TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
S.G. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/60720) |
|
Karar Tarihi: 30/10/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
RESEN GİZLİLİK KARARI VERİLDİ
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Ayşenur TUNCER |
Başvurucular |
: |
1. S.G. |
|
|
2. L.G. |
|
|
3. Ş.G. |
Vekili |
: |
Av. Mehmet TÜMKAYA |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Diğer başvurucuların müşterek çocuğu olan birinci başvurucuya bronkopnömoni-alt solunum yolu enfeksiyonu (soğuk algınlığı) teşhisi konulması üzerine 3/3/2014 tarihinde Hatay ili Erzin Devlet Hastanesinde (Hastane) medikal tedavi uygulanmaya başlamıştır. 5/3/2014 tarihinde aynı hastanenin acil bölümünde Prednol L 40 mg ve Ampisid 1 gr isimli ilaçlar stajyer hemşire tarafından intramüsküler (kas içi enjeksiyon) olarak yapılmıştır. Anılan kas içi enjeksiyon işlemi sonrasında başvurucunun sağ ayağında şişme, ağrı ve ayak parmaklarını hareket ettirememe şikâyetleri başlamıştır. Bunun üzerine başvurucu iki ayrı özel sağlık kuruluşuna götürülmüş olup tıbbi belgelere göre başvurucuda sağ siyatik sinir hasarının oluştuğu ön tanısı konulmuştur. Başvurucu, şikâyetlerinin devam etmesi üzerine muhtelif tarihlerde pek çok sağlık kuruluşuna başvuruda bulunmuştur. Bunun yanında Özel İlke Yaşam Hastanesinde siyatik sinir lezyonu tanısı ile 27/10/2014-11/12/2014 tarihleri arasında 28 seans ayaktan fizik tedavi görmüştür.
3. Yaşanan bu olaylar üzerine başvurucular 6/5/2015 tarihinde Hatay 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde Hastanede yapılan enjeksiyonun siyatik sinirde hasara yol açması sonucu kalıcı sakatlık oluşma ihtimali nedeniyle meydana gelen işgücü kaybı için 5.000 TL, tedavi, ilaç, malzeme gideri olarak ödenen 4.023 TL, yol gideri olarak ödenen 500 TL, işyerinin kapalı kalması nedeniyle 5.000 TL olmak üzere toplam 14.523,83 TL maddi ve tüm başvurucular için toplam 100.000 TL manevi tazminata faiziyle hükmedilmesi talep edilmiştir.
4. Yargılama sırasında Hatay Dörtyol Devlet Hastanesinin 19/4/2018 tarihli engelli sağlık kurulu raporuyla başvurucuda oluşan siyatik sinir lezyonu sonucunda % 14 oranında vücut fonksiyon kaybı oluştuğu belirlenmiştir.
5. Mahkeme, dosyayı bilirkişi incelemesi için Adli Tıp Kurumuna (ATK) göndermiştir. ATK 7. İhtisas Kurulunun 2/10/2019 tarihli raporunda yapılan kas içi enjeksiyon işlemi sonrası ortaya çıkan sinir hasarının enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğunu ve küçüğün tanısı ile reçete edilen ilaçlar ve dozlarının uygun olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle tedaviyi düzenleyen hekimin eylemlerinin tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, kas içi enjeksiyon uygulamalarında enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile nadir de olsa sinir hasarına neden olabildiklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonun tekniğine uygun yapılması durumunda da her türlü özene rağmen komplikasyon olarak gelişebileceğini vurgulamıştır.
6. Ayrıca raporda stajyer hemşirelerin, her türlü ilaç uygulamalarını sorumlu hemşire gözetiminde yapmaları gerektiğine işaret edilmiştir. Dava konusu olayda Hastanenin 5/3/2014 tarihli enjeksiyon defteri ile acil sorumlu hemşiresi ve nöbetçi hemşire tarafından düzenlenen 2/4/2014 tarihli tutanaktan enjeksiyonun sorumlu hemşire gözetiminde yapıldığının anlaşıldığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak enjeksiyon tekniğinin yanlışlığına veya uygulanan bölgenin uyumsuzluğuna dair herhangi bir tıbbi delil bulunmadığından gelişen durumun komplikasyon olarak değerlendirildiği, bu nedenle enjeksiyonu uygulayan sağlık personelinin eylemlerinin tıp biliminin ilke ve kurallarına uygun olduğu, idarenin organizasyon hatasının tespit edilemediği bildirilmiştir.
