GİRİŞ
Hazırlıkları süren 12. Yargı Paketi, yargı sisteminin işleyişine yönelik çeşitli teknik düzenlemeler içerecektir. Bu pakete, uygulamada aksaklıklara neden olan bazı alanlarda revizyon yapılması, yargısal süreçlerin etkinleştirilmesine ve sadeleşmesine katkı sağlayabilir.
Bu kapsamda idari yargılama usulü, tebligat hukuku ve adli tatil müessesesi, revizyon yapılması yararlı olabilecek başlıca alanlardır. Ayrıca, harçların yargılamanın sonunda alınması ve dilekçeler aşamasının sadeleştirilmesi gibi teknik düzenlemeler de yargılamayı hızlandırabilecek tamamlayıcı adımlar olarak değerlendirilebilir.
Bu çalışma, 12. Yargı Paketi’ne eklenebilecek, uygulanabilir nitelikte dört temel öneri sunmaktadır:
1. İdari yargıda tek hâkimli yargılamanın kapsamının genişletilmesi,
2. İdari yargıda duruşmanın esnekleştirilmesi ve tanık dinletilmesinin mümkün hale getirilmesi,
3. Tebligat Kanunu’nun dijital çağın gereklerine uyarlanması,
4. Adli tatil müessesesinin güncelliğini yitirmesi nedeniyle kaldırılması.
I. İDARİ YARGIDA TEK HÂKİMLE GÖRÜLEN DAVALARIN KAPSAMININ GENİŞLETİLMESİ
Açıklama
2576 sayılı İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 7. maddesi uyarınca, uyuşmazlık miktarı 25.000 TL’yi aşmayan davalar idare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından karara bağlanmaktadır. Bu sınır, Ek Madde 1 gereği her yıl yeniden değerleme oranında artırılmakta olup 2025 yılı itibarıyla 388.000 TL olarak uygulanmaktadır. Ancak bu miktar, günümüz ekonomik koşullarına göre son derece düşük kalmakta ve idari yargıda neredeyse tüm dosyaların heyet hâlinde görülmesine neden olmaktadır.
Buna karşın, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi gereği, 2025 yılında güncel olarak 2.850.000 TL’nin altındaki ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanmakta ve bu davalar tek hâkim tarafından görülmektedir.
Benzer şekilde, 5235 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca asliye ticaret mahkemelerinde yalnızca belirli nitelikteki uyuşmazlıklar (örneğin iflas, konkordato, yeniden yapılandırma davaları) heyet hâlinde karara bağlanmaktadır.
İdari yargıda ise bu denge kurulamadığından, belirsiz alacak davaları gibi düşük meblağlı dosyalar dahi bölge idare mahkemelerince “heyetli görülmesi gerekir” gerekçesiyle kaldırılmakta, bu da yargılama sürelerini önemli ölçüde uzatmaktadır.
Bu nedenle, idari yargıda da asliye ticaret mahkemeleriyle paralel bir sistem benimsenmeli ve her yıl yeniden değerleme oranında artırılacak şekilde 2.850.000 TL’nin altındaki uyuşmazlıkların tek hâkim tarafından karara bağlanması sağlanmalıdır.
Bunun yanında, uyarma, kınama ve aylıktan kesme gibi düşük dereceli disiplin cezalarına ilişkin davalar da parasal sınıra bakılmaksızın tek hâkimli olarak görülmelidir.
Böyle bir düzenleme, hem makul sürede yargılanma hakkını güçlendirecek hem de idari yargının etkinliğini ve verimliliğini artıracaktır.
İdari Yargıda Tek Hakimle Görülecek Davalara İlişkin Kanun Değişikliği Taslağı
MADDE … –
2576 sayılı İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 7. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
Madde 7 –
(1) Uyuşmazlık miktarı iki milyon sekiz yüz elli bin Türk lirasını (2.850.000 TL) aşmayan;
a) Konusu belli parayı içeren idarî işlemlere karşı açılan iptal davaları,
b) Tam yargı davaları,
idare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından karara bağlanır.
