TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

D. Y. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/42758)

 

Karar Tarihi:20/7/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Osman KODAL

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Ramazan KARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; karşılıklı boşanma, nafaka ve tazminat talepleriyle açılan davada uyuşmazlığın esasına etki edecek iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, Yargıtayca karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararla birlikte para cezası ödenmeye mahkûm edilme nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/11/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu 27/5/2013 tarihinde Ankara 2. Aile Mahkemesinde boşanma ve tazminat talepli, davalı eşi ise aynı Mahkemede karşı dava olarak boşanma, nafaka ve tazminat talepli dava açmıştır. Davalı; başvurucunun, önceki evliliğinden olan kızıyla kendisini darbederek evden kovduğunu, evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, aşağıladığını, kendisine hakaret ettiğini, şiddet uyguladığını, soğuk ve ilgisiz davrandığını, gece geç saatlerde aşırı alkol almış şekilde eve geldiğini ileri sürmüştür.

8. Başvurucu, yargılama sırasında İsveç Solna Başlangıç Mahkemesinin 6/11/2014 tarihli kararını Mahkemeye sunmuştur. Söz konusu karar incelendiğinde başvurucunun davalı eşi ve davalının eski eşinden olan kızı ile birlikte İsveç'te aynı evde yaşadıkları esnada 11/1/2013 tarihinde davalıya karşı gerçekleştirdiği iddia edilen müessir fiil ve tehdit eylemlerinden cezalandırılması ve tazminat talebiyle dava açtığı görülmüştür. Bu davada davalı eş; başvurucunun, kendisini ve kızını evden dışarı attığını, dövdüğünü ve tehdit ettiğini, bir otelde yaşamak zorunda kaldıklarını iddia etmiştir. Solna Başlangıç Mahkemesi, müessir fiil ve tehdit eylemlerini başvurucunun gerçekleştirdiği iddiası ile ilgili olarak tanıkları dinlemiş ve bu iddiaların mahkûmiyet kararı vermesine temel oluşturmadığını belirterek davanın düştüğüne, tazminat talebinin de kabul edilmediğine karar vermiştir.

9. Ankara 2. Aile Mahkemesi yargılama sırasında taraflara delillerini sunmaları için süre vermiş, başvurucu tanık bildirmemiş, davalı tarafın bildirdiği tanıklar istinabe yoluyla dinlenmiştir. Mahkeme dinlediği tanıklar ve dosya içinde yer alan delilleri bir bütün olarak değerlendirerek aşağıda belirtilen gerekçelerle başvurucunun açtığı asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulüne karar vermiştir:

"...İddia, savunma, toplanan kanıtlar, dinlenen tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamından ve kocanın kesin sürede delil bildirmemesi de dikkate alınarak; tarafların 31/07/2006 tarihinde evlendikleri, müşterek çocuklarının bulunmadığı, tarafların ikinci evliliklerinin olduğu, davalı/k.davacı kadının ilk evliliğinden kızının da taraflarla birlikte yaşadığı, davacı/k.davalı kadının Türkiye'de diş hekimi iken evlenmekle 2010 yılı Ağustos ayında İsveç'e gittiği, kocanın eşini yetersiz koşullarda ve yetersiz ev ortamında barındırarak birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine şiddet uyguladığı, yine kocanın evlenirken mali ve sosyal durumu hakkında kadını yanılttığı, eşini kimse ile görüştürmediği, hakaret ettiği, eşine fahişe dediği, eve geç geldiği, alkol kullandığı, eşini evden attığı, eşini kovduktan sonra eşinin kızı hakkında da kötü sözler söylediği, tarafların İsveç'te açılan boşanma davası sonucunda boşandıkları, ancak bu ilamın tanınmadığı, taraf vekillerince de bu konuda dava açılmayacağının duruşmada beyan edildiği, taraflar arasındaki evlilik birliğinin sarsıldığı, kocanın tam kusurlu olduğu, tam kusurlu eşin boşanma davasının dinlenemeyeceği ve reddinin gerekeceği anlaşıldığından kadının davasının kabulü ile tarafların TMK.nun 166/1.maddesi uyarınca boşanmalarına, davalı-k.davacı kadın için TMK.nun 169.maddesi uyarınca tedbir nafakası takdiri ile boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceğinden ayrıca TMK.nun 175.maddesindeki diğer koşulların da gerçekleşmesi nedeniyle yoksulluk nafakası takdirine, tarafların yukarıda açıklanan kusur durumu, yaşları, evlilik süresi, tarafların mali sosyal durumu dikkate alınarak davalı-k.davacı kadın yararına TMK.nun 174/1-2 maddesi koşullarının gerçekleşmesi ve kişilik haklarına saldırı nedeniyle maddi ve manevi tazminat takdirine, talep nedeniyle tazminatlara faiz yürütülmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur..."

