yüzeysel inceleme ile bazı kamu görevlilerini feda ettiğine olan inanışın varlığı, en azından bu şekilde bir algının oluştuğu görülmektedir. Bu toplumsal algı, inanış ve tarafgirlik ile birlikte, olayların topluma aktarılış şeklinin önemi de gözden uzak tutulmamalıdır. Esasında bu inanış, az veya çok tüm devletler hakkında vardır. Çünkü kamu kudreti kullanıcısı devlet, hem yetki kullanan kamu görevlilerinin peşin suçlu ilan edilerek, yetki kullanmaktan kaçınmalarını istemez, hem de devlet yönetimini elinde bulunduran iktidar yanlış yaptığına inanmaz ve sorumluluk üstlenmeyi de kabullenmez.

Ancak bu tür anlayış ve kabullerin hukuk devletinde yeri yoktur. Sistem basittir; “kuvvetler ayrılığı” ilkesine dayalı yasama, yürütme ve idare ile yargı organları vardır, her birisinin ayrı, şekil ve şartları hukuk kuralları ile düzenlenmiş yetkileri bulunmaktadır. Tüm bu kurallar; demokratik hukuk devleti sistemi ile kişi hak ve hürriyetlerini korumak adına kabul edilmişlerdir. Polisin de, koruyuculuk ve önleyicilik fonksiyonlarını yerine getirmesi sırasında, en azından başkalarının hak ve hürriyetlerini korumak adına zor kullanma yetkisine sahip olması gerektiği tartışmasızdır. İşte bunun sınırı, sonucu ve sorumluluğu ne olmalıdır? Cevap; genel hatları ile yukarıda anlattığımız gibi.

Son söz; “polis” sözcüğü, hak ve hürriyetlerinin korunmasını bekleyen insanlar için korku, kaygı ve güvensizlik hissine dahi yol açmamalı, “güven” anlamını taşımalıdır.

İnsanın olduğu, topluluk ve toplum halinde yaşam sürdürülen her alanın hukuk kurallarına ve düzene ihtiyacı vardır. İnsanlara süslü sözlerle, barış içinde yaşam sürdürmenin güzellikleri anlatılır. Ancak insanlık tarihi ve pratik, bu soyut tavsiyeyi doğrulamamaktadır. Polis vardır, bundan sonra da hukuk, düzen ve adalet adına olmaya devam edecektir. Çünkü polis, meşru güç kabul edilen devletin varlık göstergesidir. Önemli olan polisin hukukun evrensel ilke ve esaslarının yanında kalabilmesi ve varlık sebebinin ne olduğunu anlayabilmesidir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)