(2) Bu parasal sınır, bu Kanunun ek 1. maddesi uyarınca her yıl yeniden değerleme oranında artırılır.
(3) Aşağıda sayılan davalar, uyuşmazlık miktarına bakılmaksızın tek hâkim tarafından karara bağlanır:
a) Kamu görevlilerinin parasal haklarına ilişkin davalar,
b) Uyarma, kınama, aylıktan kesme cezaları gibi kamu görevlilerinin meslekten çıkarılmasını gerektirmeyen disiplin cezalarına ilişkin davalar,
c) Öğrencilerin ders geçme notuna ilişkin davalar ile öğrencilik statüsünden çıkarılmasını gerektirmeyen disiplin cezalarına ilişkin davalar,
d) Karayolları Trafik Kanunu uyarınca araçların geçici veya sürekli olarak trafikten men edilmesine ilişkin davalar,
e) Aday sürücü belgelerinin geri alınmasına ilişkin davalar,
f) (Uygulamacılardan gelen öneriler doğrultusunda çözümü basit nitelikteki benzer dava türleri bu kapsama eklenebilir.)
b) Vergi mahkemelerinde:
1. Tek hâkim parasal sınırının altında kalan vergi uyuşmazlıklarına ilişkin davalar,
2. Özel esaslara alınmaya veya özel esaslardan çıkarılmaya ilişkin davalar.
(4) Bu maddenin kapsamı dışında kalan davalar heyet hâlinde görülür.
(5) Tek hâkim veya heyet hâlinde görülecek dava türleri ancak kanunla belirlenir.”
Madde Gerekçesi
Bu değişiklikle parasal sınır her yıl yeniden değerleme oranında artırılacak şekilde 2.850.000 TL’ye çıkarılmakta, ayrıca belirli dava türleri miktardan bağımsız olarak tek hâkim tarafından karara bağlanmaktadır. Amaç, makul sürede yargılanma hakkını güçlendirmek, karar süreçlerini hızlandırmak ve idari yargının etkinliğini artırmaktır.
II. DURUŞMANIN ESNEKLEŞTİRİLMESİ VE TANIK DİNLETİLMESİNİN MÜMKÜN HALE GETİRİLMESİ
Açıklama
İdari yargıda yargılama hızını olumsuz etkileyen en önemli sorunlardan biri, maddi vakıaların aydınlatılmasının gereksiz olduğu veya tarafların dinlenilmesinin kararın sonucuna etkisi bulunmayan uyuşmazlıklarda dahi duruşma yapılmasının zorunlu hâle gelmiş olmasıdır.
Uygulamada bazı hâkimler, 17. madde hükmünü, “parasal değeri bulunan ve tek hâkimle görülen davalarda duruşma yapılmasının zorunlu olmadığı” şeklinde yorumlayarak dosya üzerinden karar verebilmektedir. Ancak bölge idare mahkemeleri, dosyanın esasına girmeden salt “duruşma yapılmadığı gerekçesiyle” kararları kaldırmakta ve dosyaları geri göndermektedir. Bu durum, idari yargıdaki dava sürelerini ciddi biçimde uzatmakta, yerel mahkemelerle istinaf mercileri arasında adeta bir “pinpon topu” etkisi yaratmaktadır.
Bu bağlamda, duruşma yapılması kriterinin yalnızca parasal sınırla belirlenmesi doğru değildir. Bir dava milyonlarca lira değerinde olabilir; ancak uyuşmazlık yalnızca bir hukuk kuralının yorumuna veya idari işlemin hukuka uygunluğuna ilişkinse, duruşma yapılmasına gerek bulunmayabilir.
