I- Giriş
22.05.2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 06.03.2025 tarihli, 2025/50 E. ve 2025/47 K. sayılı kararıyla 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 134 ve 135. maddeleri iptal edilmiştir, bu iptalle Avukatlık Kanunu kapsamında mesleği zorlaştıran, hangi fiilin cezasının ne olacağının belirsizliğini taşıyan m.134 ve m.135, 9 ay sonra yürürlüğe girmesi kaydıyla iptal edilmiş olup, işbu katıldığımız karar kaleme alınmıştır.
II- Anayasa Mahkemesi’nin Kararı
Anayasa Mahkemesi’nin kararına itiraz konusu olay; kınama cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davada, itiraz konusu kuralların Anayasaya aykırı olduğu kanısına varan Ankara 20. İdare Mahkemesi tarafından Avukatlık Kanunu m.134 ve m.135’in iptali istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
- Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre; “Anayasa Mahkemesi 22.9.2021 tarihli ve E. 2021/16, K. 2021/62 sayılı kararında 25.1.1956 tarihli ve 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanunu’nun eczacı odaları haysiyet divanının görev ve yetkilerini düzenleyen 30. maddesinin meslek mensupları hakkında disiplin cezası verme yetkisini düzenleyen kısmını incelemiş ve söz konusu kısmı, eczacı odaları haysiyet divanının meslek mensupları hakkında disiplin cezası uygulama yetkisini kullanmaları sırasında bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine yasal çerçevede imkan tanımadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 2. maddesine aykırı bularak iptal etmiştir.
Anılan kararda ilk olarak 30. maddenin söz konusu kısmında eczacılar hakkında uygulanabilecek disiplin cezaları sayılmakla birlikte anılan maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde sayılan hallerde hangi disiplin cezasının uygulanacağına ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı tespit edilmiştir (AYM, E. 2021/16, K. 2021/62, 22.9.2021, § 17).
- Bu kapsamda anılan kısımda eczacılar hakkında disiplin cezası uygulanabilecek haller sayılmakla ve disiplin cezaları da gösterilmekle birlikte maddede sayılan disiplin suç ve cezaları arasında yeterli bağlantının kurulamadığı, bu çerçevede disiplin cezasını gerektiren eylemin gerçekleşmesi durumunda fiil ve hareketin niteliğine göre disiplin cezalarının verilebileceği öngörülmekle birlikte bu ölçütün disiplin cezasının muhatapları açısından yeterli bir hukuki güvence sağlamadığı belirtilmiştir (AYM, E. 2021/16, K. 2021/62, 22.9.2021, § 18).
Öte yandan disiplin cezasının belirlenmesi konusunda haysiyet divanına sınırsız bir takdir yetkisinin tanındığı, bu bağlamda haysiyet divanına, disiplin cezasını gerektiren eylemin gerçekleşmesi durumunda ilgili kısımda yer alan disiplin cezalarından istediğini uygulayabilme imkânının tanındığı, haysiyet divanının bu yaptırımı uygularken anılan Kanun’da öngörülen sırayı gözetme zorunluluğuna da tabi tutulmadığı ifade edilmiştir (AYM, E. 2021/16, K. 2021/62, 22.9.2021, § 18). Söz konusu kararda Anayasa Mahkemesi; haysiyet divanına tanınan yetkinin somut olayın özelliklerine, eylemin ağırlığına, oluşan zararın büyüklüğüne göre kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlamanın yanında işlenen disiplinsizlik eylemi ile tayin edilen disiplin cezası arasında adil bir dengenin gözetilmesini temin edecek gerekli ve yeterli mekanizmaların kurulmadığı, verilecek disiplin cezaları bakımından keyfî yorum ve uygulamalara karşı hukuki güvencenin sağlanmadığı sonucuna varmıştır (AYM, E. 2021/16, K. 2021/62, 22.9.2021, § 18).
Anayasa Mahkemesi bu yaklaşımını 27.1.1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu, 9.3.1954 tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun ile 18.1.1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun benzer düzenlemeler içeren hükümlerini incelediği kararlarında da sürdürmüştür (AYM, E. 2023/53, K. 2023/49, 22/03/2023, §§ 4-12; E. 2023/18, K. 2023/57, 22.03.2023, §§ 4-12; E. 2024/185, K. 2024/178, 05.11.2024, §§ 4-11).