10. Başvurucu, İsveç Solna Başlangıç Mahkemesinin davalının dayandığı hakaret ve şiddet olaylarının dayanaksız olduğuna ilişkin kararının olduğunu, Mahkemenin bu kararının dikkate alınmadığını belirterek duruşmalı temyiz talebinde bulunmuş; davalı ise hükmedilen tazminat miktarının düşük olduğunu belirterek temyiz talebinde bulunmuştur.

11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17/4/2018 tarihli kararı ile hüküm onanmış, başvurucu, temyiz incelemesinin yokluğunda duruşmalı olarak yapılmadığı gerekçesiyle karar düzeltme talep etmiş, anılan Daire 9/5/2019 tarihli kararla karar düzeltme talebini kabul ederek onama kararını kaldırmış, temyiz incelemesinin tekrar duruşmalı olarak yapılmasına karar vermiştir.

12. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 1/7/2019 tarihli kararı ile tarafların huzurunda yapılan duruşma sonucunda hüküm onanmıştır. Başvurucunun yeniden karar düzeltme talebi ise anılan Dairenin 11/11/2019 tarihli kararı ile reddedilmiş, başvurucu aleyhine 390 TL karar düzeltme para cezası verilmiştir.

13. Bu karar 30/11/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu vekili 30/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Kesin hüküm" kenar başlıklı 303. maddesi şöyledir:

"(1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.

 (2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.

 (3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.

 (4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.

 (5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Anayasa Mahkemesinin 20/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, İsveç Solna Başlangıç Mahkemesinin 6/11/2014 tarihli kararına göre davalının ileri sürdüğü şiddet ve tehdit savlarının dayanaksız olduğu yönündeki davanın sonucuna etkili iddialarının kararda karşılanmaması ve yeterli gerekçe oluşturulmaması nedeniyle gerekçeli kararı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

17. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

19. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Bu sebeple gerekçeli karar hakkının Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biri olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).

20. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri, ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

21. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt vermeleri gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarını incelemiş oldukları gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

22. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı farklarla birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57).

23. Başvuru konusu olayda gerekçeli karar hakkı kapsamında anılan ilkeler çerçevesinde bir değerlendirme yapılması gerekir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

24. Başvurucu; açtığı boşanma davasında davalı tarafın ileri sürdüğü şiddet ve tehdit olaylarının sübuta ermediğinin İsveç Solna Başlangıç Mahkemesinin 6/11/2014 tarihli kararı ile tespit edildiğini, dolayısıyla bu iddiaların dayanaksız hâle geldiğini, bu hususa ilişkin yeterli bir gerekçenin kararda ortaya konulmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Başvurucu, evlilik birliğinin temelden sarsıldığı gerekçesiyle boşanma ve manevi tazminat istemi ile dava açmış; davalı eşi de karşı dava olarak boşanma, nafaka, maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Mahkeme yaptığı yargılama sonucunda başvurucunun verilen kesin süreye rağmen tanık bildirmediğini de kararda belirtmek suretiyle davalı tarafın bildirdiği tanıkların beyanları ve diğer delilleri de dikkate alarak başvurucunun açtığı davanın reddine, karşı davanın ise kısmen kabulüne karar vermiştir.

26. İsveç Solna Başlangıç Mahkemesinin 6/11/2014 tarihli kararında, müessir fiil ve tehdit eylemlerinin başvurucu tarafından gerçekleştirildiği iddiası ile ilgili olarak İsveç Mahkemesi tanıkları dinlemiş ve bu iddiaların mahkûmiyet kararı verilmesine temel oluşturmadığını belirterek davanın düşmesine, tazminat talebinin de kabul edilmemesine karar vermiştir. Başvurucu söz konusu bu kararla davalı tarafın açtığı boşanma davasında ileri sürdüğü iddiaların dayanaksız hâle gelmesine rağmen aksi yönde karar verildiğinden yakınmıştır.

