TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OĞUZHAN OĞUZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/34000)

 

Karar Tarihi: 20/11/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Fatma Gülbin ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Oğuzhan OĞUZ

Vekili

:

Av. Işılay ALİŞAR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, askerî öğrencilikten ayrılma hâlinde tazminat alınmaması yönünde yapılan yasal değişiklik uyarınca, daha önce bu kapsamda ödenmiş olan tazminatın iadesi talebiyle açılan davanın reddedilmesi ve yargılama sürecinde ileri sürülen Anayasa'ya aykırılık iddiasının dikkate alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Deniz Harp Okulunda öğrenim görmekteyken 18/2/2013 tarihinde kendi iradesiyle okuldan ayrılmıştır. Başvurucu, öğrenim gideri olarak adına tahakkuk ettirilen 48.356,81 TL tutarındaki anapara ve faiz borcunu ödemiştir. Başvurucu 25/7/2016 tarihli ve 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin (669 sayılı KHK) 105. maddesi kapsamında ödediği bedelin iadesi talebiyle 20/9/2018 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı Deniz Harp Okulu Komutanlığına başvuruda bulunmuştur.

3. Başvurucunun talebi 25/10/2018 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu 26/12/2018 tarihinde Ankara 6. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) ret işleminin iptali talebiyle dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; adına tahakkuk ettirilen 48.356,81 TL tutarındaki anapara ve faiz borcunu ödeme zorunluluğunun 669 sayılı KHK'nın 105. maddesi uyarıncaortadan kalktığını, bedelin iadesi amacıyla idareye yaptığı başvurunun reddedilmesinin anılan hükme, Anayasa'ya ve hukuka aykırı olduğunu, mülkiyet hakkının, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, 669 sayılı KHK'nın 105. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan "Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar herhangi bir sebeple Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı askeri okullardan ayrılan veya çıkarılan askeri öğrencilere ilgili mevzuatı uyarınca borç çıkarılmaz, çıkarılmış borçlar tahsil edilmez ve başlatılmış işlemler durdurulur. Bunlardan bu amaçla yapılmış olan tahsilatlar iade edilmez." şeklindeki düzenlemenin Anayasa'ya aykırılık teşkil ettiğini belirterek ilgili hükmün itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine taşınmasını talep etmiştir.

4. Yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 25/3/2020 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; öncelikle başvurucunun Anayasa'ya aykırılık iddiasını ele almış ve bu iddianın yerinde bulunmadığını değerlendirmiştir. Kararda, başvurucunun 2013 yılında askerî okuldan ayrıldığı, 48.356,81 TL tutarındaki borcun idareye ödendiği tespitlerine yer verilerek yapılan ödemelerin 669 sayılı KHK'nın 105. maddesinin (2) numaralı fıkrası kapsamında iadesinin mümkün olmadığı ve dava konusu işlemin hukuka aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

5. Başvurucu 25/3/2020 tarihli karara karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi 29/9/2020 tarihli kararla başvurucunun istinaf talebinin usul ve esas yönünden kesin olarak reddine karar vermiştir.

6. Nihai karar başvuru tarafından 8/10/2020 tarihinde öğrenilmiştir. Başvurucu, 6/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) baskıları sebebiyle 18/3/2013 tarihinde askerî okuldan ayrıldığını, 669 sayılı KHK'nın 105. maddesi uyarınca getirilen değişiklikle öğrenim gideri ödeme mecburiyetinin ortadan kaldırıldığını, eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri uyarınca yaptığı ödemenin iadesi isteminin reddedilmesinin makul ve nesnel bir gerekçeye dayanmadığını, kendisi ile aynı durumda olan kişilere farklı muamele yapıldığını belirterek ayrımcılık yasağının, hukuki öngörülünebilirlik ve hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu ayrıca 669 sayılı KHK'nın 105. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna dair iddiasının bulunduğunu, ilgili normun itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine taşınmasını talep ettiğini bununla birlikte Mahkeme tarafından bu talebin dikkate alınmadığını ve gerekçeli kararda bu talebe ilişkin bir değerlendirmeye de yer verilmediğini iddia etmiştir.