İtiraz konusu kurallar bakımından da Anayasa Mahkemesinin anılan kararlarından ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptalleri gerekir. Kurallar, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 13. ve 38. maddeleri yönünden incelenmemiştir”.
“Disiplin cezalarının uygulanacağı haller” başlıklı Avukatlık Kanunu m.134 uyarınca; “Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır”.
“Disiplin cezaları” başlıklı Avukatlık Kanunu m.135’de ise; “Disiplin cezaları şunlardır:
1. Uyarma; avukatın mesleğinin icrasında daha dikkatli davranması gerektiğinin kendisine bildirilmesidir.
2. Kınama; meslekinde ve davranışında kusurlu sayıldığının avukata bildirilmesidir.
3. On bin liradan yüz elli bin liraya kadar para cezası.
4. İşten çıkarma, avukatın veya avukatlık ortaklığının üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere meslekî faaliyetlerinin yasaklanmasıdır.
5. Meslekten çıkarma; avukatlık ruhsatnamesinin geri alınarak avukatın adının baro levhasından silinmesi ve avukatlık unvanının kaldırılmasıdır. Avukatlık ortaklığı için de baro avukatlık ortaklığı sicilinden silinmesidir”.
Anayasa Mahkemesi’nin kararına katıldığımızı; Avukatlık Kanunu’nun 134 ve 135. maddelerinde düzenlenen hükümlerin ciddi bir boşluğa sebebiyet verdiğini, bu doğrultuda takdir yetkisinin barolara keyfi olarak tanınabileceğini, hangi fiilin hangi cezayı gerektirdiğinin belirsiz olduğunu, sübjektif bir değerlendirme ile neticesi hafif ama yaptırımı ağır olan bir ceza ile avukatın karşı karşıya kalabileceğini, işlenen disiplinsizlik ile AVK m.135’e göre tayin edilecek cezanın orantısız olabileceğini ve adil bir dengenin sağlanamayacağını, bu kapsamda avukatlara hukuki güvencenin de sağlanmadığını,
Anayasa Mahkemesi’nin 22.09.2021 tarihli, 2021/16 E. ve 2021/62 K. sayılı kararında da; 6643 sayılı Türk Eczacılar Birliği Kanunu’nun eczacı odaları haysiyet divanının görev ve yetkilerini düzenleyen 30. maddesinin meslek mensupları hakkında disiplin cezası verme yetkisini düzenleyen kısmının incelendiği, eczacı odaları haysiyet divanının meslek mensupları hakkında disiplin cezası uygulama yetkisini kullanmaları sırasında eczacıların hangi fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine yasal çerçevede imkan tanımadığı gerekçesiyle Anayasanın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine aykırı bularak iptal edildiğini,
Avukatlık Kanunu m.76 uyarınca baroların; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olduğu,
Avukatlık Kanunu m.134 ve m.135’de yer alan düzenlemelerin; kamu kurumu niteliğini haiz barolara verebilecekleri cezaları öngördüğü, fakat hangi fiile hangi cezanın verilebileceği yönünde bir sınırlama çizmediği, baro disiplin kurullarının yorumlamasına açık bir şekilde cezaların tayininin baro yönetim kurulunun takdir ve değerlendirmesine bırakıldığı, bu şekilde hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesinin de ihlal edildiği, kanunların hukuk güvenliğini sağlamaya yetecek bir açıklıkta olması ve muhtemel keyfi yorumlara imkan vermemesinin elzem olduğu tartışmasızdır.
Belirtmeliyiz ki; AYM’ye göre “hukuki belirlilik” ilkesi, “yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini” ifade etmektedir[1].