7. Başvurucular; bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesinde özetle 7-8 yaşında bir küçüğe yapılacak enjeksiyonun hangi bölgeden ve hangi tip iğne kullanılarak yapılması gerektiğinin, enjekte edilecek ilaç miktarının, hangi açı ile enjeksiyon yapılacağının, küçük yaştakilere yapılacak enjeksiyonun vücudun hangi bölgesinde ne gibi olumsuzluklar oluşturabileceğinin ve tehlike arz eden bölgelerin raporda tartışılmadığını ileri sürmüştür. Bunun yanında anılan dilekçede birinci başvurucuya enjekte edilecek ilaçların ve yapılacak enjeksiyonun olası hiçbir yan etkisi hakkında bilgi verilmediğini ve buna ilişkin ailenin rızasının da alınmadığını vurgulamıştır.
8. Mahkeme, ATK 7. İhtisas Kurulunun anılan raporunda yer alan tespitlere itibar ederek 9/6/2020 tarihinde başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine, birinci başvurucu için 20.000 TL, ikinci başvurucu için 10.000 TL ve üçüncü başvurucu için 10.000 TL olmak üzere toplam 40.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelik ve yeterlilikte olması nedeniyle başvurucuların itirazlarının yerinde görülmediğini belirtmiştir. Raporda belirtilen kanaat doğrultusunda enjeksiyonu uygulayan sağlık personelinin eylemlerinin tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğunu, başvurucuda gelişen siyatik sinir hasarının enjeksiyon uygulamasının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve dosya içerisinde enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına dair delil bulunmaması karşısında sağlık hizmetinin yürütülmesinde idarenin kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından maddi tazminat talebinin reddine karar verildiğini ifade etmiştir.
9. Bununla birlikte kararda enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatılıp başvurucudan yazılı onamın alınmamış olması durumunun manevi tazminat doğuracağı, dava dosyasında yer alan Hastane kayıtlarına göre enjeksiyon uygulamasına ilişkin bir onam belgesinin olmadığı belirtilmiş olup manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verildiği ifade edilmiştir.
10. Başvurucular, istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde özetle hükme esas alınan raporun bilimsellikten uzak olduğu, Mahkemece rapora yönelik itirazlarının irdelenmediği, yeni bir rapor veya ek rapor alınmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ileri sürülen iddialar (bkz. § 7) tekrarlanmıştır. Adana Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi tarafından istinaf başvurusunun reddine 5/10/2021 tarihinde kesin olarak karar verilmiştir.
11. Başvurucular nihai hükmü 17/11/2021 tarihinde öğrendikten sonra 17/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Komisyon; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından ise kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Başvurucular; hatalı enjeksiyon işleminin sonucunda iğnenin sinire denk gelmesi nedeniyle birinci başvurucunun vücudunda hayatı boyunca devam edecek şekilde fonksiyon kaybı oluştuğunu, ATK 7. İhtisas Kurulunun düzenlediği rapora itirazlarını sunduklarını ancak bu itirazlarının değerlendirilmediğini ve somut olaya özgü koşulların incelenmediğini beyan etmiştir. Bunun yanında başvurucular, enjekte edilecek ilaçların ve enjeksiyon işleminin yan etkileri konusunda hiçbir bilgi verilmediğini ve ailenin rızasının alınmadığını ifade etmiştir. Yaşanan bu olay nedeniyle maddi ve manevi olarak ciddi şekilde yıpranmalarına rağmen maddi tazminat taleplerinin haksız şekilde reddedildiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarının ise oldukça düşük olduğunu belirterek maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular, ayrıca rapora karşı ileri sürdükleri itirazlar değerlendirilmediği için mahkemeye erişim hakkının ve yeterli gerekçe sunulmadan karar verildiği için gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini vurgulamıştır.