Dolayısıyla, duruşma açılması parasal değere değil, uyuşmazlığın niteliğine ve maddi vakıaların aydınlatılması ihtiyacına göre belirlenmelidir.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Dilek Genç / Türkiye (21 Ocak 2025) kararında işaret ettiği üzere, idari yargıda tanık dinletilmesine sistematik olarak izin verilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle, İYUK’un 17. maddesi yeniden düzenlenmeli; duruşma yapılmasının yanı sıra, uyuşmazlığın çözümü veya maddi vakıaların aydınlatılması için gerekli görüldüğünde tanık dinlenebilmesine imkân tanıyan açık bir hüküm eklenmelidir.
İdari Yargıda Duruşma Yapılması ve Tanık Dinletilmesi Hakkında Kanun Değişikliği Taslağı
MADDE … –
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
(1) Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde, mahkemece gerekli görülmesi veya taraflardan birinin talebi üzerine duruşma yapılabilir.
(2) Duruşma yapılmasına; uyuşmazlığın niteliği, maddi vakıaların aydınlatılması gerekliliği veya tarafların yahut üçüncü kişilerin dinlenilmesinin uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacağı kanaati esas alınır.
(3) Duruşma yapılmasına gerek görülmeyen hâllerde, bu husus karar gerekçesinde açıkça belirtilir.
(4) Mahkeme, duruşma yapılmasına karar verdiğinde taraflara tanıklarını ve tanıkların iletişim bilgilerini bildirmeleri için uygun bir süre verir.
(5) Tanıklar, taraflarca hazır edilebilir. Tanıkların kendi rızalarıyla gelmemesi hâlinde, mahkeme tanık beyanlarının alınmasını uyuşmazlığın çözümü için zorunlu görürse bu kişilere davetiye gönderilebilir.
(6) Tanık dinlenmesine gerek görülmemesi hâlinde, bu husus da karar gerekçesinde belirtilir.
(7) Duruşma ve tanık dinleme usulüne ilişkin diğer hususlar bu Kanun hükümlerine göre belirlenir.
Madde Gerekçesi
Bu düzenleme ile duruşma yapılması zorunluluğu parasal sınırdan çıkarılmakta, hâkime takdir yetkisi tanınmakta ve tanık dinletilmesine açık yasal dayanak getirilmektedir. Böylece gereksiz duruşmaların önüne geçilerek yargılama hızlanacak, ancak adil yargılanma hakkı korunacaktır.
III. TEBLİGAT KANUNUNUN DİJİTAL ÇAĞA UYARLANMASI
Açıklama
7201 sayılı Tebligat Kanunu 1959 tarihli olup, dönemin sosyolojik şartlarına göre şekillenmiş bir tebligat anlayışına dayanmaktadır. O dönemde tebligatın muhtara bırakılması, küçük yerleşim yerlerinde muhtarların toplumun tüm bireylerini tanıması ve vatandaşla idare arasındaki temasın sınırlı olması nedeniyle pratik bir çözüm olarak görülmekteydi. Ancak günümüz şehirleşme yapısı, nüfus hareketliliği ve dijitalleşme dikkate alındığında, bu yöntemin artık tebligatın temel amacı olan “haberdar etme” fonksiyonunu yerine getiremediği ve demode kaldığı açıktır.
Şehirlerde yaşayan vatandaşların önemli bir kısmı muhtarını hiç tanımamakta, hatta muhtarlıkların fiziksel konumunu dahi bilmemektedir. Buna rağmen yapılan tebligatın muhtara bırakılması hâlinde vatandaşın tebligattan haberdar olduğu varsayılmakta, bu durum hem hak kayıplarına hem de kimi zaman istismar edilen icra süreçlerine zemin hazırlamaktadır. Uygulamada, tebligatın fiilen muhataba ulaşmaması nedeniyle ilamsız icra takiplerinin “muhatabının haberdar olmadığı muhtara bırakılan tebligatlar” üzerinden yürütüldüğü, bu nedenle de istismar niteliğinde “ilamsız icra çeteleri” olarak adlandırılabilecek yapıların ortaya çıktığı görülmektedir.