Bir örnekle açıklayacak olursak; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu m.125 incelendiğinde, uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, Devlet memurluğundan çıkarılma başlıkları altında disiplin amirleri tarafından verilebilecek cezalar belirtilmekle yetinilmemiş, ayrıca hangi fiilin hangi disiplin cezası verilmesine sebep olabileceği de açıklanmıştır. “Hukuki güvenlik” ve “belirlilik” ilkelerinin doğru bir yansıması olan sözkonusu 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na kıyasen, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.135’de uyarma, kınama, işten çıkarma, meslekten çıkarmanın hangi fiiller neticesinde verilebileceği belirtilmemiş, sübjektif ve yoruma açık bir biçimde bu disiplin cezalarından birisinin avukata verilebileceği belirtilerek yetinilmiştir.
III- Netice olarak;
Avukatlık mesleğinin Ülkemizde zor bir hale geldiği tartışmasızdır, çünkü mesleği ifa ederken birçok zorlukla karşı karşıya kaldığımızı, meslek kurallarına uygun şekilde mesleği yerine getirmenin de ciddi anlamda zorlaştığını, hangi kuralın meslek etiğine ve/veya kuralına aykırı olup olmadığı ve ihlal edilen meslek kuralına karşı hangi yaptırımın uygulanacağının, Avukatlık Kanunu m.134’de ve m.135’de açıkça yer verilmediğini, bu nedenle işlenen fiil ile uygulanacak yaptırım arasında bir denge bulunmamasının yanında, hükümlerin öngörülebilir de olmadığını,
Bu doğrultuda; “hukuki güvenlik” ve “belirlilik” ilkelerinin ciddi şekilde ihlal edildiğini, Anayasa Mahkemesi tarafından 22.05.2025 tarihinde yayımlanan 06.03.2025 tarihli kararla bunun son bulduğunu, hükümlerin 9 ay sonra yürürlüğe girmek üzere iptal edildiğini, iptal kararı ile birlikte avukatların mesleki açıdan güvencelerinin artacağını, keyfi disiplin soruşturmalarının önüne geçileceğini, disiplin soruşturmasının iptal kararının yürürlüğe girmesiyle birlikte somut ve net kriterlere dayanmak zorunda kalacağını ve mesleki itibar ve bağımsızlığı artıracağını,
Her ne kadar iptal kararı 9 yürürlüğe girecek olsa bile, artık ortada itirazı ve gözardı edilmesi mümkün olmayan kesin bir AYM kararının olduğunu, bu nedenle Avukatlık Kanunu m.134 ve m.135’le ilgili uygulamaların bekletilmesi gerektiğini, zamanaşımının bir sorun oluşturabileceğini, bu nedenle AYM’nin net gerekçelerle iptal ettiği hükümler yönünden verdiği iptal kararlarının derhal yürürlüğe girmesi gerektiğini, aksi halde uygulamada tartışmaların yaşandığını, özellikle suç ve ceza ile disiplin hükümlerinin uygulanmasının gündeme geldiği durumlarda sorunların ve farklı uygulamaların olabildiğini,
AYM; hükümlerin iptali nedeniyle doğabilecek hukuksal boşluğun kamu yararını etkileyebileceği ve yasama organına yeni bir düzenleme yapılabilmesi için süre tanınması amacıyla kararın yayım tarihinden 9 ay sonra yürürlüğe girmesini uygun bulmuşsa da, yukarıda belirttiğimiz gerekçelerle bu düşünceye katılmadığımızı, esasen hükümlerde yer alan disiplin suçlarının cezasız kalmaması için AYM’nin iptal kararının ileri tarihli yürürlüğe girmesi yönünde hareket ettiğini, fakat bunun da uygulamada belirttiğimiz olumsuzluklara yol açtığını, ileri dönük iptal kararı uygulamalarının yeknesaklığı ve eşitliği bozduğunu,
İfade etmek isteriz.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Tamer Berk Bayraklı
Stj. Av. Furkan Aslan
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-------------
[1] Ersan Şen, Erkan Duymaz, “Hukuki Kesinlik/Belirlilik” İlkesi Karşısında Birbiri ile Uyuşmayan Yargı Kararları, https://www.hukukihaber.net/hukuki-kesinlikbelirlilik-ilkesi-karsisinda-birbiri-ile-uyusmayan-yargi-kararlari-1 Erişim tarihi: 29.05.2025