TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HÜSNÜ EŞİN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2022/78623) |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucu |
: |
Hüsnü EŞİN |
Vekili |
: |
Av. Eda KAMİLOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; haksız tutukluluk nedeniyle açılan tazminat davasının süresinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmesinden dolayı mahkemeye erişim hakkının haksız tutuklamadan kaynaklı olarak herhangi bir tazminat elde edilememesi nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
3. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
4. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında zincirleme suretiyle geceleyin hırsızlık, zarar vermek ve resmî belgede sahtecilik suçlaması ile 6/6/2014 tarihinde tutuklanmış, 2/4/2015 tarihinde tahliye edilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda 18/7/2016 tarihinde başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Beraat kararında kararın tebliğinden itibaren 3 ay ve her hâlde kararın kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilgili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa en yakın ağır ceza mahkemesinde devletten tazminat isteyebilecekleri bildirilmiş, karar kesinleştiğinde kararın bu yönden sanıklara tebliğine karar vermiştir. Beraat kararı temyizde onanarak 2/2/2021 tarihinde kesinleşmiştir.
5. Kesinleşmiş beraat kararı kesinleşme şerhleri ile birlikte başvurucuya 12/3/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir.
6. Başvurucu 1/2/2022 tarihinde beraat ettiği davada 6/6/2014-2/4/2015 tarihleri arasında 301 gün tutuklu kaldığını, haksız olarak hürriyetinden yoksun kalması sebebiyle 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 100.000 TL tazminatın tutuklanma tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; kesinleşen kararın sadece kendisine tebliğ edildiğini, bu durum nedeniyle dava 3 aylık süre içinde açılmamış gibi görünse de vekiline tebliğ yapılmaması nedeniyle kendisine yapılan tebliğin usulsüz olduğunu, bu nedenle üç aylık değil bir yıllık dava açma süresinin uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür.
7. Tazminat talebini inceleyen İzmir 22. Ağır Ceza Mahkemesi kesinleşmiş kararın başvurucu vekiline tebliğ edilmediğini, sadece başvurucuya yapılan tebligatın 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesine göre geçerli olmadığını, davanın hak düşürücü süre içinde açıldığının kabulünün gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme başvurucuya 40.000 TL manevi, 27.848,52 maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
8. Davalı Maliye Hazinesi tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi 1/7/2022 tarihinde davanın süre yönünden reddine karar verilmesi şeklinde düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Tazminat davasının dayanağı olan ve yapılan yargılama sonucunda beraatına karar verilen, davacının toplam 300 gün tutuklu kaldığı olaya ilişkin Karşıyaka 1.Ağır Ceza Mahkemesinin … kararında CMK'nın 141 ve 142.maddelerine göretazminat davası açma hakkı bulunduğunun usulüne uygun olarak bildirildiği, kesinleşmiş beraat kararının da kesinleşme şerhleri ile birlikte sanığa/davacıya usulüne uygun olarak 12/3/2021 tarihinde tebliğ edildiği hak düşürücü sürelerin davacının/sanığın müdafisine değil bizzat kendisine tebliği ile başlayacağı, yüksek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 8/1/2018 tarihli, 2017/7863 esas ve 2018/31 karar sayılı içtihadı ile benzer nitelikteki içtihatlarının da bu yönde olduğu nazara alındığında, 5271 sayılı CMK'nın 142/1. maddesinin … hükmü gereğince 3 aylık hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra 1/2/2022 tarihinde açılan davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi kanuna aykırı [dır]."
9. Bu karar başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 5/8/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
10. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(1)Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (l) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir."
11. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
12. 7201 sayılı Kanun’un "Vekile ve kanuni mümessile tebligat" kenar başlıklı 11. maddesininbirinci fıkrası şöyledir:
"Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır."
