TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULHADİ BARIN VE ASYA BARIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/12820)

 

Karar Tarihi: 20/12/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Melek ŞAHAN

Başvurucular

:

1. Abdulhadi BARIN

 

 

2. Asya BARIN

Vekilleri

:

Av. Ramazan DEMİR

 

 

Av. Hüseyin TÜL

 

 

Av. Benan MOLU

 

 

Av. Nevroz UYSAL

 

 

Av. İlyas TARIM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayı ve bu olayı takip eden süreç nedeniyle başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Türkiye'de PKK terör örgütünün neden olduğu terör ve şiddet eylemleri 2015 yılının ortalarından itibaren özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş ve bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022).

3. Operasyonların gerçekleştirilip sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) kararına istinaden 17/2/2016 tarihinde yapılan bir arama sırasında Cizre ilçesi, Cudi Mahallesi, Niran Sokak'ta (bazı evrakta Narin olarak geçmektedir.) bulunan ve güvenlik güçleri tarafından C-3154 olarak numaralandırılan binanın kalıntıları arasında birden fazla kadın ve erkek cesedi bulunmuştur. Cesetler cenaze aracıyla Cizre Devlet Hastanesine nakledilmiştir.

4. Cesetlerin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında olay yerinde fotoğraf, video çekimi gerçekleştirilip işlemler tutanağa bağlanmış, ilgili emniyet birimlerine delillerin toplanması için talimat verilmiştir. Aynı gün düzenlenen Olay Yeri İnceleme Tutanağı'na göre binada birden fazla otomatik tüfek (bazılarının fişek yatağı, şarjörü dolu AK-47/Kalaşnikof marka), otomatik tüfek şarjörü ve fişeği, hücum yeleği, telsiz, telefon, SIM kart, bilgisayar hafıza kartı, dizüstü bilgisayar ve A.A. adına düzenlenmiş sürücü belgesi bulunmuştur [Aynı bina için güvenlik birimleri tarafından birbirine yakın farklı tarihlerde arama işlemleri gerçekleştirildiği, elde edilen deliller (ateşli silah, telsiz, bilgisayar) için ayrı ayrı inceleme ve el koyma işlemlerinin yapıldığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kayıtlarından anlaşılmaktadır.]. Söz konusu ateşli silahlar, ateşli silah ürünleri ve diğer deliller elkoyma kararı verilerek muhafaza altına alınmıştır. Güvenlik güçlerince tutulan tutanaklarda (telsiz kayıtları vb. çözümlemesi) C-3154 koduyla belirtilen bina ve çevresinin operasyonlar sırasında terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı, güvenlik güçlerine bu binadan ateş açıldığı ve çatışmaların yaşandığı ifade edilmiştir (detaylı çatışma bilgileri ve olay örgüsü için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri).

5. Ayrıca aynı gün olay yerinde bulunan (daha sonra başvurucuların yakını olduğu anlaşılan) ceset üzerinde ölü muayene işlemleri yapılmış; ceset, kesin ölüm nedeninin tespiti için Adli Tıp Kurumunun ilgili birimine sevk edilmiştir. Ölü muayene işlemine ve otopsiye Cumhuriyet savcısı da katılmıştır. 18/2/2016 tarihli otopsi raporunda şahsın ateşli silah ürünü yaralanmasına bağlı kafatası ve kosta kırıkları ile birlikte iç organ ve büyük damar yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu hayatını kaybettiği, cesetten laboratuvar incelemesi için kas ve kemik örnekleri alındığı belirtilmiştir. DNA testi sonucunda 2/3/2016 tarihinde, ölen kişinin başvurucu Abdulhadi Barın'ın oğlu H.B. olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte cesetten çürümeye bağlı deformasyon nedeniyle cesetten parmak izi ve svap alınamamış, kıyafetlerinden numune alınabilmiştir. Yapılan laboratuvar incelemesi neticesinde kıyafetler üzerinde atış artığı belirlenmiştir.