14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde başvurucuların şikâyetlerinin incelenmesinde Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
15. Anayasa Mahkemesi, kasıt söz konusu olmaksızın kusur nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017; Sultan Bulut ve diğerleri, B. No: 2017/37430, 20/10/2021). Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir. Somut olayın niteliği itibarıyla maddi ve manevi tazminata ilişkin yargılama sürecinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
18. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
19. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak için adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartının yerine getirilmesi gerekmektedir. Yargılama makamlarının bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira yargılama makamları tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
20. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olaylara ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında yargılama makamlarının kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015 § 44).
21. Bu bağlamda yargılama makamlarının gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
22. Ayrıca tıbbi müdahaleden önce kişinin gerektiği şekilde bilgilendirilerek rızasının alınmaması, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlaline sebep olabilir. İstisnai hâller dışında tıbbi müdahale, ilgili kişinin ancak bilgilendirilip rızası alındıktan sonra yapılabilir. Hastaların durumun farkında olarak karar verebilmelerini sağlamak için uygulanması düşünülen tedavi ve bununla bağlantılı riskler hakkında kendilerine bilgi verilmiş olmalıdır. Bunun yanı sıra yapılan bilgilendirme ile tıbbi müdahale arasında hastanın sağlıklı bir kanaate varmasını sağlayacak kadar uygun bir zaman aralığı bırakılmış olmalıdır (Ahmet Acartürk, § 56).
23. Başvurucuların şikâyetlerinin özü, birinci başvurucunun soğuk algınlığı şikâyetiyle gittiği hastanede sağlık görevlilerinin hatalı enjeksiyon uygulaması, gerekli mesleki özeni göstermemeleri ve tedavinin riskleri konusunda aydınlatılmış onamın alınmaması nedenleriyle vücut bütünlüğünün bozulmasına ilişkindir.
24. Somut olaya konu tıbbi müdahaleyle ilgili olarak Mahkemece ATK İhtisas Kurulundan bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Bu raporda sonuç olarak başvurucuda gelişen siyatik sinir hasarının enjeksiyon uygulamasının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına dair dosya içerisinde delil bulunmaması karşısında sağlık hizmetinin yürütülmesinde idarenin kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle maddi tazminat talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Oysa ki başvurucuların ATK raporuna itiraz dilekçesinde; anılan raporda enjeksiyonun hangi bölgeden ve hangi tip iğne kullanılarak yapılması gerektiğinin, enjekte edilecek ilaç miktarının, hangi açı ile enjeksiyon yapılacağının, küçük yaştakilere yapılacak enjeksiyonun vücudun hangi bölgesinde ne gibi olumsuzluklar oluşturabileceğinin ve tehlike arz eden bölgelerin tartışılmadığı ileri sürülmesine rağmen yargılama makamlarınca bu itirazlar hakkında aşamalarda gerekli araştırmaların ve değerlendirmelerin yapılmadığı görülmüştür.
25. Ayrıca başvuru konusu olayda 5/3/2014 tarihinde yapılan enjeksiyon işlemi sonrasında birinci başvurucuda vücut hasarı meydana geldiği ileri sürülmekle birlikte acil sorumlu hemşiresi ve nöbetçi hemşire tarafından 2/4/2014 tarihinde tutanak düzenlenerek enjeksiyonun sorumlu hemşire gözetiminde yapıldığının tespit edildiği görülmektedir. Bu durumda enjeksiyon işleminin tarihi ile düzenlenen tutanak tarihi arasında yaklaşık bir ay olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında başvurucuların bu tutanağın görgüye dayalı bilgi içermediğini, gözlem evrakının daha sonra imza altına alındığının beyan edildiğini, bu nedenle sağlık hizmetinin yürütülmesinde organizasyon hatasının bulunduğunu, ATK'nın bu belgeleri esas alarak ulaştığı sonucun kabul edilebilir olmadığını belirtmesine rağmen aşamalarda yargılama makamlarınca ve ATK raporunda anılan hususlarda değerlendirme yapıldığını söylemek mümkün görünmemektedir.