B. Yargıtay İçtihadı
13. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 18/1/2016 tarihli ve E.2015/9551, K.2016/527 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
" Tazminat talebinin dayanağı olan Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin … sayılı ceza dava dosyasında, davacı (sanık) hakkında … verilen beraat hükmünün 29/11/2013 tarihinde kesinleştiği ve beraat hükmünün kesinleşme şerhi ile 7/1/2014 tarihinde davacıya tebliğ edildiği buna rağmen, tazminat davasının 3 aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra 14/4/2014 tarihinde açılmış olduğunun anlaşılması karşısında, süresinde açılmayan tazminat davasının reddi yerine, yargılamaya devamla davacı lehine tazminata hükmedilmesi, isabetsiz[dir]."
14. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 8/5/2017 tarihli ve 2016/615, K.2017/3663 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Tazminat davasının dayanağı oluşturan Adana 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin … sayılı dava dosyasında sanık olan davacının zorunlu müdafice temsil edildiği, dava sonunda verilen beraat kararına ilişkin kesinleşme şerhinin, karar kesinleştiğinde görevi sona erendavacının (sanığın) zorunlu müdafiine 25/7/2013 tarihinde tebliğ edildiği gerekçesi ile beraat kararına ilişkin kesinleşme şerhinin davacıya tebliğ edilmediği bu sebeple davanın 5271 sayılı CMK'nun 142/1 maddesinde öngörülen 1 yıllık sürede açıldığı gözeltilmeden … karar verilmiş olması …gerekçesi itibariyle yanlış, sonucu itibariyle doğru olduğundan bu husus bozma nedeni yapılmamıştır."
15. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 23/10/2017 tarihli ve E.2016/10707, K.2017/7837 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda tazminat talebinin dayanağı olan Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesinin … sayılı beraat hükmünde davacılara tazminat talep etme hakkı hatırlatılmakla birlikte, başvuru merci, şekli ve süresinin gösterilmemesi karşısında, usulüne uygun olarak yapılmış bir tebliğden söz edilemeyeceği, bu kapsamda dava açma süresi bakımından CMK'nın 142/1 maddesinde belirtilen 1 yılık sürenin dikkate alınması gerektiği gözetilmeyerek aynı maddede belirtilen 3 aylık hak düşürücü sürede davanın açılmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi kanuna aykırı[dır]."
16. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 8/1/2018 tarihli ve E.2017/7863, K.2018/31 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacı yönünden beraatla sonuçlanan tazminat davasına esas İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesinin … sayılı ilamının 2/2/2015 tarihinde kesinleştiği, ancak kesinleşmiş kararın ilgisi olan davacıya bizzat tebliğ edildiğine dair dosya kapsamı itibariyle herhangi bir belgeye rastlanmadığı, kaldı ki hükümde, tazminat davasının ne kadarlık süre içerisinde, nereye ve ne şekilde açılabileceğinin gösterilmemesi karşısında, tebligatın bizzat davacıya yapılması halinde dahi dava açma süresi açısından aynı maddede belirtilen 1 yıllık sürenin dikkate alınması gerekeceği, bu kapsamda, davanın süresinde açıldığı kabul edilerek, davacının tazminat istemi ile ilgili CMK'nın 141. maddesinde belirtilen durumların oluşup oluşmadığı hususu açıklığa kavuşturularak, sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerektiği gözetilmeden, davanın reddine dair yazılı şekilde hüküm tesisi kanuna aykırı[dır]."
17. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/2/2019 tarihli ve E.2019/301, K.2019/1293 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Tazminat talebinin dayanağı olan Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin … sayılı ceza dava dosyasında davacı hakkındaki beraate ilişkin hükmün 4/2/2015 tarihinde kesinleştiği, kesinleşmiş kararın 20/2/2015 tarihinde davacıya tebliğ edilmesine karşın 3 aylık hak düşürücü süreden sonra 4/8/2015 tarihinde tazminat davasının açılmış olduğunun anlaşılması karşısında, süresinde açılmayan davanın reddi yerine, yargılamaya devamla davacı lehine tazminata hükmedilmesi kanuna aykırı[dır]."
18. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 22/3/2021 tarihli ve E.2019/4230, K.2021/2897 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Tazminat talebinin dayanağı olan Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı dosyası incelendiğinde davacı hakkında üzerine atılı kasten öldürme suçundan 16/1/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, kararın davacı vekiline 4/2/2015 tarihinde tebliği edildiği görülmekle, kesinleşmiş kararın davacı asile tebliğ edilmediği dikkate alınarak, davanın 5271 sayılı CMK'nın 142/1. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde 18/1/2016 tarihinde açıldığı gözetilerek esas hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde üç aylık süre içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi kanuna aykırı[dır]."
19. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/10/2022 tarihli veE.2022/4514, K.2022/6809 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 142/1. maddesine göre, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat taleplerinin kararın kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde dava konusu edilebileceği, tazminat talebinin dayanağı olan Antalya 1. Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyası UYAP üzerinden incelendiğinde kesinleşme şerhli beraat kararının davacı vekiline tebliğ edildiği, kesinleşme şerhli beraat kararının davacı asile tebliğ edilmediği dikkate alınarak, davanın 5271 sayılı CMK'nın 142/1. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde tarihinde açıldığı anlaşılmakla tebliğnamedeki bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir."
20. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 6/2/2023 tarihli ve E.2021/6865, K.2023/260 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Tazminata esas ceza davasındaki beraat hükmünün 20/12/2016 tarihinde kesinleşmesi ve kesinleşme şerhli gerekçeli kararın davacıya 26/12/2016 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen 3 aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra 2/6/2017 tarihinde dava açılması nedeniyle dava açma süresinin geçtiği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir."
21. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 22/5/2023 tarihli ve E.2021/8160, K.2023/1764 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda; kesinleşme şerhini içeren gerekçeli kararın 19/1/2018 tarihinde davacının MERNİS adresine Tebligat Kanun'un 21. maddesi gereğince usulüne uygun tebliğ edildiği, Kanunda belirtilen üç aylık sürenin başlangıcı için kararın kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinin arandığı, bu suretle kesinleşme şerhini içeren beraat hükmünün davacı asile tebliğ edildiği, hüküm içeriğinde ve kesinleşme şerhli tebliğ evrakında, CMK'nın 141/2 ve CMK'nın 232/6. maddelerinde belirtildiği şekilde ilgiliye ayrıntılı olarak tazminat hakkı bulunduğunun, başvuru mercii ve süresinin hatırlatıldığı, tazminat davasının 3 aylık süre geçtikten sonra 23/10/2018 tarihinde açıldığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyleverilen davanın reddi kararına ilişkin davacı vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkmesince esastan reddedilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 30/10/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucununiddiaları
23. Başvurucu; Anayasa’da haksız şekilde tutuklu kalan kişilerin uğradıkları zararların tazmin edileceğinin belirtildiğini ve herhangi bir hak düşürücü süre öngörülmediğini, buna rağmen açtığı tazminat davasının süresinde olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, kesinleşen beraat kararının sadece kendisine tebliğ edildiğini, vekiline tebliğ yapılmadığını, vekil ile temsil edilen işlerde vekile tebliğ yapılmasının gerektiğini, kendisine yapılan tebligatın da bilinen son adresine yapılmadığı için geçersiz olduğunu, usulsüz tebligata dayalı olarak sürenin hesaplanmasının bariz takdir hatası içerdiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının davanın hukuka aykırı bir şekilde süre aşımından dolayı reddine karar verilmesi hususuna dayandığı anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun iddiası uyuşmazlığın esasının mahkemece incelenmemesine yönelik olduğundan, iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
25. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
26. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34).
27. Dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmanın kanuna dayanması, meşru amacının bulunması ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
28. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında; kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını, tazminat davası açmak suretiyle devletten isteyebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde ise bu davaların görülmesine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Buna göre kişiler, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar ya da hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilirler.
29. Somut olayda başvurucu, beraatle sonuçlanan davada haksız tutuklu kaldığı dönem için tazminat davası açmıştır. İlk derece mahkemesi beraat kararının, vekili olduğu hâlde başvurucuya tebliğ edildiğini, vekil ile takip edilen işlerde vekile tebligat yapılması gerektiğini, vekile yapılmış bir tebligat bulunmadığından usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceğini, dolayısıyladavanın 1 yıllık yasal süre içinde açıldığını belirtmiştir.Bölge adliye mahkemesi ise kesinleşmiş beraat kararının kesinleşme şerhleri ile birlikte başvurucuya usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini, hak düşürücü sürelerin davacının müdafiine değil bizzat kendisine tebliği ile başlayacağını, bu hususun Yargıtay kararları ile de tespit edildiğini belirterek davanın süresinde açılmadığı sonucuna ulaşmıştır.