6. Güvenlik güçleri çatışmaların da devam ettiği bölgede yaptıkları araştırma sonucu olay yerini gören ve kayıt yapan kamuya ya da özel şahıslara ait kamera ve/veya tanık tespit edememiştir. Güvenlik birimleri, terör örgütünü destekleyen yayınlar yaptığını değerlendirdiği internet sitesinde (ANF Ajansı) H.B.nin PKK terör örgütünün silahlı alt yapılanmalarından olan YPS tarafından sahiplenildiğini ve YPS savaşçısı olarak anıldığını tespit etmiştir.

7. Güvenlik birimleri yaptıkları inceleme sonucu H.B.nin PKK/KCK terör örgütü adına milis/iş birlikçi olarak, aynı örgütün silahlı yapılanmalarından olan YPS içinde ise silahlı olarak faaliyette bulunduğuna dair istihbarat bilgisine ulaşmıştır. Güvenlik güçleri, cesedin ele geçirildiği yerin PKK/KCK terör örgütü mensuplarıyla girdikleri silahlı çatışmanın yaşandığı operasyon bölgesinde kalması, cesedin bulunduğu adreste on iki terör örgütü mensubunun daha cesedinin silahları ve mühimmatları ile birlikte ele geçirilmesi nedeniyle maktulün silahlı saldırı eylemi/girişimi esnasında etkisiz hâle getirdikleri terör örgütü mensuplarından olduğunu değerlendirmiştir.

8. Soruşturma sonunda 14/2/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Gerekçede özetle elde edilen deliller uyarınca H.B.nin terör örgütü üyesi olduğunun tespit edildiği ve terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında, kanunun/emrin yerine getirilmesi kapsamında gerçekleşen ölümün hukuka uygunluk şartlarını taşıdığı ifade edilmiştir. Söz konusu karara yönelik itiraz, Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) tarafından 22/3/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinde operasyonların arka planına ve güç kullanımına ilişkin mevzuata dair kapsamlı bir açıklama yapılarak güvenlik güçlerinin terörist grupla silahlı çatışma yaşarken terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunda oldukları, terör örgütü mensubu olduğu tespit edilen H.B.yi kanunun verdiği yetkiyi kullanarak etkisiz hâle getirdikleri sonucuna ulaşıldığı ve bu bağlamda itiraza konu kararda hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

9. Başvurucular, anılan kararı 30/4/2018 tarihinde öğrenmelerinin ardından 15/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. H.B.nin avukatı 9/2/2016 tarihinde tedbir talebiyle bireysel başvuru yapmış, H.B.nin sokağa çıkma yasakları sırasında başlatılan operasyonlar kapsamında güvenlik güçlerince ağır şekilde yaralandığı iddia etmiştir. Şırnak Valiliği (Valilik) tarafından 11/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine gönderilen yazıda, Bostancı Sokak, Narin Sokak ve Beyazıt Sokak’ta bulunan binalara sağlık görevlileri ve ilgili personellerle gidildiği ve bu adreslerde yaralıların bulunmadığının anlaşıldığı bildirilmiştir. İkinci Bölüm 12/2/2016 tarihinde, tedbir kararı verilmesine yer olmadığına, kamu makamlarının kim olduklarına bakılmaksızın başvurucu olduğu belirtilen kişilerin bulunduğu yerin tespiti ve sağlık hizmetlerine erişimleri için gerekli tedbirleri almaya devam etmesine, Başsavcılıktan başvurucu olduğu belirtilen kişilerin hayatını kaybedenler arasında olup olmadığının bildirilmesinin istenmesine ve Valiliğin sonraki gelişmelerden Anayasa Mahkemesini gecikmeksizin bilgilendirmesine karar vermiştir. H.B.nin avukatı tarafından yapılan ve 2016/2602 numarasına kaydedilen başvuruda eksikliğin giderilmesi bildirimine verilen cevapla H.B.nin öldüğü, yakınlarına ulaşılamadığı belirtilerek H.B. adına başvuruya devam edilmeyeceği bildirilmiştir.

