Yargıtay Balyoz adı verilen davada verilen kararı kısmen onadı. Bu davada yargılanan ve ceza alan generallerimizin ilk gözaltına alındıkları günü hatırlıyorum. Bir tv kanalında gözaltına alınmalar tartışılıyordu. Konuşanlar paşalarımızın gözaltına alınmalarına sevinmiş gibilerdi. İçim karardı. Üzüldüm, hüzünlendim. Televizyonu kapattım. Hemen yazı yazmaya başladım.

O tarıhte USAK’ın internet sitesine yazı gönderiyordum. Yazılarım yayınlanıyordu. Komutanların gözaltına alınmalarıyla ilgili yazdığım yazı da yayınlandı.

Generallerimizin gözaltına alınmalarını haksız ve mesnetsiz buluyordum. Gözaltına alınan Çetin Doğan Paşa ve arkadaşlarının hükümeti devirmek için darbeye teşebbüs ettikleri iddia ediliyordu.

2003 yılında darbeye teşebbüs edildiği ile ilgili ne medyadan ne de başka bir kanaldan hiçbir haber duymamıştık. Çetin Doğan Paşa 2003 yılında süresini doldurması sebebiyle normal yoldan emekliye ayrılmış, sivil hayata geçmişti. Emekli olduktan 2010 yılına gelinceye kadar da 2003 yılında Çetin Doğan Paşanın darbeye teşebbüs ettiği ile ilgili kimsenin bilgisi olmadı. 2010 yılında bir gazeteci nerden bulunduğu anlaşılamayan birsürü CD ve DVD’yi yetkili Cumhuriyet Savcılığına teslim etti. Aynı günlerde bir gazetede Balyozla ilgili yazılar çıkmaya başladı. Atılan başlıklar halkımızı dehşete düşürecek başlıklardı. İddialar bana hiç inandırıcı gelmemişti.

Yargıtay 9. Ceza Dairesinin özel yetkili mahkemenin kararını toptan bozacağını ve bütün sanıklar hakkında tahliye kararı vereceğini ümit ediyordum. Bu davada yargılananların tamamı beraat etmeliydi.

9. Ceza Dairesi 63 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararını, 5237 sayılı TCK’nun 316/2. maddesi uyarınca bu sanıklar hakkında ceza tertibine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken mahkumiyet kararı verilmesini usul ve yasaya aykırı görmüş, bu sanıklar hakkındaki mahkumiyet kararlarını bozmuş ve sanıkların tahliyelerine karar vermiştir.

Dosyada, yargıtayın mahkumiyet kararlarını yasaya aykırı gördüğü sanıklarla mahkumiyet kararlarını onadığı sanıklar arasında hiçbir fark yoktur. Yargıtayın bütün sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararlarını bozması ve hepsinin tahliyesine karar vermesi gerekirdi.

Gerekçeli kararında yargıtay “Dijitallerin ele geçirilmesinden sonra kolluk ve adli makamlar elinde değiştirilmiş olduğuna ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığının anlaşıldığı, dijital delillerin elde edilişi ve muhafaza şekillerinin usule uygun olduğu… yargıtay ceza genel kurulunun 2003’te verdiği Hizbullah Terör Örgütüyle ilgili atıfta bulunan gerekçede bu davadaki dijital delillerin mevcut halleriyle ve taşıdıkları delil değerleri ile hükme esas alındığı belirtilmiştir…. 28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istifade edilememesi ve ülkede hızlı bir zemin kayması yaşandığı gerekçesiyle iktidarın hükümetten uzaklaştırma ve bu amaç doğrultusunda hareket ve eylem planları hazırlama ve hazırlanan eylem planlarını gerçekleştirebilmek için TSK’nın yasal, hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir hiyerarşik yapılanmaya gitme kararı aldıklarının anlaşıldığı… gösterilen delillerin yeterli oması sebepleriyle mahkumiyet hükümlerinin onanmasına karar verildi ” denmiştir.

2003 yılının mart ayı başında yapılan seminer plan çalışmasında olasıığı en yüksek tehlikeli senorya üzerinde çalışılmıştı. Genelkumay Bşk ve KK Komutanı olasılığı en yüksek tehlikeli senaryonun seminer plan çalışmalarına konu edilmesini doğru bulmamışlardı. Çetin Doğan Paşa mevcut şartlarda seminer plan çalışmasının bu senaryo üzerinde yapılmasının gerekli olduğunu düşünmüş, plan seminer çalışmasını bu senaryoya göre yapacağını Genelkurnay Bşk.lığına da KK Komutanlığına da bildirmişti. Bu defa Genelkurmay Bşk.lığından da KK Kmt.lığından da seminer plan çalışmasının olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoya göre yapılmasına itiraz gelmemişti. Seminer plan çalışması 4-5-6 mart tarihlerinde 1. Ordu Karargahında yapılmıştır. Semineri Genelkurmay BŞk.lığından gönderilen müşahitler tarafından da izlenmiştir.

Dosyada Balyoz Harekat Planı ve daha başka planlar birtakım görevlendirme listeleri bulunmaktadır.