Oysa devletin günümüzde sahip olduğu dijital altyapı — e-Devlet Kapısı, Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi (UETS), MERNİS adres doğrulama sistemi, SMS bildirimleri ve klasik e-posta ile kayıtlı elektronik posta (KEP) gibi elektronik bildirim yapmaya olanak veren sistemler — vatandaşın gerçek zamanlı ve güvenli biçimde bilgilendirilmesini mümkün kılmaktadır. Bu altyapı varken, hâlen “fiziki zarf” sistemine ve muhtar üzerinden bildirim yapılmasına dayanan bir kanunun yürürlükte olması zamanın ruhuyla bağdaşmamaktadır.
Bu nedenle fiziki olarak PTT memuru aracılığıyla yapılan tebligat da dahil olmak üzere 7201 sayılı Kanun uyarınca yapılan tüm tebligatların geçerli sayılabilmesi için en az iki farklı elektronik kanalın eş zamanlı kullanılması zorunlu hale getirilmelidir. Böylece hem elektronik tebligat yapılan kişiler bakımından teknik arızalar nedeniyle bildirim yapılmaması ihtimali ortadan kalkacak hem de normal tebligat yapılan vatandaşın içinde bulunduğu durumdan haberdar olabilmesi için tüm olanaklar kullanılmak suretiyle vatandaşın gerçekten bilgilendirildiğine ilişkin karine güçlenecektir. Salt bir fiziki sistemin kullanıldığı sistemlerde yaşanan “bana ulaşmadı” tartışması da sona erecek, ispat yükü teknik kayıtlarla objektif biçimde belirlenecektir. Günümüzde dahi hukuk işini profesyonel bir meslek olarak yapan ve UETS adresi olmayan bir hukukçuya yapılacak olan bir tebligatın muhtara bırakılması, muhatabın bundan haberdar olmasını neredeyse imkânsız kılmaktadır. Dolayısıyla ilgili kişi hukukla alakası olmayan sıradan bir vatandaş da olsa yahut hukuku meslek olarak da icra etse, kendisine muhtar aracılığı ile yapılan tebligattan haberdar olması çok zor olacaktır. Bu durum tebligat sisteminin ne kadar demode kaldığını ve revizyona ihtiyacı bulunduğunu göstermektedir. Bu durum ilamsız icra takiplerinden haberdar olmayan kişilerin takibe itiraz etmemesinin getireceği riskler veya vatandaşın hayatını etkileyecek önemli tebligatlardan haberdar olmamasının vatandaşın hayatı üzerinde yaratacağı olası olumsuz etkiler düşünüldüğünde daha da önem kazanmaktadır. Bu örnekler dahi durumun ehemmiyetini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu çerçevede Tebligat Kanunu’nun güncellenmesi, dijital çağın imkânlarını kullanmak suretiyle modern, güvenilir, hızlı ve kötüye kullanımı engelleyen bir tebligat sisteminin oluşturulması için zorunlu hâle gelmiştir.
Tebligat Kanunu’na Ek Madde Eklenmesine İlişkin Taslak
EK MADDE … –
7201 sayılı Tebligat Kanunu’na aşağıdaki ek madde eklenmiştir:
(1) Bu Kanun uyarınca yapılan tüm tebligatlar hakkında, tebligatın geçerli sayılabilmesi için, tebligatın muhatabına en az iki ayrı elektronik iletişim kanalı üzerinden - e-Devlet Kapısı bildirimiyle birlikte elektronik posta veya kısa mesaj (SMS) yoluyla - bilgilendirme yapılması zorunludur.
(2) Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde tebligat hüküm ve sonuç doğurmaz. Ancak elektronik sistem arızası, doğal afet veya mücbir sebep hallerinde, bilgilendirmenin yapılamadığına dair teknik tespit tutanağı düzenlenmesi kaydıyla tebligat geçerli sayılabilir.
(3) Elektronik bilgilendirme için kullanılacak iletişim bilgileri, muhatabın e-Devlet Kapısı hesabında doğruladığı iletişim bilgileri veya ilgili kamu kurumlarının (mernis vb.) kayıtlarında bulunan güncel veriler esas alınır.
