TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERHAN ÖZDEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/37002)

 

Karar Tarihi: 30/10/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Osman KODAL

Başvurucu

:

Erhan ÖZDEMİR

Vekili

:

Av. Vedat KARABACAK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, işe iade talebiyle açılan davada uyuşmazlığın esasına etkili iddianın karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 2009 yılından beri engelli kadrosuyla davalı işveren Hava Alanları Yer Hizmetleri A.Ş. bünyesinde kontuvar biriminde bagaj etiket yapıştırma ve bagajları yerleştirme işinde çalışırken çalışma saatlerinin düzenli olmaması ve daha ağır işlerde çalıştırılmaması için Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimliğinden 10/1/2019 tarihinde sağlık kurulu raporu almıştır. Söz konusu raporda başvurucunun uzun süre yürümekte zorlandığı; ağır ve tehlikeli olmayan iş koluyla vardiyalı işlerde çalışabileceği belirtilmiştir.

3. Başvurucu aldığı 10/1/2019 tarihli sağlık kurulu raporunu davalı işverene sunmuş, daha hafif işlerde çalıştırılmasını veya mesai saatlerinin daha düzenli olmasını davalı işverenden talep etmiştir. Davalı işveren başvurucunun iş akdini mevcut işyerinin ağır ve tehlikeli iş kolunda bulunduğu, başvurucuyu çalıştırabilecek daha hafif iş olmadığı gerekçesiyle feshetmiştir. Bunun üzerine başvurucu, önce zorunlu arabuluculuğa başvurmuş; sonrasında da işe iade davası açmıştır.

4. Kayseri 2. İş Mahkemesi (Mahkeme) tarafından davalı tarafça feshin kaçınılmaz olduğu, başvurucunun görevlendirilebileceği farklı birim bulunmadığı dolayısıyla feshin son çare olması ilkesine uyulduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı işveren karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi Başkanlığı (İstinaf Mahkemesi) başvurucu hakkında alınan sağlık kurulu raporuna ve Yargıtay ve istinaf mahkemelerinin bazı içtihatlarına atıf yapmış, işverenin yaptığı feshin geçerli fesih olduğunu, haklı fesih olmadığını bu nedenle işverenin kıdem tazminatı ödemekle yükümlü olduğunubelirtmiş, kararı kaldırarak davanın reddine kesin olarak karar vermiştir.

5. Nihai karar başvurucuya 27/10/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 23/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Komisyon, kabul edilebilirlik konusunda oybirliği sağlanamadığından kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Başvurucu; açtığı işe iade davasının kabul edildiğini ancak İstinaf Mahkemesinin kararı kaldırarak davayı reddettiğini, kendisiyle aynı durumda olan ve tanık olarak dinlenen işçinin hastalığı nedeniyle daha hafif işte çalıştırıldığını, kendisinin ise hastalığı bahane gösterilerek iş akdinin sonlandırıldığını, davalı işverenin kendisini çalıştırabileceği başka birimin olduğunu, bu itibarla feshin son çare olması gerektiği ilkesine uyulmadığını, İstinaf Mahkemesinin kararında bu hususların değerlendirilmediğini belirterek eşitlik ilkesi ile gerekçeli karar hakkının ve boşta geçen sürede ücret ve işe başlatmama tazminatına karar verilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

8. Adalet Bakanlığı görüşünde; İstinaf Mahkemesinin gerekçesini ortaya koyarken yasanın işverene derhâl fesih hakkı tanıdığından işverenin bildirim sürelerine uyma ve ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmadığını belirttiği, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğunu, Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

9. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin niteliği gözetildiğinde ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

10. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

11. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

12. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde başvurucu işe iade davası açmış; Mahkeme davalı tarafça feshin kaçınılmaz olduğu, başvurucunun görevlendirilebileceği farklı birim bulunmadığının dolayısıyla feshin son çare olması ilkesine uyulduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir. Mahkemenin bu sonuca ulaşırken başvurucu ile aynı işyerinde çalışan tanık H.T.nin beyanlarından hareket ettiği anlaşılmaktadır. Tanık H.T. başvurucunun bagaj yükleme bölümünde kontuvar işçisi olarak çalıştığını, ağır ve tehlikeli işlerde çalışamaz raporu aldığını, farklı bölümlerde çalıştırılmadan işten çıkarıldığını, başvurucunun hiçbir zaman daha hafif bir işte çalıştırılmadığını, sürekli yükleme boşaltma işi yaptığını beyan etmiştir. Bununla birlikte aynı tanık kendisinin de ağır ve tehlikeli işler yapamaz raporu olduğunu, üç ay süreli üç defa rapor aldığını, yolcu yönlendirme işleri yaptığını; başvurucunun çay servisi, kıyafet dağıtımı, lojistik, uçak temizliği gibi işlerde çalıştırabileceğini, başvurucudan sonra işe alınan engelli personelin lojistik bölümünde çalıştırıldığını ifade etmiştir.

13. Başvurucu; yargılama aşamasında aldığı sağlık raporu nedeniyle işten çıkarıldığını, daha hafif bir işte çalışıp çalışamayacağı hususunun değerlendirilmediğini halbuki raporu olan diğer işçilerin daha hafif işlerde çalıştırıldığını, iş akdinin feshinin en son çare olması ilkesine uyulmadığını iddia etmiştir. Mahkeme; başvurucunun bu iddiasıyla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. İstinaf Mahkemesi de başvurucunun ileri sürdüğü ve uyuşmazlığın esasına etkili iddiayı değerlendirmemiş, sadece alınan sağlık kurulu raporuna dayanarak mahkemenin kararını kaldırmış ve davanın reddine karar vermiştir. Bu itibarla feshin son çare olması ilkesi yönünden başvurucunun durumuna ilişkin bir değerlendirme yapılmaması suretiyle başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının konu ile ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılanmaması gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açmıştır.

14. Diğer taraftan bu ihlal kararının davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddiayla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yine yargılama mercilerinin takdirindedir.

15. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

16. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuş, tazminat talep etmemiştir.

17. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli kararhakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzereKayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi Başkanlığına (E.2020/1426, K.2020/912) iletilmek üzere Kayseri 2.İş Mahkemesine (E.2019/122, K.2020/112) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446.90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.