30. Başvurucu 7201sayılı Kanun'un 11. maddesine dayanarakvekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağını ileri sürmüş isede aynı maddede Ceza Muhakemesi Kanunu'nun kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.
31. 5271 sayılı Kanun’un 142. maddenin gerekçesinde tazminat davasının açılmasının ilgili kişi hakkındaki kararın veya hükmün kesinleşmesiyle olanaklı hâle geleceği, kesinleşme, ilgilisine veya varsa vekiline tebliğ edildiğinde, tebellüğden itibaren üç ay içinde dava açılabileceği belirtilmiştir. Bu gerekçeden tebligatın mutlaka vekile yapılacağına ilişkin bir zorunluluk bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargıtay içtihatlarında da üç aylık dava açma süresinin beraat hükmünün kesinleşme şerhiyle birlikte davacıya tebliğinden itibaren başlayacağı, hatta davacıya tebliğ yapılmadığında 1 yıllık dava açma süresinin geçerli olacağı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13, 14, 17-21). Başvurucu; bireysel başvuru dilekçesinde, tebligatın bilinen son adresine yapılmadığı için usulsüz olduğunu ileri sürmüş ise de tazminat davası sürecinde bu yönde bir iddiada bulunmamıştır. Öyle ki dava dilekçesinde kendisine yapılan tebligat nedeniyle hak düşürücü sürenin dolduğu düşünülse de müdafiine tebliğ yapılmadığı için bu tebligatın geçersiz olduğunu ifade etmiştir.
32. Öte yandan Yargıtay içtihatlarında beraat hükmünde davacılara tazminat talep etme hakkının hatırlatılmaması, başvuru mercii, şekli ve süresinin gösterilmemesi durumunda usulüne uygun olarak yapılmış bir tebliğden söz edilemeyeceği, bu durumda 1 yıllık dava açma süresinin uygulanacağı belirtilmiştir (bkz. §§ 15, 16). Ancak somut olayda başvurucunun bu şekilde bir tebliğ yapılmadığına ilişkin iddiası bulunmamaktadır. Kaldı ki beraat kararında başvurucuya tazminat talep etme hakkı olduğu hatırlatılmış; başvuru mercii, şekli ve süresi gösterilmiştir. Bu durumda dava açma süresinin Yargıtayın yerleşik içtihatlarıyla da uyumlu olarak beraat kararının başvurucuya tebliğ edilmesinden itibaren üç ay olarak belirlenmesinin dava açmayı imkânsız kılacak nitelikte aşırı şekilci bir yaklaşımdan kaynaklandığı, belirtilen kanun hükümlerine önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında bir anlam verilmek suretiyle bu sonuca ulaşıldığı söylenemeyecektir.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; beraat ettiği davada hukuka aykırı olarak 301 gün tutuklu kalmasınarağmen tazminat elde edemediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
35. Başvurucunun iddiaları kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.
36. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
37. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, Anayasa Mahkemesince haksız veya hukuka aykırı tutuklama şikâyetleri bakımından etkili bir başvuru yolu olarak görülmektedir (Kamil Erdoğan, B. No: 2017/4023, 19/4/2018, § 40). Bu nedenle haksız tutuklama nedeniyle tazminat elde edilememesine ilişkin şikâyetin esastan incelenebilmesi için bu tazminat yolunun usulüne uygun bir şekilde tüketilmesi gerekir. Somut olayda başvurucunun bu kapsamda açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiği ve yargı mercilerinin bu yorumunun Anayasa Mahkemesince mahkemeye erişim hakkını ihlal eder nitelikte görülmediği dikkate alındığında başvurucunun hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını usulünce tüketmediği sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.