9. Bakanlık tarafından sunulan görüş yazısında 669 sayılı KHK'nın 105. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği başvurucunun ödediği öğrenim gideri borcunun iadesinin mümkün olmadığını belirtilmiştir. Başvurucunun tüm iddialarının Mahkemenin 669 sayılı KHK düzenlemesinin başvurucuyu kapsayıp kapsamadığına dair olduğunu belirten Bakanlık, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

10. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu 669 sayılı KHK'nın 105. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca öğrenim gideri ödeme mecburiyetinin ortadan kaldırılmasına rağmen ilgili hüküm yürürlüğe girmeden önce ödeme yapmasından dolayı bu ödemenin kendisine iade edilmemesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Bununla birlikte başvurucu kendisine hangi sebebe dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin bir açıklamada bulunmamıştır. Adnan Oktar (3) (B. No: 2013/1123, 2/10/2013) kararında ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucuya kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığının makul delillerle ortaya konulması gerektiği belirtilmiştir. Bu açıklama ışığında başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiş, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden Anayasa Mahkemesinin Adnan Oktar (3) kararı dikkate alınarak ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

11. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

12. Somut olayda başvurucunun ilk iddiasının ödediği öğrenim giderinin iadesi talebinin reddedilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme gerekçeli kararda; yapılan ödemelerin 669 sayılı KHK'nın 105. maddesinin (2) numaralı fıkrası kapsamında iadesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

13. Başvuru konusu olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, başvurucunun iddialarını ve itirazlarını ileri sürme imkânından yoksunbırakılmadığı, mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun bu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmış.

14. Başvurucunun diğer iddiası ise 669 sayılı KHK'nın 105. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle itiraz kanun yoluna başvurulması talebinin Mahkemece dikkate alınmamasına yöneliktir. Bununla birlikte başvurucunun bu iddiasının Mahkemenin gerekçeli kararında ele alındığı, Mahkeme'nin Anayasa'nın 152. maddesindeki şartları gözeterek ve takdir yetkisi kapsamında başvurucunun Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddi bulmadığına dair yaptığı değerlendirme neticesinde bu talebini reddettiği görülmektedir.

15. Somut olayda, yapılan yargılama sonunda başvurucunun Anayasa'ya aykırılık itirazı Mahkeme tarafından gerekçeli kararda ele alınmış ve yeterli gerekçeyle reddedilmiştir. (bkz. § 4). Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda da, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Basri BAĞCI ve Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamışlardır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Basri BAĞCI ve Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/11/2024 tarihinde karar verildi.

 

KARŞIOY

1. 669 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin (KHK) 105. maddesinin ikinci fıkrasında “Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar herhangi bir sebeple Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı askeri okullardan ayrılan veya çıkarılan askeri öğrencilere ilgili mevzuatı uyarınca borç çıkarılmaz, çıkarılmış borçlar tahsil edilmez ve başlatılmış işlemler durdurulur. Bunlardan bu amaçla yapılmış olan tahsilatlar iade edilmez” denilmek suretiyle askeri okullardan ilişiği kesilen kişilerin borçlarından halen ödenmemiş olanların tahsil edilmemesi, tahsilatı yapılanların ise iade edilmemesi kural altına alınmıştır.

2. Söz konusu düzenleme askeri okulların kapatılması ile öğrenimleri kesintiye uğrayanlara münhasır bir düzenleme olmayıp, bu kişilerinin yanında geçmiş yıllarda her hangi bir sebeple okullarla ilişiği kesilen (ayrılan veya çıkarılan) kişilerin tamamını kapsamaktadır.

3. Kural koyucu düzenleme yaparken Anayasal hudutlar dahilinde kuralın kapsamını belirlemede takdir hakkına sahiptir. İnceleme konusu yapılan olayda da konuyu düzenleyen norm okulların kapatılmasıyla ilişikleri sona eren kişilerin borçları yanında, geçmiş yıllarda okullarla ilişiği kesilen kişilerin KHK tarihi itibariyle ödenmemiş borçlarını da ortadan kaldırmaktadır.

4. Somut olayımızda Başvurucu 18/2/2013 tarihinde kendi iradesi ile Deniz Harp Okulu’ndanayrılmış ve aleyhine tahakkuk ettirilen 48.356,81 TL. yi de ödemiştir. 669 sayılı KHK.nın 105/2-son cümlesi gereği ödemiş olduğu borcu iade alması mümkün değildir. Yargılama makamları da söz konusu düzenlemeye uygun karar vermişlerdir.

5. Bununla birlikte söz konusu normun ve buna dayanılarak yapılan uygulamanın adalete ve hakkaniyete uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.

6. Hukukta esas olan, eşit durumda olan kişilere eşit muamele edilmesi, farklı bir uygulama yapılmakta ise bunun hukuken geçerli bir nedene dayanmasıdır (AYM, E.2023/97, K.2023/192, 08/11/2023, § 16).

7. Başvurucu kendisiyle aynı şekilde borçlu olanlarla aynı konumda olmakla birlikte borcunu daha önce ödemiş olması sebebiyle borcunu ödememiş olan kişilerden olumlu yönde ayrışmıştır. Bu haliyle Başvurucu kurallara uygun davranıp borcunu zamanında ödemek suretiyle iyi niyetini göstererek, borcunu ödemeyenlere nazaran daha ayrıcalıklı bir durumda olmayı hak etmektedir.

