Bakan Ergin, partisinin Hatay’ın İskenderun ilçesi Teşkilatı’nca düzenlenen iftar yemeğine katılmak üzere geldiği ilçede, önce İskenderun Demirçelikspor ile Hatayspor arasında oynanan hazırlık maçını izledi.

Ardından iftar programına katılan Ergin, iftarın ardından yaptığı konuşmada, 12 Eylül’de halk oylaması yapılacak Anayasa değişikliğinin, Türkiye’yi AB’ye yaklaştıran bir değişiklik paketi olduğunu ifade etti.

Referandum sürecinde anayasa değişiklik paketinin içeriği dışında her şeyin tartışıldığını belirten Ergin, şöyle devam etti:

"Değişiklik paketinin halkımıza ne kazandırdığını konuşmamız gerekirken, 1980 öncesi kısır politik çekişme üslubuyla tartışmalar yapılıyor. Ana muhalefet partilerinde ’istemezuk’tan başka bir şey yok. Oysa değişiklik paketi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getiriyor. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı veriyor. Yurt dışına çıkış özgürlüğünün ancak mahkeme kararıyla kısıtlanabileceğine dair güvence getiriyor."

MEVCUT YAPI: ’SEÇ BENİ SEÇEYİM SENİ’
Ergin, anayasa değişiklik paketinin vatandaşın kamu otoritesine karşı hakkını daha çok korumasını sağlayan düzenlemeler içerdiğini belirtti ve şöyle devam etti:

"HSYK ve Anayasa Mahkemesi’yle ilgili olan düzenleme hariç, muhalefet ’Bu değişikliklere ihtiyaç yok. Yargı bağımsızlığına ilişilmesin’ diyor. Değişikliğin AK Parti’nin ihtiyacını karşılamaya dönük, değişikliğin yargıyı kuşatmaya dönük olduğu eleştirisi yapılıyor. Mevcut anayasamızdaki ise Avrupa’da ve dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulamadır. HSYK 7 kişiden oluşur, ikisi bakanla, müsteşar, geri kalan 5 üyeyi Yargıtay ile Danıştay seçer. Sonra bu kurul, Yargıtay’ı ve Danıştay’ı seçer. ’Seç beni seçeyim seni’.

Birbirine hayatiyet veren, dünyanın ve Avrupa’nın hiçbir yerinde olmayan bir yöntem uygulanıyor. Bizim getirdiğimiz model ise Venedik Komisyonu’nun ilkeleriyle uyumlu bir modeldir. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu, bu yapılan değişiklik ’Türkiye’yi AB’ye yaklaştıran bir değişiklik’ diyor."

Anayasa değişiklik paketiyle çağdaş örneklerine oranla onların ortalaması bir düzenleme kazandırmaya çalıştıklarını anlatan Ergin, "Evrensel hukukun sahip olduğu ilkeleri Türkiye’ye kazandırmaya çalıştık, çalışıyoruz. HSYK ile ilgili düzenleme, Türkiye’nin bu alanda daha önce yapmış olduğu taahhütleri yerine getiren bir düzenlemedir. Bu düzenleme ile geniş tabanlı, objektif, güven veren bir adalet sistemini oluşturabilmek için, HSYK’yı demokratik yöntemlerle inşa edecek bir model getirdik. 22 üyeli bir kurul bulunuyor, bu kurulun 16 üyesi, kürsüdeki hakim ve savcılar tarafından doğrudan seçiliyor. Getirdiğimiz model, geniş tabanlı, demokratik verilere dayalı olarak, demokratik yöntemlerle yapılan bir seçim" şeklinde konuştu.

TÜRKİYE’NİN ADALET SİSTEMİ
Türkiye’nin herkesin gönlünü rahatlatan, adalet duygusunu tatmin eden bir adalet sistemini şu ana kadar tesis edemediğini savunan Ergin, "Bundan sonraki süreçte, sadece anayasamızdaki bu değişikliklerle değil, ama yargı reformu stratejisi çerçevesinde, 300’ün üzerinde tespit edilmiş, stratejik hedefe, yargı sistemine ulaşmak suretiyle, güven veren adaleti inşallah tesis edeceğiz" diye konuştu.

Yargının, etkisinde bulunduğu iç ve dış tehditler ile hakimin vicdani kanaatlerinin baskısından kurtarılması gerektiğini savunan Ergin, şöyle konuştu:

"Yargı bağımsızlığına ilişilmesin deniyor, sonuna kadar evet, yargı bağımsız olsun. Ama altını çiziyorum, yargı bağımsızlığı bir amaç değil, araçtır. Yargı bağımsızlığı ile ulaşılmak istenen şey, yargının tarafsız olmasının sağlanmasıdır. Eğer bağımsızlık, tarafsız bir yargı oluşturmaya yetmiyorsa, o bağımsızlık hiçbir anlam ifade etmiyor demektir. ’Yargı bağımsızlığı’ derken, şunu söylüyorlar, ’Parlamento karışmasın, hükümet müdahale etmesin.’ Bu kadar mı? Başka yok mu? Yargıya etki eden faktörler sadece siyaset kurumu mu, sadece hükümet mi? Şu üç etkenden yargıyı kurtarmamız gerekiyor; Bir tanesi dış tehditler, bunların içerisinde siyaset, medya, sivil toplum örgütlerini baskıları olabilir. İkincisi iç tehditler; HSYK, Yargıtay ve Danıştay’ın etkisi.

Yargının kademeleri arasında hiyerarşik bir yapı varmış gibi ilk derece mahkeme, hakim ve savcılarına etki eden hangi iç kurum varsa, bunların tamamı iç tehdittir. İlk derece mahkemelerinde görev yapan hakim ve savcıların amiri yoktur. Onlar özgür ifadeleriyle önlerine gelen dosyalarda karar verme durumundadır. Bunu engelleyen her etki, mahkeme ve hakimlerin bağımsızlığı için birer tehdittir.

İç etki de HSYK’nın kendisidir. Bir hakim, karar verirken, acaba ’HSYK ne düşünür’, ’Yargıtay’daki büyüklerimiz ne düşünür’ diye endişe taşıyorsa, o hakimin vicdanına katkıdır, bunun başka bir izahı yoktur. Üçüncü ve en önemli etki ise bir yargıcın kendi inanç, düşünce ve kanaatlerinin etkisi altında kalmasıdır ve bu yargı üzerindeki en büyük etki ve tehditlerden bir tanesidir. Bir yargıç, kendi kanaatlerini, kendi dünya görüşünü, felsefi bakış açısını görmekte olduğu davaya yansıtma hakkına sahip değildir. Bir yargıcın tam bağımsız ve tarafsız, dış etkilere, iç etkilere ve kendi vicdani kanaatlerine karşı bağımsız olması lazım. Bunları sağlamadıkça yargı bağımsızlığından söz etmemiz mümkün değildir." (aa)