27. Boşanma, nafaka ve tazminat talepli görülen davada davalı, sadece İsveç Solna Başlangıç Mahkemesinin anılan kararında belirtilen olaya değil evlilik birliğinde yaşamış olduğu, evlilik birliğini temelden sarstığını düşündüğü diğer olaylara da dayanmıştır. Mahkeme yargılama sırasında taraflara delillerini sunmaları için süre vermiş; başvurucu, tanık bildirmemiştir. Davalı tarafın bildirdiği tanıklar istinabe yoluyla dinlenmiştir. Mahkeme dinlediği tanıkları ve dosya içinde yer alan delilleri bir bütün olarak değerlendirmiş, taraflar arasındaki evliliğin temelden sarsıldığı kanaatine vararak davalının davasının kısmen kabulüne karar vermiştir. Başvurucu, iddiasının etkili olduğunu ileri sürmüş ise de mahkeme kararında sadece İsveç Solna Başlangıç Mahkemesinin kararında belirtilen 11/1/2013 tarihli olaya dayanılarak gerekçe oluşturulmamıştır. Kaldı ki bir eylem cezai boyutta bir suç teşkil etmese, diğer bir ifadeyle eylem suç niteliğine kavuşmamış olsa bile hukuk yargılamasında özellikle boşanma davasında geçerli boşanma sebebi olarak kabul edilebilir.

28. Bununla birlikte başvurucunun sübuta ermediğini iddia ettiği 11/1/2013 tarihli eylem haricinde iddia ettiği diğer eylemler de boşanma davasının sebeplerini oluşturabileceğinden Mahkeme, karar gerekçesinde boşanma davasının niteliğini gözeterek taraflar arasındaki evliliğin süresi boyunca yaşanan olayları, eylemleri ve buna ilişkin delillerin tamamını değerlendirerek kararın gerekçesini oluşturmuştur. Bu bağlamda mahkeme kararının gerekçesinin yeterli olmadığı söylenemez.

29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu; açtığı boşanma davasının reddine ilişkin kararın Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından onanması üzerine karar düzeltme yoluna gittiğini, talebin reddine ilişkin karar ile birlikte 390 TL para cezası ödemeye mahkûm edilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarının niteliği nazara alınarak başvurunun anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerekir.

32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

33. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek nitelikte olsa bile Kanun’da belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez bulunabilecektir (K.V. [GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, § 55).

34. Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür. Anayasal önem olarak adlandırılabilecek olan birinci koşul başvurunun Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımaması, kişisel önem olarak adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise başvurucunun önemli bir zarara uğramamasıdır (K.V., § 57).

35. Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir (K.V., § 63).

36. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsurunda ise Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem taşıdığının söylenebilmesi için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın da önemli olması gerekir (K.V., § 64).

37. Kişisel önemin bulunmaması koşulu ise -başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere- her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilir (K.V., §§ 66, 67).

38. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen birçok başvuruda mahkemeye erişim hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiş; mahkemeye erişim hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer aldığını ifade etmiştir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).

39. Anayasa Mahkemesi, mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlık ve uyuşmazlık kapsamında bir talebin mahkeme önüne taşınabilmesi ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, bir kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini kararlarında vurgulamıştır (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).

40. Buna göre Anayasa Mahkemesinin sıklıkla uygulanmış açık içtihatlarının bulunduğu ve kapsamı yukarıda açıklanan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun genel bir soruna işaret etmediği gibi Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından da önem taşıdığının ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

41. Somut olayda 390 TL tutarındaki para cezası miktarının mali durumuna ciddi anlamda zarar verdiği ve kendisi için ne denli önemli olduğu hususlarında başvurucunun herhangi bir açıklamasının olmadığı da gözetildiğinde başvuru konusu miktarın başvurucu açısından önemli bir zarar olduğu kanaatine ulaşılamamıştır.

42. Başvurunun Anayasa'nın yorumlanması ve uygulanması açısından önem taşımadığı gibi başvurucunun da önemli bir zarara uğramadığı sonucuna varılmıştır.

43. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden yoksun olduğu anlaşılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

44. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

45. 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih” ibaresi “9/3/2023 tarihi” şeklinde değiştirilmiştir.

46. Bu bağlamda 6384 sayılı Kanun'un 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesiyle değiştirilen geçici 2. maddesi uyarınca 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması gerekmektedir.

47. Anayasa Mahkemesi 6384 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi ile yapılan değişiklik gereği 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı veya mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da icra edilmediği iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak ilk bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görünen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir (Veysi Ado [GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023, §§ 50, 51).

48. Somut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.