11. 15/5/2018 tarihli başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucular, yakınları H.B.nin sokağa çıkma yasakları sırasında başlatılan operasyonlar kapsamında güvenlik güçlerince ağır şekilde yaralandığını, bir binanın bodrum katında mahsur kaldığını, binada bulunan diğer kişiler ile milletvekillerinin yardım ve ambulans taleplerinin cevapsız bırakılması sonucu öldüğünü ileri sürmüştür. Yakınlarının terör örgütü üyesi olmadığını ve hiçbir çatışmaya katılmadığını, H.B.nin silah kullandığının, kullanılan gücün mutlak zorunlu ve orantılı olduğunun kanıtlanamadığını, sokağa çıkma yasaklarının operasyonlar bittiği hâlde delil karartmak amacıyla üç hafta daha devam ettirildiğini, olay yeri incelemesinin Cumhuriyet savcısı olmadan yapıldığını, soruşturmanın çelişkiler, eksiklikler içerdiğini ve tarafsız yürütülmediğini, Başsavcılığın hiçbir hususta resen araştırma yapmadığını, operasyona ilişkin temel soruların cevapsız bırakıldığını, faillere ceza verilmediğini belirterek yaşam hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; operasyonlardaki planlama ve hazırlık aşamasının somut olayın şartları ile uyumlu olduğu, güvenlik güçlerinin somut olayın şartlarına göre kendilerinden beklenebilecek tüm önlemleri aldıkları gibi silah kullanımlarının ilk andan itibaren suçun işlenmesinin önlenmesine ve sivillerinin terör örgütünün şiddet eylemlerine karşı korunmasına yönelik olduğu ancak yer yer terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında gerçekleşen çatışmalarda silah kullanılmasının güvenlik güçleri açısından meşru müdafaa kapsamında kaldığı ifade edilmiştir. Ayrıca güvenlik güçlerinin kendilerine ve üçüncü kişilere zarar verilmesini önlemek için silahlarını kullanmalarının zorunluluk arz ettiği, somut başvuruda başvurucuların yakınına karşı haksız ve ölümcül güç kullandıkları kanaatini destekleyecek, her türlü makul şüphenin ötesinde delil olmadığı, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma dosyasında yer alan delillerden başvurucuların yakını H.B.nin terör örgütüne katıldığının ve çatışmalarda fiilen yer aldığının anlaşıldığı belirtilerek yaşam hakkının esas boyutunun ihlal edilmediği, ayrıca olayın hangi şartlar altında meydana geldiğini ortaya koymaya elverişli bir soruşturma yürütülmesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği bildirilmiştir.

15. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki iddialara benzer iddialar ileri sürmüştür.

16. Başvurucuların iddiaları, yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

17. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü (negatif yükümlülük) ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Bununla birlikte H.B.nin yeri ve durumu konusunda yetkililer haberdar edilmesine rağmen H.B.ye tıbbi yardım sağlanmadığı, böylece yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

18. Somut başvuruya konu olay ve iddiaların yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler, başvuru konusu olayı çevreleyen şartlara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır; öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte Türkiye'nin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez.

1. Öldürmeme Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme şeklinde negatif yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamaları dikkate alınmalıdır. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi şartlarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221).

20. Öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular, yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kararda da H.B.nin ölümünün operasyonlar sırasında kamu gücünün kullanımına bağlı olarak gerçekleştiği kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların yakınının güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

21. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından düzenlenen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın şartlarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvurudaki ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın öznel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) şartlarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

22. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının olmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik olan yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

23. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada kanunun verdiği yetkiyi kullanarak güç kullandıkları kabul edilmiştir. Hâkimlik de olayda meşru müdafaa hâlinin varlığını kabul etmiştir. Söz konusu kabuller; H.B. hakkında PKK/KCK terör örgütü adına milis/iş birlikçi olarak, aynı örgütün silahlı yapılanmalarından olan YPS içinde ise silahlı olarak faaliyette bulunduğuna dair istihbarata, H.B.nin kıyafetlerinde ateşli silah atış artığı varlığını tespit eden laboratuvar raporuna, H.B.nin cesedinin bulunduğu binanın terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasındaki silahlı çatışmanın yoğun şekilde yaşandığı operasyon bölgesinde kaldığına ilişkin tutanaklara, bu binadan başka örgüt mensuplarının cesetleri ile birlikte çok sayıda otomatik silah ve ateşli silah ürünü çıkarılmasına, terör örgütü lehine propaganda yapan internet sitesinde örgütün silahlı yapılanmalarından olan YPS içinde yer aldığını belirten yayınlara ve soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Bu deliller H.B.nin terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlarda güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada güvenlik güçlerinin emri yerine getirmesi sırasında, kanunun verdiği yetkiyle ve kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defettiklerinin, bir başka ifade ile H.B.nin meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir.