26. Buna göre mahkeme kararlarının gerekçesinin dayandırıldığı ATK İhtisas Kurulu raporuna yönelik olarak başvurucular tarafından aşamalarda ileri sürülen bu itirazların kararın sonucunu etkileyebilecek nitelikte olduğu söylenebilir. Dolayısıyla rapora yönelik dayanaktan yoksun olmayan anılan itirazlar ve talepler karşılanmadığı gibi, uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların yargılama makamlarınca gerekli özen ve derinlikte incelenmediği, uyuşmazlığa özgü yeterli ve ilgili gerekçe sunulmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
27. Bununla birlikte başvurucuların söz konusu tıbbi müdahalenin yöntemi ve riskleri konusunda aydınlatılmadığına ve müdahale için rızasının doğru şekilde alınmadığına ilişkin iddiasının ayrıca değerlendirilmesi gerekecektir (Mehmet Selim Doğan, B. No: 2020/22429, 13/12/2023 , § 20).
28. Mevzuatta hasta hakları, tıbbi işlemlerden önce kişilerin bu işlemler ve sonuçları hakkında aydınlatılması yükümlülüğü ile Sağlık Bakanlığının tıbbi hizmetler sunan kurumlar üzerindeki denetim görevi konusunda oldukça ayrıntılı ve yeterli düzenlemeler mevcuttur (Ahmet Acartürk, § 66; Mehmet Selim Doğan, § 21). Ancak bu düzenlemelerin teorik olarak mevcut olması yeterli olmayıp Anayasa'nın 17. maddesindeki güvencelerin sağlanabilmesi için pratikte de etkin bir şekilde uygulanması gerekmektedir (Mehmet Çolakoğlu, § 49; Sultan Bulut ve diğerleri, § 54; Mehmet Selim Doğan, § 21).
29. Mevzuatta belirtildiği üzere tıbbi müdahalelerde hastanın müdahalenin yöntemine, kapsamına ve risklerine yönelik bilgilendirilmesi ve aydınlatılmış onamının alınması gerekir. Tıbbi müdahalede bulunulacak kişinin öncelikle neye rıza gösterdiğini bilmesi gerekir ki bu da ancak hastanın somut olaya uygun yeterli bilgilendirmesi ile diğer bir ifadeyle aydınlatılması ile mümkün olabilir. Buradan hareketle doktor ile hastası arasındaki ilişkinin güvene dayalı bir ilişki olduğu da gözetildiğinde doktorun hastaya bilgi sunma, bilgiyi anlaşılır kılma ve birlikte en doğru karara varacak şekilde süreci yönetme yükümlülüğü olduğu vurgulanmalıdır (Sultan Bulut ve diğerleri, § 55; Mehmet Selim Doğan, § 22).
30. Anılan ilkeler doğrultusunda itiraz dilekçesinde ileri sürülen birinci başvurucuya enjekte edilecek ilaçların ve yapılacak enjeksiyonun olası yan etkileri hakkında hiçbir bilgi verilmediği ve buna ilişkin ailenin rızasının da alınmadığı iddiası Mahkemece araştırılmıştır. Bu araştırma sonucunda Mahkeme kararında enjeksiyon uygulamasından önce başvuruculardan risklere ilişkin yazılı onamın alınmadığı tespiti yapılarak bu durumun manevi tazminat doğuracağı ifade edilmiştir. Böylelikle Mahkemece başvurucuların vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahale öncesinde tıp kurallarına göre öngörülebilir nitelikte komplikasyon ve riskler hakkında aydınlatılmadıkları iddiası kabul edilmesine rağmen bu hususun hizmet kusuru olup olmadığı yönünde değerlendirme yapılmadığı ve sağlık hizmetinin yürütülmesinde idarenin kusuru bulunmadığı gerekçesiyle maddi tazminat talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
31. Bunun yanında Mahkeme kararında, dava dosyasında yer alan Hastane kayıtlarına göre enjeksiyon uygulamasından önce bu uygulamaya ilişkin bir onam belgesi bulunmadığından başvuruculara toplamda 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucular tazminat miktarının yetersiz olduğundan yakınmaktadır. Aydınlatılmış rızanın alınmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedildiği yargılama makamlarının kararlarıyla ortaya konulduğundan bu hususta herhangi bir tartışma bulunmamaktadır.