(4) Elektronik tebligat yöntemleri, kullanılacak iletişim kanalları, teknik güvenlik standartları ve kayıt altına alma usulleri Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Madde Gerekçesi
Tebligatın geçerli sayılabilmesi için en az iki farklı elektronik kanal üzerinden bildirim yapılması zorunluluğu getirilerek, hem ispat gücü hem de güvenilirlik artırılmaktadır.
Amaç, vatandaşın gerçekten bilgilendirildiği kabulünü güçlendirmek ve “bana ulaşmadı” itirazlarını önlemektir.
IV. ADLİ TATİL MÜESSESİNİN GÜNCELLİĞİNİ YİTİRMESİ
Açıklama
Adli tatil müessesesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çiftçilerin hasat mevsiminde yargılamalardan haberdar olmaları durumunda mağduriyet yaşanması, çağın teknolojik koşulları, sınırlı posta teşkilatı ve ulaşım zorlukları nedeniyle kabul edilmiştir. Günümüzde ise dijitalleşme, e-duruşma, SEGBİS ve UYAP uygulamaları sayesinde mahkemelerin kesintisiz çalışabilmesi mümkündür.
Adli tatil nedeniyle yargılamaların durması, davaların en az iki–üç ay gecikmesine yol açmakta ve “makul sürede yargılanma hakkı”nı zedelemektedir. Bu durum, modern yargı sisteminin hız, erişilebilirlik ve süreklilik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Bu açıklamalar “adliyenin tatili olmaz” sözünün tezahürü niteliğindedir.
Bu nedenle adli tatil uygulamasının kaldırılması veya kapsamının asgariye indirilmesi, hem usul ekonomisini güçlendirecek hem de vatandaşın adalete erişimini kolaylaştıracaktır.
Adli Tatil Kanun Değişikliği Taslağı
MADDE … –
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 61. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde Gerekçesi
Adli tatil müessesesi, tarihsel gerekçesini yitirmiştir. Modern yargı sisteminde ulaşım, iletişim ve bilişim altyapısındaki gelişmeler sayesinde mahkemelerin yaz aylarında kapanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu müessese, davaların gereksiz yere bekletilmesine ve dosya birikimine neden olmaktadır.
SONUÇ
Bu dört öneri, yargılamanın hızlandırılmasını, usul ekonomisinin güçlendirilmesini ve dijitalleşmenin yargı süreçlerine tam entegrasyonunu hedeflemektedir.
➢ Tek hâkimli yargılama, dava sürelerini önemli ölçüde kısaltacak, idari yargıda karar süreçlerini sadeleştirerek hem iş yükünü azaltacak hem de makul sürede yargılanma hakkını güçlendirecektir.
➢ Duruşma ve tanık düzenlemesi, gereksiz duruşmaların önüne geçerken, gerçekten ihtiyaç duyulan durumlarda maddi vakıaların aydınlatılmasına imkân tanıyarak yargılamanın adil ve dengeli yürütülmesini sağlayacaktır.
➢ Tebligat Kanunu’nun dijitalleşmesi, vatandaşın bilgilendirilmesinde çift kanal zorunluluğu getirerek hem ispat gücünü artıracak hem de “tebligat bana ulaşmadı” gibi itirazların önüne geçecektir.
➢ Adli tatilin kaldırılması, yargı yılının kesintisiz sürmesini sağlayarak, ortalama dava süresini kısaltacak ve mahkemelerde biriken dosya yükünü hafifletecektir.
➢ Bunlara ek olarak, harçların yargılamanın sonunda alınması, vatandaşın dava açma hakkını kolaylaştıracak; dilekçeler teatisinde “cevaba cevap” ve “ikinci cevap” aşamalarının kaldırılması ise idari yargılamayı sadeleştirerek dosya trafiğini azaltacaktır.
Sonuç itibarıyla, bu önerilerin 12. Yargı Paketi kapsamında değerlendirilmesi, yargı sisteminin etkinlik, hız ve erişilebilirlik hedeflerine somut katkı sağlayacaktır.