8. Bunun somut bir yansıması olarak yapılacak bir atıfet düzenlemesinden evleviyetle yararlanması, en azından mahrum bırakılmaması gayet tabi bir beklenti iken, maalesef işlemin dayandığı kural başvurucu konumunda olan iyi niyetli kişilere değil borcunu ödemeyen kişilere avantaj sağlamakta, başvurucu ve onunla aynı konumda olan kişilerden tahsil edilen paraların iade edilmesine de imkân tanımamaktadır.

9. Kuralın bu haliyle adaletli bir yaklaşım sergilediğini ifade etmekte mümkün değildir.

10. Vergi ve idari para cezalarında zaman zaman benzer uygulamaların yapıldığı somut bir gerçeklik olup, inceleme konusu olay birkaç noktadan vergi ve idari para cezalarından farklılık arz etmektedir.

11. Vergi ve idari para cezaları süreklilik gösteren uygulamalar olup süreç içerisinde mali politikaların bir gerekliliği olarak mükellefiyetlerin azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması söz konusu olabilmektedir. Bu kapsamda devletin harcamalarını finanse etmek için toplanan vergilerin azaltılması veya kaldırılması gereken durumlar çerçevesinde bu gereklilik doğrultusunda uygulama yapılabilir. Bu bağlamda tahsil edilen vergi veya cezaların iadesi süreklilik arz eden kurumun işlevselliğine zarar verebilir.

12. İncelemeye konu edilen ve ekonomik bir değer ifade eden husus vergi veya para cezası gibi bir özellik göstermemektedir. Mükelleflerden tahsil edilen paralar muhatapları için daha önce yapılmış bir takım masrafların tahsili mahiyetinde ve borç niteliği taşıyan bir nitelik arz etmektedir. Dahası söz konusu düzenleme bir kereye mahsus yapılmıştır. Bu borçların tahsilinden vaz geçilmesi ise bir atıfet düzenlemesi olup bunda da adaletli bir uygulama yapıldığını söylemek bu haliyle mümkün değildir.

13. İyi niyetli olarak borcunu zamanında ödeyenler söz konusu atıfet hükümlerinden istifade edemezken, borcunu ödemekten imtina eden kesim ise bu borçlarını ödemekten kurtarılmaktadır.

14. Kaldı ki Devlet namına yapılan bir tahsilatın geri verilmeyeceğine dair bir ilke de mevcut değildir. Covid 19 salgını döneminde 1593 Umumi Hıfzıssıhha Kanunu hükümleri çerçevesinde tahsil edilen para cezalarının hukuki dayanağının bulunmadığı yönünde Anayasa Mahkemesi tarafından 2020/34781sayılı Bireysel Başvuru dosyasında verilen 17/1/2023 tarihli karar üzerine 7420 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesinde yapılan bir düzenleme ile tahsilleri gerçekleşen para cezalarının iadesi cihetine gidilmiştir.

15. Diğer taraftan bireysel başvuru incelemesi kapsamında, mülkiyet hakkının varlığı tartışma konusu edilebilirse de, kanaatimizce kişilere yükümlülük olarak tahakkuk ettirilmiş bir borcun varlığı halinde ortada bir mülkiyet vardır. Bu borcun bir kısım kişiler açısından tahsilinden vazgeçilmiş olması temel hak kavramı açısından borcu ödemiş bulunan kişilerin durumunu da tartışmaya açacağından bu kişiler açısından da mülkiyetin varlığını kabul etmek kaçınılmazdır. Bu noktada 669 sayılı KHK.nın 105. maddesindeki düzenleme ve eşitlik ilkesi mülkiyetin varlığının hukuki dayanağını oluşturmaktadır.

16. Öte yandan borcunu ödemeyen kişilerin borçlarını tahsilden vazgeçirirken edimini zamanında yerine getiren ve geçen süre zarfında ödedikleri miktar mal varlığını Devletin kullanımına sunan kişilerin bu haktan yararlandırılmaması hukuk devletinde olması gereken hukuk güvenliği ve öngörülebilirlik özellikleri açısından da bir zafiyet oluşturmaktadır.

17. Anılan bu gerekçelerle Anayasanın 10 ve 35. maddeleri açısından ihlal kararı verilmesi gerektiğini düşündüğümüzden, çoğunluğun hak ihlali iddiasının kabul edilebilir olmadığı yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir.

Başkan

Üye

Basri BAĞCI

Engin YILDIRIM