Türkiye'nin önemli sorunlarına çözüm önerileri getiren Abant Platformu, üçüncü kez yeni anayasayı masaya yatırıyor.Dün, Abant Palas Oteli'nde başlayan ve üç gün sürecek çalıştayda 25'i konuşmacı olmak üzere yaklaşık 100 müzakereci görüş bildirecek. 'Yeni Anayasa'nın Çerçevesi' başlıklı toplantının açılış konuşmasını yapan TBMM Başkanı Çiçek, 3 günlük çalışmanın Meclis için yol gösterici olacağını söyledi. Konu başlıkları konusunda belli bir yere gelinirse, yeni anayasanın önünde engel kalmayacağının altını çizdi. Abant'taki mutabakatların önemine değinen Çiçek, partilere şöyle seslendi: "4 siyasî partinin de bu defa taşın altına elini değil, kafasını koyması gerekiyor. Aksi takdirde, geçtiğimiz 30 yılı 82 Anayasası'nı tartışmaya harcadığımız gibi, bir 30 yıl da 'sen engelledin ben engelledim' tartışmasına enerjimizi heba etmiş oluruz."
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, herkesin sadece kendi cephesinden değil, ötekinin cephesinden de bakmasının önemine değindi.
Hükümetin, yeni anayasa çalışmasının bir entelektüel faaliyet olduğunu unuttuğunu savunan Toprak, "Gerekli tartışma ortamına izin vermeden, bir Meclis baskınıyla yeni anayasayı kotarmaya çalışmaktadır. Uzlaşma azmi, sorunların üstesinden gelmemize yardımcı olacaktır. Buradaki farklı kesimlerden aydın ve akademisyenlerin görüşleri, Türkiye siyasetine anlamlı bir katkı sunabilir. Siyasetçiler, kendisini 'toplumun yerine düşünen' kişiler olarak görmemelidir. Onların ortak aklını yansıtan insanlar olarak görmelidir. Hiçbir toplumun ortak aklı ve ortak vicdanı yanlışlık üzerinde ittifak edemez." diye konuştu.
ABANT TOPLANTISINDAN GÖRÜŞLER
Vatandaşlık tanımı
farklılıkları içermeli
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Birol Caymaz: 'Vatandaşlık' kelimesinin aidiyet ve vatanseverlik çerçevesindeki bir hukukî alana kısıtlandığını, bir haklar ve ödevler dizgisi olarak dizayn edildiğini görüyoruz. Bu yaklaşım, vatandaşların 'türdeş' olduğunu varsayan bir yaklaşım. Vatandaşlığın, ulus devlet kavramının ağırlığı altında ezildiğini ve milli kimliğe kurban edildiğini söylemek mümkün bu açıdan. Şu anda bazıları vatandaşlık itibarıyla Türk, bazıları başka sebeplerden dolayı fazlasıyla Türk. Hukukun şimdiye kadar hakim olan bu standartlaştırıcı eğiliminden ayrılarak farklılık ve hatta çelişkileri içselleştiren bir yol seçmek gerekiyor.
Bana Ermeniliğimi unutturan bir anayasa istiyorum
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş: Biz şu anda yeni bir 'biz' oluşturmayı konuşuyoruz. Eski anlayışta en büyük sorun 'biz'in tek tip olarak tanımlanmasıydı ve bizim bu paradigmayı değiştirmemiz gerekiyor. Bu, bölücülük, ayrıştırıcılık değildir. Aksine, bir araya getirici bir gelişme olur. Aksine, herkesi içerisine almayan bir vatandaşlık tanımı ayrıştırıcı bir rol oynuyor. Koşullar, bana sürekli Ermeni olduğumu hatırlatıyor. Ermeni olduğumun bana her gün hatırlatılması bana zül olarak geliyor ve ben Ermeni olmaktan kaçamıyorum. Buralı, bu toprakların insanı olayım, kalabalıklar arasında kaybolayım istiyorum. Yeni anayasanın bu geleceği tesis etmesi gerektiğini düşünüyorum. Azınlık hakları uluslararası sözleşmelerle değil, bunları aşacak bir toplumsal sözleşmeyle korunmalıdır. Bu, Lozan'ı yok saymak değildir. Ortak tarihimiz sadece kötü ve trajik olaylarla dolu değil. Aksine çok iyi örnekler de var. Osmanlı'nın vatandaşlıklar konusundaki sistemi, önümüzdeki tartışmaya ışık tutabilir.