32. Öte yandan ilgili mevzuatta bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda olayın özelliklerine göre maddi ve manevi tazminata hükmedilebileceği açıkça düzenlenmiştir (bkz. Fatma Kılıç ve İbrahim Haldız, B. No: 2017/37387, 21/4/2021, §§ 19-21). Maddi tazminat idari eylem ve işlem nedeniyle kişilerin uğradığı maddi zararlarının tazminini sağlarken manevi tazminat aynı işlem veya eylemden dolayı kişinin çektiği ızdırabın, elemin yarattığı manevi yıpranmanın hafifletilmesi ve tazmini amacına hizmet etmektedir. Kişinin idarenin işlem ve eylemlerinden kaynaklanan hem maddi hem de manevi zararlarının tazmininin mevzuatta düzenlenmesinin, devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma yükümlülüğünün gereği olduğu söylenebilir. Diğer taraftan somut olayın özelliklerine göre manevi tazminata hükmetmek ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konusu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin bir mesele olarak yargı makamlarının takdirindedir. Bariz takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin yargı makamlarının bu takdirine müdahale etmesi uygun değildir (Fatma Kılıç ve İbrahim Haldız, § 39). Bu durumda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, hizmet kusurunun giderilmesi amacıyla hükmedilen manevi tazminat miktarı ile maddi tazminata ilişkin talebin reddedildiği hususları dikkate alınarak başvurucuya yeterli bir giderim sağlanıp sağlanmadığı ile sınırlı olacaktır (Mehmet Selim Doğan, § 23).
33. Somut olay incelendiğinde Mahkemece belirlenen manevi tazminat miktarı ile davanın şartları ve başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunduğu değerlendirilmektedir. Zira enjeksiyon tarihinde 8 yaşında olan başvurucunun hayatını engelli olarak devam ettirmek zorunda kaldığı, bunun yanında 5/3/2014 tarihinde gerçekleştirilen enjeksiyon işlemi akabinde birçok kez sağlık kuruluşlarından tıbbi destek aldığı, anne ve baba olan diğer başvurucuların çocuğun tedavisi sürecinde yaşadıkları, çocuğun sağlık durumunun günlük yaşantısına önemli derecede etki ettiği ve somut olayın şartları dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının başvurucularda oluşan manevi yıpranmanın hafifletilmesi amacı ile uyumlu olmadığı görülmektedir. Söz konusu miktar Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda belirlediği tazminat miktarına göre de düşüktür (Mehmet Selim Doğan, § 24).
34. Öte yandan Mahkeme kararında enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatılıp başvuruculardan yazılı onamın alınmamış olması durumunun manevi tazminat doğuracağı belirtilmek suretiyle hastane ve personelinin organizasyon eksikliği bulunduğu ortaya konulmasına rağmen yargılama makamları tarafından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi ve ret kararının ikna edici gerekçelere dayandırılamaması ile başvurucuların ileri sürdüğü itirazların karşılanmaması göz önüne alındığında somut olay nedeniyle doğan zararların yeterli şekilde tazmin edildiği sonucuna varılamamaktadır. Bu durumda başvuruya konu davada verilen kararın ihlalin giderilmesi bakımından yetersiz olduğu değerlendirildiğinden maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiği söylenemeyecektir.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
36. Başvurucular ihlalin tespitini, yeniden yargılama yapılmasını ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
38. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun niteliği gereği kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliğinin RESEN GİZLİ TUTULMASINA,
B. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Hatay 1. İdare Mahkemesine (E.2015/1363, K.2020/489) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.