Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 22/5/2019 tarihinde, Mehmet Osman Kavala (B. No: 2018/1073) başvurusunda Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olaylar 

Başvurucu, Anadolu Kültür Anonim Şirketi (A.Ş.) Yönetim Kurulu başkanlığının yanı sıra pek çok sivil toplum kuruluşunda kurucu üye, yönetim kurulu üyesi veya dayanışma kurulu üyesi olarak görev alan bir iş adamıdır.

Kamuoyunda Gezi olayları olarak bilinen eylemlerle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan başvurucu, Sulh Ceza Hâkimliği kararınca Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından tutuklanmıştır. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame ile başvurucu hakkında ayrıca kamu davası açılmıştır. İddianame, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve kovuşturma başlamıştır. Dava, ilk derece mahkemesinde derdesttir.

İddialar 

Başvurucu; kendisine isnat edilen eylemlere ilişkin hiçbir somut veri gösterilmediğini, suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca soruşturma dosyasında gizlilik kararı bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini, savunmasını hazırlayamadığını ve iddia makamı ile eşit şartlarda bulunmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

Mahkemenin Değerlendirmesi 

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası Yönünden

Tutuklama kararında, başvurucunun Gezi olaylarının yöneticisi ve organizatörü olduğu, eyleme katılan kişilere maddi yardımda bulunduğu, ayrıca 15 Temmuz darbe teşebbüsüne katıldığı yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ileri sürülmüştür.

Gezi olayları sırasında birtakım şiddet olayları gerçekleşmiş, kamu malları zarar görmüş, çok sayıda kişi yaralanmış, güvenlik görevlisi ve sivillerden ölenler olmuş ve olaylara ilişkin olarak birçok kişi hakkında dava açılmıştır. Dolayısıyla Gezi olaylarında yaygın şiddet hareketlerinin meydana geldiği, kamu düzeninin ciddi bir şekilde bozulduğu açıktır.

Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen suçlar, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar, somut olayın özel koşulları ve Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde, başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu değerlendirilmiştir.

Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı incelenmiştir. Terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır. Somut olayda Sulh Ceza Hâkimliğinin başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı yönündeki kararının keyfi ve temelsiz olmadığı görülmüştür. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

2. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığı İddiası Yönünden 

Sulh Ceza Hâkimliği dosyaya erişimin kısıtlanmasına karar vermiş ancak kısıtlılık durumu iddianamenin kabul edilmesiyle sona ermiştir.

Somut olayda başvurucunun ifadesi ve savunması alınırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucu da ayrıntılı bir ifade vermiştir. Bu kapsamda soruşturmaya konu olaylarla ilgili teknik takip sonucu yapılan dinlemelerin ilgili kısımlarının, fiziki takibe ilişkin fotoğrafların gösterildiği görülmektedir. Öte yandan başvurucu, Sulh Ceza Hâkimliğinde yapılan sorgusunda ayrıntılı bir şekilde ifade vermiş, tutukluluğa itiraz dilekçelerinde de suçlamaları cevaplamıştır.

Suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya bildirilmiş ve bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