Demokratik vatandaşlık
tanımı getirilmeli
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Vedat Bilgin: Devletin 'makro kimlik oluşturucusu' olarak ortaya çıkması asıl sorunu ortaya çıkarıyor. Çelişkiler ortaya çıkıyor. Cumhuriyet sürecinde, Cumhuriyet'in yurttaşlık tanımı, totaliter özellikler de taşıyan bir yaklaşımdır. 21. yüzyılda artık 'total vatandaşlık' tanımı geçerli olmamalı. Demokrat vatandaşlık tanımı getirilmeli. Demokratik vatandaşlık tanımı anayasamızda mevcut ama sorunlu. Devlet, anayasa ile vatandaşa ödev veriyor. Demokratik bir devlet, ödev veremez. Aksi takdirde ödevlerin, bireysel özgürlükleri yok edecek şekilde kullanılması kaçınılmaz olacaktır. Yeni anayasanın mikro kimliğimizi koruyup, esas makro anlamda dönüşümü kabul edecek bir şekilde yapılmasını bekliyorum.
Anayasa, tehdit havasını dağıtıp zenginliğimizi ortaya koymalı
Taraf yazarı Orhan Miroğlu: Yeni anayasa, farklı kimlikleri bir arada tutmaya ehil olmalı. "Nasıl yapacağız da farklı kimlikleri bir arada tutacağız?" sorusunun cevabını aramalıyız. Belirsizlik ve taleplerin karşılanmaması ağır bir tehdit havası yaratıyor. Bundan kurtulmanın yolu, anayasa sürecini belirsizliğe bırakmak değildir. Hedeflediğimiz, barış içinde bir anayasa ise ve bunu yapamazsak, birkaç yıl sonra farklı kimliklerin farklı statü ile yola devam etmesini konuşuruz endişesindeyim. Ben yeni anayasa sürecini yoksulluktan kurtulup, zenginleşme süreci olarak görüyorum. Aidiyetlerimizin ortaya konulduğu bir zenginliğe ihtiyacımız var.
Kürt sorunu özünde Kürtçe sorunu
Zaman Gazetesi yazarı Prof. Mümtaz'er Türköne: Ben öteden beri Kürt sorununun özünde bir Kürtçe sorunu olduğunu yazıyor ve söylüyorum. Siz, Kürt sorununun içinden Kürtçe sorununu çıkarıp alırsanız, bunun Kürt sorununun çözümüne olumlu yansımaları olacaktır. Kürtçe sorununun çözümü ise bu dilde eğitim verilmesinin önünün açılması yönünde bir anayasa maddesi konulması, yahut engel olan maddelerin ortadan kaldırılması suretiyle Kürtçe eğitim serbestisinin temin edilmesi yoluyla olabilir.
100 yıldır yapılan hataların
sıkıntılarını yaşıyoruz
HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı Kemal Burkay: Yaklaşık 100 yıldır yapılan hataların birikmiş sıkıntılarını çekiyoruz. Kürtçe sürekli baskı altında tutuldu. Bülent Arınç, Kürtçe eğitim verilmesi hâlinde Kürt gençlerin zorluk yaşayacağını söylemişti. Ancak hep baskı altında tutulmasına rağmen Kürtçe, Kürt aydınlarının çabası sayesinde yaşadı ve gelişti. Birçok eser basıldı ve bu çalışmalar artarak devam ediyor. Bir Fransız dergisinin yaptığı araştırmada Kürtçe, binin üzerinde yaşayan dil arasında 31. gelişkinlik sırasında yer aldı. Dillerin konuşulması ve eğitim verilmesi anlamında özgürlükçü bir yaklaşımla, birlikte yaşamanın güzel bir yolunu bulmuş oluruz.
Dil eğitimi, çoğulcu
anlayışla ele alınmalı