Bu planların ve görevlendirme listelerinin ortak özellikleri altlarında Çetin Doğan Paşanın ve başka komutanların isim, soyad ve rütbeleri olmakla beraber imzaları yoktur. Benim bir tanıdığımın hatırı için okuduğum dosyadaki Balyoz Harekat Planı, SUGA ve Oraj planlarıyla görevlendirme listeleri tabii ki fotokopidir. Ancak aslında imza olsaydı, fotokopilerinde de imza olurdu. Demek aslında ima yok veya aslı yok. Ayrıca ordu içinde illegal bir yapılanma varsa bu planlar ve görevlendirme listeleri kod ismiyle yazılması gerekir. Kod ismiyle yazılmayıp komutanların sadece isim, soyad ve rütbelerinin kullnaılması bu planların ve listelerin sonradan Çetin Doğan ve arkadaşlarını suçlamak için hazırlandığını gösterir. Eğer Çetin Doğan’ın ve diğer komutanların imzaları olsaydı, yapılacak bilirkişi incelemesiyle bu imzaların gerçekliği veya sahteliği anlaşılırdı. Bu sebeple isimlerin altına imza konmamıştır.

Bilirkişiler de hazırlanan planların ve görevlendirme listelerinin 2003 yılından sonra hazırlandığını raporlarında belirtmişlerdir.

Yargıtayın kabulune göre diyelimki Çetin Doğan Paşa hükümeti iktidardan uzaklaştırmak için TSK içinde yasal olan hiyerarşik dışında yasal olmayan bir hiyerarşik yapılanmaya gitmiş ayrıca görevlendirme listeleri hazırlamış, birtakım kimselere yapmayı düşündüğü darbeyle ilgili bazı görevler vermiştir. Bu darbeye teşebbüs suçunun oluşması için yeteli midir? Çetin Doğan Paşa ve diğerleri hükümeti devirmeye eksik teşebbüs suçunu işledikleri gerekçesiyle 765 sayılı TCK 61/1, 147. Maddesi uyarınca cezalandırılmışlardır.

765 sayılı TCK 61/1.maddesinde eksik teşebbüs “Bir kimse işlemeğe kast eylediği bir cürmü elverişli vasıtalarla icraya başlayıp ta elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaması olarak ”tarif edilir. Yani suçunu işlemek üzere elverişli vasıtalarla harekete geçilmiş fakat hareketin tamamlanmasını ellerinde olmayan nedenlerle tamamlayamamışlardır.

Yetkili mahkeme kararına göre Çetin Doğan Paşa’nın kalp krizi geçirmesi nedeniyle icrai hareketler tamamlanamamıştır. Ancak 2003 yılında Çetin Doğan Paşa’nın kalp krizi geçirmesinden önce başlayan ve hükümeti iktidardan uzaklaşmaya yönelik olan icrai hareketlerden ne Genelkurmayın ne KKK’nın ne de hükümetin hiç haberi olmamıştır. Esasen başlayan icrai hareket de yoktur. Mahkemenin kabulunde de Yargıtay 9. Ceza Dairesinin kabulunde de TSK’nın için de yasa dışı bir yapılanmanın oluşturulması ve görevlendirilme listelerinin hazırlanması icrai hareket olarak kabul edilmektedir. Bu hareketler yukarda da söylediğimiz gibi icrai hareket olarak kabul edilemez. Bunlar hazırlık hareketleridir. TSK bütünüyle emir ve komuta zinciri altında hükümeti itidardan uzaklaştırmaya karar verse mutlaka hazırlık için bir hareket yapar. Harekete geçmeden evvel hassas noktaların ele geçirilmesi için bazı birliklere görevler verir. Bunlar hazırlık hareketleridir. İcrai hareketler olarak kabul edilemez.

Esasında dosya iyi incelenirse planlarında görevlendirme listelerinin de 2003 yılından çok sonra hazırlandığı anlaşılır. Fakat dediğim gibi bu planlar görevlendirme yazıları TSK içinde yasak olmayan bir yapılanmaya gidilmesi doğru kabul edilse dahi suçun asıl unsuru olan icrai hareket yoktur. Yargıtay 9. Dairesi illegal yapılanmanın oluşması ve görevlendirme listelerinin hazırlanmasıyla TSK’nın silahlı gücünü de öne sürerek icrai harketlerin başladığını kabul etmiş, bir sürü de gerekçe sıralamıştır. Ancak  hiçbirisi 765 sayılı kanunun 61.maddesinde yazılı eksik teşebbüs suçunu açıklamaya yetmez. Çünkü dediğim gibi suçun asıl unsuru olan icrai hareketler yoktur.

5237 sayılı TCK’nun 36.maddesi “Fail suçun icra hareketlerinden kendi vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse teşebbüstedn dolayı adam cezalandırılmaz fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde sdece o suça ait ceza ile cezalandırılır ”der.

Sanıklar icrai hareketlere başlamamışlardır. Bu sebeple suçu işlemekten kendiliklerinden vazgeçtiklerini Kabul etmek gerekir ve TCK 61/1,147.maddelerinden ceza tertibine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

Yine TSK içerisinde yasal olmayan ve hükümeti devirmek amaçlı bir örgüt kurulduğu Kabul ediliyorsa soruşturmaya başlandığı tarihe kadar ittifakın devam ettiğine dair dair dosyada hiçbir delil yoktur. Ittifakın kendiliğinden dağıldığını Kabul etmek gerekir. Bu sebeplerle bu suçtan da TCK’nun 316/2. Maddesi uyarınca ceza tertibine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

Karar sadece 237 aileyi ve yakınlarını üzmemiştir. Bütün milletimiz üzülmüştür. Umarım bu yanlış kararda ısrar edilmez ve karar düzeltilir.


Talat ŞALK
Em.Cumhuriyet Savcısı


(Bu köşe yazısı, sayın Talat ŞALK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)