24. Diğer taraftan söz konusu operasyonların yapılma sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında H.B.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan, ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

25. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucuların yakını H.B.nin de soruşturma dosyasındaki deliller uyarınca, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilen ve detaylandırılan operasyonlar kapsamında güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabul edilmesi gerektiğini, dolayısıyla söz konusu operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelendirmenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekir. Sonuç olarak cesedi terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasındaki silahlı çatışmanın yoğun şekilde yaşandığı operasyon bölgesinde kalan adreste, çok sayıda atışa hazır otomatik silahla ve örgüt mensuplarının cesetleriyle ele geçirilen, üzerinde atış artığı tespit edilen ve güvenlik birimlerinin terör örgütü lehine propaganda yaptığını değerlendirdiği bir internet sitesinde hakkında yayın yapılan H.B.nin meşru müdafaa hâli ve silahlı ayaklanmanın bastırılması kapsamında zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, bu nedenle somut olayda yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı değerlendirilmiştir.

26. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

2. Etkili Soruşturma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

27. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanması, bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (birçok karar arasından bkz. Cem Sarısülük ve diğerleri, §§ 140-151).

28. Somut sürece bakıldığında H.B.nin cesedinin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhal soruşturma başlatıldığı, olay yeri incelemesinin yapıldığı, delillerin toplandığı, toplanan delillerin muhafaza altına alındığı, güvenlik birimleri ile gerekli yazışmaların yapıldığı, otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmektedir. Süreçte H.B.nin kıyafetlerinden alınan numune sonucu üzerinde ateşli silah atış artığı tespit edildiği görülmektedir. Ayrıca, olay mahallinde görüntü kaydeden kamu ya da özel şahsa ait kameranın ve tanığın bulunmadığı yönünde tespit yapıldığı, H.B.nin babasının ifadeye çağrıldığı anlaşılmaktadır.

29. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Öyle ki söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerinin yaralandığı, bu görevliler arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldıkları, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak gerçekleştirilen terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle adliye binası dışında çalıştığı tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı bir biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

30. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmek zorunda olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

31. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

32. H.B.nin ölümüne ilişkin olarak olay yerinde araştırma yapılarak tutanağa bağlandığı, otopsi işleminin gecikmeksizin gerçekleştirildiği, olay yerinde bulunan delillerin muhafaza altına alındığı, gereken laboratuvar incelemelerinin elde edilen veriler ölçüsünde yapıldığı, muhtemel tanıkların araştırıldığı anlaşılmaktadır. Başsavcılık olaya görüntü kayıtlarına ulaşmak için girişimde bulunmuş ise de olay yerini kaydeden kamera tespit edilememiştir. Süreç bütün olarak yaklaşık iki yılda tamamlanmıştır.

33. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu -döneme hakim olan- koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanması, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, kimlik teşhisinin yapıldığı ve sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek iki yıl gibi bir sürede tüketildiği açıkça izlenmektedir. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.

34. Sonuç itibarıyla, soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun başka bir ifade ile yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir hususun bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne yönelik bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

35. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

3. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Topraklarının bir kısmını fiilen işgal etme girişiminde bulunarak ağır silahlarla ölümcül saldırılar düzenleyen PKK terör örgütü mensuplarının eylemlerine karşı bölgede yaşayan sivil halkın yaşamını koruma konusunda devletin pozitif yükümlülüğü olduğu kuşkusuzdur. Aynı yükümlülük terör eylemlerinin sonlandırılması ve kamu hizmetlerinin devam ettirilmesi için çaba harcayan kamu görevlilerinin yaşam haklarının korunması bakımından da geçerlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 301). Başvurucular; yaralı hâlde bulunan H.B.nin yeri ve durumu konusunda yetkililer haberdar edilmesine rağmen H.B.ye tıbbi yardım sağlanmadığını, böylece yaşamı koruma yükümlülüğüne aykırı davranıldığını iddia etse de Bakanlık görüşü ile ekindeki belgelerde yer alan bilgiler ve soruşturmalarda toplanan delillerden varılan sonuçlara göre güvenlik güçleri, silahlı terörist faaliyetlerde bulunan H.B.nin eylemlerine karşılık sivil halka ve kamu görevlilerine karşı olan pozitif yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla hareket etmiştir. Bir başka ifadeyle H.B., çatışmalar sırasında bir binaların bodrum katlarına sığınan siviller olduğu iddiasının aksine PKK terör örgütünün "öz yönetim" ilanını takip eden süreçte gerçekleşen terör eylemlerine bizzat katılan ve güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele yürüten biridir. Bu durumda sağlık yardımı sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğinin belirlenebilmesi için yapılması gereken, H.B.nin iddia edildiği gibi yaralı vaziyette ve savunmasız bir durumda iken sağlık yardımı talebinde bulunup bulunmadığı konusunun aydınlatılmasıdır.

37. H.B. ile birlikte on bir kişinin yaralı hâlde Cizre ilçesi Cudi Mahallesi Narin Sokak'ta bir binanın bodrum katında bulunduklarına dair tedbir talepli bireysel başvuru Anayasa Mahkemesine 9/2/2016 tarihinde yapılmıştır. Valilik tarafından 11/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine gönderilen yazıda; belirtilen adreste bulunan binalara sağlık görevlileri ve ilgili personellerle gidildiği ve bu adreslerde yaralıların bulunmadığının anlaşıldığının belirtilmesi üzerine tedbir kararı verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir (Yaralıların olduğu iddia edilen adreslere yakın çevrede gerçekleştirilen terör saldırılarına ilişkin inceleme için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 316).

38. Başvuru dosyasında H.B.nin yaralı vaziyette bulunduğuna dair soyut iddia dışında hiçbir bulgu mevcut değildir. Bu durumda H.B.nin ne yaralı vaziyette sağlık yardımına ihtiyaç duyduğuna ne bu hususta bir talepte bulunduğuna ne de herhangi bir zamanda bireysel başvuruda iddia edilen adreste yaralı olduğuna dair somut bir delil bulunmamaktadır. Başvuru dosyasındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde H.B.nin cesedinin bulunmasının ardından yürütülen soruşturmalarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektirir hiçbir yön bulunmadığı, bu kişinin hendek olaylarının başlamasından ölü bulunduğu tarihe kadar teslim olmayı hiçbir şekilde düşünmeden Cizre'de silahlı terör eylemlerine katıldığı sonucuna varılmıştır. Bu süre zarfında terör örgütünün operasyonlarda yaralı sivillerin hedef alındığı algısı yaratarak kamuoyu desteği sağlamaya ve bu algıyı kullanarak sokağa çıkma yasağının kaldırılması, sivil halkın çatışma bölgesine girmesi ve çatışma bölgesindeki sivil halkın tahliyesinin önlenmesi için çalıştığı, nihayetinde güvenlik güçlerinin operasyonları ile sıkıştırılan mensuplarının teslim olmalarını engelleyip yakalanmadan bölgeden çıkmalarını amaçladığı değerlendirilmiştir.

39. Açıklanan gerekçelerle acil sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.

B. Diğer İhlal İddiaları

40. Başvurucular; sokağa çıkma yasaklarının hukuka aykırı olarak ilan edildiğini, kendilerine H.B.nin cenazesi yerine başkasının cenazesinin verildiğini, durumun fark edilmesiyle cenazelerin mezardan çıkarıldığını ve iki hafta boyunca soğuk hava deposunda tutulduğunu, cenazenin istedikleri yere gömülmesine ve tören düzenlenmesine izin verilmediğini, avukatlarının yaptığı başvurular gerekçe gösterilerek tutuklandığını, kararların gerekçesiz olduğunu belirterek aşağılayıcı muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, din ve vicdan hürriyetinin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, bireysel başvuru hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

41. İhlal iddiaları özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı, kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve bireysel başvuru hakkı kapsamında incelenmiştir.

42. Gazal Kolanç ve diğerleri kararı ile Mehmet İnan (B. No: 2016/228, 20/12/2022) kararı doğrultusunda, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ve kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi; bireysel başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.